ÇOCUK VE AİLE
Mehmet COŞAR
İslâm Dîni’ne göre her çocuk günahsız olarak, başka deyişle müslüman olarak doğar. Ama çocuk büyüdükçe ailesinin, dolayısiyle çevresinin etkisi altında kalarak bu havanın özelliklerine göre şekil alır.
Ruso ve Karneji gibi bâzı Batı bilginlerinin görüşleri de bu merkezdedir. “Bir çocuğu muhitinde, yâni yaşadığı çevre içinde birçok tesirler bekler. Eğer ebeveyni onu hayata ve kötülüklere kargı mücadele etmek için hazırlamış ve teçhiz etmişse tehlikeli yollan geçmesi kolaylaşır. Aksi halde düşme ve kötülüklere sürüklenmesi kolay olur.”
Halk arasında yaygın sözlerden biri de şöyledir: “Kendi hâline bırakılan çocuk, ya davulcu olur, ya zurnacı.”
O halde çocukların daha iyi yetişebilmeleri için şulenin kontrolünün şart olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu hal, aslında yalnız insanlara özgü bir keyfiyet değildir. Zîrâ bütün canlılar küçükken analarının himayesi ve kontrolü altında büyür. Ne var ki, bu kontrol hayvanlarda daha kısa sürelidir. Çünkü hayvan yavruları daha çabuk hayata atılmaya,’ kendi ihtiyaçlarım kendileri görme yeteneğine sahiptirler. Yaratan bunları böyle yaratmıştır. Oysa bir insan yavrusu olan çocuğu topluma, hayat mücadelesine hazırlamak zor ve uzun vâdeli bir iştir.
Deney psikolojisi göstermektedir ki, çocuk demlen varlık, sâdece fikir ve düşünce gibi yüksek insâni melekelerden teşekkül etmez. Çocuk, özellikle duygulardan, sevgilerden, ihtiyaçlardan ibaret bir varlıktır. Çocuğun bu ihtiyaçlarını âile çevresi karşılar. Duygularına, sevgilerine, hırçınlıklarına normal, güzel bir yön verecek olan ailesidir. Vakitsiz âile çevresini, âile kontrolünü terkeden çocuklarda toplumun ve toplum ahlâkının hoş görmeyeceği birtakım sapıklıklar meydana gelir. Çocuk ıslah evlerindeki araştırmalar bunu göstermektedir. Çocuk ıslah evlerindeki suç işleyenlerin çoğu anasız babasız büyüyen çocuklar olduğu anlaşılmaktadır.
İnsan, en iyi huylarını âile yuvasında edinir. Ana ve baba, yâni yetişkin insanlar henüz yetişmekte olan çocuklarına iyi örnek olurlarsa, o âileden gelen çocuklar da vatan ve millet için hayırlı insanlar olarak yetişirler. Hiçbir şey disiplinsiz, kontrolsüz yetişmez. Aile, çocuk için bir disiplin ve kontrol yeridir.
Meşhur romancı ve terbiyeci Tolstoy; disiplinsiz, kontrolsüz bir okul açmıştı. Çocuklar bu okula istedikleri zaman gelecekler, istemedikleri zaman da gelmeyeceklerdi. Her şey çocuğun gönlüne, çocuğun isteğine bırakılmıştı. Terbiye tarihçilerinin, pedagoji bilginlerinin “Anarşist okul” dedikleri bu mektep tutunamadı. Çünkü kendi hâline bırakılan çocuklar’ sokaktan ayrılmadılar, okula hiç uğramadılar.
Bu deney bize şunu ispatlıyor ki, çocuğun yetişmesinde kontrol ve disiplin şarttır, ilk terbiye ve disiplin ocağı da âiledir. Buna rağmen çoğumuz bu gerçeği görmemezlikten gelip onlarla ya hiç ilgilenmeyiz veya onların daha ziyâde maddî yönüyle ilgileniriz. Onları yeyip içen, sıçrayıp oynayan bir çeşit varlık telâkki ederiz. Yürümeğe başlar başlamaz onlar sokaklardadır. Sâdece yedirir, içirir ve giydiririz. O da çok eksik bir şekilde. Oysa çocuklarımızın da bir hayâtı olduğunu ileride gelişecek birçok kabiliyetler taşıdığını hesaba katmalıyız.
Gerçekten Cenâb-ı Hakk’ın tertemiz olarak gönderdiği bu körpe varlıkların üzerinde dikkatle durmak ve onlara gereken ilgiyi göstermek bir ödevdir. Çünkü çocuklar hislerin yön verdiği varlıklardır. Onun için onlara güzel duygular, güzel hisler aşılamak gerekir. Onları severek, sevdirerek, güzele, doğruya ve yararlı olana yöneltmeliyiz. Her şeyden önce Yaradanını, son Peygamber Hz. Muhammed’i, milletini, üzerinde yaşadığı güzel yurdunu sevdirmeliyiz. Onların yanında fena şeyler yapmamalıyız. Çünkü çocuk her gördüğünü taklit eden ve hemen herşeyi almak isteyen duygulu bir varlıktır.
Fransız sosyoloji bilgini Tarde, bütün sosyal olayları taklide bağlar. Bizde bunu karşılayan atasözü şöyledir: “Üzüm üzüme baka baka kararır.” Şu halde çocuklarımıza bizzat kendimiz örnek olmalıyız. Bir yönden onlara “Şunu yap, bunu yapma” derken aynı şeyleri kendimiz yapacak olursak yaptığımız öğütler fayda yerine zarar verir.
Dışardaki hâliyle ve hayâtıyla da aynı şekilde uğraşmamız gerekmektedir. Çocuklarımız ne yapıyorlar, nereye gidiyorlar, kimlerle ve ne şekilde eğleniyorlar... Bütün bunlar izlenilmesi gerekli yönlerdir.
Aksi halde Einstein’in bir gazeteciye söylediği sözler bizim çocuklarımız ve gençlerimiz için de vârit olabilir:
“Bugünün gençleri çabuk iş gören bir makine gibi yetişiyorlar. Fakat insan asla bir makina olmamalıdır, insanın iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ayırt edebilecek bir kafası olmalıdır. Bu kafa olmadıkça makina- dan farkı kalmaz. Ben bugünkü gençlikte en büyük eksiklik olarak bunu görüyorum. Çocuklarımıza başka türlü bir terbiye verelim. Yoksa talimli köpeklerden farkı kalmayacak.”