Makale

İSLAM’DA İNSAN HAKLARI

Başyazı

İSLAM’DA İNSAN HAKLARI

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Manevî ve maddî iki yönü olan insanın rengi, ırkı, dili, dini ve statüsü ne olursa olsun hiçbir ayrıma tabi tutulmadan zaruri olan maddî- manevî ihtiyaçlarını gidermesi, dünyada yaşayan her insanın hakkıdır. Buna kısaca insan hakkı denilmektedir.
Cenâb-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de insanı en güzel surette yarattığını (Tin, 4) ve onu şerefli kıldığını (İsra, 70), tüm insanlığın anne-babasının aynı olduğunu (Hucurat, 13) beyan etmektedir. Bu mesajların, 15 asır önce; kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadın ve kölelerin insan sayılmadığı ve pazarda mal olarak alınıp satıldığı, zenginlerle fakirlerin kesinlikle eşit görülmediği bir topluma geldiği ve ilk defa onlara tebliğ edildiği düşünülünce, önemi daha da artmaktadır. O günkü toplumun İslâm’a karşı çıkmalarının en önemli sebeplerinden biri de İslâm’ın getirdiği prensiplerdir.
Modern dünyada ancak 18-19. yüzyıllarda insan haklarının temel ilkeleri olarak ortaya çıkan, eşitlik, hürriyet, adalet ve kardeşlik gibi kavramlar, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan İslâm Dini tarafından 11 asır önce va’z edilmiş ve Hz. Peygamber tarafından hayata geçirilmiştir. İslâm tarihi bu prensiplerin Müslümanlar tarafından benimsendiğini ve uygulandığını bizlere haber vermektedir. Hz. Ömer, Ömer Bin Abdülaziz, Harun Reşid ve Fatih Sultan Mehmet gibi idareciler bu hakların uygulanması, Ahmet Yesevî, Mevlana Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî ve Yunus Emre gibi düşünürler de bu prensiplerin yaygınlaşması bakımından önder şahsiyetler olarak kabul edilmektedir, y-j ütün insanlara tanınan temel hakları belirten İn- Jjsan Hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık
1948 tarihinde toplanan Paris Kongresinde Birleşmiş Milletler Teşkilatına üye devletler tarafından 48 ülkenin olumlu oyuyla kabul edilmiştir. Bu belgeyle ırkçılık, kölelik ve işkence, insanlık aleyhine işlenen suçlar olarak kabul edilmiş ve yasaklanmıştır. Seyahat hürriyeti, özel hayatın gizliliği, din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, düşünce ve onu serbestçe ifade etme özgürlüğü, seçme ve seçilme özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği, sosyal güvenlik vb. haklar ne acıdır ki bu güne kadar birçok gelişmiş devlet tarafından bile ihmal edilmiştir.
İnsanlar için bir rahmet olan İslâm, bu Beyannamedeki hakların hepsini asırlar önce zikrederken işin başına hayat hakkını koymuştur. Kur’an-ı Kerim bu konuda: “Kim bir cana kıymayan ve yeryüzünde bozgunculuk yapmayan bir cam (haksız yere) öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide, 32) buyurarak insan hayatının ne kadar yüce olduğunu göstermiştir.
İslâm, düşünceye bir sınır getirmemiş; insanları düşünmeye, akıl yürütmeye davet etmiş, din ve vicdan hürriyetini tanımış, farklı dinlere mensup insanlardan oluşan bir toplumda yaşamanın örneği de bizzat Hz. Peygamber tarafından verilmiştir.
Allah insanı yaratırken onun tüm haklarını da ona vermiştir. Yaratılıştan beri gönderilen tüm peygamberlerde Allah ve kul haklarını insanlara öğretmek ve uygulayarak örnek olmak için gönderilmişlerdir. Yapılan kanunlar, beyannameler bu hakların korunması için yapılmaktadır. Bu manada Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi, insanlık tarihinin ilk “İnsan Hakları Beyannamesi” niteliğindedir.