Makale

Peygamber Sevgisi Nedir?

Peygamber sevgisi nedir?

SERVET DEMİRCİ

EY insanoğlu, görmez misin ki, ne kadar acizsin. Değneğine dayanmadan torununun elinden tutmadan yürüyemiyor-sun. Başın eğik, ayakların dolaşık, gözlerin yorgun, kemiklerin zayıf, parmakların titrek...
Bir zamanlar "dünyayı ben yarattım" edasıyla dolaştığın günler nerede kaldı?.. O günlerine ne oluverdi birden?. Sermayeni ne çabuk tükettin. Estetik ameliyatlar, kremler, rujlar, kapatmıyor artık yüzündeki kırışıklıkları. Alnın açılmış, saçların dökülmüş, tutmuyor bigudileri.
Bir telaş sarmış içten içe seni, engel olamıyorsun yüzündeki kırışıklıklara, gözünde oluşan morluklara, farkındaysan bu haline birden geçmedin. Yıllarını, paranı, emeğini, ideallerini enerjini harcadın. Hem de sorumsuzca harcadın. "Her nefis ölümü tadıcıdır" âyetini ne gördün ne de işittin.
Her doğan güneşin batışı, her gecenin karanlığını aydınlığa terkedişi, bir Yaratıcının olduğuna delil değil mi?
Binlerce lamba kullansan aydınlatabilir misin bu cihanı?.. Elini uzatıp engel olsana güneşin doğuşuna, batışına.. Uzaya gönderdiğin füzelerle gururlanıp böbürlenme Başını kaldırıp da bir baksan binlerce hikmet görürsün orada.
Oradaki güneşin, ayın, yıldızların kaptanının rahatsızlandığını, yakıtının tükendiğini, arıza yaptığını, elektriğinin kesildiğini hiç gördün mü?
Ne mutlu, Allah’ın var ve bir olduğuna ve Hz. Muhammed’in Onun elçisi olduğuna inanıp iman edenlere...

UYANIN EY MÜSLÜMANLAR
Ashab-ı Kiram arasında bir haksızlık, bir anlaşmazlık zuhur ettiğinde hemen Peygamberimize koşarlardı. Bütün âleme rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz’in yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı. Kapısından giren herkesi ağırlar derdini sonuna kadar titizlikle dinler, çözümler önerirdi. Eğer daha önce inen âyetlerle konuya çözüm getiremezse, Cenab-ı Allah’dan vahiy gelmesini bekler ve ondan sonra problemlerine çözüm getirirdi. Allahu Teâla buyuruyor ki: "Ey iman edenler, Allah’a itaat edin peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra birşey hakkında ihtilafa düştünüz mü, hemen onu Allah’a ve Resulüne arz ediniz, eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir." (Nisa Sûresi, âyet 59)
Ashab-ı Kiram Peygamberi-miz’in önerdiği çözümü hemen yerine getirip huzura kavuşurlardı. Bakın, bu hususta Allahu Teâla ne buyuruyor:
"Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilafa düştükleri hususlarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri hiçbir darlık duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğme dikçe, iman etmiş olmazlar." (Nisa Sûresi, âyet: 65)
Cenab-ı Allah, bizlere kendi cinsimizden bir peygamber gönderdi. Peygamberimiz de bizler gibi doğdu, annesini emdi, büyüdü, evlendi ve çocukları oldu. Hiçbir dünyevî sakıntı onu Allah’a ibadetten alıkoymadı. Halbuki bizler kılmadığımız namazın sorumluluğunu hemen, çocuklarımızın fazla olmasına, ev işlerimize, parasızlığımıza, yükleyiveriyoruz. Allah’ın rasülünün de çocukları vardı, onlar da ne bulurlarsa yiyorlar, yamalı giyiyorlardı. Bizler gibi şikayetçi değildiler. Şükretmesini biliyorlardı.
Dilimizle Allah’ın resulünü sevdiğimizi söylüyoruz, fakat davranışlarımızda ne yazıkki bunu göstermiyoruz. Resulü sevmek demek, onun ahlakıyla, davranışlarıyla, konuşmasıyla, oturup kalkmasıyla, kısaca herşeyiyle onu örnek almak demektir.
Resulü Ekrem (s.a..s), "Müminin kalbi, Allah’ın evidir" buyurmuştur. Allah’ın evi olan şu kalplerimize bir inelim, bir araştıralım. Bakalım nelerle karşılaşacağız! Göreceğiz ki, yalan, kin, nefret, öfke, dünya sevgisi, para kazanma hırsı, rüşvet, zulüm, haksızlık gibi binlerce kötülükleri misafir etmişiz, o küçücük et parçasında. Adeta onlar ev sahibi olmuş, bizler o kötülüklere hizmetçi...
Hz. Habibi Ekrem (s.a.s) buyurmuştur ki: "Gerçekten insan bedeninde bir parça et vardır ki, o ıslah olsa bütün beden ıslah olur, o bozuksa bütün beden bozulur. Uyanık olunuz ki, o in-san kalbidir."
Kalplerimiz ıslah olmadıkça, davranışlarımızı düzeltmemiz mümkün değil. Bu asrın moda olan sözlerinden birisi de, "namaz kılmıyorum, oruç tutmuyorum ama kalbim çok temiz. Allah beni affeder" sözüdür. Peki bunu söyleyen insanlara sormak istiyorum, bir yüzücü ben çok güzel yüzerim diye kendisini her yerde reklâm etse, kim ona birincilik madalyası takaç? Öncelikle havuzda yüzecek, diğer insanlarla yarışacak ve gerçekten hak ettiyse madalyasını alacaktır. Bizler bu sözlerimizle daha ne zamana kadar kendimizi avutacağız? Hakk’ı hakikati görme zamanı gelmedi mi?
Sözlerimizi güzel davranışlarımızla ispatlamak zorundayız.