Makale

İSLAM DİNİ İLME VE İLERLEMEYE MANİ MİDİR?

İSLAM DİNİ İLME VE İLERLEMEYE MANİ MİDİR?
Gaffar Tetik

Bilgi, cehaletin dikenli yollarını temizleyen, geleceğe güvenle bakmayı sağlayan, insanı diğer yaratıklardan ayırarak üstün kılan ve içildikçe kanılmayan bir pınardır. Bilgi pınarından içmek her müslümanın en büyük şiarı olmalıdır.

EY MUHAMMED! Yaratan, insanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! Kalemle insana bilmediğini bildiren Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, a: 1-6)
Son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.S.)’e ve dolayısıyla bütün müminlere bu ayeti kerimesini ilk emir olarak gönderen yüce Allah, okumaya ve ilme gereken önemi vermiştir.
Bilindiği üzere inançların benimsetilip, kişinin istenilen yöne sevk edilmesinde okumanın yeri büyüktür. Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde, eğitim ve öğretimin insan hayatındaki yüksek değeri bütün aydınlığı ile açıklanmaktadır. "Ey Muhammedi De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu, ancak temiz akıl sahipleridir ki hakkıyla düşünürler." Zümer Suresi 9’uncu ayeti celilesi buna örnektir.
Yine Kur’an-ı Kerimin Taha Suresi 114 üncü ayetinde Allah-ü Teâlâ’nın sevgili Pey-gamberine: "Ey Muhammedi Kuran sana vahyedilirken, vahiy bitmezden önce, unutmamak için, tekrarda acele edip durma, Rabbim! ilmimi artır" de emri, insanoğlunun Rabbına yapacağı duada isteyeceği paha biçilmez sayısız dünya nimetlerinden hayırlı şeyin, ilim ve idrak olduğunu öğretir. İnsan bu iki nimete sahip olduktan sonra, diğer nimetleri bunların sayesinde elde edebilir. Fakat ilim ve idrakten yoksun olanların ise, dünya nimetlerine miras yoluyla sahip olsalar bile, kısa zamanda bunu kaybettikleri görülür.
İslâm Dini her çeşit bilgisizliği yermiş: "Sakın cahillerden olma." (Enam Suresi, a:35) ve "Cahillerden yüz çevir." (Araf Suresi, a: 199) Allah ikazlarıyla, insanı bilgi yönünden daima alarm durumunda tutmuş: "Her kim, ilim tahsili için bir yola çıkarsa, bu yüzden Allah-ü Te-âlâ ona cennete giden yolu kolaylaştırır." (Keşfül-hafâ, C.2 Sh. 354) Peygamber sözüyle, ilim sayesinde kazanılan dünya huzurunun yanında, ahiret saadetinin de ilim yoluyla kazanılacağını ifade etmiştir. Hatta öyle ki: "Bir insan öldüğünde amelinin sevabı kesilir, amel defteri kapanır ancak:
1. Sadaka-i cariyesi (yani cami, okul, çeşme, yol, hasta-hane gibi yaptığı hayırları),
2. İstifade edilen ilmî bir
eseri,
3. Kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin amel defteri kapanmaz."
(Keşfül - hafa, C.2, Sh. 233)

Okuyan insan, ömrü boyunca çeşitli yollardan, çeşitli bilgiler elde eder. Bunların hafızaya dayanan kısımları zamanla unutulabilir. Ancak, hafızamızda ilim bahçesinin çiçeklerinden elde edilen bir esans kalır ki, buna kısaca "bilgi" deriz. Bilgi, cehaletin dikenli yollarını temizleyen, geleceğe güvenle bakmayı sağlayan, insanı diğer yaratıklardan ayırarak üstün kılan ve içildikçe kanılmayan bir pınardır.
Dinimizin bilgiye önem vermesinin sebebi budur.
İlim tahsil ederek kendisine, milletine ve dünyaya faydalı olacak çeşitli bilgiler öğ-renmek, erkek-kadın ayırde-dilmeden bütün müslümanlara farzdır. (Keşfül-hafa, c.l. sh.138) Bu durum, İslâm Dininin emirlerini tebliğ için gönderilen sevgili Peygamberimizin: "İlim öğrenmek erkek-kadın her müslümana farzdır" ve yine (Keşfül-hafa c. 2, sh. 68de): "ilim, mü’minin kaybolmuş malıdır, her nerede bulursa onu alır." ifadeleriyle ana dava olarak ortaya koymuştur. İlim ve öğretime işte bu değer verme yüzündendir ki; İslâm Dini kısa zamanda yayılma gücü kazanmış, İslâm eğitim-öğretim müesseseleri, Avrupadaki eğitim-öğretim müesseselerinin kuruluşlarına öncülük etmiştir. 10’uncu asırdan itibaren, İslâm alemindeki Müslüman ilim adamlarının yazdığı kitaplar Salerno, Podsua, Napoli v.b. manastırlar tarafın-dan latinceye tercüme edilmeye, miladi 13. asrın başlarında başlamıştır.
Miladî 13. asrın başlarında Bologna, Montpellier Üniversiteleri, bundan hemen sonra da Paris Üniversitesi kurulmuştur. Bu model üzerine Oxford ve Cologne Üniversiteleri de kurulunca, İslâm ilim tesirleri ingiltere, Fransa ve Almanya’ya kadar yayılmış oldu. Afrika’da Kostantin ve Abalardın başlattıkları İslâm kitapları tercümesinde bilhassa Farabî, İbni Sina, Gazali ve diğerleri latinceye tercüme edildiler. (H. Ziya ÜLKEN, İslam Felsefesi Tarihi, c.2, sh. 177-178) Hatta İbni Sina’nın "Tıpta Kanun" adlı eseri, dünyanın en büyük üniver-sitelerinden "Sorbonne"de yıllarca ders kitabı olarak okutuldu. Fakat ne yazık ki sonraki zamanlarda biz, fikir ve ilim kaynağı olma durumumuzu devam ettirememişiz.
Şurası bir gerçektir ki; "İki gününü birbirine eşit geçiren aldanmıştır." (Keşfül-hafa, c.2, sh.233) Peygamber sözünü anlayan ve inanan gönüllere bir yasa olarak yerleştiren İslâm Dini, hiç bir zaman gelişip ilerlemeye mani olmamış, bilakis medeniyetin kaynağı olmuştur. Yukarıdaki bu emir, İslâm Dininin ne kadar hamleci ve ilerlemeyi emredici olduğunun ^^^^ gerçek bir ifadesidir. İnsanı hayvandan da aşağı dereceye düşüren, bir takım hareket ve kötülüklerin yayılıp, insan dimağında elverişli bir ortam bulması, şüphesiz bilgisizlik yü-zündendir. Bu yüzdendir ki Allahü Teâlâ (Fatır Suresi 19-22.ci) ayeti celilelerinde cahili; köre, karanlığa ve ölüye benzetmiş: "Kör ile gören, karanlık ile ışık, gölgelik ile sıcaklık bir değildir. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah dilediği kimseye işittirir. Ey Muhammedi Sen, kabirlerde olanlara işittire-mezsin" buyurmuştur.
Milletlerin insanlık ve medeniyet sahasındaki durumları, tarihteki değerleri, bıraktıkları eserleriyle ölçülür. Öyle ise, dün olduğu gibi bugün de fikir ve ilim kaynağı durumuna ge-lebilmemiz, millî ülkümüz olmalıdır.
Bugün İslâm ülkeleri, genellikle Batı ülkelerine kıyasla ekonomik bakımdan geri bir manzara arzediyorsa bu, İslâm Dini’nin, her yönden ilerlemeye mani oluşundan değil, bu ülkelerin, onun her alandaki yüce emirlerinden gerektiği şekilde faydalanamayışından, onu ihmal edişindendir.
Her bilgi eğitimle tamamlanır. Dünyada huzurlu ve mutlu, Allah’ın katında iyi bir kul, iyi bir vatandaş, başarılı bir insan olarak yaşamak, bilgi ve eğitimle sağlanır. Her yaşayan insan onun alanına girer. Hayatımız için gerekli olan her bilginin eğitimine eğilmeliyiz. Dinimiz, dünyamız, bununla mamur olacaktır.

“Milletlerin insanlık ve medeniyet sahasındaki durumları, tarihteki değerleri, bıraktıkları eserleriyle ölçülür. Öyle ise, dün olduğu gibi bugün de fikir ve ilim kaynağı durumuna gelebilmemiz, millî ülkümüz olmalıdır.”