Makale

Türkiyede Gençlik Buhranı

İbrahim Kafesoğlu,

Yıllarını Türk kültür tarihi ve Türkiye’nin meseleleri üzerine yaptığı çalışmalara harcamıştır. Birçok dergi ve gazetede yazılan yayınlanmıştır. Türk Dünyası El Kitabı ve Türk Milî Kültürü adlı eserlerdeki araştırmaları Türk kültür üzerine yazılmış kaynak yazılardandır. Bu sayımızda, kendisini 1984 yılında kaybettiğimiz kültür tarihi profesörü merhum İbrahim Kafesoğlu’nun "Türkiye’de Gençlik Buhranı" adlı yazısını yayınlıyoruz.


TÜRKİYE’DE GENÇLİK BUHRANI


MEMLEKETİMİZDE gençlik meselesi, kanaatimizce, çözüm yollan bulmağa mecbur olduğumuz bir sürü dâvanın hemen hepsini geride bırakacak derecede ehemmiyetli bir duruma girmiştir. Unutmamak gerekir ki, bugünün üniversite talebesi veya üst sınıflardaki lise öğrencisi 3-5 yıl gibi kısa bir zaman sonra iş başına gelerek, yurdun mukadderatı üzerinde söz sahibi olacaktır. Hâlen pek mühim sayı-lan,kültür, iktisat v.b. meselelerinin, şimdi alınan kararlar ne kadar isabetli olursa olsun, tatbik şekli, yahut şu veya bu istikamete yöneltilmesi tamamiyle bu gençlerin anlayış ve tutumlarına bağlı kalacaktır. Milletini seven, ahlâklı ve aydın bir gençliğin, fikir ve ruh birliği hâlinde, vatanperverâne hareketinden elde edilecek başarı ne kadar parlak olursa, memleket menfaatleriyle ilgisiz, âvâre, muzır cereyanların oyuncağı olmuş şaşkın bir nesil tarafından idare edilmek talihsizliğine uğrayan ülkenin mâruz kalacağı güçlükler de o nisbette ağır sonuçlar verir. Zaten milletlerin gelecekleri hakkında kesinliğe yakın bir hükme varmak için yalnız gençlerin fikir yapısına ve yetişme tarzına bakmak kâfidir. Bu sebepledir ki, yeni fikir çığırtan açmak ve mefkureler ortaya koymak ihtiyacını duyan bütün mütefekkirler genç nesle hitap ettikleri gibi, cemiyetleri içinden çökertmek gayesini güdenler de ele geçirilecek kütle olarak doğrudan doğruya gençliği seçerler ve yabancılar kendi siyasî emelleri uğruna, millet, düşmanları da şahsî çıkarları hesabına gençliği soysuzlaştırmak hususunda hiç bir emeği esirgemezler. Çünkü sahte fikir ve şaşırtıcı iddialarla ektikleri felaket tohumlarının mutlaka filizleneceğinden emindirler.
Türkiye’nin de bilhassa son yıllarda böyle uğursuz bir faaliyete sahne olduğu, Türk gençliğini zehirli propagandanın ağı içine düşürmek için mütemadi gayretler sarf edildiği ma-alesef bir vakıadır. İşte bu durum, yâni bir yandan dış tesirler, bir yandan da bu tesirlere kolayca kapılan bir takım zayıf karakterli yerli propagandacıların basın, söz ve yazı hürri-yetinden faydalanarak fıkra, makale, karikatür, tiyatro piyesi açık oturumlar v.b. şeklinde Türk topluluğunu sarsıcı, cemiyeti ayakta tutan tarihî ve millî değerleri küçültücü yayınla-rıyle Türk gençliğini yanlış yollara sevk etmek çabalarıdır ki, yurt istikbâlinin biricik teminatı olan gençlik problemi üzerine bütün dikkatlerin toplanması zaruretini doğurmuştur.
Genç Türk neslini anormal ve tehlikeli yoldan uzaklaştırarak sapık propaganda parazitlerinin kurbanı olmaktan kurtarmak ve aziz vatanımızın gerçek menfaatlerini kavramış, kuvvetli şahsiyet sahibi insanlar olarak yetiştirmek için, önce, Türk gençliğine düşen vazifenin iyice anlaşılması lâzımdır. Bu vazife biri millî, diğeri milletlerarası olmak üzere iki cephelidir ki, bu cepheler, bir taraftan hürriyet ve istiklâlin korunması zaruretinde, diğer taraftan beynelmilel medeniyet ve siyaset yönünden cemiyet menfaatlerinin gerektirdiği davranışlarda belirir. Türk gençliğinin müdafaa ve muhafaza ile vazifeli bulunduğu Türk istiklâli şanlı tarihimizden bize kalan kutlu bir miras olduğu gibi, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün de gençliğe en kıymetli emanetidir. Fakat hürriyet ve istiklâl, hudutlarda silâhlı çatışmalardan çok önce, barış zamanlarında, çapraşık maksatlarla karanlık hedeflere yürüme teşebbüslerine nihayet vermekle müdafaa ve muhafaza edilir. Son çare olarak girişilen sınır boyu mücadelelerinin, çok kere, sulh yıllarında kazanıldığı veya kaybedildiği unutulmamalıdır.
Gençlik millî ve medeni vazifelerini yapmak için, herşey-den evvel, cemiyetimizi gittikçe sarmakta olan bir ruh hali ile mücadele etmek zorundadır. Bu, eskiden "idarei maslahatçılık" denilen ve nemelâzımcılık, fırsatçılık, kuvvetli görünene yaranmak gayreti gibi aşağılık bir zihniyetin mahsulü olan oportünizm’dır. Türk gencini beşeri duygularından, millî fonksiyonundan, zengin ve köklü tarihinden kopararak bir türedi hâline getirmeğe çalışan bozguncu propagandaların yanı sıra, bir kısım gafil basının da Avrupa medeniyetinin hasta ve hayvanî taraflarını âdeta seçerek yaymak suretiyle desteklediği oportünizm, millet arasında bir salgın sür’atiyle genişlemektedir. Çalışmamayı, yorulmadan dünyalık elde etmeyi, menfaat avcılığı yapmayı hüner sanan bu oportünistlerdir ki, zevk, para ve sahte şöhret karşılığı her zaman millet aleyhine düşmanla işbirliği yapmak istidadındadırlar. Tanınmış Fransız yazarı L. Daudet’nin tesbit ettiği üzere, topluluğun en tehlikeli unsuru olan bu tipler, iyinin gelişmesine engel, kötünün ilerlemesine teşvikçi olurlar; aslında hiç bir iş görmezler, çünkü tembeldirler; kararsızdırlar, çünkü korkaktırlar; ne istedikleri ve ne düşündükleri bilinmez, çünkü fikir sahibi değildirler, fakat buhranlı anlarda memleketi çöküntüye götürmekte başlıca rol oynarlar. İnsanı hayvan derecesine indiren bu müthiş ruh hastalığından mutlaka korunmak lâzımdır. Gençlik kendi arasındaki bu zavallı hasta ruhları cemiyet yararına kazanmağa çalışmalı; daha iyisi, onları cemiyet hayatında söz ve fonksiyon sahibi olmaktan uzak tutmalıdır.
Bu mücadele ile birlikte, gençliği medenî ve vatanperver vasıflarla donatmak için bazı yollar mevcuttur. Bunlardan biri, aydın adam yetiştirmektir. Burada "aydın’dan maksat elbette bu şüzel Türkçe kelimeye son zamanlarda zorla yükletilen manasiyle, hürriyete sırt çevirmiş, millî değerlerle alay eden, düşünme kabiliyetinden mahrum tip değildir. "Aydın adam" dan anladığımız o kültürlü insandır ki, her fikir cereyanına inanmak gafletine düşmez, fakat iyiyi ve doğruyu seçmeye kabiliyetlidir; malûm maksatlarla estirilen siyaset rüzgârlanna boyun eğmez ve türlü gayelerle moda hâline sokulmak istenen temelsiz görüşleri benimsemez, fakat memlekete faydalı olanı ayırt eder; kendilerini yurt atmosferine güya hakim gibi göstermekte mahir bazı çevrelerin fikirlerini takviye için gerekçeler hazırlamak bahtsızlığına uğramaz; fakat millet aleyhine olduğunu hissettiği herşeyi her yerde şiddetle ve cesaretle red eder ve cemiyet meselelerini samimiyet ve ciddiyetle halletmek hususunda isimsiz bir kahraman olmayı hayatının en büyük şerefi sayar.
Böyle aydın bir insan aynı zamanda ahlâklıdır da. Gerçekten, Türk gençliğinin içinde bulunduğu en ağır buhran ahlâk mevzuunda görünür. Memleketimizde oportünist zümrenin gittikçe artması ve aydın insan sayısının azalması bunun açık delilidir. Ahlâkın dost ve aile çevresine ait ferdî tezahürleri yanında bir de milli olan kısmı vardır ki, bütün cemiyeti ilgilendirir. Türk genci yakınlariyle münasebetlerinde yalancılık, sahtekârlık, lâubalilik yapmayacak, fakat bundan da mühim olmak üzere, Türk milletinin müştereken saygı gösterdiği değerlere hürmet edecek, onlara gönülden bağlanacak, devlete ve millete karşı vazife prensiplerinden ayrılmayacaktır.