Makale

EĞİTİMDE “MEDYA”NIN ROLÜ

EĞİTİMDE “MEDYA”NIN ROLÜ

Mustafa Ateş
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Mukaddes emanetin hamili olan insanı, insanlığın zirvesine taşıyacak unsurların başında eğitim ve öğretim gelir. Bunun içindir ki milletler, gelecek kuşakların eğitim ve öğretimine büyük ehemmiyet verirler. Ülkelerinde eğitim problemlerini halleden milletlerin geleceği daha emniyetli demektir. Bu bakımdan devletler, hükümetler, bu konuda geleceğe yönelik büyük yatırımlar yapıyor ve büyük harcamaları göze alıyorlar. Çünkü eğitimin konusu insan, gayesi her bakımdan olgun insanı yetiştirmektir. Eğitim ve öğretime gerekli titizliği göstermeyen devletlerin geleceği pek parlak sayılmayacağı gibi, kültür ve medeniyet yarışını da şimdiden kaybetmiş sayılırlar...
Bunun için diyoruz ki, eğitim sahası, nesilleri tahribe yönelik yeni sektörlerin şansını deniyebileceği bir ortam olarak kabul edilmemelidir. Eğer eğitime konu olan insanı tahrib eder, onu kendi aslî bütünlüğünden ayırırsanız, gelişigüzel politikalarla onu bir daha aslî çizgisine getiremezsiniz. Böylece nice nesiller, bu dejenerasyonun kurbanı olur gider.
Bugün, bu ihtiyar dünyanın sakinleri, basit mânâda yarın için güvence arayıp duruyor. Gelecek korkusu, fertleri ve toplumları derinden derine düşündürüyor. Fakat en büyük gelecek demek olan ruhî ve ahlâkî normlara sahip nesillerin yollarını da yine bunlar kesiyor. Gelecekte "gelecek olan" korkuların bir takım maddî yatırımlarla, sosyal güvencelerle bertaraf edileceğini zannedenler, bu en büyük geleceği, yine kendilerinin imal ettiği teknoloji ile, medya ile katlediyorlar. Bu nasıl bir fâsit dairedir ki; işleyişinden kimse memnun olmadığı halde, herkes seyirci kalıyor. Medya’nın nesiller üzerindeki tahribatı o kadar büyük, müstehcenlik o kadar yaygın ki, herkes sanki bu görüntünün sarhoşu olmuştur...
Günümüz eğitiminden sorumlu kişi ve kuruluşlar, doğrudan doğruya çocuklarımızı ve gençlerimizi hedef alan, ancak insanın mukaddes değerleriyle bağdaşmayan bu gidişatı önlemek için çok ciddi tedbirler almalıdır. Yarın çok geç olabilir. Onun için biz diyoruz ki önce bataklığı kurutun, müstehcenliği önleyin, medyanın sorumsuzluğunu dizginleyin, insanımızı sefâhatten arındırın... Ki düşündüğünüz tedbirlerin bir yararı olsun.
Amerika’nın başını çektiği ileri teknoloji ülkeleri, milletlerin kültür ve düşünce mirasını belgeleyecek ve insanlığın geleceğine ışık tutacak gelişmeleri yansıtması icab eden medyayı, daha çok ahlakî se- fâleti yaygınlaştırıcı bir araç olarak kullanmayı materyalist felsefeleri için daha uygun bulmaktadırlar. Semavî dinlerin telkin ve tesirleriyle, insanlığın binlerce yıldan beri koruduğu ahlâkî ve manevî mirası, bugünün yayın organları özellikle medya, artık bu eski zenginliğe yeni bir şey ilave etmek yerine veya bu zengin birikime yeni bir soluk getirmek yerine, sahib olunan ortak değerleri alt-üst etmeyi yeğlemektedir. Düşünen bir kafanın bu kana- ata sahib olması için uzun araştırmalara, istatistiklere ihtiyaç yoktur. Günlük gazetelere göz atmak ve bir gece televizyon kanallarını seyretmek ye- terlidir. Nasıl bir ahlâkî yıkımla karşı karşıya kaldığımızın fütursuzca sergilenişi sizi rahatsız edecektir.
Bütün mukaddes değerleri insanın özünden koparıcı ve mukaddes emanetin taşıyıcısı olan insanı çürütücü bu yayınların üzülerek kaydedelim ki, öyle kolay kolay milli çizgiye falan geleceği yok gibidir. En azından onların gündeminde şimdilik böyle bir gelişme sezmek mümkün değildir.
Beyin yapısı en karmaşık manaları anlayacak, İlmî ve teknolojik gelişmeleri en son noktasında temsil edebilecek, bir takım karmaşık mefhum ve sembolleri kavrayacak şekilde yaratılmış insanımızı, neden böyle basit şeyler uğruna harcıyoruz!.. Bu, sadece hikmet ve felsefenin değil, bizzat insanın kaybı demektir.
Basının ve televizyonun bir takım kültür hareketlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak, bir takım haksızlıkları, yolsuzlukları halka duyurmak suretiyle kötü niyetlilerin yolunu tıkamak, memleket meselelerini ve dünyada gelişen yeni akımları geniş halk yığınlarına ulaştırmak suretiyle onların ortak değerlerine sahib çıkmak gibi bir çok faydaları yanında, pek çok yeni buluşlarda olduğu gibi, telafisi imkansız bir çok mahzurları da vardır. Bunları en aza indirmek, hükümetlerin ve diğer eğitim ve öğretim ku- rumlarının vazifesidir. Bu hususlardaki sorumsuzluk, emi- nimki ciddiyetsizlikten kaynaklanıyor. Ciddi memleket ve millet meselelerini kendilerine dert edinmeyenlerin vebâli çok ağırdır, suskunlar da kendilerini sorumluluktan kurtaramayacaktır. Medya gittikçe devleşiyor. Sade kendi sektörünü cemiyet kanseri halinde büyütürken, hükümetleri, idarecileri de zaman zaman dize getirmeye çalışıyor, kamuoyu oluşturuyor, direktifler veriyor, topluma yeni hedefler gösteriyor... Ama bunları yaparken toplumun temellerini oluşturan dine, diyanete, millî tarih ve millî kültüre hiç yer vermiyor. Varsa da yoksa da müstehcenlik, hep ahlâksızlık, hep dejenerasyon... ve kanal sayısı arttıkça, milli çizgide rekabet işleri de düşünülmediği; ayrıca milletimizin ortak kaderinden kendilerini hiç sorumlu tutmadıkları için düşüş ve çöküş hızlanıyor. Sanki bunlar, bu çöküşün önünü açmak için vardırlar.
Halbuki müstehcen merkezli bir yaklaşım, zamanın her anını, mekanın her çizgisini dantel dantel iyilikler ve güzelliklerle işlemeye memur insanoğlunun sade geçmişini çürütmekle kalmaz, geleceğini de karartır. Nitekim dünyamızda karanlıklar büyümekte, aydınlıklar artık içimizi ısıtma- maktadır. Çünkü eğitim mües- sesesi, siyasi iktidarların nüfuz sahası haline gelmiş, yaz-boz tahtası durumuna düşürülmüştür. Böyle bir eğitim, hiçbir zaman memleket irfanını bütün kutuplarıyla kucaklayabilecek bir gençlik kadrosu, bir irfan ordusu oluşturamaz. Televizyon kanallarında ve diğer yayın organlarında çocuklarımızın şuuraltını etkileyen yıkıcı unsurlar canlı olarak sunulup dururken, böyle bir beklenti zaten söz konusu değildir. Çocuklara ve gençlere takdim edilen gıcıklayıcı semboller, tipler ve bunların ekranda oynadığı kahredici rollere karşı, bunları ne gibi dinî, ahlakî, ruhî ve millî cihazla donattık, ne gibi tedbirler aldık?... Kişilerin nefis terbiyesi egzersizlerini geliştirecek hiçbir tedbirin bu konuda sahibi değiliz. Peki bu bataklıktan, gençliğin gençlik enerjisini sû-i istimale uğratmadan hangi mefkûrevî ruhu vereceksiniz, onlara!...
Tekrar ediyoruz, bütün dünyada eğitimin konusu insandır. Geleceğin dünyasını inşa edecek gençler, hiç şüphesiz bugünün eğitimiyle, bugünün eğitim müesseselerinden yetişecektir. Ancak böyle bir ruhla yetişen nesillere geleceğimiz emanet edilebilir... Her türlü insan haysiyetini çürütücü olayları reklam edici medyanın sunduğu programlarla bu gençliğe ulaşılamaz ve millHi hedeflere varılamaz.
Bin yılı aşkın bir zamandan beri yurt edindiğimiz bu topraklar, sadece Türklüğün değil, bütün Islâm dünyasının maddî ve manevî birikimlerine sahiptir. Türklüğün ve İslâmlığın ortak kültürü burada mayalandı. Islâmın bütün dinî - tasavvufî değer yargıları bu topraklarda yoğunlaştı. Onun için burada yaşama bahtiyarlığına eren insanları, ahlâk ve insanlık dışı metodlarla aslî çizgisinden saptırmadığınız takdirde, o sadece bu birikimlerin tesiriyle, özündeki saffetin bereketiyle yine bu toprağa, bu kültüre layık insan olma kabiliyetini gösterecektir. Yeter ki yanlış uygulamalarla onu bilinmeyenlere sevketmeyiniz. Önüne tuzaklar kurmayınız.
Bugün Türkiyemiz, sadece politik açmazların, ekonomik darboğazların ve terörizmin kıskacında değil, aynı zamanda eğitim ve öğretimdeki çıkmazların batağında da boğulmaktadır. Halbuki bu yıl, bazı komşu ülkelerin nüfusu kadar öğrenci tahsile başlamış bulunuyor. Bu, Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte biri demektir. Ve müthiş bir potansiyeldir. Fakat eğitim politikalarımızın milli hedeflere yönlendirilme- mesi sebebiyle bu müthiş potansiyel hebâ edilecek demektir. Devlet, millet adına, milletin mukadderatına el koyacak organize bir güç kaynağıdır. Millet hayatıyla ilgili her meseleyi, milli hedeflere taşımak zorundadır.
Gerçi bütün dünyada bugün, medyanın ve diğer menfî cereyanların tesiriyle, çocuklarda suç oranının giderek arttığı gözleniyor. Hırsızlık, uyuşturucu alışkanlığı, müessir fiiller ve cinsel suçlar ön sıraları alıyor. İçlerinde mahkum olanlar var. Hayatı kayanlar, istikbâli sönenler çoğunluktadır. Bir suçtan içeri girip binbir suç öğrenerek çıkanlar var... Bunları suça iten sebepler elbette çok çeşitlidir. Ama en başta eğitim ve öğretim yetersizliği gelmektedir. Gerçi dünyada her türlü sosyal çalkantıların çaresi vardır. Yeter ki hastalık teşhis edilsin. Bugün milletlerin ve medeniyetlerin en büyük problemi eğitimdir ve ona bağlı olarak insandır, insan hastadır, insan bunalım içindedir, insan hayatını kolaylaştıracak her türlü gelişme nerede ise insanın başına derttir. Bütün bu sıkıntılar eğitim vasıtasıyla giderilebilir. insanı kendi merkezine, kendi yerine oturtabilir. Çünkü eğitim mektepte, mabette, kışlada ve hayatta devam eder ve süreklilik arzeder. Kesintiye uğratılması, hedefinden saptırılması demektir. "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz." diyen şanlı Peygamber, eğitim ve öğretimin insan hayatındaki tesirlerini en çarpıcı bir şekilde ifade etmiştir. Bilindiği gibi insan zaaflarla çepe-çevre kuşatılmış bir varlıktır. Zaaflarından ona yaklaşanlar, onu avlarlar. Meziyetlerini ve ruhî derinliklerini kurcalayanlar, ona yeni boyutlar kazandırırlar. Eğitim, insana ulaşmak için en büyük ve en iyi metoddur.