Makale

Sosyal Güvenlik Açısından VAKIFLAR

Sosyal Güvenlik Açısından
VAKIFLAR

Dr. Nazif ÖZTÜRK

BUGÜNKÜ anlamda sosyal güvenlik kurumları, Batıda XIX. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır. Ancak, kişinin kendisi ve ailesinin geleceğini güvence altına alma duygusu, insanlığın tarihi kadar eskidir.
İnsanoğlu, ekonomik ve sosyal konularda karşılaştığı problemleri, eski çağlarda kabile ve daha sonra aile içi dayanışma yollarıyla çözmeye çalışmıştır.
Semavî dinlerin ortaya çıkması ile bu iki unsura din faktörü de eklenmiştir. Semavî dinler, dünya ve ahiret mutluluğu için, emir, yasak ve sosyal yardımlaşmadan meydana gelen prensipler vazetmektedirler. Bu kaide ve kuralların muhatabı insandır. Onun huzur ve mutluluğu esastır.
Kişisel ve ailevî yapıları, doğuştan veya sonradan meydana gelen fizikî ve sosyal olaylar sebebiyle bir diğerine eşit olmayan insanların, aynı toplum içerisinde yaşamak mecburiyetinde olması, çoğu zaman hayatı dayanılmaz hale getirmiştir. Toplumda yaşanan bu fiziki sosyal ve ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldırmak, hayatın acımasız sertliklerini yumuşatmak ve dünyayı yaşanır hale getirmek için insanoğlu, kendisini ve çevresini tanımaya başladığı ilk dönemlerden itibaren, bu eşitsizliğin üzerinde durmuştur. Bu amaçla semavî dinler hükümler ve yaptırımlar getirmişlerdir.
VII. yüzyılın ilk yarısında İslâm Dini’nin kurulması ve yayılmasıyla bu dinin be-nimsendiği ülkelerde sosyal güvenlik önem kazanmıştır. (2)
Zekât başta olmak üzere, Kuranda içtimaî yardımlaşmayı öngören ayetlere dayanılarak; fakirleri, miskinleri, köleleri, borçluları, yolcuları, cihada iştirak edenleri koruyup gözetmek (K.IX/60) amacıyla İslâm’da ilk tüzel kişilik olan "Beytü’l-mâl" kurulmuştur. (3)
Kur’an’da, mecburî devlet vergilerinin yanında, ferdin isteğine bırakılmış harcamaları teşvik eden ayetler (K.II/263, 264, 270, 280) ile hadislere dayanılarak,(4) sosyal güvenliğe yönelik ve malın kendi kendini temsil ettiği ikinci müessese olarak, hicretin 32. ayında İslâm vakıfları ortaya çıkmış-tır.(5)
İslâm âleminde, hasta, sakat, yoksul ve güçsüzün haklarını korumaya yönelik bu iki müessesenin kurulması ile sadece ihtiyaç sahibi olan her renk ve dinden insanlar değil, diğer canlılar da sosyal güvenlik kapsamına alınmışlardır.
İslâm’ın temel görüşüne göre müslüman, yardım alma esası üzerine değil, yardım etme esası üzerine terbiye edilir. Çalışıp kazanmaya gücü yettiği halde, sadaka ve yardım almanın haram olduğunu bilir (6) Anlatacaklarım bu açıdan değerlendirilmelidir.
İslâm toplumlarında vakıf sistemiyle kurulan mektep ve medreselerde eğitim parasızdır. Vakıf hastanelerinde ihtiyaç duyan her yoksul hasta ücretsiz tedavi olabilmekte; parası ve yiyeceği bulunmayan her vatandaş vakıf imaretlerinden yemek yiyebilmektedir (7)
Tanzimat’ın ilânına kadar vakfiye esaslarına göre mahallen idare edilen imaretler, bu tarihten itibaren merkezi yönetime bağlanmıştır (8) İmaretlerde günde iki öğün yemek veriliyordu^). Bu imaretlerde yapılan ikramlarda; din, dil, ırk ayırımı yapılmıyor, insan şahsiyetinin korunmasına özel itina gösteriliyordu. Sonradan yoksul düşmüş, yüksek tabakaya mensup hanımların yemeklerini, hizmetçileri vasıtasıyla gece karanlığında aldırmalarına müsaade sdiliyordu(lO)
Osmanlı ülkesinde, gerek yol boylarında ve gerekse meskûn sahalarda ne kadar imaret vardı ve bu imaretlerden günde kaç kişi yemek yiyordu sorusuna; sayıları 35.000 civarında olan Osmanlı dönemi ve öncesine ait bütün vakfiyetleri tahlil etmeden kesin bir cevap vermek mümkün değildir. Her kervansaray ve medresenin mutlaka bir imaretinin bulunduğu; Selçuklu ve Osmanlı döneminde inşa edilen han ve kervansaraylardan günümüze intikâl edenlerin sayısının 420 civarında(ll) ve XVI. yüzyılda ülkemizde medrese sayısının ise, bu rakamın iki katından daha fazla oldu-ğu(12) dikkate alındığında, Osmanlı ülkesinde binlerce imaretin bulunduğunu söylemek mümkündür. Yılmaz Öztuna, XVII. yüzyılda, sadece İstanbul’da mevcut imaretlerde günde 30.000 kişiye karşılıksız yemek verildiğini yazmaktadır.(13)
Dönemler itibariyle İstanbul’da bulunan imaretlerin sayısı değişmekle birlikte, 1276/1859 yılı başında 7’si Harameyn, 8’i Evkaf nezâretlerine bağlı 15 imaretin faaliyette olduğu anlaşıl-maktadır^). II. Meşrutiyet sonrasında bu ilde bulunan imaret sayısı 20’ye yükselmiştir. Bu imaretlerde günlük 5768 okiyye, 373 dirhem un(15) 24480 çeki odun(16) tüketiliyordu.
Vakıflar vasıtasıyla gerçekleştirilen sosyal güvenlik hizmetlerinin en ilginci, hiç şüphesiz ihtiyaç sahiplerine bağlanan muhtaç aylığıdır. Vakıflardan bir görev karşlığında aylık verilen memur ve işçilerin yanında; "sadaka", "zevâid" ve "mü-retteb" adlarıyla ücret alan yoksullar da mevcuttu(17). Aynı zamanda bu kimselere, hastahanelerde tedavi olma ve imaretlerden yemek alma hakkı da tanını-yordu(18).
Evkaf Nezâreti’nin kuruluş tarihi olan 1826’ya kadar, her vakfın kendi çevresinde mahallen gerçekleştirilen bu hizmetler; Tanzimat sonrası, merkezi bir anlayışla yürütülmeye başlanmıştır.
Arşiv vesikalarına göre, merkezi bir anlayışla Nezâretçe ilk toplu muhtacîn maaşı 1501,5 kuruş olarak 1254/1838’de bağlanmıştır. (19) Bu toplu maaşın miktarı 12 yıl içerisinde %11.17 artışla 3513,5 kuruşa yükseltilmiştir. O dönemde muhtaç maaşı en az 50, en fazla 150 kuruş olabiliyordu. Bir aileden birden fazla kimseye maaş bağlanması mümkündü. Ancak aynı aile fertlerine bağlanacak maaş toplamı, hiçbir zaman 500 kuruluşu geçmiyordu.
"Muhtacîn Maaşâtı Hakkında Nizamname (20) ye göre maaş bağlanmasında, bir yakını şehit olan yoksullara, vefat eden memurların dul ve yetimlerine, birden fazla bedensel ve zihinsel özürlü çocuğu bulunan ailelere öncelik hakkı tanınıyordu (Md. 3). Nitekim bu madde uyarınca, Beşiktaş’da Meşayıh-ı Nakşibendiye’den Şeyh Mustafa Efendi’nin kızı Fatma Halet Hanım ile Mollazade Şeyh Süleyman Efen-di’nin oğlu Mehmet Şemsed-din Efendiye ayda 155er kuruş maaş bağlanmıştır. (21) Aynı defterde yer alan diğer bilgilerden, yaşlılık veya başka sebeplerle maluliyet aylığına hak kaza-namadan görevinden ayrılan veya vefat eden kamu personelinin yakınlarına da muhtaç maaşı bağlandığı görülmektedir. Bu kişiler, müderris, şeyh, cami görevlileri, hastahane personeli, sıbyan mektebi öğretmeni... gibi her türden kamu personeli olabilmektedir.(22)
İşbaşı kazalarında, işveren tarafından bağlanan malul, dul ve yetim maaşı uygulamaları, daha da dikkat çekicidir.
Bu konudaki I. belgede Uşak’ın bir köyünden olan Hezârfen el-Hac Mehmed adındaki kurşun ustası, Ramazan 1265/1848’de Sultan Selim (1512-1520) Camii minare külahı kurşunlarını tamir ederken düşmüş ve ayakları kırılmıştır. Yapılan muayene ve tedavi sonunda, sakat kaldığı ve iş göremez hale geldiği anlaşılmıştır. Durumunu bir dilekçe ile Padişaha arzetmesi üzerine, konu Evkaf Nezâre-ti’nce müzakere edilmiştir. Yapılan müzakerede, konu-nun aciliyetinin bulunduğu; ancak Evkaf Nezâretinde o an için boş kadro ve açıktan maaş bağlama izninin mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Bunun üzerine, iş kazasına uğrayan bu şahsa, 29 Receb 1265/1848 tarihinden itibaren Maliye’ce ayda 100 kuruş maaş bağlanması, bu paranın Evkaf Nezâretinden Maliye Hazinesi’ne aktarılması ve minare ustası Hacı Mehmet Efendi’nin ikâmet yeri gözönüne alınarak, maaşının Kütahya Kaymakamlığı vasıtasıyla ödenmesi kararlaştırılmıştır.(23)
Aynı mahiyette olan II. belge 26 Şaban 1302/1884 tarihini taşımaktadır. Belgeden öğrendiğimize göre yine bir minare ustası Dolma-bahçe Camii minaresinden düşerek ölmüş ve bu durumu tamirat memuru Ali Faik Bey’in raporu ile tevsik edilmiştir. İş kazasına uğrayan kişinin oğlu Hüsrev ile eşi Zöhre’ye 45’er kuruş maaş bağlanması; bu arada hamile olan Zöhre’nin doğumundan sonra, yeni doğacak çocuğa da aynı miktarda yetim aylığı verilmesi kararlaştırılmıştır. (24) Aynı defterin ilerleyen sayfalarında rastladığımız III. belgenin tetkikinden; 17 Ağustos 1300/1884 tarihinde Zöhre’nin Fatma Zübeyde isminde bir kız çocuğu dünyaya getirdiği ve 5 Teşrinisani 1301/1885 tarihli karar ile doğum tarihinden itibaren Fatma Zübeyde’ye de 45 kuruş maaş bağlandığı anlaşılmaktadır.^) Evkaf Nezâ-reti’nce bağlanan bu dul ve yetim maaşlarının Dolma-bahçe Camiinin bağlı bulunduğu vakfın gelirinden ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Hemen belirtelim ki, vakıflar eliyle gerçekleştirilen sosyal güvenlik hizmetleri, bu anlattıklarımızdan ibaret değildir.
Geliri bir köy veya mahalle sakinlerinin ihtiyacını karşılamak üzere kurulan avasız vakıfları ile, belirli bir esnaf gurubu arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan avariz sandıkları (26) başlı başına üzerinde durulması gereken vakıf kuruluşlarıdır. Ancak biz bu konulara girmeyeceğiz.
Günümüz sosyal güvenlik kurumlarının, toplumun sadece belirli kesimlerine önceden ödenen prim karşılığında sosyal hizmet veriyor olmasına karşılık; Osmanlı ve diğer İslâm ülkelerinde bu hizmetin vakıflar aracılığı ile en küçük yerleşim birimi olan köylere kadar yaygınlaştırılmış olması; tüm Osmanlı dönemini kapsayacak şekilde yeni araştırmalar yapılmasını gerekli ve zorunlu kılmaktadır.


KAYNAKÇA
1. DİLEK Sait, Sosyal Güvenlik, Ankara 1991
2. Ebu ZEHRA, M. İslâm’da Sosyal Dayanışma (Çev. E.R. FIGLALI-O. ESKİ-CİOĞLU), istanbul 1969; HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm’a Giriş, İstanbul 1961 BEŞER Faruk, İslâm’da Sosyal Güvenlik, Ankara 1987
3. KARAMAN Hayreddin, Mukayeseli islâm Hukuku, İstanbul 1974: HATEMİ Hüseyin, Medeni Hukuk Tüzelkişileri I, istanbul 1979
4. NASIF Ali Mansur, TAC, el-Camiu’l-Usûl fi Ehâdisi’r Resul, Mısır 1381,3. basım, C.l-V
5. HASSAF Ebu Bekr bin Ömer eş-Şeyhani (Ö. 261/875) Ahkâmu’l-Evkâf, Mısır 1904; MARDİN Ebul’ûla, Evkaf Notları (Taşbasma), Hukuk Medresesi Doktora Sınıfı Talebelerine 1337-1338 Seneleri Ders Takrirleri, istanbul 1338
6. M. HAMDİ, Ahkâm-ı Evkaf (Taşbasma), İstanbul 1326
7. ÖZTÜRK Nazil, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, (basılmamış doktora tezi) Ankara 1991
8. B. Osmanlı Arşivi, Mesalih-i Mü-himme 1258:966/421-423
9. VGMA/Hüsrev Paşa Vakfiyesi-582/1-7
10. Fatih Mehmet II Vakfiyesi, Ankara 1938:299/254
11. İL TER İsmet, Tarihi Türk Hanları, Ankara 1969
12. BAL TACI Cahit, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri (Teşkilât-Tarih), istanbul 1976
13. ÖZTUNA Yılmaz, Osmanlı İmparatorluğu (Türk Ansiklopedisinden ayrı baskı), Ankara 1977
14. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1276:971/140
15. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1280:972125-27
16. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1280:972/73-78
17. A. HAYDAR, Tertibu’s - Suhuf fi Ahkâmi’l-Vukuf, istanbul 1340
18. Ö. HİLMİ Ef. İthafu’l - Ahlat fi Ahkâmi’l - Evkaf, istanbul 1307
19. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1267:969/50-52
20. Düstur, II. Tertip, C.lll, 1330: 400-403
21. Vakıf lar Genel Müdürlüğü Arşivi 1333:949/258
22. Vakıf lar Genel Müdürlüğü Arşivi 1330:949/250-266
23. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1266:968/199-200
24. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1302:9321194
25. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 1303:9321234
26. ERGİN O. Nuri, Mecelle-i Umuru Belediye, istanbul 1337, C.l