Makale

KÜLTÜRÜMÜZDE İMECE

KÜLTÜRÜMÜZDE İMECE
Doç. Dr. Mehmet ŞEKER

BİLİNDİĞİ gibi bütün gelişmiş kültür ve medeniyetler, insanlara hizmet ve onların ihtiyaçlarını giderme hususunda gerekli tedbirleri alıcı faaliyet ve çalışma gayreti içinde bulunurlar. Özellikle ilâhî vahye dayanan dinlerin kurduğu medeniyetlere mensup olan milletler, insanlık için gerekli huzur ve sükun ortamını hazırlama yolunda gayret sarfederler. Bu konuda İslâm medeniyetinin koyduğu esas ve prensiplerle, inananlara verilen emir ve yasakların baştan başa onların mutluluğuna yönelik olduğu görülmektedir.
"İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yadımlaşın"(l) emri, Kur’an’ın bütün insanlığa yönelik bir emridir. Bu ayetteki yardımlaşma, insanların yararına ola-cak her konuda yardımlaşmayı içine almaktadır. Zenginler mallarıyla, güçlüler güçleriyle, yöneticiler iktidarlarıyla, ilim sahipleri ilimleriyle birbirlerine yardımcı olacaklar. Hatta birbirlerine eşit olanlar da el birliği ederek yardımlaşacaklar. Nitekim Hz. Peygamber; "Sen, müminleri merhamette, birbirlerini sevmede, yumuşak davranmada bir bedenin uzuvları gibi görürsün; nasıl ki, bedenin bir uzvu hasta olduğu zaman diğer bütün uzuvlar etkilenir, elem ve ızdı-rap çekerlerse; bir mümine bir dert, bir keder, bir musibet isabet ettiğinde de diğer bütün müminler, onun derdiyle dertlenir, onun kederiyle kederlenir, onun başına gelen derdini paylaşırlar"(2) buyurmaktadır. Bu hadis, müslümanların tasada, kıvançda elele olmalarını öğütlemektedir. Yardımlaşma konusunda İslâmiyet öyle bir ölçü getirmiştir ki, insanlar birbirleriyle her halükârda yardımlaşmak zorundadırlar.(3) Aksi halde yeryüzünde fitne ve fe-sat olur.
Bu anlayışla insanlığı aydınlatan İslâmiyet, yayıldığı yerlerde bu doğrultuda faaliyette bulunan müminler eliyle insanları kendine çekmiştir. Açı doyurmuş, çıplağı giydirmiş, susuza su vermiş, muhtacın ihtiyacını gidermiş, bu ve benzeri her türlü yardımı karşılık beklemeden yapmıştır. Bu konuda her müslüman toplum, kurduğu müesseselerle toplumda ihtiyaç sahiplerinin muhtaçlıklarından dolayı perişan olmamaları için gerekli tedbirleri almıştır. Vakıf müesseseleri; sebiller, imaretler, dârü’ş-sifâlar ve benzeri müesseseler toplumun her kesimine, müslüman olsun, gayri müslim olsun; din ve inanç farkı gözetmeksizin hizmet vermiştir. Bir Fransız asilzadesinin XVI. yüzyılın sonlarına doğru yaptığı bir gezide, şarkın kervansaraylarından bahsederken kaydettiği şu İmeceye cümleler bu konuda müslüman-Türklerin ne kadar hassas olduklarına bir delil olarak görülmektedir: "Bu hana tıpkı Türkler (kasıt Müslümanlardır) gibi, Hıristiyanlar da kabul edilip üç gün müddetle iaşeleri temin edilir. Çünkü, Türk hayratı din farkına bakılmaksızın bütün insanlara şâmildir."(4)
"Türk milletinin mensup olduğu İslâm medeniyetinin inananlara kazandırdığı gönül zenginliği sayesinde, yardımlaşma ile ilgili bir çok müessesenin doğmuş olduğunu ve bir çok teşkilâtın kurulmuş olduğunu yerli ve yabancı araştırıcılar ortaya koymaktadırlar." Bu müesseselerden biri de, artık günümüzde unutulan "İmece" dir. Sözlükte; bir çok kimsenin toplanıp el birliği ile bir kişinin işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesi anlamındadır. "İmeci" kelimesi de aynı mânâda kullanılmaktadır.
Bu mânâda imece ile ilgili eski metinlerde bir çok kayda rastlamaktayız. Meselâ; XV. yüzyılda yazılmış bir Ebu Müslim Horasâni Destanında; "Bugün Ebu’l-hayr’ın imecesi vardır, gel varalım tahıl yolalım." ifâdesi yer almaktadır.(5) Burada görülen mânâsı ile ekin ve harman gibi tarımla ilgili hususlarda kullanılan ime-ce’nin; daha çok dar muhitlerde görüldüğü söylenebilir. Özellikle akraba ve komşuların bulunduğu bir çevrede yakınlarının işlerini görmek için, karşılıklılık esnasına dayanan bir yardımlaşmanın varlığı göze çarpmaktadır.
Toprak işlerinin bölüşülerek yapılması ile ilgili, kültürümüzde bazı deyişlerin mevcut olduğunu görüyoruz.
Eski Türkler; "toprak esişti" denince, "toprak eşmede yarış etti" gibi bir mânâyı kastediyorlardı. Zira, toprak eşen bir kimseye, komşusu, akrabası veya bir arkadaşının yardım etmesi de normal karşılanan bir hâdise idi. Bu sebeple Selçuklular devrinin başlarına âit kaynaklarda; "01 manga toprak esişti", şeklinde söylenen bir ifâdeye rastlıyoruz. (6) Kaynakların açıklamalarına göre bu deyimin mânâsı; "O, bana toprak kazmada yardım etti" de-mektir. Bu örnekler de bize gösteriyor ki, eski ve yeni Türk topluluğunda "imece" ile "yardımlaşma" hemen hemen aynı deyişler ile söylenip anlatılıyordu.(7)
Sosyolojik anlamda İmece, köy tarafından yapılması gereken yol, okul, sağlık işleri gibi faaliyetlerin, köylüler tarafından ortaklaşa el birliği ile yapılmasına da denmiştir. Meselâ köylerde, müşterek yapılan çamaşırhaneler, müşterek fırınlar, erkeksiz kalan dullara ve kimsesizlere yapılan yardımlar genellikle bu imece tarzında yapılırlardı.(8) Benim hatırladığım kadarı ile ilimiz olan Konya’nın İnlice köyünde bu tarz uygulamalar vardı. Bir düğün için odun kesmeye bir gurup toplu olarak gider, düğün sahibine yardımcı olmak üzere ihtiyacı olan odunu kesip getirirlerdi. Ekin işleme zamanında da, imeceye katılanlar guruplar hâlinde hep birlikte bir eynerin (işlenecek ekinin bir bölümü) başında yarış ederlerdi. Böylece ekinin oraklanması çabuk bitirilirdi.
Esasen köylerde umumî ihtiyaçların basitlerinde, çok eski devirlerden beri işbirliği yapılmaktaydı. Köylerde, ortak çoban ve bekçi tutarak iş yaptırtmak, tarlaları ortak sulamak, "keşik" denilen işleri sıra ile yapma usulü, hâlen az da olsa günümüzde de devam etmektedir. Makinalaşma olmadığı zamanlarda orak işleri çok önemli bir mevsimdi. Zira, orağın vaktinde yapılması ve kısa zamanda bitirilmesi hem mahsulün verimi, hem de kalitesi bakımından önem arzederdi. Onun için köy halkı, konu komşu veya hısım akraba hep birden çalışırdı. Hattâ eskiden orak mevsiminde kaç göç kalkardı. Bu mevsimde bütün bir köy halkı, âdeta bir ev halkı hâlinde, birer kardeş gibi, aynı işe koyulurlardı. Bu sebeple orak ayına, kardeş ayı den-miştir. "Orak ayı kardeş ayı" ata sözü, bu mevsimde çiftçilerin birbirlerine yardım etmeleri, âdeta bir birlik hâline gelmeleri gerektiğini anlatmaktadır.^)
Modern ekonomilerde uygulanan kooperatifçiliğin küçük bir modeli olarak görülen imece usulünün; Türk toplumundaki yardımlaşma duygusunun en çarpıcı örneği olduğunda şüphe yoktur. Yukarıda da örneklerini gördüğümüz gibi, bu tür yardımlaşma sâdece toprak işleri ile ilgili değil, tarımın dışındaki işlerle de ilgili alanlarda da görüldüğünü söyleyebiliriz. Nitekim, imece kelimesinin karşılığını veren XVIII. yüzyılda yazılan bir sözlükte: "Andan ibarettir ki, bir iş içün bir cemaat olalar ki Türkide andan imeci tabir olunur" demektedir.(10) Bu ifadeden de anlıyoruz ki, imece tabiri herhangi bir iş için kullanılmaktadır. Halı dokuyana, dibek döğene, ev yapana ve benzeri işlere imece gidilir. İmece gidenler için iş sahibi, gerekli hazırlıkları yaparak, onlara yemek yedirir. Hatta Şeriyye Sicillerinin birinde, vakıf mallarından olan bir bağdan imeceye de üzüm verilebileceğine dair bir kayda rastlıyoruz ki (11), bu da imeci olanlara öyün vaktinde yiyecek verildiğini göstermektedir. Hatta, bildiğim kadarı ile imece gidileceği gün, hâne sahibi yani iş sahibi, bir gün önceden yiyecek tedârikine başlardı. İş yerinde yenecek yiyecekleri geceden hazır ederdi.
Zamanının elverişli olup olmadığına bakmaksızın, yardıma gelen yakınları bulunan iş sahibine ne mutlu anlamına gelen, "imece günü bulutlu, görmeyene ne mutlu" ata sözü, kültürümüzde imece usulünün ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir.
Anadolu’da XIII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar varlığını sürdüren Ahilik müessesesi, toplumumuzda yardımlaşma şuurunun açık örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Bu müessesenin işleyişi incelendiğinde hem belde halkı arasındaki yardımlaşma bakımından, hem de o beldeye dışarıdan gelenlere yapılan ikram ve gösterilen misafirperverlik örneği, kültürümüzde imece benzeri müesseselerin ne kadar köklü bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir.
Bu yazımızda ele aldığımız imece konusu, daha geniş araştırmalara ihtiyaç gösteren, tari-hî, folklorik, sosyolojik ve kültürel çalışmaların yapılmasını gerektiren bir konu olma özelliğini koruduğunu belirtmek isterim. Şu kadarını söylemek gerekir ki, imece; iki fonksiyonlu bir müessese olarak toplumumuzda uygulama alanı bulmuştur. Bunlardan biri, imecede gurupların birbirlerine* karşılıklı olarak yardımcı olmalarıdır. İmkân bulunduğu ölçüde bu yardımlaşma yapılmaktadır. Diğeri de, karşılık gözetilmeksizin yapılan yardımdır ki, daha çok muhtaçları gözetmeye yönelik imece gitme şeklinde olmaktadır.
Gerek ekonomik hayatımız, gerekse sosyal hayatımız bakımından çok önemli olan bu ve benzeri kültür değerlerimizin yeni nesle tanıtılması özellikle yardımlaşma duygularının zayıfla-dığı çağımızda, tarihimizin derinliklerinde duran bir çok müessesenin gün ışığına çıkarılması hem milletimize, hem de mensup olduğumuz medeniyete bir hizmet olur kanatındayım.
1. el-Mâide Suresi (5), 2
2. Buharı, Edeb, 78, bab 27; Müslim, Birr, bab, 17, s. 1999
3. el-Enfâl Suresi (8), 73
4. İsmail Hâmi Dânişmend, Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlâkı, İst, 1961, 89; Bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bu yazımızın konusu buna müsait değildir. İlgili eserlere bakılabilir.
5. Tarama Sözlüğü, III. 2070
6. Derleme Sözlüğü, 1,101.
7. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, II. Ank, 1978, 62.
8. ZFahriFındıkoğlu, Kooperasyon Sosyolojisi, ist., 1967, 9.
9. Aynı eker, 10
10. Tarama Sözlüğü, III, 2071
11. Tarama Sözlüğü, III, 2070