Makale

İKTİSÂDIN MÜŞKİLLERİ VB BU MÜŞKİLLERİN İSLAMİYET’TEKİ HALİ

İKTİSÂDIN MÜŞKİLLERİ VB BU MÜŞKİLLERİN İSLAMİYET’TEKİ HALİ

V

Yazan: Ebûl-Âlâ el MEVDUDÎ Çeviren: Lûtfi DOĞAN

İnsanda, kendisini içtimâi hayat yaşamağa sevkeden ve kendisi için istifade edeceği zarif eşyalar imâl edebilme duyguları vardır.

İnsan tab’an medenîdir. Onun tabiatı, kendisinin ve kardeşlerinin canlılık verebileceği içtimâi bir hayatı inşâ etmeye sevkeder.

Zira kadın ile erkek bir arada (âile) olarak yaşama tabiatı üzeri­ne yaratılmışlardır. Çünkü bunlardan birinin diğerine iştiyakı vardır. Sonra her ikisinde çocuk için (mevcut) şefkat ve âtıfetleri, birinin di­ğerine bağlılığım gerektirir. Bu râbıtanın devamı neticesi olarak çocuk onların kucağında ve müşâhadeleri altında büyür. İşte bu, ailenin çekir­değidir. Bu nüve büyür, genişler, fertleri birbirlerini sever ve araların­da yardımlaşırlar. Bu âmillerin hepsi inşam, kardeşlerinden ve komşu­larından uzak bir şekilde yaşamamağa mecbur eder. Keza insanda bu­lunan san’at ve hâkim olma duygulan, onu, ekmeksizin, sadece toprağın tabii olarak bitirdiği (yabanî) meyve ve hububat ile yetinmemeğe zor­ladı. Sonra insan bedenini sadece ağaç yapraklan ile örtmeye hiç bir zaman razı olmadı. Ayrıca, soğuk ve sıcağın etkisinden kendisini koru­mak için mağara ve taş oyuklarına sığınmak onu tatmin etmedi.

Topraktan gıdaların en lezzetli ve en temiz olanlarım elde etmek üzere sabanı icâd etti. Giyim eşyalarının en güzel ve en sevimlisini imâl etmek üzere de dokuma âletlerini yaptı. Aklî melekeleri, gündüzün göl­gelenip, geceleyin istirahat etmek üzere, taş, kireç ve toprağı işleyerek sağlam binâlar, yüksek köşkler bina etmesi için ona yol gösterdi. Sonra yalnız eliyle işlemiş olduğuna kanaat etmeyip taş, demir ve ağaçtan âlet­ler yaparak istediği eşyayı işlemekte onlardan faydalandı. Hayatı yük­seldi, geçimi genişledi, ihtiyaçları çoğaldı ve neticede medenî oldu. Onun medenîleşmesi, kendi aleyhine işlediği bir suç değil, onun yaratılışının icabı ve Yaratıcısının ondan istediği bir yükselmedir. Çünkü bu üstün îcad ve buluşları elde etmesi için insanda mevcut kuvvetleri ona tevdî eden onun yaratıcısıdır.

Medeniyet için birtakım esasların bulunması da lâzımdır.

1) İnsanın, çok ve çeşitli ihtiyaçları olması; hiç bir kimsenin muh­taç olduğu şeylerin hepsini yalnız başına kendisinin hazırlamağa gücünün kâfi gelmemesidir. Böyle olunca kardeşinin kendisine İhtiyacı oldu­ğu gibi, o da ihtiyaçlarını temin etmede başkalarına ihtiyaç duyacaktır.

2) Hayat ihtiyaçlarının mübadelesinin doğması; sonra bunların derece derece ilerlemesi ile değişme vasıtası olan paranın meydana gel­miş olmasıdır.

3) Lüzumlu sanayi âletlerinin çoğalması; yine bunun gibi taşıma vasıtalarının ve muvasalat yollarının (ulaştırmanın) insan için kolay­laşması ve artmasıdır. Bu suretle insanın, ilminin erişebildiği ölçüde ye­ni buluş ve icatlardan faydalanmasıdır.

4) İnsan şuna güvenmelidir ki, kendi alın teri ve bilek yorgunluğu ile kazandığı, onun elinden alınmaz ve mülkiyetinden çıkmaz. Kendisinin ölümünden sonra da kendisine neseben en yakın olanlar onun mirasçısı olurlar.

İşte şu çeşitli san’atlar, pazar kurma, ticaretin meydana gelmesi, altın ve gümüşün ticarette kıymet olması, mübayaat, milletlerarası ithâlat-ihrâcat, yeni âletlerin icadı ve gelir kaynaklarının keşfi, görülen mül­kiyet ve miras haklan, bunların hepsi insanın yaratılışının iktiza ettiği şeylerdir. Bunların hiç birisinde insan için suç sayılabilecek ve pişman­lık duyması lâzım gelecek bir şey yoktur.

Yine bunun gibi medeniyetin yükselmesi ve kültürün ilerlemesi ile beraber şu cihetlerin lüzumu da kendisini göstermiştir.

1) Yaratılışları icabı insanlardaki farklı istidat ve kabiliyetlere göre kazançlarının da birbirinden farklı olmasıdır. İnsanlardan bir kısmı ihtiyaçlarından çok daha fazla kazanmasına rağmen, bir kısmı ihtiyacı­na kâfi gelecek miktarda kazanmağa bile gücü yetmez, diğer bir kısmı da ancak ihtiyacına yetecek miktarda kazanç temin eder.

2) Mirasın, insanların geçim darlığı ve genişliği üzerinde tesir et­mesidir. İnsanlardan bir kısmı hayatının başlangıcında kendisini mes’ud edecek mirasa vâris dur, vücudunun ilk neşv ü nemasından itibaren maişet onun için kolay gelir. Hayat meydanını kendi önünde çok geniş bularak seyrine devam eder.

İnsanlar arasında hayatı darlık ve sıkıntı ile başlayan, geçimi ken­disini yoran, hayat şartları kendisini âciz bir duruma düşüren kimseler de vardır.

Yine insanlardan bir kısmı da vardır ki, hayat mücadelesine atıldığı zamandan itibaren kazanç imkânına sahip olamaz, âciz bir durumda ka­lır kurtuluş için; ne bir çare, ne bir yol bulabilir.

3) Her köy ve şehirde bir kısım kimseler bulunur ki, mal kazan­mağa ve rızk temin etmeğe güçleri yetmez. Meselâ çocuklar, ihtiyarlar, zayıf ve hasta olanlar böyledir.

4) İnsanlar arasında hizmet görenler ile istihdam edenler; müste’cir durumunda olanlar ile mülkünü kiraya verenler de vardır. Bu tak­dirde san’at, ticaret ve ziraatla elde ettiklerine maişet hususunda hiz­met ve ücretten elde ettiklerini de ilâve etmek gerekir.

Bunların hepsi insanî medenîleşmenin tabiî görünüşleridir. Tabiî olan bu görünüşlerin hiç birisinde insanlık için suç sayılır, yok edilmesi için insanların fikirlerini meşgul eder bir husus yoktur.

İnsanlardan bir çoğu medeniyette görülen bozulmanın âmillerini kavramakta ve kötülüğün menşeini anlamakta hataya düşmüşlerdir. Bir kısmı “Bozulmanın hepsi zâtî mülkiyete râci’dir!” diye iddia etmiş, bir kısmı da bunun mercii paradır, iddiasında bulunmuş; diğer bir kısmı da keşfedilen yeni âlet ve makinalara irca etmiştir. Yine bir kısmı “her kötülüğün beşerî istidatlardaki farklardan ileri geldiğini söylemekte ve bir kısmı da medeniyetin kendisine diş bilemektedir.

Fakat ne şu ne bu, bunların hiç birisi hastalığı teşhis etmede de, ilâç tertibinde de isabet gösterememişlerdir.

Bu konudaki hataların en barizi de insan tabiatının gerektirdiği âmiller sebebiyle meydana gelen medeniyet hareketlerini önlemeğe ça­lışmaktır. Çünkü böyle bir durumda, âlemin iyiliği ve insanın saadeti beklenemez. Belki daha tehlikeli ve korkunç bir bozulmadan endişe edi­lir.

İnsanın geçim işini kolaylaştırmak için medeniyet hareketini önle­meğe çalışan, veya medeniyetin tabiî görünüşlerini değiştirmek isteyen kimse de imkânsız bir işe girmiş, iyileştirmeyi istediği her hangi bir hu­susu ifşâd etmiş olur.

İnsanın düşüncesini meşgul eden önemli mes’ele, insan tabiatının gerektirdiği medenî yükselmenin seyrini muhafaza etmekle beraber be­şerî topluluklardan haksızlık sebeplerini yok etmek, hakların zıyâına müncer olacak sebepleri gidermektir.

Fıtrat-ı âdilenin gösterdiği şekilde her insanın beslenmeden (rızk­tan) nasibini alabileceği kolaylıklar üzerinde düşünülmesi ve imkânsız­lıklar sebebiyle büyük ölçüde hayatî kuvvetlerin ziyama sebep olan mâ­nilerin izâle edilmesidir.

(Devamı var)