Makale

SİVAS’DA BİLİNMEYEN BAZI MİMARÎ ESERLER

SİVAS’DA BİLİNMEYEN BAZI MİMARÎ ESERLER

Dr. İlhan AKÇAY

Vakıflar Gn. Md. Uzmanı

(Geçen sayıdan devam)

Buna göre padişahın hayatının son yıllarında ve tahttan çekileceği zaman yapıl­mıştır. Anadolu evliyâlarına karşı hürmeti sonsuz padişahın burada onarımlar yap­tırması dikkati çekecek olaydır.

ŞEHZADE BEYAZIT TÜRBESİ: Caminin karşısında bulunur, ince, uzun to­nozlu, kasvetli, küçük yerdir. Burada Kanunî Süleyman’ın oğlu Şehzâde Beyâzıd ve üç torunu yatarlar. Şehzâde, Lala Mustafa Paşa’ya uyarak babasına karşı geldiği ve birçok naâhoş olaylardan sonra İran Şâhı Tahmasb’a sığındığı, Şâh’ın da Kazvin’de boğdurduğu ve Sivas’a cesedi getirilerek gömüldüğü bilinir. Buraya gömülmesi ay­rıca dikkati çekecek olay sayılır. Sanat değeri olmayan türbenin üzerinde fazla du­rulmazsa da, yukarıdaki kitâbenin ayni zamanda mescide âit olduğu da söylense hatâ etmemiş olacağımızı sanmaktayız. Kitâbede Ahmet Paşa adının geçmesi bunun Sivas Paşa’sı olduğu ve tarihinin de ebcet hesâbına göre çıkarıldığını ilâve edelim.

Ayrıca bu türbenin dış duvarında, batı kısmında rastgele ters konmuş küfeki taşlı bir kitâbe daha varsa da, eski karakterdeki bu yazıyı okumak maalesef müm­kün olamamıştır.

KIRKLAR TÜRBESİ: Abdülvehâb-i Gazi Türbesi’nin kıble tarafında bulunur. Ayrı yapılmıştır. Yalnız temel izleri kalmış bulunmaktadır. Alt cenâzelik kısmında cesetler bulunur. Tonozlu, moloz taşla yapılmıştır. Yaşlılar burasının yangında bu hâ­le geldiğini söylerler.

ABDÜLVEHAB GAZÎ ÇEŞMESİ: Türbeye çıkarken yakınında bulunur. Kesme taştan, sivri kemerli klâsik tipte yapılmış iken 1936 yılı zelzelesinde yıkıldığı, şimdi­ki harap hâle geldiğini yaşlılar söylerler. Kitâbesi bile mermer iken kısmen okun­maz hâle gelmiştir. 1103 H, tarihi ve (Vali Sivas Mehmet Paşa Zaralı-Zâde veziri Kâmil) kısımları okunabilmiştir.

EMİR AHMET TÜRBESİ:

Kurşunlu sokak, Kurşunlu Han yakınındadır. Sekizgen plânlı, profil çatılı, içten kubbeli, kesme taştan yapılmıştır. Her cephesi dıştan 2,90 m, dir. Saçak altında çok iyi halde yazı bordürü bulunur. Kapısı kuzeyde, ve zeminden aşağı kalmıştır. Üç sıra stalaktitli nişli ve İki sâde sütünceli giriş kısmı bulunur. Sütünce araları 0,90 m. dir. Yalnız batıda bir penceresi bulunur. Burası derin ve büyük niş içindedir. Doğuda ikinci menfez penceresi vardır. Lâhit bir tane olup, cenâzelik kısmı hakkında bilgileri­miz yoktur. XIII. yüzyıla âit olduğu kabûl edilebilir,

EĞRİ köprü veya BEND KÖPRÜSÜ:

Sivas-Kangal yolu üzerinde, Sivas’a 3 km. yakında, Kızılırmak üzerinde bulu­nur. Eğri yapıldığı için bu adı alır. 18 sivri kemerli ayağı bulunur. Selçuklu devri XIII. yüzyılda yapılmıştır. Hâlâ kullanılan bu eser zamanımıza kadar gelmiştir.

SİVAS ALÎ AGA CAMİİ:

Sularbaşı mahallesinde bulunur. Osmanlı Klâsik Mimari san’atının şehirdeki en dikkate değer eseri olduğu gibi asırlar boyunca da tipinin küçüklüğüne rağmen Sivas’ta dalma kopyası yapılmış bir Câmidir.

Eser küçük bir ihtiyaç gözetilerek mahalle mescidi şeklinde ve çok mütevazi Ölçüde yapılmıştır. Bir kubbeli harîmi batıda minâresi ve şimdi yok olmuş, üç kub­beli olduğunu sandığımız son cemaat mahalli bulunur. Harim içten 8,35X8,45 m. olup kareye çok yakın plânda bulunur. Duvar kalınlığı 1,60 m. olup normalden daha kalın yapılmıştır. Kubbeye sekizgen yüksek kasnakla geçilir. Doğu batı cephelerin­de pencere yoktur. Esâsen batı kısmı yapıldığı zaman bile yola geldiğinden zeminden aşağı bulunmaktadır; bu sebepten pencereye lüzum görülmemiştir. Câmi’in dört kas­nak penceresi vardır. Son Cemâat tarafına düşen pencere müezzin mahfili şeklini almıştır. Bu pencerelerin renkli, kubbenin nakışlı olduğunu, yapmın birinci sınıf işçi­liğine bakarak 3öyl iye biliriz. Alt pencereler kıblede iki, geride bir adet olup düğme demirli ve lokmalı, devrinin birinci sınıf eserlerindendir.

Taş İşçiliği: Eserin bilhassa üzerinde durulması gereken bir husûsu teşkil eder. Son derece güzel işçiliği bulunur. Kesme taşla yapılmıştır. Yalnız kıble tarafı dıştan aralan harçla moloz taşla yapılmıştır ki, buranın hazîre (mezarlık) olmasından do­layı duvarlar molozdur.

Mihrap: Beşgen bir niş içinde olup alınlı yonca yaprağı tipindedir. Burada beş sıra minare stalaktitleri tipindeki kısutı, devrinin tipik örneklerinden İse de; renk renk boyanmıştır.

Mimber sonradan konmuş ve san’at değerinden yoksundur. Evvelce burasının mescit olduğu akla gelmektedir.

Kapı; Câminin kuzey batı köşesinde minâreye bitişiktir; basık ve yayvan kemer­lidir, Bilhassa kapı kanatlan ahşap işçiliğinin güzel eserlerinden olduğunu gösterir; üst kısmında birer âyet şeklinde yazılarından anlamaktayız. Kapı maalesef renk renk boyanmıştır.

Minare: Eserin kuzey batı köşesinde bulunur. Ayni zamanda son cemaat ma­hallinin bir kısmını teşkil eder. Güdük yapılmışsa da Cami kubbesi ile hem-âhenk ve estetik güzelliğine zarar vermeyen ölçüde bulunur.

Kaide kısmında kare plânlı ve 2,60 m. cephelidir. Kesme taştan yapılmıştır. Harîme yapışıktır. Gövdeye bombeli geçiş yapar ve bilezikli bir kısımla biter. Gövde güdüktür. Şerefe kısmı dört sıra lotus yaprağı biçimi stalaktitlerle süslüdür. Bunla­rın örneği mihrapta da görülür. Taş şerefelerinden eser kalmamıştır. Halen burada demir korkuluklar bulunur, Külâhına kadar taşdır. Şaheser bir işçiliği olup, Stalaktitleri kısmen harap olmuştur. Minare, tip itibâriyle Sivas minarelerine örnek olmuştur.

Son cemâat mahalli: Burası çok bozulmuştur. Eski Özelliğini kâmilen kaybet­miştir. Devrine âit hiç bir parçaya rastlanamamıştır. Tipine bakarak üç kubbeli, beş sütûnlu olduğu anlaşılmaktadır.

Kitâbe: Devrine âit kitabesi asrımızın başında yapılan son cemâatin giriş kısmı üzerinde sonradan konmuştur. Kitâbeye göre, Behram Paşa oğlu Mustafa Bey tara­fından 998 H. târihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.

Cami Mimar Sinan’ın eseridir: Çünkü Câmideki kubbe ve minarenin küçüklüğüne rağmen hârikulâde estetik zerâfeti ve 90 derece açı içinde yapılmış olması, mihrâbının tipi, eşsiz minâresinin teferruâtma kadar olan olgun hatları ve yapılış tarihi bu­nun bizzat en hafiften Sinan atölyesinin işçiliğini taşıdığını belirtmek gerektir. Ay­rıca güzel duvar işçiliği İle bu tipin Sivas Camilerine örnek olduğunu yukarıda belirt­miştik ki, ancak, o asırda Sinan atölyesinde böyle olgun eser verilebilirdi. Bunun gibi Selçuk ve Beylik devri önemli merkezlerinden çevredeki Erzurum, Sivas, Niğde gibi yerlerde Sinan’ın, küçük te olsa, böyle eserlerinin bulunması üstâdın arzusuna da uygun gelmekte olduğunu sanmaktayız. Yakın benzeri olmayan bu şâheserin plâ­nı Sinan atölyesinde hazırlanmış ve Sivas’a gönderilmiştir. Sinan’ın buraya gelme­diği zâten malûmdur. Câminin sıva süsleri hakkında bilgilerimiz ancak burada ya­pılacak sondajlarla meydana çıkacaktır. Zam ânımıza kadar adı değişerek gelmiştir.