Makale

EY MÜSLÜMAN! DİNİNE KUVET, ÎMANINA HAREKET VER KÎ: HAYATIN İSTİKAMET, AHLAKIN FAZİLET BULSUN

HUTBE

Hazırlayan: Tahsin YAPRAK

Ankara, Merkez Vâizi

EY MÜSLÜMAN!

DİNİNE KUVET, ÎMANINA HAREKET VER KÎ:

HAYATIN İSTİKAMET, AHLAKIN FAZİLET BULSUN

Müslümanca yaşayışın özlemini duyan aziz Müslüman kardeşlerim;

Hiç şüphe yok ki, hepimiz aklımız erelidenberi Müslümanca yaşayışın özlemini çekmekteyiz. İslâm ahlakına şiddetle susamış bulunmaktayız. İn­san olarak bizi her bakımdan en yüksek hayata yükseltecek olan yegâne din, İslâm Dîni’dir. Fakat İslâmiyetin fert ve cemiyet hayatımıza tuttuğu ışığa bir türlü sahip çıkamıyoruz.

Aslında Cenâb-ı Hak, insanları en mükemmel varlık olarak yaratmış ve en yüce dinî ona göndermiş, faziletli yaşamanın ve şerefli yükselişin yol­larını açıkça bildirmiştir. İnsanın şerefi hiçbir zaman bedenindeki et, ke­mik ve kanla değildir.

İslâmiyetin ışığı ile ruhumuz birleşerek cismimizde tecellî ettiği za­mandır ki, aklımız, hayatımız, cesedimiz tam yükseliş yolunu bulmuş, Müs­lümanca yaşayışımız tahakkuk etmiş olur.

Muhterem Müslümanlar;

Özlediğimiz Müslümanca yaşayışa erebilmek için evvelâ kalplerimiz­deki îmanlarımızı harekete geçirmemiz gerektir. İmanlarımızı gizlemek ve îmanımızın şartlarını hayatımıza uygulamamakta devam ettiğimiz müd­detçe, müslümanca yaşayışa kavuşamayız. îman, hayatımızı uzun ömürlü yapamaz. Hattâ açık söylemek gerekirse îmanımızı çabucak sönmeğe mah­kûm etmiş oluruz. Çünkü, bir (buğday tanesinden her sene kamımızı do­yuracak mahsûlü elde edebilmemiz için, o taneyi toprağa atmamız gerek­tir. Onu toprağa değil de, inci ve yakutlarla süslenmiş bir kutuya koyup saklasak, birkaç yıl sonra buğday tanesinin çürüdüğünü göreceğiz. İçinde­ki hayat cevheri kuruyacak, nesli kesilecek ve ondan beklediğimiz mahsû­lü alamayacağız.

İmanımız da kalbimizde Allah’ın lütfedip koyduğu ve sevdirdiği en kıymetli cevherimizdir. İmanımız kalbimizde, ¡bedenimizde el ve ayakları­mızda dallanacak, gözlerimizde ve kulaklarımızda yapraklanacak, dilimiz­de ve hâlimizde meyveleşecek, kuvvetlenecek... kuvvetlenecek... Her gün tazelenecek ve îman nesli günbegün gümrahlaşarak canlı ve hareketli bir hayât sürecek.

Nitekim, buğday tanesi de toprakta filizlenecek, kuvvetli bir sap üstünde başak verecek, bereketlenecek, hem nesli devam edecek, hem hayatı hareket ve bereketle açların doymasına hizmet edecek.

Halbuki îmanımız kalbimizde hapsolup da yaşayışımıza eser verme­seydi, zayıflık içinde gündengüne solacak ve kutu içindeki buğday tanesi gibi cevheri sönüp gidecekti. Bu bakımdan, (îman kalptedir), (para ile îma­nın kimde olduğu belli olmaz), (îman da gizli, küfür de gizli), (ibadet de gizli, kabahat de gizli), (sen benim kalbime bak, kalp temiz olsun, benim kalbim o kadar temiz ki kendimi melek gibi görüyorum) şeklinde ağızlar­da dolaşan sözler, bazılarınca kasıtlı olarak ortaya atılmış, bazılarınca da bilmiyerek sermaye olarak kullanılmaktadır. Esasında bu gibi safsataların hakikatle dürüst akıl ve doğru mantıkla hiçbir ilgisi yoktur; îman hayâ­tının kuvvetlenmesinden korkan bazı art düşüncelilerin, Müslümanlar ara­sına yaydıkları cahilane, zararlı sözlerden başka birşey değildir.

Kalpleri îmanla süslenen Bahtiyar Mü’min Kardeşlerim;

Cenâb-ı Mevlâ’mız Kur’ân-ı Kerîm’in Hucurât sûresinde şöyle buyu­rur: “Biliniz ki içinizde Allâh’ın Rasûlü var, şayet O, birçok işlerde size uyuverseydi hâliniz perişan olurdu. Fakat Allâh size îmanı sevdirdi, ima­nı kalplerinizde ziynet yaptığı da, küfrü ve fıskı, isyânı size kötü göster­di. İşte Allah’ın fadlı nimetiyle asıl olgunluğa erenler onlardır ve Allah Alimdir, Hakimdir. ”

Bu âyet-i Celîle mealinde Raibbimiz bizi şu hususlarda irşâd etmek­tedir: Allah, bize son Peygamber olarak Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ı göndermiştir. Onunla bize Kur’ân-ı Kerîm bildirmiştir. Onun hayât ve ah­lâkı ile, en mükemmel hayâtı ve en üstün ahlâkı bize öğretmiştir. Allah’ın Rasûlü, bize Sünneti ile hayâtımızın programını çizmiş, yükselme istikametini göstermiş, tehlikelerden korunmağı öğretmiştir. Hz. Peygamber bunları bize getirip gösterirken hiçbir insandan değil, ancak Allah’dan al­dığını getirmiş ve bildirmiştir. Binaenaleyh Allah’ın Rasûlü, insanlara de­ğil, insanlar kayıtsız şartsız Allâh’ın Rasûlüne uyacaklardır. Doğru yolu ve en mükemmel hayâtı ancak Peygamberin yolunda gitmekle bulacak­lardır. Allah’ın Rasûlü, şayet insanlar uyacak olsa, o zaman İnsanlar ne Allâh’a inanır, ne Peygamberi tanır, ne Kur’ân-ı dinler, ne sünnete uyar; koyu bir sapıklığa düşerler, bir daha doğru yolu bulamamak üzere sapı­tırlar ve azarlardı! Kart bir kemiğin kırılıp eklenememesi gibi, kırılırlar ve bir daha birleşemezlerdi. İşte bu, insanlar için çok çetin bir perişanlık olurdu.

Öyle olunca, kurtuluşa, selâmete ve yüceliğe ermek istiyen insanlar, mutlak surette Allâh’ın Rasûlüne uymalı, akıllarını onun nûruna yönelt­meli, ruhlarını onun yaşayışıyla hayatlandırmalı, Allâıh’ın verdiği îman sevgisini yaşamalı ve yaşatmalı, îmanın canlılığı olan iâdeti ve ahlâkı de­vam ettirmeli, içeriden ve dışarıdan îmanımıza ve İslâmî hayatımıza yukarıda naklettiğimiz mantıksız ve ruhsuz sözlerle gem vurmak ve îmanımızı kalplere hapsedip onun hareket ve bereketinden, onun ahlâk ve faziletin­den, onun kuvvet ve saadetinden bizi mahrum etmek ve îmanımızı sönme­ğe bırakmak istiyenlere karşı, îmanın Bedir’deki sadakat ve muhabbetini, birlik ve kardeşliğini hem fert hayatımızda, hem de cemiyet hayatımızda göstermeli!.

Allâh’ın bize hoş görmediği küfrü, fitneyi fesadı, fısku fücuru, isyân ve itirazı, çekişme ve haksızlığı, birbirini hakir görme ve kötü adlarla ça­ğırmayı, kötü zannı ve yaymak için mü’min kardeşlerinin kusurlarını araştırmağı, yalan ve gıybeti, iftira ve hasedi ve sair her türlü ahlâksızlığı, mü’min kardeşler, o hakiki Müslümanlar aslâ yanlarına yaklaştırmamalıdır. Çünkü mü’minler, ancak kardeştir ve kardeşçe çalışıp yaşamaktan baş­ka hiç bir hayat onlara yakışmamaktadır. Allah mü’minlere ancak kardeşçe yaşayışı yakıştırmıştır. İşte asıl akıllılık ve en üstün olgunluk, bu yaşayışa ermektir. Allâh’ın sevdirdiği îmanı ve İslamı sevmek, kayıtsız şartsız Al­lah’ın Rasûlüne uymak ve Allâh’ın hoş görmediği işlerden kaçınmaktır. Sevgi üzerine kurulmuş kâinatta, sevgi dolayısiyle yaratılmış Hz. Muhammed’in ümmeti, gene ancak bu yolda birbirlerini sevmekle hayatın huzu­runu bulabilecek, ancak sevgi ile müslümanca yaşayışa yükselebilecektir. Zira “hiçbiriniz kendiniz için sevdiğinizi, kardeşiniz için de sevmedikçe ve kendiniz için kötü gördüğünüzü kardeşiniz için de kötü görmedikçe kuv­vetli îmana (ve îman hayatına) kavuşamazsınız”.