Makale

KURBAN BAYRAMI

KURBAN BAYRAMI (*)

M. Şevki ÖZMEN

Selâm ve Allah’ın rahmeti, bereketi sîzlere olsun muhterem dinliyenlerimiz...
Bugün bayram.. 1400 senelik bir geçmişi bulunan, 1400 seneden beri İslâm maşerî vicdânında yer etmiş, kökleşmiş iki büyük dîni bayramdan biri olan Kurban Bayramı..
Bugün İslâm dünyâsı bu bayrama kavuşmanın sevinci ve heyecanı içerisinde..
Mükellef olanlar kurbanlarını kesiyor, Müslüman kardeşler biribirleriyle bayramlaşıyor, takati olan kardeşlerimiz, Kâıbe-i Muazzama’nın çevresinde hâlelenmiş, Hac ferîzalarını yerine getiriyorlar.
Hamd olsun o Ulular Ulusu, Yüceler Yücesi Allah’a ki, bizleri de büyük bayrama kavuşturmuş, barış içerisinde bu sene de bayram etmenin saadetini tattırmış bulunuyor.
Salât olsun, selâm olsun Peygamberimiz Efendimiz Muhammed Mustafâ’ya ki, Allah katından getirdiği, insanlığa benzersiz bir hayât iksiri olarak yudum yudum içirdiği Kur’ân gibi eşsiz bir kitapla bize hak yolu, Allâh’a giden tek yolu gösterdi.
Muhterem okuyucularımız! Kurban Bayramı denilince hatırımıza iki ibâdetimiz gelir: Biri kurban, diğeri Hac. Bunların ikisi de kökleri târihin derinliklerinde iki önemli ibâdettir; Allâh’a kayıtsız - şartsız teslim olmanın, Allâh’ın emirlerini hakikiyle yerine getirmenin engin mânâsını taşırlar. Kurban da, Hac da Peygamberimizden önceki Peygamberlerin şeriatlerinde yer almış ibâdetlerdi. Kurban geleneği tââ İbrahim Peygamber’in zamanından beri süregelmektedir. Peygamberler atası o Ulu Kişi ilâhi bir işâret üzerine, sevgili oğlu Hz. Ismâil’i - selâm onlara olsun - hiç tereddüt etmeden kurban etmek istemiş. Hz. İsmail de büyük bir teslimiyet içerisinde boynunu uzatmıştı. Bu iki Ulu Kişi’nin Allah’a böylesine teslîm olmalarına mükâfat olarak, Hz. İbrahim’e, oğlunu değil de bir koç kurban etmesi buyurulmuştu. Bu, büyük hikmetler, engin mânâlar taşıyan târîhî bir olaydır. Çünkü, eskiden yollarını sapıtanlar, (Tanrı) diye taptıkları putlara insan şerefiyle, insan haysiyetiyle asla bağdaşmıyân şekillerde kurbanlar adıyorlardı. Peygamberimiz Efendimiz’in - Ona salâtü selâm olsun - şeriatinde kurban en nezih, en uygun şeklini bulmuştur.
Hac da öyle.. Kur’ân’ımızın açık ifâdesine göre: Vaktiyle çorak bir sel yatağından ibaret olan bugünkü. Mekke şehrinin bulunduğu yerde Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmâil’le birlikte, Allah’a bağlılığın, teslîmiyyetin bir nişanesi olmak üzere Kâbe-i Muazzama’nın temellerini atmışlar, duvar-larını yükseltmişler ve sellerin sürükleyip getirdiği çakıllarla kaplı bu ot bitirmeyen çorak yerde insanların yerleşmesini, yaptıkları bu âbidenin ziyâretgâh olmasını, burada yerleşecek olanların bolluk ve bereket içerisinde yaşamalarım dua etmişlerdi. Yüce Allah da duâlarını kabul buyurmuş-tu. İşte bunun neticesi olarak orada Mekke şehri kurulmuştu. Görüyoruz ki, aradan binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen her sene içinde bulunduğumuz Zi’l-Hicce ayında yüzbinlerce Müslüman Kâbe-i Muazzama’yı ziyâret edip durmaktadır.
Muhterem okurlarımız! Bu iki ibâdetin gerek ferdi, gerekse içtimaî hayâtımız bakımından, önemi büyük faydaları vardır. Bir kerre Hac, kendiliğinden toplanan büyük bir İslâm kongresidir. Dünyânın dört bir bucağından, bir menfaat kaygusu olmadan sırf Allah’ın çağrısına uyarak kopup gelen, dilleri ayrı, renkleri başka başka Müslümanlar, Kâbe-i Muazzama’nın etrâfında hâlelenirler, biribirlerini anlamaya, halleriyle hallenmeye çalışırlar. Orada âmir - me’mur, siyah - beyaz, zengin-fakir ayrılığı yoktur. Herkes aynı, basit bir kıyafete bürünmüştür. Orada toplananların bir tek vasfı vardır: İnsanlık...
Diğer yönden: Hac, bir nevî turizmdir. İnsanın bilgisini, görgüsünü artırır, gözünü - gönlünü açar.
Kurban, fakirler için bir ziyafettir. Üzülerek söylüyoruz ki, eti sâdece kasap dükkânlarının camekânlarında görecek kadar fakirlerimiz vardır. İşte kurban, yılda bir defa da olsa, onların birkaç gün et yemelerine imkân veren bir ibâdettir. Zâten kurban bunun için teşri kılınmıştır. An-cak, bunun tam olarak yerine getirilebilmesi için, ar ve haya perdeleri yırtılmamış, hallerini kimseye açıklıyamıyan gerçek fakirleri arayıp bulmak lâzımdır.
Hepinizin Kurban Bayramınızı tebrik eder, gönül hoşluğu, vicdan huzûru içerisinde bayram etmenizi Cenâb-ı Hakk’dan dileriz.
Allâh’ın selâmı, rahmeti, bereketi hepinize ve hepimize olsun, hoşça kalın aziz okuyucularımız...

(*) Bu konuşma, 12.4.1965 Pazartesi günü saat 6.45 de (Kurban Bayramının 1. günü) Ankara Radyosunda yayınlanmıştır.