Makale

Geçmişten Geleceğe Köprü: Milli ve Manevi Değerlerimiz

SEYFETTİN YAZICI
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi


Geçmişten Geleceğe Köprü:
Ve Manevî Değerlerimiz

Türk Milleti, tarih boyunca İslam’a bir çok hizmetlerde bulunmuş, imanından aldığı güçle bir çağı kapayıp yeni bir çağ açarak tarihin seyrini değiştirmiş, üç kıt’a üzerinde asırlarca at koşturarak gittiği her yere İslâm kültür ve medeniyyetinin damgasını vurmuş, ilimde, adalette, ahlâk ve fazilette dünyaya örnek ve önder olmuş, tarihi şan ve şerefle dolu bir millettir.
O ihtişamlı devirleri bir şairimiz şöyle dile getiriyor:
"Maziye sor ecdadımı
söyler sana kimdi,
Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi".(1)
Millet olarak ayakta kalmanın, geçmişteki ihtişamımıza yakışır bir şekilde bu gün dünya milletleri arasında lâyık olduğumuz yere gelmenin en önemli unsurlarından biri, millî bütünlüğümüzü korumaktır.
Bunun da en büyük teminatı, bizi milletçe yekvücut hale getiren, kardeş yapan manevî değerlerimizdir. Bu sebeple, millî ve manevî değerlerimizin korunması milletimiz için hayatî önem taşımaktadır.
Ağacından kopan bir yaprak, rüzgarın önünde sürüklenerek yok olup gittiği gibi, manevî değerlerine sahip çıkmayan, kendi örf ve âdetlerini muhafaza etmeyen toplumlar da, yabancı kültürlerin etkisi altında eriyerek zamanla ta
rihten silinip gitmeye mahkûmdur.
Yabancıların dinî adetlerini taklit etmeye çalışanları Peygamber Efendimiz şöyle uya-rıyor:
"Bir millete benzemeye çalışan kimse, o milletten sayılır."(2)
Müslüman için tehlikeli ve sakıncalı olan; yabancıların dinî geleneklerini ve millî bünyemize uymayan davranışlarını taklit etmektir. Yoksa, ilim ve teknikte böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü ilk emri "Oku" olan dinimiz, ilim öğrenmeyi her müslümana farz kılmıştır. İlim ve medeniyet, insanlığın müşterek malıdır. İlim ve medeniyetin nimetlerinden azami derecede faydalanmak müslümanların hakkı, hattâ görevidir.
Bu konuda Peygamber Efendimiz bize varacağımız hedefi göstererek şöyle bu-yurmuştur:
"İlim ve hikmet müslüma- nın yitiğidir, onu nerde bulursa alır."(3)
Bu yazımızda vurgulamaya çalıştığımız husus; ilim ve teknikle alâkası olmadığı gibi inançlarımıza ve ahlâkî ölçülerimize de uymayan zararlı davranışların benimsenmesi ve yaşatılmaya çalışılmasıdır.
Atalarımız, kanları ve canları pahasına vatanımızı düşmanlara çiğnetmedikleri gibi, yabancıların zararlı fikir ve âdetlerine karşı da manevî değerlerimizi büyük bir titizlikle koruyarak bizlere emanet etmişlerdir.
Şimdi bizim görevimiz; İslâm’ın güzel ahlâkını yaşamak, insanlığa iyilikte, ahlâk ve fazilette örnek olmak, yol göstermektir.
Yine görevimiz; zararlı fikirlerin etkisinden evlâtlarımızı korumak, milletimizi dejenere eden, millî değerlerimizi tahrip ederek toplumumuzu manevî çöküntüye sürükleyen her türlü akımlara karşı son derece tedbirli ve uyanık olmak, atalarımızdan devraldığımız manevî mirası zedelemeden bizden sonrakilere intikal ettirmektir.
Dinimiz; bizi, iyiliği emretmek ve kötülükleri önlemeye çalışmakla görevlendirmiş, bu görevi yerine getirenleri Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de övmüştür. Şöyle buyuruyor:
"Siz insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız..."(4)
Hal böyle iken, en güzel yaşayış tarzı olan ahlâkî prensiplerimizi ve manevî değerlerimizi bir kenara atıp, yabancıların bize uymayan adetlerine özenmek, onları taklit etmek bize yakışır mı?
Cenab-ı Hakkın bize lütfettiği nimetlere şükredil- mesi ve sene içinde işlenen hataların düzeltilmesi gerekirken içki içerek, kumar oynayarak Allah’a karşı gelmek bize yakışır mı? Bir gecelik eğlence uğruna israf edilen bunca paralarla, açları doyur- sak, çıplakları giydirsek, evi-mizin bir eksiğini gidersek daha iyi olmaz mı?
El emeği, alın teri ile kazandığımız paramızla günah işlemesek de hayır işleyip sevap kazansak, boynu bükük yoksulların duasını alsak daha faydalı olmaz mı?
Örf ve âdetlerimizle bağdaşmayan yabancı âdetlerin, bilhassa genç nesiller üzerinde yapacağı korkunç tahribatı düşünerek çocuklarımıza kötü örnek olmayalım.
Milli Şairimiz Mehmet Akif bize sesleniyor:
"Dehşeti maziyi getir yâdına;
Kimse yetişmez yarın imdadına,
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evlâdına?"
İçki ve kumarın her zaman haram olduğunu, müslü- manın görevinin; başkalarına benze-mek için yaş çamları kemek değil, ağaç dikip yetiştirmek olduğunu unutmayalım.
Hiç bir yabancının bizim bayramlarımıza iştirak ettiğini, bizimle beraber kurban kestiğini, Peygamberimizin doğum gecesinde kandil kutlamalarına katıldığını gördünüz mü?
Yabancılardan böyle bir davranış beklemiyoruz. Onlar da kendi kültürlerini, kendi dinî âdetlerini yaşatmaya çalışıyor.
Milletimiz, tarih boyunca başka dinden olanlara son derece hoşgörülü davranmış, hiç bir yabancının dinî inançlarına ve geleneklerine müdahelede bulunmamıştır.
Ancak, kendi manevî değerlerimize sahip çıkmak, onları titizlikle korumak ve yaşa-tabilmek için zararlı akımlardan, bize uymayan, bizden olmayan yabancı âdetlerden dikkatle sakınmamız gerekmektedir.
Bir vücûda giren sağlıksız gıdalar ve yabancı zararlı maddeler vücûdu tahrip ettiği gibi, tahlile tabi tutulmadan, hiç bir mantık süzgecinden geçirilmeden ve ahlâkî ölçülerimize uygun olup olmadığına bakılmadan taklit edilen yabancı âdetlerin de millî bünyemizi tahrip edeceği ve telafisi imkansız tehlikeli sonuçlar doğuracağı asla unutulmamalıdır
"Oyuncak sanmayın! ahlâk-ı milli ruhu millidir;
Onun iflası en korkunç ölümdür, mevt-i küllidir." (5).
(1) Mithat Cemal Kuntay, Türk’ün Şehnamesinden
(2) Câmiu’s-Sağır
(3) Keşfü’l-Hafa, c. 1, s. 363
(4) Al-i İmran Sûresi, Ayet: 110
(5) Mehmet Âkil Ersoy, Safahat