Makale

TOPLUMSAL BİR OLGU OLARAK CAMİLERİMİZ

MUSTAFA BAŞ I D.İ.B. Müfettişi

TOPLUMSAL BİR OLGU OLARAK
CAMİLERİMİZ

Genel olarak incelendiğinde, bütün dinlerde ortak bazı unsurların bulunduğu göze çarpar. Bu ortak unsurlardan birisi de mabedlerdir. Bütün dini inanç sistemlerinde mabedler, inanılan varlığa karşı dini görevlerin, toplu veya ferdi olarak ibadetlerin icra edildiği, kişinin kendisini inandığı varlığa yakın hissettiği mekanlardır. Bu yerler, ilahi alemle dünyevi alemin kesiştiği, başka bir anlamda Tanrı ile insanın bir nevi buluştuğu ve kişinin kendisini ilahi huzurda hissettiği yerlerdir. Bu sebeple, mabetlerin toplumların hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Mabedlerin toplum hayatındaki önemini vurgulayan İslam, Manastırların, Havraların, Kiliselerin ve Mescitlerin Allah’ın isminin bolca anıldığı mekanlar olduğunu belirtmiş, buraların Allah’ın koruması altında olduğuna işaret etmiştir. (Bkz. Hac Suresi, 22/40). Rivayetler Hz. Muhammed’in (sas) ordu gönderirken, çocuklara, kadınlara, eli silah tutmayan kişilere ve din adamlarına dokunmamalarını, ağaçları yakmamalarını ve ma’bedleri tahrip etmemelerini telkin ettiğini bildirmiş- lerdir.(Bkz. Asım KOKSAL, İslam Tarihi, XII/55) Hz. Ömer’in, Kudüs fethedildi- ğinde burada namaz kılmak istediği, kendisine gösterilen kilisede, daha sonra Müslümanlar tarafından Camiye çevrilir endişesiyle namaz kılmadığı ve böylece İslam’ın ma’bedlere olan saygısını ortaya koyduğu rivayet edilmiştir.
Her inanca göre ibadetlerin yapıldığı yerlere verilen hususi isimler bulunmaktadır. İbadet edilen mekanı ifade etmekte kullanılan farklı isimlerin, ortak manaları bulunmaktadır ki, bu da ma’bed kavramının karşılığıdır. Müslümanlar tarafından, ma’bed teriminin karşılığı olarak "mescit" ve “cami" isimleri kullanılmıştır.
Mescit, secde kelimesiyle aynı kökten türetilmiş olup, “secde edilen yer" manasına gelen Arapça bir kelimedir. Çoğulu "Mesa- cid"dir.(Mu’cem’ül-Vasit, Mescid Md.1/414) Kur’an’da, hem tekil, hemde çoğul olarak birçok ayette kullanılmaktadır. Aynı zamanda, mescitlerin Allah’a ait mekanlar olduğu belirtilerek, buralarda Allah’dan başkasının isminin anılmaması emredilmekte- dir.(Bkz. Cin Suresi, 72/18)
Cami kelimesi ise, yine Arapça “cem" kökünden türetilmiş olup, “toplayan, bir araya getiren” manalarına gelmektedir. Kur’an’da, ibadet edilen yer anlamında kullanılmamaktadır. Cami kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılmış olan, “el-mescid’ül-ca- mi” (cemaati toplayan mescit) tamlamasından kısaltılarak alınmıştır. Daha sonraki yıllarda Cuma namazı kılınan büyük mescitlere bu isim verilmiş, küçük çaplı olan mekanlar da mescit olarak anılmıştır. (A. ÖNKAL-N. BOZ- KURT, “Cami”, İslam Ans. İST. 1993, VII/46)
Cami, İslam şehirleşmesinin en önemli ve en belirgin özelliğidir. Müslümanlar ikamet ettikleri her yere büyük olsun küçük olsun bir cami veya mescit inşa etmişlerdir. Camiler, insanların rahat bir şekilde gelip ibadetlerini icra edebilmeleri için en merkezi yerlerde inşa edilmişler bu sebeple şehirleşmenin de çekirdeğini oluşturmuşlardır.
Bilindiği gibi İslam Tarihinde ilk inşa edilen mescit, Medine yakınlarındaki Kuba Mescidi’dir. Rivayetlere göre, Hicretten önce Medine’deki Müslümanlar ibadetlerini icra etmek için bir mescit yapmışlar bu mescitte Cuma Namazı da kılmışlardır. Hz. Muhammed (sas), hicreti tamamlayıp Medine- ye geldiğinde burada ilk olarak bir mescit inşasına başlamıştır. Mescid-i Nebevi olarak bilinen bu mescid, Kabe’den sonra Müslümanların ikinci sırada kudsiyet verdikleri mekan olarak bilinmektedir.
Kur’an, ma’bedleri Allah’ın evi olarak da anmış ve yeryüzünde ilk yapılan ma’bedin Mekke’deki Kabe olduğunu belirtmiştir. (Bkz. Ali İmran, 3/96) Rivayetler bu beytin banisinin Hz. Adem olduğunu bildirmişlerdir. Kur’an, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail ile Kabe’yi yeniden inşa ettiklerini belirtmiş, bu inşanın Hz. Adem’den kalma temeller üzerine olduğuna da işaret etmiştir. (Bkz. Bakara Suresi, 2/127)
İslam’ı mabetlere bakış açısıyla diğer dinlerden ayıran en önemli özellik, bütün yeryüzünün ma’bet olarak kabul edilmesidir. Müslüman, Allah’a karşı kulluk borcunu yerine getirmek için bir camiye gidebildiği gibi bulunduğu yerde de bu görevi yapabilir. Cuma namazı gibi toplu icra edilen ibadetler ise ancak camilerde ifa edilebilir. Hz. Peygamber (sas), kendisine diğer ümmetlerden farklı olarak verilen imtiyazlardan birinin yeryüzünün kendisi ve ümmeti için mescit ve temizleyici kılınmış olduğu hükmünü belirterek, ümmetine namaz vakti girdiğinde bulunduğu yerde namazını kılmasını emretmiştir. (Bkz. Sahih-i Buhari, "Teyemmüm",1/80)
Her ne kadar ibadetlerin, camilerin dışında yapılabilme serbestisi olmasına rağmen, cemaatle toplu bir şekilde icra edilmesinin daha faziletli olması, müslümanları camilere yöneltmiştir. Hz. Peygamber, Müslümanları farz namazları cemaatle camide kılmaya teşvik etmiş, cemaatle kılınan namazın 27 derece daha faziletli olduğunu belirtmiştir. (Bkz. Sahih-i Buhari, “Cemaatle Namaz” 1/146)
Bu sebeplerle Müslümanlar, İslam’ın ilk günlerinden itibaren cami yapımına önem vermişler ve yaptıkları hayrın ebedi olması için yarışmışlardır. Kur’an, Allah’a ortak koşan kafirlerin Allah’ın mescitlerini imar etmeyeceklerini, Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılıp zekatı veren ve Allah’dan başkasından korkmayan kimselerin imar edeceğini bildirmiştir. (Bkz. Tevbe Suresi, 9/17-18) Hz. Peygamber de (sas), bu manada cami yapımını teşvik etmiş ve dünyada Allah için bir beyt yapana Allah’ın cennette bir köşk İhsan edeceğini beyan etmiştir. (Bkz. Sahih-i Buhari, “Salat”, 1/107) Ancak şurası unutulmamalıdır ki Allah’ın mescitlerinin imarı ve bakımı en mükemmel olarak oraya devam etmek ve cemaatinin sayısını çoğaltmak suretiyle mümkün olacaktır. İçerisi ne kadar temiz olursa olsun, büyüklüğü ve ihtişamı ne kadar çok olursa olsun cemaati bulunmayan cami mamur bir ma’bed özelliğini taşımayacaktır.
Camiler, ilk dönemlerden itibaren İslam toplumunun eğitilmesinde önemli rol üstlenmişlerdir. Bu açıdan camiler, birer eğitim ve öğretim merkezleridir. İlk dönemlerde Mescid-i Ne- bevi’nin avlusuna yapılan suffelerde başlayan eğitim ve öğretim, camilerdeki eğitim ve öğretime temel teşkil etmiştir. Hz. Muhammed (sas), mescidi bir eğitim ve öğretim yeri olarak kullanmış, Sahabeyi burada eğitmiştir. Medine’ye dışarıdan gelen ve yatacak yeri bulunmayan kimseler de Suffelerde kalarak, Kur’an ve hadis öğrenmişlerdir. Günümüze intikal etmiş bulunan büyük ilmî mirasın ve eserlerin ortaya çıkmasına zemin teşkil eden mekanlar yine camiler olagelmiştir, imam-ı Azam, Ahmet b. Hanbel, İmam-ı Malik ve imam-ı Şafiî elde ettikleri bütün bilgileri camilerdeki ilim halkalarından almışlar yine camilerde aynı şekilde öğrencilerine nakletmiş- lerdir. Camiler bir eğitim merkezi olma özelliğini asırlar boyunca koruyarak muhafaza etmiştir. İslam toplumu halen, temel dini bilgilerini ve ahlaki kaideleri camilerdeki va’z ve irşad hizmetleri vasıtası ile elde etmektedirler. İlk Kur’an eğitimi camide verilmekte, namaz, abdest, hac gibi ibadetlerimizi nasıl yapacağımız, orucu nasıl tutacağımız, insanlarla olan ilişkilerimizde nasıl davranacağımız konusundaki bilgiler orada öğretilmektedir.
Camiler, birlik, beraberlik, eşitlik ve alçak gönüllülüğün sergilendiği mekanlardır. Değişik rütbe ve makamlara sahip olmalarına rağmen insanlar, camide Allah’ın huzuruna durduklarında bulundukları rütbe ve makamlarından soyutlanırlar. Hepsi aynı duygu ve eşitlikte saf tutarlar. Bu özelliğiyle camiler "Ancak inananlar kardeştirler" (Hucurat Suresi, 49/10) ayetindeki İlahî emrin en güzel bir şekilde tezahür ettiği yerlerdir.
Camiler, Hz. Muhammed (sas) döneminden itibaren toplumsal olaylarda önemli kararların alındığı mekanlar olmuştur. Hz. Muhammed döneminde, devletin idaresi buradan yönetilmiş, elçiler burada kabul edilmiş, önemli istişareler burada yapılmış, savaş kararları burada alınmıştır. Daha sonraki dönemlerde de camiler, bu özelliğini devam ettirmişler, toplumların hayatlarını etkileyen önemli adımların atılmasında etkin rol oynamışlardır. Yakın tarihimizde de, camilerin bu manadaki önemini vurgulayan bir çok hadise yaşanmıştır. Nitekim, Kahramanmaraş’taki Fransız İşgaline karşı ayaklanma camiden başlamış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hacıbayram Ca- mii’nde kılınan namazdan sonra dualarla açılmış, Kurtuluş Savaşı nda halk camilerde yapılan va’z ve okunan hutbelerle bilinçlendirilmiştir.
Camiler bulundukları beldenin Müslüman beldesi olduğunun simgeleridir. Bir beldeye gidildiğinde, ma’bedlerinden o belde halkının hangi dine mensup oldukları anlaşılır. Bu manada, gökyüzüne uzanan minareleriyle camiler, İslam’ın o beldedeki simgesi ve ülkenin tapusudur.
"Mevladan bize ses vermede hep cedlerimiz
Manevi bekçisidir yurdumuzun ulu ma’betlerimiz.”
derken şair, yukarıda belirtilen olguyu ortaya koymaktadır.
Camiler, toplum hayatında inananları Allah’a yakınlaştıran, onlara manevî haz veren ve ruh sükunetini sağlayan bir olgu olarak ayrıca yer bulmaktadır. De Amıcıs, İstanbul (Costantınop- le) isimli eserinde İstanbul Camilerini anlatırken bu olguya şöyle temas etmektedir: “Son derece sade, göz kamaştıracak kadar beyaz ve her tarafa aynı derecede ve tatlılıkla ışık veren sayısız pencerelerle aydınlatılan bu kubbeler altında göz, her yanı ve her şeyi bir anda görebilmekte ve kendini derin bir düşünce ile birlikte bayılırca- sına tatlı bir sükunete, kış şeması altında uzanan karla kaplı bir vadinin verebileceğine eş bir sükunete kaptırır gider... Zihin mekan ve kubbeden dosdoğru Allah’a ulaşır. Korku veya hüzün uyandırabilecek bir şeye de rastlanmaz. Burada ne esrar, ne hayal, ne de loşluğunda insanın ruhunu karartan, karışık semavi mertebelerine göre sıralanmış aziz resimlerinin yerleştirildiği karanlık köşeler de mevcut değildir. Burada yalnızca apaçık, pırıl pırıl ve ürpertici, saf fikir halinde tek olan, müteal olan Allah vardır..."(A. Djevad, Yabancılara Göre Eski Türk- ler,1974, İstanbul,74)
Kısaca camiler, ilim ve kültür merkezi, İslam’ın simgesi, birlik, beraberlik ve eşitliğin kaynağı, toplumların hayatlarını etkileyen olaylarda önemli rol üstlenen mekanlar, özellikle de Kur’an’da Beytullah olarak anılan Kabe’nin birer şubesi ve Allah’ın isminin anıldığı mekanlar olması hasebiyle yeryüzünde Allah’ın evidirler. Bu sebeple, camilerimiz temiz tutulmalı, gösterişten ve debdebeden uzak, sade bir şekilde inşa edilmeli ve tarihteki fonksiyonunu icra edebilecek özelliklere kavuşturulmalı, cemaatinin artırılması ile de mamur edilmelidir.