Makale

PROF. DR. BEYZA BİLGİN İLE EĞİTİM ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ

RÖPORTAJ:

PROF. DR. BEYZA BİLGİN İLE EĞİTİM ÜZERİNE BİR RÖPORTAJ

Mehmet BULUT

Sayın Hocam, galiba ülkemizin ilk resmi bayan vaizisiniz?
Doğru; ancak ondan önce de bir ilklik var: imam-Hatip Okulu ilk bayan meslek dersleri öğretmeniyim de.. 1960’da İlahiyat Fakültesinden iki bayan arkadaş mezun olduk. Daha önceki kız mezunları Kız Öğretmen Okullarına tayin ederlerken bizi İmam-Hatip Okullarına verdiler. Ben Yozgat’a, arkadaşım da Antalya’ya tayin oldu. Böylece ilk vaizlikten önce bayan meslek dersleri öğretmeni olarak da ilklik var. 1962’de Ankara İmam-Hatip Okulu’na naklen tayin oldum. Burada öğretmen iken Ankara ve içcebeci camilerinde fahri olarak vaaz ettim. Yaptığım ilk vaaz, İslâmiyetin Kadınlara Getirdiği Değerler" konusundaydı. O günkü cemaatimi hatırlıyorum. Oldukça yaşlı bayanlardan oluşuyordu. Bir hafta sonra kızlarını, gelinlerini, torunlarını da getirmelerini söyledim...
İlahiyat Fakültesinde görev aldıktan sonra da vaaz ettiniz mi?
Tabii, hâlâ vaaz ederim.
Nerelerde vaaz ediyorsunuz?
Bana göre cami kürsüsü aynı zamanda bir konferans masasıdır. Yurtiçinde kadın dernekleri davet ederler, köylere gider konuşurum. Yurtdışından da davetler oluyor. Oralarda da konuşuyorum. Bu sene bir gezi ile Makedonya’ya gittim. Orada bir Türk köyünde camide hanımlara vaaz ettim. Yine Stutgart’da bu sene iki camide konuştum. Tabii kürsüleri bir bakıma konferans masası olarak kullanıyoruz.
Vaazlarınızda en çok hangi konular üzerinde duruyorsunuz?
Betiden istenen konuları; yani, erkeklerin benden istedikleri mevzuları işliyorum. Çünkü, beni konuşmaya davet eden erkek görevlilerdir. Beni alıyorlar hanımlara konuşturuyorlar. Bizde hanımlar henüz kendi kendine insiyatif sahibi değiller. Kadın dernekleri hariç, bizzat hanımların beni davet ettiği olmadı. Konuşmalarımda genelde İslâm’ın kadına getirdiği değerler üzerinde duruyorum.
88 Hocam; böyle bir girişten sonra izin verirseniz eğitim ve öğretim üzerinde biraz duralım. Eğitim ve öğretim deyince ne anlamalıyız?
Eğitim ve öğretimden, bütün kabiliyetlerimizle beraber kısaca "insan" olmayı anlıyoruz. Hani "insanı insan yapmak" deriz. Tabi, bu din eğitiminde çok daha önemli. Diyelim ki, herhangi bir eğitim alırsınız; müzik eğitimi gibi, spor eğitimi gibi ama "din eğitimi" denince bütün bunların hepsi giriyor içine. Hangi eğitimi alırsanız alın, Allah sevgisiyle, korkusuyla yetişeceksiniz, davranışlarınızı ahlâk ilkelerine uyduracaksınız.
Genel anlamda eğitim, özel anlamda din eğitimi kişiye ve topluma neler kazandırıyor?
Polisin, kanunun olmadığı yerde bile tam dürüst hareket ediyorsunuz. Din eğitiminin kazandırdığı budur. Allah seni her yerde görür, sen O’nu görme sen de... Bu, en yüksek terbiyedir. Peygamberimiz buna "ihsan" mertebesi demiştir. Bunu genele yayacak olursak, kişileri tek tek böyle eğitmiş olursanız, onlardan meydana gelen toplum da iyi toplum, dürüst toplum olacaktır. Şahsi çıkarını ön plâna çıkarmayacaktır.
Efendim, ülkemizde ilkokulların 4 ve 5. sınıfları ile orta derecedeki okulların bütün sınıflarında Anayasa gereği zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi var. Zorunlu olmasına niçin ihtiyaç duyulmuştur?
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin zorunlu olmasının sebebi, daha önceki aşamalarda geçirdiğimiz tecrübelerdir. Türkiye bundan önce isteğe bağlı din dersi tecrübesini yaşamıştır. Ondan da önce, hiç Din dersi okutmamanın tecrübesini yaşamıştır. Biz bunların hepsinden geçtiğimiz için bu noktaya gelinmiştir. Durup dururken birden zorunlu yapılmadı. Din öğretiminin problemleri benim doçentlik tezimdir. Bu çalışmada, ben, bunların hepsini inceden inceye anlattım. "İsteğe bağlılık" ne demek, bunu arılamıyordum, "istemiyorum" diyenlerin niçin istemediklerini ve niçin istemeleri gerektiğini kendilerine anlatamadığımız için çok büyük problemler çıkmıştır. Ve bu problemler 12 Eylül öncesindeki anarşi ortamında çok daha belirgin bir şekilde görülmüştür. Biz din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersini herhangi bir ders yaptık. Bunu "zorunlu" diye adlandırmıyorum. Tarih dersine, Türkçe dersine kimse "zorunlu" diyor mu? Bu da onlar gibi bir derstir. Bir kültür dersidir ve öğretilmesi lâzımdır.
Bu dersin Milli Eğitimimizce belirlenen amacı nedir?
Milli Eğitimimizce belirlenen amaç, 1973’de çıkan Temel Eğitim Kanunu’nda vardır.
Bu ders, inanç, ibadet ve ahlâk esaslarını çocuklarımıza ve gençlerimize vermeyi ve bu yolla iyi davranışları geliştirmeyi amaçlar.
’Bütün dünyada dine bir yönelişin olduğu bir devirde, zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine bizde bazı çevreler karşı çıkıyor. Buna bazı gerekçeler de gösteriliyor. Meselâ birisi, okullarımızda Alevî vatandaşlarımızın çocuklarının da okuduğu şeklinde... Sizce bu ve benzeri gerekçeler yerinde mi? Gerçekten sözü edilen vatandaşlarımız bu dersi istemiyorlar mı?
M Benim yaptığım çalışmalarda Alevîlerin kendilerinden böyle bir söz işitmedim. Onlar tıpkı Sünniler gibi, Hanefiler gibi ya dindardırlar, ya da değildirler. Din dersinin seçmeli, isteğe bağlı olduğu dönemlerde Hanefilerin hepsi bu derse geldi mi? Tespitim şudur: Bazı bölgelerde Alevî vatandaşlar dinlerine çok düşkündürler ve o bölgede din dersini seçme oranı oldukça yüksektir. Bazı bölgelerde de durum bunun tersinedir. Eski uygulamada karşımıza çıkmış olan bir durum da şudur: Özel okullarda bir öğretmenin ücretinin eksilmesi, idarenin hoşuna gitmiştir. "Din Dersine giren öğrencimiz yoktur" diyorlar ve hiç Din Dersi öğretmeni okula getirmiyorlar. Kısaca bu çok çeşitli bir durumdur. Sadece "Alevî" demek yanlıştır. Alevî vatandaşlarımız dinlerine düşkündürler. Onlar adına konuşanlar, onlarla konuşmadan konuşmamalıdırlar. Böyle söylüyorum ben.
Okullarda bu dersin düzeyi nedir?
Şüphesiz bu ders çok yararlı bir derstir. Ama din dersinin öğretiminde pratikte problem yok, bütün veliler memnun diyemiyoruz. Bu eksiklikler diğer dersler için de geçerlidir. Bir , >
Yabancı Dil dersi, bir Matematik dersi, bir Müzik dersi çok mu başarılıdır? Türkiye’de okullarda diğer derslerde de başarısızlıklar vardır. Din dersinin durumu bunlardan düşük, daha geride değildir.
Son günlerde kamuoyunda bir tartışına var: Anayasanın öngördüğü zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin ilkokulların ilk üç sınıfında da olması gerektiği ifade ediliyor. Sizin görüşünüz nedir?
Meselenin hukukî yönünü hukukçular düşünmelidir. Ben eğitimci gözüyle değerlendiriyorum. Bizden başka ülkelerde, okullarında din dersi okutan ülkelerde bu ders ilkokul birinci sınıftan başlar. Bir pedagojik hazırlık meselesidir bu. Şu anda, bu, bizim İmam-Hatip Liselerimizde, İlahiyat Fakültelerimizde olacak iş değildir. Başka bir pedagojik formasyon gerekir.
Hocam, İmam-Hatip Liselerine geçmek istiyorum. Ülkemizde mesleki din eğitimi veren müesseseler İmam-Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri. Ben şimdilik sadece İmam-Hatip Liseleri üzerinde durmak istiyorum. 1951 ’de 7 ilde açılan bu okullara halkımız büyük rağbet gösterdi Şimdi sayıları 450-500 civarında. Halkın bu rağbetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halkın rağbeti Kur’an’adır. Bu rağbetin en önemli sebebi budur. Başka hiçbir okulda yüzünden Kur’an okuma öğretilmez. Yani siz, İmam-Hatip Okullarından hangi dersi kaldırırsanız kaldırın, Kur’an-ı Kerim dersi oldukça rağbet olacaktır. Kur’an’ı ders olarak götürün başka okula koyun, ona da rağbet olacaktır. İnsanımız, ölümünden sonra ruhuna bir Ya-Sin okunsun istiyor. Diğer okullarda da belki kısmen öğretiliyor ama; bu, namaz surelerinden ibarettir. O sureler de yeni harflerle öğretilir. Halbuki halkın nazarında "Kur’an okumak" demek, elif-be-te-se ile okumak demektir. Halkımız okunan Kur’an’la coşuyor. Manasını anlamasa da içinden birşeyler tahayyül ediyor. İmam-Hatiplere rağbetin büyük olmasının en başta gelen nedeni budur...
Sizin bir teshiliniz var: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülkemizde eğitim ve öğretimin köylerimize kadar yaygınlaştırılması istenmiştir. İmam-Hatip Okulları da bilhassa köylerimizden gelen çocukları barındırdı, onların okumalarını ve ülkenin geleceğinde söz sahibi olmalarını sağladı. Bu görüşünüzü biraz açar mısınız?
O tespitimi daha çok köylünün ülke yönetimine iştirak ettirilmesi babında yapmıştım. Yani köylü yönetime nasıl iştirak ettirilecekti? Onlar sadece ekip biçmekle kalmamalı, yönetime, ülke hizmetine de katılmalı idiler. Bu nasıl olacaktı? Köye okul götürmeyince, yüksek okullara gelme imkanını onlara açamayınca köylü ülke hizmetine nasıl ve nereden gelecekti? İşte İmam-Hatip Okulları köylere kadar gitmiş ve vatandaşın çocuklarını tutup getirmiştir. Onların okumalarını sağlayarak çok değişik alanlarda ülke hizmetinde istihdam edilmişlerdir. Bunu söylemek istiyorum ben. Bu hakikaten Atatürk’ün arzuladığı bir şeydi diyorum. Karşıt fikirler olabilir ama, bana göre İmam-Hatip Okulları yoluyla köylü yönetime katılmıştır.
İmam - Hatip Liselerimizin ülkemize maddî-manevî katkıları nedir? Kısaca bahseder misiniz?
Şimdi siz, İmam-Hatip Liselerinden beklediğimizi tam bulduk da onun üzerine konuşuyoruz saymayacaksınız İmam-Hatiplilerin çok problemi var. Ben ilk öğretmenliğimi onlarda yaptığım için onların dertlerini biliyorum. Şimdi onları sormadığın için bir kenara bırakıyorum. Ne olursa olsun, şunu önce belirtmeliyim ki, İmam-Hatip Okullarının bize verdiği, taze kandır. Bu okullar yukarıda da belirttiğim gibi özellikle kırsal kesimdeki çocuklarımızı köyden şehire getirmiş ve o çocukları en yüksek mevkilere eriştirebilmiştir. Bunlar kullanılmayan atıl kapasitenin harekete geçirilmesidir. İşte ben buna "taze kan" diyorum. Bu güzel bir olaydır ama, bana göre ehliyetli din görevlisi ihtiyacımızı bu okullarla tam karşılayamadık. İmam-Hatip Lisesinden herşey çıkıyor ancak yeteri kadar nitelikli din görevlisi çıkmıyor. Yani din görevlisinin dışında başka bir amacı gerçekleştirdi. Bu güzel bir şeydir, bunu beğeniyorum. Ama açılışındaki asıl amaç tam gerçekleştirilememiştir...
Halkımızın dini kültür düzeyini nasıl buluyorsunuz? Yükseltmek için neler öneriyorsunuz?
Halkımızın dini kültürünü tesbit etmek amacıyla, ülkemizin çeşitli bölgelerinde halka sorarak durumu tesbit yapmış değiliz. Buna hakikaten ihtiyacımız vardır. Türkiye’nin her bölgesinde belli çalışmalar yapmamız lazım. Bu tip çalışmalar olmadığı için biz ancak görgülerimizi veya bunların üzerine dayalı olarak kurgularımızı genelleriz. Ne derece doğru olur bilemeyiz ama, büyük bir istekle okuma gayretleri vardır. İmkânlar bir araya gelir; kadınlar, erkekler, gençler öğrenmeye çalışırlar. Bundan yararlanabiliriz diyorum. Kültür düzeyini yükseltme konusunda en önemli teklifim ise, mukabelelerin iki dilli (aslı ve Türkçe anlamı) olmasıdır.
Ülkemizde yer yer halkın dinî kültür seviyesinin cami görevlilerinin dini kültür seviyelerinin üzerine çıktığı ifade ediliyor. Buna katılıyor musunuz?
Olabilir. Ama her yerde değil... Yüksek dini kültürlü tek tek insanlar her yerde vardır. Mesleği ne olursa olsun, dini alanda, dedesinden, babasından gelen bir dini kültürü vardır. Bir merakı vardır, kitap okur, bilgisini görgüsünü yükseltir. Camide konuşulanları da gelir dinler.
Ülkemizde okul çocuklarının yaz tatilini değerlendirmek üzere camilerde yaz kursları düzenleniyor. Bir değerlendirmede bulunur musunuz?
Bu büyük bir imkandır. Fevkalade bir imkandır. Ama bu imkanın ne derece değerlendirilebildiği mutlaka sorgulanmalıdır. Bizim öğrencilerimizden din görevlisi olanlar var. Hem okuyorlar, hem görev yapıyorlar.. Bunlar çevre ile irtibat kuruyorlar, velilerle görüşüyorlar, faydalı çalışmaları oluyor. Ancak bazı görevliler de var, iş çıkmasın diye çocukları korkutuyor. İşte, "kısa elbiseyle gelme", "kısa kollu giyinme" gibi sözlerle çocukları azarlıyorlar. Çocuk bir kez geliyor, bir daha gelmiyor. Haliyle o çocuk sokağa gidiyor. Halbuki o çocuklar gelmişken onları dikkatle eğitmeli değil mi? Küçük bilgilerle kafaları zenginleştirilirse çok daha iyi olur.
Efendim, sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.