Makale

İSLAM’IN EĞİTİM VE ÖĞRETİME VERDİĞİ ÖNEM

İSLAM’IN EĞİTİM VE ÖĞRETİME VERDİĞİ ÖNEM

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İslâm bir ilim ve irfan dinidir. Öğrenmeye, öğretmeye, incelemeye ve araştırmaya büyük önem verir, öğretmen ve öğrenci, İslâm’da en yüksek makamı işgal eder.
İslâm’da ilk emir "Oku" şeklinde gelmiştir. Böylece daha başlangıçta Hz. Peygamber (s.a.s.)’e gelen ilk vahiy ile okumak emredilmiş ve insanın bilmediğini öğrenirken istifade ettiği kalemden söz edilerek şöyle buyrulmuştur: "Ey Muhammedi İnsanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adıyla oku. Oku. Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin en büyük kerem sahibidir." (1)
Cehaletin yaygın olduğu ve okuma yazmaya hiç ilgi gösterilmediği, eğitim ve öğretimin aileden çocuklara taklidle intikalinin çerçevesi dışına çıkamadığı bilinen bir toplumda, yeni dinin bu ilk emirleri ile, bu konuda inkılap diyebileceğimiz bir değişmenin olduğuna işaret edilmiştir. Bu bakımdan, tarihin izahı zor hadiselerinden biri olarak kabul edilen, İslâm’ın başlangıçta gösterdiği süratli inkişafını, büyük çapta Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ilme, insan terbiyesine, eğitim ve öğretim müesseselerine verdiği önemde aramak icabeder. (2)
İslâm cehalete karşı savaş açmıştır. İslâm’ın en büyük düşmanı cehalettir. Onun için Islâm öncesi Arab sosyal hayatına cahiliye ismi verilmiştir. İslâm, cahiliye dönemine son vererek ilim ve irfan çağını açmış. ümmiliği yoketmek için mücadeleye girişmiş, okuryazar sayısını artırmak için tedbirler almıştır. Fidye vererek hürriyetlerine kavuşamayacak durumda olan Bedir Savaşı esirleri, on müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılmışlardı. Böylece İslâm savaş halinde olduğu putperestlerin müslümanlara öğretmenlik yapmalarını bile kabul etmiştir. (3) Hz. Peygamber (s.a.s.) toplumun eğitimine ve eğitimin yaygınlaştırılmasına bilhassa önem vermiştir.
Çünkü yeni nizamın başarısı önce toplum fertlerinin onu öğrenmesine, esasları ışığında eğitilmesine bağlıydı. Bu sebeple O, kendisinden öğrenilenlerin başkalarına da öğretilmesini emir ve tavsiye ederdi. Bu hususa işaret eden hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
"Bir ayet bile olsa benden başkalarına tebliğ ediniz." (4)
"Siz benden işitiyorsunuz, sizden de başkaları işitir. Sizden işitenden de bir başkası duyar." (5)
" Burada bulunanlarınız benden işittiklerini, bulunmayanlarınıza duyursun. Olur ki, burada bulunan bir kimse işittiğini, kendisinden daha akıllı birisine ulaştırmış bulunur. "(6)
" Sizden birinize bildiği bir şey sorulduğunda onu derhal söylesin." (7)
Bu hadislerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber, kendisinden öğrenilenlerin toplum içinde yayılmasını tavsiye etmektedir. Eğitim ve öğretim bu sayede yaygın hale gelmiş, onun bu teşvik ve tavsiyeleri beklenen sonucu vermekte gecikmemiş ve Hz. Peygamber devrinde eğitim öğretim bariz bir şekilde yaygın hale gelmiştir. Yine bu sayede İslâm âleminde hadis, tefsir, fıkıh ve kelam gibi birçok ilimler kurulmuş, eski medeniyet mensuplarının kurdukları birçok ilimler de Arapça ‘ya tercüme edilerek geliştirilmiştir. Büyük İslâm medeniyetinin temeli bu ilimler olmuştur.
Daha İslâm’ın ilk devirlerinde astronomi, hesap, feraiz, tıp, antropoloji, sanayi ve teknoloji, askerî, meteoroloji gibi müsbet ilimlerin öğrenilmesine teşvik edici sözlerin bulunması da dikkat çekidir. (8)
İlim, âlim, öğrenme, öğrenci;
Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde yüceltilmiştir. Şu âyet-i kerimede Allah ve meleklerden sonra üçüncü sırada âlimler yer almıştır: "Kendisinden başka ilah olmadığına Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri şahit olmuşlardır"^). Konu ile ilgili diğer bazı âyetlerin mealleri de şöyledir: "... Allah içinizden iman edenlerin ve ilim sahiplerinin derecelerini yükseltir..." (10) "... De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?..." (11) "...Kullan içinde Allah’tan ancak alimler korkar..." (12) "İnsanlara bu misalleri getiriyoruz, bunları ancak âlimler idrak eder." (13)
Hadislerde de; ilim öğrenmek, ibadetten üstün sayılmış (14), ibadete gösterilen ihtimamın öğretimde de gösterilmesi istenmiş, alimlerin kalemlerinden akan mürekkebin, şehitlerin kanlarına bedel olduğu(15), ilim tahsil ederken ölen bir kimse ile Peygamberler arasında Allah katında sadece bir derece fark bulunduğu (16) bildirilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.); âlimleri peygamberlerin varisleri kabul etmiş (17), öğrenenin de, öğretenin de ecir ve mükâfatta eşit paylara sahip olacağını (18) ve insanların en hayırlıları sayılacağını (19) belirtmiştir. Hatta başlangıçta maddi bir karşılık bekleyerek ilim öğretmek ayıplanmış- tır. (20)
Hz. Peygamber, erkek olsun, kadın olsun bütün toplum fertlerinin öğrenim ve eğitimine özel bir itina göstermiş ve böylece her fert, eğitim-öğretimden nasibini almıştır. Aynca yeni müslüman olmuş kabilelere muallimler gönderilmiştir. (21)
İlim ve fenler akli seviyeyi geliştirdiği için İslâm, ilmi bütün müslümanlara farz kılmıştır, herkesi bununla mükellef tutmuştur. İslâm’da tahsil, bir mecburiyettir. Cahilin sorması ve öğrenmesi, alimin öğretmesi ye bildiğini söylemesi görevidir. İslâm’da ehlinin ilmi esirgemesi ve cahile bildiğini söylememesi (ilmi ketmetmek) yasaklanmıştır. (22)
İlim bir şereftir, yüce bir değerdir, bilenle bilmeyen bir olmaz, onun için fıkıh alimlerine göre: İlim tahsil etmek sair hayırlardan daha sevaptır. İlim tahsil etmek aynı zamanda bir haktır. Hiç bir kimse insanı bu tabii ve medeni haktan mahrum bırakamaz. Şöyleki:
a) Bir kimse, anne ve babası izin vermese bile ilim tahsiline başlar, bu maksatla memleketinden ayrılabilir. Yeter ki onun ilim tahsil etmesi, ebeveynini maişet sıkıntısına düşürmesin.
b) Kocası izin vermese dahi kadın, farz olan ilmi öğrenmek için, ilim okutulan yere gidebilir.
c) Öğrenci, çalışarak geçimini temin etmeye kadir olsa bile, nafakasını vermesi mali durumu müsait olan ebeveynine düşer. Hatta zengin bile olsa öğrenciye zekât verilebilir.
d) İlmî eserler, ev ve elbise gibi zaruri ihtiyaçlardan sayıldığından nisaba dahil edilmez, zekât düşmez.
e) İflas eden ve borçlu düşen alimin kitapları sattırılamaz, ne kadar çok ve ne kadar değerli olursa olsun.
f) İlim belli fertlerin ve zümrelerin tekelinde değildir. Zengin-fakir, köy- lü-kentli, âmir-memur herkes eğitim ve öğretim hakkından eşit olarak istifade eder. (23)
İlme bu kadar çok değer veren bir dinin mensuplarının, cahil ve geri kalmalarını izah için ileri sürecekleri hiçbir makul ve geçerli mazeretleri olamaz. İslâm Dini üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır, gerisi müslümanlara kalmıştır.
Yazımı, Milli Şairimiz Mehmet Âkifin cehaletten kurtulmayı tavsiye eden, uyarıcı şu güzel mısralarıyla bitirmek istiyorum;
1994-1995 Eğitim ve öğretim Yılının, eğitim kurumlarınız, öğretmenler ve öğrenciler için hayırlı olmasını ve başarılı geçmesini temenni ediyorum.
Kaynaklar:
(1)Alak Sûresi: Âyet: 1-5
(2)Mehmet TÜTÜNCÜ: Kur’an ve Hadislerde Eğitim Esasları; Diyanet İlmî Dergi, C.20, Sayı:4 sh.41
(3)Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ: Islâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti: T. Diyanet Vakfı Yayınları; Ankara 1989,
S. İ 50-151
(4)Buharı: t!im;26
(5)Ehû Davud: tlim;10
(6)Buharî: llim:9
(7)Tirmizi: Tefsiri
(8)Mehmet TÜTÜNCÜ: Aynı makale
(9)Al-i hnran Sûresi: Âyet; 18
(10)Mücadele Sûresi: Âyet; 11
(11)Zümer Sûresi: Âyet; 9 ^
(12)Fâtır Sûresi: Âyet; 28
(13)Ankebut Sûresi: Âyet;43
J (14) Buharî: İlim; 10 (15) lhn-i Ahdilber, Cami’u Beyan’il-flm, S.33
(16)a.g.e.: S;126
(17)Buharî: İlim; 10
(18)lbn-i mace: Muk;17
(19)Dârimi: Muk;25
(20)Buharî: kare; 16
(21)Prof.Dr. Muhammet Hami- duflah: Islâm Peygamberi Ter. M. Said MUTLU 1st. 1966; C.l.S.lOO
(22)Bkz.Bakara 146,; Al-i hnran, 187; Nisa,37
(23)SüleynıanULUDAĞ : a.g.e. s. 152 A
(24)Mehnıet Âkif ERSOY: Safahat (D.l.B.Yayınları Ankara 1992 s. 177-178)
-