Makale

Peygamberi Yoruma Layık Kadrolar Yetiştirilmelidir

Peygamberi Yoruma Lâyık Kadrolar Yetiştirilmelidir

Yrd. Doç. Dr. Halis Albayrak

PEYGAMBERÎ yorum tabirimiz ilk bakışta yadırganabilir. Peygamberi yorum, Kuranı hayata geçiren bir insan olarak Hz. Peygamber’in izlediği yolu izlemektir. Yani Peygamber (as.)’in kendi çağındaki Kur’an anlayışının ve yorumunun ruhunu, özünü, metodunu yakalamak ve böyle bir bakış açısıyla, çağın insanlık şartları çerçevesinde o yolu izlemektir. Peygamberî yorum, Hz. Peygamber’in açtığı pencereden, ama çağının adamı olarak Kur’an’a ve hayata bakmaktır. Yoksa Peygamber dönemine geri gitmek ve orada kalmak değildir. Hz. Peygamber, o günkü yaşanan hayatla, o günün insan durumlarıyla Kur’an arasındaki, çakışmayı vurguluyordu. Bu günün peygamber varisleri olma iddiasını taşıyanlar da, insanlığın başarılarından yararlanarak, Kuranın hikmetine talip, onu bir yerinden yakalamaya azmetmiş bir ruh haletiyle, Kur’an’la insan durumları arasındaki uyumu, ahengi, tespite çalışmalıdırlar.
İslâm’ın ilk asırlarında bu ruhta, bu anlayışta peygamber varisleri çıkmıştı ve onlar, sorumluluklarını yerine getirdiler. Hz. Ömer, İmam A’zam, İmam Şafiî gibi zirveler ve daha niceleri hep peygamberî Kuran yorumunu yakalamışlardı. Fakat sonraları bu espriyi görme imkânı kaybedildiği için, dinamik bir olgu olan peygamberî yorum bir yana bırakıldı. Sadece belli tarihî şahsiyetlerin yorumları, yorumluktan çıkarılıp nasslığa yükseltildi. Oysa vahiy değişmezdi, ama yorumlar değişebilirdi. Öte yandan Kur’an, her devirde yeniden peygamberî yorum istemekteydi. Hatta her an yeniden yorumlana-bilme potansiyeli taşıyordu. Çünkü hayat akışkan, değişken, dinamik bir olguydu. Kur’an da bütün bu çeşitliliğe cevap verecek zenginliğe sahipti. Ama sonraki nesiller, kendi problemlerini, yine kendilerinin çözmeleri gerektiği gerçeğini bir türlü kabullenemediler. Problemlerini, hayatta olmayan insanlara çözdürmeğe çalıştılar. Böylelikle vahyin, gerçekte evrensel boyutundan uzaklaştılar. Beşerî takatin sınırlarını zorlayarak birkaç beşerin yorumunu evrensel nitelikli kabul ettiler. Halbuki o yorumlar, kendi çağlarında, Peygamber’i denebilecek yorumlardı. Fakat zaman acımasızdı. Beşere ebediyyeti çok görüyordu. Zaten insanlar sınırlı verilere dayalı sınırlı yorumlar yapmıyorlar mıydı?
Müslümanlar böylece yorumları, vahyin seviyesinin üstüne çıkarınca Kur’an perdelendi, gölgelendi. Ümmet adeta görevden kaçtı. Daha doğrusu görevinin ne olduğunu tam kestiremedi. Bu durumun korkunçluğunu görenler, görevi üstlenmek isteyenler çıkmadı değil, fakat horlandılar, itildiler, kakıldılar. Onların, peygamberi Kur’an yorumuna ulaşma gayretlerini kimsecikler anlamak istemedi.
Ümmetin böyle bir ihtiyacı yok gibiydi. Ama görev yapılmayınca sonuç bellidir. Allah kelimesini, Kur’an’ın evrensel değerler manzumesini, dünyaya yayma ve dünyayı her haliyle insanca yaşanabilecek bir mekan haline getirme hedefi diye bir hedef uçup gitti.
Şu halde her devirde olduğu gibi günümüzde de peygamberi yoruma ulaşabilecek kadrolar yetişmelidir. Kadrolar dedik. Evet Hz. Peygamber döneminde tek otorite peygamberdi. Ama sonraki dönemlerde bu işi yapacak olanlar tek kişi olamazdı. Onun için tek liderlik, tek önderlik, tek şeyhlik, tek hocalık iddiaları, yanlıştır, tutarsızdır, anlamsızdır.
Peygamberi yoruma ulaşabilecek insanlar yetişmiş, donanımlı kadrolardır. İnsanları gütme yerine onları, en ideal eğitim-öğretim modeli içinde yetiştirmeğe çabalayan ve peygamber? yorumda kendisini aşacak insanları arayan değerli kimselerdir. Böyle insanlara rastlanırsa elleri öpülebilir. Bu insanlar, kendilerini varılması gereken hedef olarak gös-termeyen, kurtarıcılığa, kahramanlığa, insanüstülüğe soyunmamış, çağın bilgisiyle mücehhez, Kur’an’la haşır-neşir, bilgiye talip, nefsî kaygılarından takati nisbetinde uzaklaşma gayretinde olan insanlardır. Bu insanlar, kesinlikle şöhret batağına saplanmamışlardır. Bu insanlar, Kur’an’dan kalkışını alan bir medeniyetin oluşturulmasından, yanadırlar. Böylelikle Kur’an’la insanlık arasında köprü kurabileceklerini düşünürler. Çünkü Kur’an’ı sadece müslümanların değil, bütün insanlığın kitabı olarak değerlendirirler. İslam’ı, sadece kişisel çerçevede yaşanan bir olgu olmaktan çıkarıp, onun evrensel değerlerinin güçlü, seviyeli savunuculuğunu, sunuculuğunu ve yayıcılığını üstlenmek gibi büyük bir hedef koymuşlardır önlerine.
Her büyük amaç, büyük araçlar gerektirecektir kuşkusuz.
Sözgelişi uzaya çıkmak için merkebi kullanamazsınız. Uzaya çıkma amacının gerçekleşmesi için, uzay mekiğine ihtiyaç duyulur. Öyleyse, çağında Kur’an’la insan arasında köprü vazifesi görecek peygamber varislerinin, peygamberi yoruma ulaşıp, yeniden bir İslâm Medeniyetinin inşası işine fikrî ve ilmî bir zemin hazırlayabilmeleri için donanımlarının o ölçüde zengin olması gerekir.
Bu arada aklımızın almadığı bir hususa değinmek istiyoruz. Toplumumuzda "ahlâk mühendisliği"ne soyunan, kendilerini Yüce Allah’ın bir atıfeti olarak gören kimseler gerekli donanımı, hangi fikir ve ilim ordusunun bağrında eleştiri-le eleştirile, süzüle süzüle, olgunlaşa olgunlaşa elde etmişlerdir acaba? Bu insanların kişisel olarak Kur’an’dan yararlanmalarına söylenecek sözümüz olamaz. Ancak eğer kişisel din anlayışları istikametinde insanları yönlendiriyor, onlara şartlandırıyor, hakikatin kendilerinde olduğunu söylüyor ve onu manav-da satılan karpuz misali satma yanlışına düşüyorlarsa, o zaman büyük bir vebalin altına giriyorlar, demenin yanlış bir tarafı olmasa gerek. Çünkü Hz. Pey-gamber’den sonra yalnızca bir kişinin din anlayışına ve kavrayışına bağlanmak olamaz. Bu konuda, belli dönemlerde din konusundaki otorite boşluğunu dolduran insanlar, görünen o ki hâlâ yanlışta yürüyorlar. Oysa yukarıda ifade ettiğimiz gibi, peygamberi yoruma ulaşabilecek kadroların bu sahada gerçekten kaygı taşıyan, dünyevî şan ve şöhreti, beşerî güç nisbetinde gözardı edebilen ve önüne Kur’an’la çağın insanını bütünleştirebilmenin yollarını arama gibi bir büyük hedef koyan binlerce ilim, fikir ve aksiyon adamının değerli, seviyeli, ama herşeyden önce ilmî temellere dayalı ürünlerinin katkılarıyla yetişebileceğine inanıyoruz. Binlerce ilim ve fikir adamının tartışmaları sonucu, olgunlaşacak fikir temelleri üzerine sağlam basan gelecek nesiller bu işi, inşaallah başaracaklardır.
Şu halde, bu şartlarda müslümanların, önceliklerini, yeniden gözden geçirip, kaynaklarını öncelikli alanlara doğru kaydırmaları, zaruretten de öte bir şeydir. Cami, Kur’an kursu ve sair irşad faaliyetlerine harcanan maddî ve manevî kaynaklardan mümkünse biraz da kısarak, sözünü ettiğimiz peygamberî yoruma ulaşabilecek nitelikli kadroları üretecek alanlara transfer etmeleri, onların kulluk borçlarıdır. Biz böyle düşünüyoruz. Vallahu a’lem.

O’NUN DOĞDUĞU GECE
Çöllere hayat geldi
Her eşyaya tat geldi
Tevhide ruhsat geldi
O’nun doğduğu gece.

Aylar günler felekler
Raksa girdi melekler
Nurlandı yerler gökler
O’nun doğduğu gece.

Ahmet DOĞAN