Makale

Allah Kelamına Saygının Bir Örneği: Türkiye'de Kur'an Öğretimi

ALLAH KELAMINA SAYGININ BİR ÖRNEĞİ

TÜRKİYE’DE KUR’AN ÖĞRETİMİ

ALLAH kelâmı Kur’an-ı Kerim, her müslümanın iman kaynağı, en büyük dayanağı, sevgi odağıdır.
Milletimizin Osman Gazinin bilinen kıssasında örneklenen "Kur’an-ı Kerim" sevgisi, bin yıldan buyana 3 kıta üzerinde cepheden cepheye taşınmıştır.
Bu tarihi-geleneksel gönül bağı, bu gün de yaşanmakta, yaşatılmaktadır. Genç kızımızın en itinalı çeyizi hâlâ mushaf kabıdır. Evimizin en mutena köşesindeki, en saygın değerimiz Allah Kelâmı Kur’an-ı Ke-rim’dir. 65 bin cami yanında, halkımızın gönüllü katkılarıyla inşa edilen binlerce Kur’an kursu tesisi ve buralarda okuyan 160 bin vatan evlâdı, milletimizin Allah kelâmına bağlılık ve saygısının örneğidir.

DÜNDEN-BUGÜNE KUR’AN ÖĞRETİMİ
Kur’an öğretiminin ilâhî vahyin gelişi ile birlikte başladığı malûm., vahiy gelir, sahabe-i kiram, Peygamberimiz Efendimizden tebellüğ ettiği şekliyle, Allah kelâmını öğrenirdi. Önce sözlü, bilâhare de, o günün imkânlarıyla yazarak muhafaza ve öğretim. ..
İlk toplu öğretimin Medine’de Ehl-i Suffa ile başladığı söylenebilir. Böylece Hz. Peygamberin ikamet ettiği Mescidi Nebî, Kuba Mescidi ve zamanla diğer kabile mescidleri ile Sahâbîden bazılarının evleri, Kur’an öğrenilen kademli mekânlar oldular.
"Tâlibü’l-llim", "Ehl-i Kurrâ", "Ki-bârü’s-Sahâbe" denilen zevat, başta Hz. Paygamber olmak üzere evlerde, sofalarda, iş yerleri ve çarşı-pazarda, ehlinden Kur’an öğrendiler. . "Tâ’limu’l-Kur’an" hizmeti, "i’lây-ı Kelimetûllah" gibi makbul ibadetlerden sayıldı.
Hz. Peygamberin intihalinden sonra İslâm Dini kısa zamanda ve süratle yayıldı. Hulefa-i Râşidin, Emeviler ve Abbasiler zamanında, askerî fütuhat yanında, "ilmî fütuhat" ta vardı.
Birbirini takibeden Emevi, Endülüs Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları dönemlerinde İLİM adına "Beytü’l-Hikme"ler, "Dârü’l-Hikme’ler yanında "Darü’l-Kurrâ"lar. yani Kur’an öğretim yerleri, okullan kuruldu.
Kur’an öğretimi, din İLİM lerinin hareket noktasını ve temelini oluşturdu. Kur’an-ı Kerimin yazımı-basımı, kıraati, ezberlenmesi, tefsir ve yorumlanması, bütün müslüman top-lumların en öncelikli ta’lim-terbiye alanı oldu.

TÜRKİYEDE KUR’AN-I KERİM ÖĞRETİMİ
Ülkemizde Kur’an-ı Kerim öğretimi yukarıda izah edilen, yaygın ve sağılam temele dayanır.
İstanbul, Edirne, Erzurum, Konya gibi merkezlerde, şöhreti yaygın büyük kurrâlar yetişti.
Cumhuriyet döneminde de, o geleneğe uygun, ehl-i Kur’an kıymetli hafızlar ve kurrâlar yetişti.
Ülkemizde Kur’an-ı Kerim öğretiminin, resmî din öğretimi ile paralel bir seyir takip ettiğini ifade etmek yanlış olmaz. Ancak resmî din tahsilinin, bilinen inkıta (kesinti) döneminde bile, Kuran-ı Kerim öğretiminin, şahsî gayretlerle gayri resmî ve dağınık tarzda devam ettiği söylenebilir.
1946 yılından itibaren din eğitim-öğretimine izin verildiğinde ise, açılan ilk müesseseler yine Kur’an Kursları. idi.
1946-1971 dönemi, Kur’an öğretiminde vakıf ve derneklerin devrede olduğu dönemdir. Bu dönemde özel şahıs, vakıf ve dernek gibi gönüllü gayretler, Kur’an-ı Kerim tahsilini idame ettirdiler.
1971 yılında ise "Kur’an Kursları Yönetmeliği" yürürlüğe konuldu. Yönetmelikle, Kur’an Kurslarının açılışı yönetim ve denetlenmesi konularında bazı kural ve disiplinler getirildi.
Buna göre, öğreticiler için belirli öğrenim, belirli ölçüde bina, belli sayıda öğrenci bulunması şaı tları getirildi. Kur’an kurslarını Tevhidi Tedrisat Kanunu’na uygun hale getirmek üzere ise, "açılış", "yönetim" ve "denetim "de Milli Eğitim Bakanlığı ile "işbirliği" prensibi konuldu.
Yönetmeliğe göre Kur’an Kursları 1, 2, 3 yıllık bölümler haline getirildi. Bu eğitim sonunda ise mezunlara mezuniyet belgesi verilmesi öngörüldü.
Okulların tatil bulunduğu yaz aylarında camilerde açılan yaygın kurslar da yönetmeliğe göre açılan, fakat devam mecburiyeti ve mezuniyet imtihanı bulunmadığından, belge ve-rilmeyen yaygın kurslardır.

HAFIZLIĞA VERİLEN ÖNEM

Allah kelâmı Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Efendimize vahyedildigi şekliyle, yazılar, kitaplarla birlikte, ?HufTaz"ın dimağında muhafaza edilerek nesilden nesile ulaştı. Hafızlığın önemini izaha "Farz-ı kifaye" olduğunu söylemek yeter. Bir beldede "Hafız-ı kelâm" hiç kimse yoksa o belde insanlarının tamamı, bir farzı yerine getirmemiş olurlar.
Türkiye Cumhuriyeti mevzuatı, hafızlığa gereken önemi vermiştir:
1- 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin A/7-b maddesi gereğince, "Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşunda halen görevli bulunanlarla, yeniden göreve atana-caklardan hafız oldukları Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tesbit edilecek bir yönetmelik uyarınca belirlenenlere bir derece yükselmesi verilir".
Bu hak, "doktora" yapmış kişiye verilen haktır. Terfî ve emeklilik açsından ise, memuriyette 3 yıl çalışmanın karşılığı..
2- Diyanet İşleri Başkanlığı özel Sınav Yönetmeligi’nin 10/3 maddesine göre "Hafız" olanlar. İmam-Hatip Lisesi mezunu olmasalar da, "Müezzin-Kayyım" olarak tayin edilebil-mektedirler. Bu da, İmam-Hatip Lisesi mezunlarına verilen bir haktır.
3- Milli Eğitim Bakanlığı’nın 17.8.1984 gün. 1984/121 sayılı genelgesi gereğince, "Hafızlık Belgesi" olanlar, İmam-Hatip Lisesi’nde okumak istedikleri takdirde kontenjan ve imtihana tabi olmadan tercihen kayıt ve kabul edilirler.
Allah kelâmı Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmenin gerçek karşılığı sadece bunlar değildir şüphesiz.. Mü’min halkımızın Kur’an sevgisi, O’nu dimağında muhafaza eden hafız-ı kelâm kişilere de yansımıştır. Asıl derece ve ecrini ise, şüphesiz C Hak verecektir.
Ülkemizde bir yılda 17 bin 761 kişi hafızlık kurslarına devam etmekte, bir yılda yaklaşık 3 bin kişi ise hafızlık belgesi almaktadır. Bu da, halkımızın bu müesseseye olan rağbetini göstermektedir.

KUR’AN KURSU İNŞAATLARI

Türkiye’de yaklaşık 5 bin Kuran kursu mevcuttur. Bu kurslarda 51 bin 862 erkek, 94 bin 744 kız olmak üzere toplam 146 606 öğrenci tahsil görmektedir.
Kuran kursu binaları hayırsever vatandaşlarımızın gönüllü katkılarıyla inşa edilmektedir.
Derslikleri, pansiyon bölümleri, sosyal tesisleriyle Kur’an kurslarımız, halkımızın bu konudaki inanç ve hayırseverliğinin ispat belgeleridir.
T.C Devleti, halkımızın bu hayırseverlik duygularına cemile olarak, 1980 yılından itibaren, resmî bütçeden Kur’an kursu binaları inşası uygulaması başlatmıştır.
Son 10 yıl içerisinde, resmî yatırım programı ile, 20 İlimizde, her biri 200 yatılı öğrenci kapasiteli yatılı-bölge Kuran kursu inşaatları başlatılmıştır.
Konferans salonu ve sosyal tesisleri, spor alanları, revir ve misafirhaneleri ile bu yatılı-bölge Kuran kursları, peyderpey hizmete girmektedir.
Kur’an-ı Kerim’in "basımı", "kıraati", "hıfzı" ve öğrenilmesi, milletimizin üzerinde ihtİmamla durduğu bir dinî hizmet olmuştur.
"Kurra" kıraatıyla, "Gramerciler" i-rabıyla, "Edebiyatçılar" fesahat ve belâgatıyla, "Müfessirler" elfaz ve manasıyla, "Kelâmcılar" aklî delilleriyle, "Fıkıhçılar" hüküm istinbatıyla, "Tarihçiler" hikmet ve kıssalarıyla, "Vaizler" emsal, ibret ve temsilleriyle, "Ahlâkçılar" fazilet ve kemaliyle meşgul olagelmişlerdir. (Osman KESKIOGLU: Kuran Tarihi.)
"Kur’an azizdir, kendisiyle meşgul olanı aziz eder" sözü doğru bir sözdür.

Ramazan Ayı’nın Güzelliklerinden
MUKABELE MECLİSLERİ

Mukabele, Kur’an-ı Kerim’in bir dinleyene okunmasıdır.
Okunan Kur’anın dinlenmesi, "farz-ı kifaye’dir.
Kur’anın ilk muhatabı Peygamberimiz Efendimizdir. Kur’anla ilgili bütün uygulamaların kaynağı da O’dur...
Peygamberimiz, son ilâhî mesaj Kur’an-ı Kerim’in hiçbir değişime uğramadan nesilden-nesile ulaşmasını sağlayacak tedbirleri almıştır. Bu tedbirler ’yazma’, "ezberleme", ’arz’ yani mukabele şeklinde özetlenebilir.
Peygamberimizin zaman zaman ashabtan uygun gördüğü kişilerden Kur’an "dinlemek’ istediği ve dinlemenin kendine huzur verdiğini ifade ettiği bilinmektedir. Ramazan ayında ibâdetlerine yenilerini ekler, Kur’an okumayı artırırdı.
Peygamberimiz Efendimizin Kur’ana yönelik bir başka uygulaması daha var ki, o da yurdumuzda " Mukabele" adı ile yaygın şekilde sürdürülmektedir.. Camilerde, evlerde...
Peygamberimiz her yıl Ramazan Ayı’nda. o zamana kadar inen ayetlerin tamamını Cebrail (A.)e okur, Hz. Cebrail de O’na okurdu. İşte bu karşılıklı okuyuşa "arz" ve "mukabele" denilmiştir.
Peygamberimiz Efendimizden kalan bu "sünnet". Ramazan ayının bir güzelliği olarak müslümanlar arasında yaşatılmaktadır.
Ülkemizde her Ramazanda, camilerde ve evlerde yaygın şekilde devam ettirilen mukabele geleneği. Milletimizin Kuran’a gösterdiği derunî duyguların ve saygının yaşayan bir örneğidir.

Ahmet OKUTAN