Makale

Türkiye’de Doğu Türkistan’ı Yaşayan İnsan: İsa Yusuf ALPTEKİN

Türkiye’de Doğu Türkistan’ı Yaşayan İnsan:
İsa Yusuf ALPTEKİN

Halit GÜLER
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye istiklal ve hürriyet mücadeleleriyle uzanan şerefli ve şöhretli bir ömür sona erdi. Çin’in esaretinden vatanı Doğu Türkistan’ı kurtarmak için Komünizme karşı verdiği destani mücadeleyi ve bu uğurda çekilen çileyi, soydaşlarına reva görülen korkunç zulmü zorla da olsa 20. asra kabul ettiren cesur ve azimli bir hayat noktalandı.
Doğu Türkistan Mücahidi Isa Yusuf ALPTEKİN, son nefesine kadar davasını bütün dünyaya haykırarak, kabul ettirerek ve çoğalarak öldü. İmam Şamiller, Osman Baturlar, İsmail Gaspıralılar, Yusuf Akçuralar ve Mehmet Emin Resul- zadeler gibi...
Merhum ALPTEKİN’in televizyonda ölüm haberini dinleyince çok üzülmüş ve bir gazetede ailesinin verdiği ölüm ilanını okuyunca da sevinmiştim... Üzüntümün sebebi belli ama, sevincimin sebebini açıklamak zorundayım. ölüm İlanını üzüntülü bakışlarla satır satır okuyunca oğullarıyla ve torunlarıyla ALPTEKİNLERİN çoğalmış olduklarını gördüm. Isa Beyi kaybettik ama ALPTEKİNLER çoğalmış diyerek içimden bir sevinç geldi ve Doğu Türkistan davası artık sahipsiz değil diyerek rahatladım.
Aslına bakarsak Isa Yusuf ALPTEKİN’in torunları elbette gazete ilanında isimleri bulunanlardan ibaret değildir. Nüfusu 200 milyonu aşan Türklük dünyası Adriyatik’ten Çin Şeddi’ne kadar onun davasının takipçisi, bayrağının omuzlayıcısı ve kutsal emanetinin sahibidir. Onun torunları bir gazete ilanına sığmayacak kadar çoktur.
17 Aralık 1995 Pazar gecesi kaybettiğimiz Dogu Türkistan Hükümetinin Başbakanı Isa Yusuf ALPTEKİN’İ, 20 Aralık 1995 Çarşamba günü Fatih Camii avlusunda toplanan yerli yabancı binlerce mü’minin dualarıyla ve bütün İstanbul camilerinin minarelerinden yükselen tekbir sesleriyle toprağa verdik.
Aynı gün Fatih Camiinde öğle namazını müteakip Fatih Sultan Muhammed Han’ın Türbesinin hemen yanında muhteşem bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra, merhum ALPTEKİN’İ toprağa değil, kalplerimize gömdük.
Dile kolay, 94 yıllık onurlu bir hayatın sahibi olan Doğu Türkistanlı Alperenin cenazesinde oluşan benzersiz tablo, tekbirlerle omuzlarda taşınan tabuttaki yiğit insanın nasıl bereketli bir ömre sahip olduğunu göstermeye yetiyordu.
Bu tekbirli ve bayraklı kortej, onun davasının Türklerin yaşadıkları toprakları bereketlendirecek kadar yüce, yüreğinin yıllarca Türkistan’da cehennem hayatı yaşatan komünistlere korku verecek kadar cesur olduğunu gösteriyordu.
Isa Yusuf ALPTEKİN’İ, Türkiye’ye ayak bastığı 1954 yılından beri tanıyoruz.
Merhum ALPTEKİN’İ 1960’lı yılların başında Aydın Fikirler Kulübünde bir konferans vermesi için Konya’ya davet etmiştik. O zaman kendilerini daha yakından tanıma fırsatı buldum.
Salonu dolduran yüzlerce Konyalı gence başından geçenleri, Dogu Türkistan davasıyla birlikte anlatmıştı. Ta o tarihlerde doktorları fazla konuşmasına izin vermiyorlardı. Buna ragmen uzun konuşuyor ve soydaşlarını Türkiye’deki kardeşlerine anlatırken zamanı unutuyordu.
O tarihten bu yana 35 sene geçti. O tarihlerde bir hayli yıpranmış görünen Isa Yusuf ALPTEKİN’i, bu yıllara davasından, inancından, Dogu Türkistan’a olan aşkından aldığı dinamizm yetiştirdi.
Yanlış hatırlamıyorsam 1987 yılında Sovyetler Birliğinden Orta Asyada yaşayan Türkleri temsilen dini bir heyet gelmişti. Bu heyetle birlikte kendisini İstanbul Millet Caddesindeki Doğu Türkistan’ın Sesi dergisinin bürosunda ziyaret etmiştik. Kahvaltı masasında Orta Asya hemşerileriyle beraber olmaktan o anda duyduğu mutluluğu izah etmek mümkün değildir.
Misafirlerin anlattıklarını sanki oralardan yeni gelmiş gibi heyecanla dinliyordu.
Benim tanıdığım kadarıyla Isa Yusuf ALPTEKİN, davasına sahip çıkıldığını gördükçe veya duydukça gençleşen, dirileşen bir muhterem insandı.
Doğu Türkistan’dan 1949 yılında komünistlerin zulmüne dayanamayarak ayrılmak zorunda kalmış. Bir müddet Hindistanın Keşmir Eyaletinde yaşamış. Uzun meşakkatli yolculuklardan sonra 1954 yılında Türkiye’ye gelebilmiş. Türkiye’ye gelir gelmez’de mücadeleyi başlatmış ve Doğu Türkistan Göçmenleri Derneğini kurmuş.
Aslına bakılırsa Türkiye’ye hiç gelmemiş. Daha açığı Dogu Türkistan’dan hiç ayrılmamış. Kendisi burada, kalbi ve düşüncesi orada.
Türkiye’de yaşadığı halde sanki Türkistan’da yaşıyormuşgibi oradaki ızdıraplı yaşayışı hissediyor ve soydaşlarından her birinin başına gelen felaket kendi başına gelmiş gibi sarsılıyordu. Türkistan’daki bir defa ölüyor, o bin defa ölüyordu.
Benim onbeş yılım Cagaloglu’nda geçti. İstanbul’un bu hareketli semtinin zaman zaman nasıl küçük bir Dogu Türkistan oluverdigini hep görmüşümdür. Isa Yusuf ALPTEKİN bulunduğu yerde davası lehine fırsatları iyi değerlendirir, hemen orada bir Doğu Türkistan ortamı oluşturuverirdi.
Geride bir asra yakın örnek bir hayat bırakan Isa Yusuf ALPTEKİN, Dogu Türkistan’ın hürriyetine kavuşmuş olmasını görmeden dünyasını değiştirdi. Allah rahmet eylesin!
Isa Yusuf ALPTEKİN’in mücadelesi bir gün mutlaka Dogu Türkistan’ın da hürriyet havasını teneffüs etmesine vesile olacaktır. O mutlu gün yakındır. Hizmetin ve cesaretin sayesinde.
Evinden çıkamayacak kadar yaşlı ve halsiz olan bu abide insanın, Dogu Türkistan davasını hür ve medeni milletlere duyurmak için dünyayı nasıl bir cesaretle ve azimle dolaştığını unutmak mümkün mü?
Isa Yusuf ALPTEKİN’İ en iyi anlayan ve davasına sahip çıkan unutulmayacak insanlardan birisi de Babıali’de milliyetçi gençlerin sahibi ve koruyucusu merhum M. Emin Alpkan’- dı. Onu ve onun gibileri de bu vesile ile rahmetle anma bir kadirşinaslık olur.
Dogu Türkistanlı kardeşlerimiz lidersiz kaldık diye üzülmesinler. Allah’a şükürler olsun Isa Yusuf ALPTEKİNLER çoğaldı.
Merhuma Allah’dan rahmet, yakınlarına, dost ve sevenlerine başsağlığı dileriz.


İSA YUSUF ALPTEKİN

1901 yılında Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetine bağlı Yenihisar kazasında dünyaya geldi. Öğrenimini Doğu Türkistan’da tamamladıktan sonra çeşitli memuriyet görevlerinde bulundu. 1926 yılında Batı Türkistan’a geçerek burada milli mücadele taraftarlarıyla irtibata geçti. 1931 ’de Hoca Niyaz tarafından başlatılan ayaklanma sırasında Doğu Türkistan ’daki valilerin halka yaptıkları zulmü Çin hükümetine anlatarak, bu durumun önlenmesini, aksi takdirde ayaklanmanın yayılacağını, Rusya’nın işgalinin söz konusu olacağını anlattı. Ayaklanma sırasında ve sonrasında milliyetçilik faaliyetlerini sürdürdü. 1936 yılında Çin Meclisi üyeliğine de seçildi. Mücadelesini daha çok siyasi alanda yoğunlaştırmıştı. 1944’de İli’de başlayan ayaklanma neticesi kurulan hükümete girmesini llililer istemedi. Ancak 3 yıl sonra Doğu Türkistan Hükümeti’nin başkanlığı Türkler’e verildiğinde hükümetin genel sekreterliğine getirildi. Bir yıldan fazla kaldığı bu görev esnasında, milliyetçi, anti-emperyalist ve anti-komünist politikalar sebebiyle Rusya’nın ve Çin’in tepkilerini üzerine çekti.
1949’da Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali ile birlikte o günkü Hindistan’ın Keşmir eyaletine iltica etti. 1954 yılında Türkiye’ye geçti. Türkiye’ye gelir gelmez İstanbul’da Doğu Türkistan Göçmenleri Cemiyeti’ni kurarak, bundan sonraki faaliyetlerini
Doğu Türkistan davasının dünya kamuoyuna anlatılmasında yoğunlaştırdı. Yabancı ülke yöneticileri nezdinde olduğu kadar Türkiye hükümetleri nezdinde de Doğu Türkistan davasının anlatılması için mücadele verdi. Parti liderleriyle görüştü. Başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla görüştü... Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile görüşmesinde ilerlemiş yaşı olması sebebiyle yetmiş yıldır göğsünde taşıdığı "Ayyıldızlı Gökbayrağı", Özal’a hediye etmiş, “Doğu Türkistan davasını size emanet ediyorum" demişti. Merhum Özal da, O’na, “Doğu Türkistan’ın kurtuluşunu ben göremeyeceğim, ama siz mutlaka göreceksiniz" demişti. Lâkin, her iki “Türkistan sevdalısı"da, Doğu Türkistan ’ın esaret zincirlerinin çözülüşünü görememişlerdi, ama her ikisi de onun yolunda ölmüşlerdi. Esir milletlerin hürriyet ve bağımsızlık yolunu açmışlardı... Alptekin Bey’in bütün ömrü; mahrumiyetler içerisinde, esir Türkistan’ın hürriyet ve bekası için inanç ve azimle mücadele içinde geçti. Ve 17 Aralık 1995 gecesi son yürüyüşüne çıktı, dar-ı bekaya irtihal eyledi...