Makale

DİŞ TEDAVİSİ HAKKINDA ESKİ BİR FETVA

DİŞ TEDAVİSİ HAKKINDA ESKİ BİR FETVA

Hayreddin KARAMAN
İzmir Y. İslâm Ens. Fıkıh Öğretmeni

Uzun yılların ötesinden bize kadar gelen ve bu uzun yıllara rağmen aktüalitesini muhafaza eden hâdise ve meseleler vardır. Bu yazımızda tanıtmak ve sade­leştirerek sunmak, üzerine fikir beyan etmek istediğimiz fetvâ da bu neviden bir meselenin ce­vabı ve çözümü mahiyetindedir. Bahis mevzâu fetvâ, Sebilür- reşâd mecmuasının1 1 Şaban 1332 / 12 Haziran 1330 / 25 Ha­ziran 1913 tarihli nüshasında (c. XII, sayı: 302, s. 278) neşre­dilmiştir. Fetvâyı neşredilmek üzere mecmûaya gönderen zat o zamanki Sungurlu müftüsü Os­man Efendidir. Osman Efendi bu fetvâyı, aslı Fetvahâne Hey’- at-i İlmiyesince hazırlanmış, Fetvâ Emini Nuri Efendi riyase­tinde ikmâl edilmiş ve Fetvâhâne mûsevvidlerindan Ali el-Murtezâ tarafından neşredilmiş bu­lunan "İlâveli Macmû’a-l cedide" isimli fetvâ kitabından çıkarmıştır. Sebilürreşâd’da zikredilmemekle beraber birinci fetvânın altında Hasen Hayrullah, ikinci fetvanın altında ise Hasen Feh­mi isimleri vardır, Her iki zat da Osmanlı şeyhülislâmlarındandır.

Diş doldurma ve kaplama mevzûunda Sebilürreşad’a sorulan birçok süale cevap olmak üzere İzmirli İsmâil Hakkı Efendi’ nin kalem» aldığı bir inceleme yazısına, Bolvadin’den müderris Yunus-zâde Ahmed Vehbi Efendi itiraz etmiş, İzmirli itirazı red­detmek maksadıyla ikinci bir yazı ile beraber Osman Efendi’nin gönderdiği mezkûr fetvâyı da neşretmiştir.

İzmirli İsmâîl Hakkı Efendi (1369 - 1944) tanınmış bir alimimizdir. Orta tahsilini İzmir’de yaptıktan sonra İstanbul’a gel­miş, Daru’l-muallimin-i âliyeyi bitirmiş, medreseden icâzet almış ve ayrıca Fen Faküftesi’nde okumuştur. Uzun yıllar, çeşitli dersleri, yüksek öğrenim müesseselerinde okutmuş bulunan İzmirli’nin kırk civarında eseri var­dır. Daha çok felsefe ile meşgul olmuş. Fıkıh ve usûl sahaasında da önemli yazılar ve eserler bı­rakmıştır.

Biz bu makalemizde önce İs­mail Hakkı Efendi’nin bahis mevzûu inceleme yazısı (Sebilür- reşad, c. XII, sayı: 289, s. 42) ile içinde fetvânın da yer aldığı cevâbi yazısını -üslûb ve tertibini bozmadan- sadeleştirerek suna­cak, sonra da kısaca mevzûu bağlıyacağız.

DİŞ DOLDURMAK MES’ELESİ
FETVAYA ESAS TEŞKİL EDEN SORULAR:

Faziletli Efendilerim,

Allahın iyi kulları olan geçmişlerimiz, dînî bir meseleyi, ehlini bulup öğrenmek için büyük zahmetlere katlanarak memleketten memlekete uzun zaman seyahat edip dolaşmaya ve bu uğurda birçok paralar harcamaya mecbur idiler. Zamanımızda ise matbû’ât ve bilhassa öz emeli, yeryüzündeki müslümanları birbirine tanıtmak ve bildirmek için her türlü fedakarlığı göze aldırmış olduğu eserleriyle isbat edilmiş olan yegâne gazeteleri sayesinde faziletli heyetinizi teşkil eden muhterem ve müstesna simaları benim gibi her mü’min pek yakından tanıdığı için problemlerin hallinde güçlük çekilmez oldu. Bu sebeple müslümanlar Sebîlürraşâd’a ne kadar teşekkür etse azdır.

Rasgelip burada çözemediğim dinî mesele şudur: Gördüğüm fıkıh kitaplarında, bir diş kovuğuna, su giremiyecek derecede katı bir şey girse, cünüplük halinden temizlenemeyeceği açıkça yazılmıştır.

Buna göre birçok dişini mikroplar yemiş bu yüzden yediği yemeği iyice çiğnemeyerek bütün bütün midesine göndermiş ve bu sebeple mide hastalığına tutulmuş bir şahıs, dişlerinin oyulan yerlerini altın veya gümüş ile doldurtsa veya daha sağlam olsun diye ve sıhhatini daha iyi korumak için o oyulmuş dişlerinin her tarafını altın ile tamamen kaplatsa, bütün abdest alırken (iğtisâl ederken) kaplanmış olan dişlerinin altına su girmeyeceğine göre o adamın guslü sahih olur mu olmaz mı? Dinimizde güçlük olmadığı için şu önemli meselenin halledilmesini rica ederim efendim.

Adana Kozan Sancağı Muhasebe Başkâtibi Muhammed FAİK

Faziletli Efendim,

Diş doldurmak hakkında dinin caiz ve caiz değil şeklinde hükümleri var. Sıhhat ile alâkalı olan bu bahiste insan —azınlıkta da kalsa— caiz diyen tavsiyeyi kabul etmek istiyor. Şehrimizin müftüsü ve daha bazıları caiz olmadığını söylüyorlar. Memleketimizin meşhur âlimlerinden Çermeli Hoca isimli zat ise bilmem hangi —Ahmeri’nin görüşü olacak herhalde— görüşe bakarak: Dişin dolmasında hiçbir mahzur yoktur, maksad ağıza su vermektir, farz yerini bulur, sünnet belki tamam olmazsa o kadar... diyor. Acaba Meşihat Makamı, bir taraftan sorulan süal üzerine bu hususta bir fetvâ vermemiş midir? Acaba "dini, şer’i hususlarda, ayırt etmeden herkese kolaylık rehberi olan Sebîlürreşâd heyetince bir karar alınmış değil midir?" diye akla bir sorunun gelmemesi mümkün olmuyor. Sonunda saygılarımı sunarım efendim.

Onuncu Kolordu Ketebesinden Hayreddin Hâmî

Efendim,

Eşsiz gazetenizde, sorulan bazı suallere cevap verildiğini okuduğum için şu meselenin de dîni hükmünü açıklarsanız bendenizi son derece memnun etmiş olacaksımz.

Yüksek bilginiz dışında değildir ki insan Cenab-ı Hakk’a ibâdet etmek için önce sıhhati yerinde olmak şarttır, insanlar sıhhatlerini koruyabilmek için güzel yemek yemeye muhtaçtır. Yemeği güzel yemek için en lüzumlu olan dişleri çürük olursa tabiidir ki yediği yemeği iyice hazmedemeyecektir. Bunu güzelce hazmetmek için ağzındaki çürük dişleri doldurtup üzerlerini altın vb. madenle kaplatmak caiz midir değil midir? Yoksa çürükleri çıkarıp da takma olarak mı yaptırmalıdır? Bunların ikisinin de yapılmasında dince bir mahzur olup olmadığını açıklamanızı lülfen istiyoruz efendim.

Yunanistan’da Filyatra Kasabasında Osmanlı esirlerinden Mülâzim-i Evvel Ahmat Faik

Faziletli ve muhterem efendim,

Selam ve saygılarımızın arzından sonra zât-ı âlinizden bir hususu sormaya mecbur kaldım. Affedersiniz, başınızı ağrıtacağım: Dişlerimden birkaç tanesi çürümeye başladı. Yemekle büyük zahmet çektiğim için yaptırmak mecburiyetinde kaldım. Bunlardan bazılarını doldurmak, bazılarına da altından kaplama yaptırmak gerekiyor. Mezûn hocalardan bir ikisine sordum, katiyen caiz görmedikleri gibi "diş arasında bir parça yemek kalsa da çıkarmadan gusledilse guslü sahih değildir (temizlenmez) diye açıklamalarda bulundular. Lütfen şu problemin halledilmesini ve muhterem gazetenizde "caiz olup olmadığının genişçe açıklanarak neşredilmesini’’ İslâm adına temenni ederim efendim.

Erzurumlu okuyucularınızdan Hâfız Ahmed

(Bu mesele hakkında daha birçok zevat tarafından sorular gitmîş ise de şu birkaç tanesini neşretmekle yetinilmlştir.)

CEVAP:

Birçok yerden sorulan diş meselesi güç bir mesele değildir. İmam Muhammed diş meselesini câiz görüyor. Kufe mektebinin dili olan İbrahim en-Nehai’den de caiz gördüğü rivayet ediliyor.

Hanefî ulemâsının ileri gelenlerinden Şemsü’l-eimme es-Serahsî Siyer-i Kebir Şerhi’nde şöyle diyor: Sahabi arap kahramanı Arfece b. Es’ad’ın Külâb muharebesinde2 burnu kesilmiş idi. Arfece gümüşten bir burun yaptırdı.

Aradan biraz zaman geçince burunda kötü bir koku meydana geldi. Rasûi-i Ekrem (s,a.) Efendimiz Hazretleri ona altından bir burun edinmeyi emir buyurdular. İmam Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybânî bu hadis-i şerife dayanarak altından burun yaptırılmasını câiz görüyor. Bunun gibi bir insanın dişi düşünce altından bir diş takmayı yahut altın ile dişlerin bağlanmasını, yapıştırılmasını ve kaplanmasını (tadbîb) câiz görüyor. Bu görüş (mezheb) İmam-ı A’zam’ın hocasının hocası olan İbrahim en-Neha’î’den de rivâyet edilmiştir.

Serahsî’nin açıklamasına göre imam Ebû Hanife bu hususu mekruh görüyor, ancak gümüşten burun yaptırmayı caiz görüyor ve altın kullanmaya ruhsat vermiyor. İmam-ı A’zam Ebû-Hanîfe’ye göre yukarda geçen hadis-i şerifin getirdiği ruhsat özeldir; Rassulü Ekrem (s.a.) ancak Arfece’ye izin vermiştir, diğerlerine ruhsat yoktur.

Hanefi fukahâsından Alâuddin Ebû-Bekr el-Kâsânî, Bedâyi’u’s-sanâyi’de şöyle diyor; Bu açıklamaya göre yerinden oynayan dişi altın ile bağlamayı hanefi imamlardan el-Kerhi caiz görüyor, bir farklı görüş bulunduğundan bile bahsetmiyor. el-Câmi’u’s-sağir’de Ebu Hanîfe’ye göre mekrûh, Muhammed’e göre mubah (gayr-i mekrüh) olduğu zikrediliyor. Bunun gibi bir adamın burnu kesilirse altından bir burun takmak ittifakla caiz oluyor; çünkü burun gümüşten olursa fena kokuyor da, altından bir burun takmakta bir zaruret bulunuyor; zaruret bulununca da altının haram olduğunu ileri sürmenin yeri kalmıyor. Arfece hadisi ile İmam Muhammed dişin altın ile tadbibini: yâni kaplanmasını, bağlanmasını câiz görüyor, ikinci olarak gümüş ile bağlamak nasıl câiz ise altın ile bağlamak da öyle câizdir. Çünkü asıl yerinin dışında kullanılmasının haram oluşunda altın ile gümüş eşittir. Üçüncü olarak altın dişe tâbidir; tâbi olanın hükmü bağlı bulunduğu aslın hükmü gibidir. Bu da Ebu Hanife’nin kabul ettiği kaideye uygun düşmektedir.

Cami’de açıklandığı üzere Ebû Hanîfe altın ve gümüş kullanmanın mutlak - (kayıtsız şartsız) haram olduğunu, bunları kullanmaya ancak zaruret halinde müsâade edileceğini, zaruretin en azını kullanarak giderilebileceğini, burada ise en azın (ednanın) gümüş olduğunu, altının bu durumda da haram olarak kaldığını kabul ediyor.

İbn Hacer el-Askalânî’nin "Nasbur-râye fi tahric-i ehâdîsi’l-Hidâye" deki İncelemesine göre Arfece hadisini Sünen sahiplerinin üçü (Ebu Davûd, Tirmizi, Nesâi olacak) ve Ahmed b. Hanbel kitaplarında rivâyet etmişlerdir.3 Tabarânî’nin rivâyetine göre Abudilah b. Amr, babasının bir ön dişi düşüp Rasûl-i Ekrem (s.a.) ona dişini altın ile bağlamasını emrettiğini naklediyor. Enes b. Mâlik oğullarını, dişlerini altın ile bağladıklarını gördüğü halda menetmemişti.

Hz. Osman (r.a.) da dişlerini altın ile yapıştırmış idi.

İbn Sa’d’in, İbn Cürayc’den nakline göre ibn Şihâb da bunda mahzur görmemiştir.

Medine fukarasından sayılan Abdullah b. Marvan, ayrıca Abdullah b. Avf vs Mûsâ b. Talha da dişlerini altın ile bağlamış ve tutturmuşlardır. Fetavây-ı Hindiyye’de açıklandığına göre Hâkim Münteqâ da: Bir adamın dişi sallansa, o adam dişinin düşeceğinden korksa da dişini altın veya gümüş ile bağlasa Ebû-Hanîfe ve Ebü-Yusuf’a göre bir mahzur yoktur. Müntega’nın bu açıklamasına göre Ebu Hanife de câiz görmüş oluyor. Fakat fıkıh kitaplarının hemen hepsinde İmam-ı A’zam’ın caiz gördüğü gösterilmiyor; yalnız İmam Muhammed’in câiz gördüğü şüphesiz olarak ifade ediliyor.

İmam Ebû-Yûsuf’a gelince onun bu mevzûdaki görüşü üzerinde ittifak yoktur. Bazılarına göre Ebu Hanife, bazılarına göre İse İmam Muhammed ile beraberdir. Nitekim Mülteqâ İmam Ebû-Yûsuf’un İmam Muhammed ile beraber olduğunu açıkça ifade ediyor.

Büyük Mecelle’nin mazbatasında açıklandığı üzere hanefî fukahâsından bazı imamların muteber görüşleri halk için daha elverişli ve zamana da daha uygun olması bakımından tercih olunmuştur. Nitekim birden olgunlaşmayıp peşi peşine olgunlaşan sebze ve meyvanın satışı, nakit muhayyerliği meselelerinde imam Muhammed’in re’yi tercih edilmiş, alınmıştır. Zâten İmam Muhammed’in mezheb ve görüşü desteksiz kalmış bir görüş de değildir. Kendisinden önce yaşamış bazı müctehidler ile ondan sonra gelen bir takım din âlimleri aynı görüşü paylaşmışlardır. Kuvvetli rivayete göre imam Ebu Yusuf de aynı görüştedir Hanefilerin büyük imamlarından el-Kerhi de bu mezhebi (re’yi) benimsemiştir. Bu görüşün halk için daha elverişli ve zamanımızın ihtiyaçlarına daha uygun olduğu da şüphesizdir.

Diş meselesinin câiz olup olmaması, guslün (bütün abdestin) sahih oluşu veya olmayışından çıkmış değildir. Aksine altının, kullanılması gereken sahanın dışında kullanılması esasından çıkmıştır. İmam Ebû Hanîfe "zaruret, mümkün olan en az ruhsat İle defedilmelidir" diyerek gümüşü yeterli görüp altına izin vermezken İmam Muhammed ve sağlam bir rivayete göre İmam Ebû Yusuf gümüş ile altını, zaruret mevzûunda birbirinden ayırmıyorlar.

Her iki tarafa göre de diş meselesi bir zarurettir. Zarureti gidermek ise gereklidir.

Diş meselesini bir de gûsül yönünden ele alalım:

Fıkıh kitaplarında açıkça anlatıldığına göre gûsülde gerekli olan şey: Güçlük çekmeden yıkanması mümkün olan yerleri yıkamaktır. Yıkamak: suyu, bir damla bile olsa damlatmak suretiyle akıtmaktır. Hatta İmam Ebû Yusuf’a göre su aksın akmasın, yıkanan yeri ıslatmak kâfidir.

Bahr’de açıklandığına göre ulaştırmak ve temas ettirmek imkânsız veya güç olan yerlere suyu temas ettirmek farz değildir. Bunun içindir ki gözü yıkamak şart değildir; çünkü zarar verir, acıtır.

Dürr-i muhtâr’da açıklandığına göre kadına başını yıkamak zarar verir ise başını yıkamayı terkeder; bazılarına göre başını mesheder. Kaş, bıyık, sakal sıkı olursa diplerini yıkamak şart değildir.

Hanefi İmamlarından Ebû’Bekr Muhammad b. Fadl al-Buhari’nin açıklamasına göre kadınların saçları örgülü olur ise saç aralarına suyu ulaştırmak şart değildir; çünkü bunda güçlük vardır. Hatta erkeklerden saçını örenler bulunursa onlar için de saçlarının arasını yıkamak şart değildir diyenler vardır. Hâsılı zaruret ve güçlük bulunmadıkça suyu, yıkanması gereken yerlere ulaştırmak şarttır. Fakat zaruret ve güçlük, zahmet ve meşakkat var ise böyle yerlere suyu ulaştırmak, temas ettirmek şart değildir.

Diş meselesinde zaruret ve güçlük vardır. Suyu altın veya gümüş kaplamanın, dolgunun altına ulaştırmak, buraları yıkamak şart değildir. Diş meselesinde zaruret bulunduğu va zaruret bulunan yerlere suyun ulaştırılmasının şart olmadığını fıkıh bilginleri ittifakla bildiriyorlar. Burada bir ihtilâf varsa o ancak altının kullanılmasındadır.

Geniş din bilgisi olmayan, dinini başkalarından öğrenen delilini bilsin bilmesin, ihtilaflı konularda bir müctehidin görüşünü alır ve onunla âmel eder. Geniş din bilgisi olanlar da delilleri (âyel, hadis vb.) İnceleyerek görüşlerden birini tercih ederler. Durum böyle olunca İmam Muhammed’in halka elverişli ve asrın ihtiyacına en uygun bulunan görüşüne göre dişi altın ile bağlamak, kaplamak, doldurmak ve altın diş takmak caizdir. İttifakla kabul edilmiştir ki dişin altına su geçirmek şart değildir. Gusül (bütün abdest) sahih ve diş tedâvisinde altın kullanmak câizdir.

İzmirli ismail Hakkı

YİNE DİŞ DOLDURMAK MESELESİ:

Sebîlürreşâd’ın (289) numaralı nüshasında "diş doldurmanın caiz olduğuna dair" yazdığım makaleye, Bolvadin’den müderris Yûnüs-zâde Ahmed Vehbî Efendi itiraz ediyor.

Ahmed Vehbî Efendi’nin kaleme aldığı itiraz yazısı iki esasa dayanıyor:

1. Altın veye gümüş ile dişin oyuğunu doldurup cünüplükten yıkanan kimsenin guslü ittifakla tam değildir,

2. Hz. Peygamber (s.a.)in hicretinden dört yüz sene geçince ictihad ve

kıyas kapısı kapatılmıştır.

CEVAP:

1. Diş doldurmak meselesinde başlıca kaynağım Siyer-i Kebîr şerhi idî. Bu hususta adı geçen kitaba bakması lazım gelirken ona ehemmiyet vermiyor ve bakmıyor. Diş doldurmanın câiz olmayacağına dair diğer muteber fıkıh kitaplarında açık bir ifade bulunmadığı halde gûya bazı ifadelerden ...istidlal ederek... caiz olmadığını anlıyor; ne garip anlayış!

Nasıl oluyor da Siyer-i Kebir Şerhi gibi pek makbul bir kitabın nakli nazar-ı itibâra alınmıyor? Nasıl oluyor da ittifak bulunduğu söylenebiliyor?

Bu hususta önce, hanefı imamlarına göre altı kitaptan4 biri olan Siyer-i Kebîre ve Şerhine5 başvurmalarını, sonra da Sungurlu kazası müftüsünden gelen mektubu ve fetvâyı okumalarını rica ediyorum.

Sungurlu kazası müftüsü Osman Efendiden aldığımız mektubun sureti:

Sebilürreşâd gazetesin:

Sebîlürre’şâd’ın (239) numaralı nüshasındaki "Diş Doldurmak” meselesi hakkındaki fukahânın sözlerini de muhtevi bulunan makaleyi okudum. Bu mesele, ek olarak takdim ettiğim sahifede yazılı fetvalar ile halledilmiş fıkıh meseleleri olduğu için bunların da gazetenizin bir köşesine sıkıştırılarak oku­yuculara sunulmasını...

Sungurlu Kazası Müftüsü Osman

FETVALARIN SÛRETİ:

Üzerine gusül farz olan Zeyd’in oyuk (mücevvef) olan dişleri altın veya gümüş ile doldurulmuş olup dişlerinin oyuğuna yapışmış olduğu için altın veya gümüşü çıkarmakta güçlük ve meşakkat bulunmakla guslederken ol dişlerin oyuğuna su girmese ve bu şekilde bir zaruret meydana gelmiş bulunsa suyu ol dişlerin içine ve oyuğuna ulaştırmak, temas ettirmek farz olmayıp dışını (dolgunun üstünü) yıkamakla gusletmiş ve temizlenmiş olur mu?

el-Cevâb: Olur.

İlâveü Mecmua-i cedide, s. 11.

"Bir kimse, dişlerinin arasında ekmek ve benzeri bir şey kalmış olduğu halde gusletse guslü (bütün abdesti) sahih ve caizdir. Bazıları diş arasında kalan nesne iyice çiğnenmiş, özlü hamur gibi sertleşmiş olursa —az olsun çok olsun— guslü sahih olmaz demişlerdir. Bunu müellifi Zehira’da zikretti. Halebî’ye göre en sahih görüş budur; çünkü suyun girmesine mâni olur, ortada bir güçlük ve zaruret de yoktur. HiIyetü’n-naci’nin açıklaması: "Ortada bir güçlük ve zarûret yoktur..." sözünden maksad şudur: Namaz ve oruçta, ağızda kalanın azı affedildiği halde gusülde affedilmedi; çünkü onlarda zaruret ve güçlük var, burada ise yoktur.

"İmam Zahîruddîn şöyle diyor: Boyacı, debbâğ gibi esnâfın tırnaklarında su geçirmeyen bazı şeyler kalır; bu gibiler gûsül ettiklerinde temizlenmiş olurlar mı? Denildiğine göre olurlar; çünkü oralara suyu geçirmede güçlük ve bu bakımdan ortada bir zarûret vardır, zarûret şer’i kaidelere göre istisnai muameleye tâbidir.”

Nûh Efendi, Netâicü’n-nazar ale’d-Dürar6

Zeydin oynayan dişini altın tel ile tutturup bağlamak İmam Muhammed’in re’yine göre câiz olur mu?

al’Cevab: Olur.

"Kadıhân ve ed-Durr’un el-Kerahiye bahsinde Ebu Hanîfe’ye göre ancak gümüş tel ilebağlanabileceği, İmam Muhammed’e göre ise altın tel ile bağlanmasında da bir mahzur olmadığı ifada edilmiştir."

Zeyd’in oynayan dişini gümüş tel ile bağlamak câiz olur mu?

el-Cevab: Olur.

Ilâveli Mecmu’a’l cedide, s. 541, 542,

2. Müctehid ve fukahâdan hiçbiri, mutlak olarak, kayıt şart koymadan ictihad ve kıyas kapısı kapatılmıştır diye bir söz söylememişlerdir...

İzmirli İsmail Hakkı

Buraya kadar İzmirli İsmail Hakkı Efendi’nin “Diş Doldurma, Kaplama ve Gusül” mevzûundaki inceleme yazısı ile aynı mevzûdaki fetvayı, orijinal tertip ve üslûbu İçinde sadeleştirerek ve yer yer arapça ifadeleri teresine ederek vermiş olduk.

Yazımızın başında da arzettiğimiz gibi mevzû halâ aktüeldir ve çözüm de geçerlidir. Günümüzde diş dolgusunda alim ve gümüş kullanılmamakla beraber kaplama ve köprüde altın kullanılmaktadır. Dinimiz erkeklere zînet, kadın ve erkeklere ev eşyası vb. olarak altın kullanmayı yasaklamıştır. Ayrıca bütün abdest alırken (guslederken) ağzı yıkamayı da istemiştir. Şu halde diş kaplama veya dolgusunda altın kullanıldığı zaman iki yönden (altın kullanmak ve ağzın içini, dişleri yıkamak), başka bir maden kullanıldığı zaman da bir yönden (güsülde ağızdan sayılan dişlerin bir kısmının yıkanmamış olması yönünden) problemimiz var demektir.

1. ALTIN KULLANMAK:

Sahih hadîsler bu gibi yerlerde altın kullanmaya izin vermiştir. Bu iznin "kişiye özel” olduğune dair de bir delil yoktur. Şu halde imam Muhammed ve diğerlerinin görüşü şâyân-ı tercihtir; altın bu maksadla kullanılabilir9.

2. GÛSÜLDE AĞZI YIKAMAK:

Dinimizde zaruretlerin bir takım kolaylık ve ruhsat kapılarını açtığı mâlûmdur. Burada zaruret yalnız insanı ölüm derecesine getiren durumları değil, güçlük arzeden, sıhhati bozan durumları da içine alır.10 Diş tedavisi ...ki dolgu ve kaplama da buna dahildir... sıhhat için gereklidir. Dolgu ve kaplamayı her güsülde çıkarmak İse cok güçtür. Bunun İçindir ki âlimler böyle durumlarda bazı yerlerin yıkanmadan kalabileceğine, üzerinden su geçirmenin kâfi geleceğine fetvâ vermişlerdir.11Zâten İmam Şafii ve İmam Malik gibi müctehidlere göre gusülde ağzın içini yıkamak da şart değildir. Yâni gusülde ağzın içini yıkamak bütün müctehidlerin üzerinde birleştiği bir farz değildir.12 Kaldı ki ...yukarda gecen fetvada görüldüğü üzere... hanefiler de güçlük bulunan durumlarda tırnak araları, diş kovukları gibi yerlere su girmese dahi gûslün sahih olduğuna fetvâ vermişlerdir.

(1) Önce Sırat-ı müstakıym, sonra da Sebilü’r-reşad adıyla uzun zaman neşredilen bu mecmûanın sahibi Eşref Edib’dir. Muharrirleri arasında büyük şâirimiz Mehmed Akif Bey, Manastırlı İsmâil Hakkı Efendi, İzmirli İsmail Hakkı Bey, Ahmed Naim Bey, Ferid Kam, Ahmed Hamdi Akseki gibi tanınmış zevat yer almıştır.

(2) Cahiliye devrinde kabileler arasındaki muharebelere “yevm”in cem’i olarak “Eyyam” denirdi, “Külâb”’da böyle bir harbin adı olmuştur.

(3) Bakınız: Ebû Davud, Hâtem, bab: 7; Tirmizi, Libas, bab: 81; Nesai, Zineh, bab: 41: İbn Hanbel, Müsned, c- V, s. 23.

Dişin altın veya gümüş ile tutturulması hakkında: Tirmizi, Libas, bab: 81; ibn Hanbel, Müsned, c. I, s. 78.

(4) Altı kitap; el-Câmiu’l-kebir, el-Câmi’u’s-sagir, es-Siyeru’l-kebîr, es-Siyeru’s- sağîr, ez-Ziyadat, el-Mebsût isimlî eserler olup hepsi Muhammet b. el-Hasen’in kitaplarıdır ve bunlardan nakledilen ahkama “zâhiru’r-rivaye’’ denir.

(5) Bu şerh, müctehid hanefi fukahasından Şemsü’l-eimmeti’s-Serahsi’nin eseri­dir.

(6) Tırnak içindeki iki paragraf metin de arapçadır.

(7) Muharrir bu maddede, itirazcının dayandığı ikinci esası çürüterek "içtihadın nevileri olduğunu, hiçbir nev’inin kapısının kapatılmadığını, ehli bulunmadığı için bir nev’inin yapılamadığını, bazı nevilerinin ise her zaman yapıldığını" ifade etmektedir. Bu mevzuda geniş bilgi için bak. H. Karaman, İslâm Hu­kukunda ictihad (Diyanet İşleri B. Yayınları).

(8) Bu yasağın mâhiyet ve hikmeti için bak. Yusuf el-Kardavi, İslâm’da Helâl ve Haram, tro. Mustafa Varlı, 4. B. s. 90, 107,

(9) Aynı mevzuda bak. İbn Abidin, Raddu’l-muhtar, c. V. s. 252.

(10) Bu mevzu icin H. Karaman, “İslamda Zarûret Hali", Diyanet Dergisi, c. XIII, sayı: 111, s.162 vdd.

(11)Yara ve kırıklar sargıya ihtiyaç gösterirse her abdest ve gusûlde sargı çö­zülmez. Açık yerler yıkanır, sargının üzeri de meshedilir; yani ıslak el sargı üzerinden geçirilir. Sargıyı yaparken abdestli olmak da sert değildir.

(12) İbn Kudâme, el-Muğni, c. I, s. 88. Müslümanların gerektiği zaman diğer müctehidlerin mezheblerinden istifade edebilecekleri mevzuunda bak. H. Karaman, ag. esr,; İslam Hukukunda Mezhebler.

----

RUBAİLER

Kanımız aşk bizim iliklerimiz gibî...

Etimizdir seven kemiklerimiz gibi!.

Dönüş yok kendini Allah’a adayanlara,

Binlerce de çekse çektiklerimiz gibi!.

Yukarıda Allah sanmaki yok sevenini..

Bence dağ deniz sevenin, bu gök sevenin.

Aç gezse hep, o sokak senin, bu sokak benîm,

Şimdi çok yemiş gibi karnı tok sevenin...

Herkes kendi zevkinde tasanı kimse bilmez.

Aşk için bağrına taş basanı kimse bilmez...

Yalnız Sana kulluk vardır yüreğimde Allahım!

Lâkin bir garip ozan Hasan’ı kimse bilmez...

Bugün esirsin, bugün hürsün, belli olmaz...

Bugün kupkuru, bugün gürsün belli olmaz..

Kestirilmez bir sırdır geleceği ömrümüzün,

Bugün sağsın, bugün ölürsün belli olmaz.

Er geç dönecek toprağa bu yalan varlık

Çok yaşadık, yaşasak da bir o kadarlık!

Unuttuktan sonra İnsanlar İnsanlığını

Baştan ayağa sahte ve yalan’ uygarlık.

Hasan DEMİR