Makale

HAZRET İ HÜSEYİN (r.a.)

HAZRET İ HÜSEYİN (r.a.)

Yard. Doç. Dr. M. Mahfuz Söylemez
mahfuzs@yahoo.com

İslâm tarihinde büyük bir iz bırakmış olan Hz. Hüseyin, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın ikinci oğlu olarak, hicretin dördüncü yılı Şaban ayının beşinde (10 Ocak 626) Medine’de dünyaya geldi. İsmi, dedesi Hz. Peygamber tarafından kondu. Doğumunun yedinci günü akîka kurbanı kesildi ve dedesinin gözetiminde kesilen saçının ağırlığınca fakirlere sadaka dağıtıldı.
Ağabeyi Hz. Hasan’dan sadece on bir ay küçük olan Hz. Hüseyin, ağabeyi ile beraber gayet mutlu bir çocukluk dönemi geçirdi. Dedeleri tarafından son derece sevilen bu iki kardeş ile Hz. Peygamber yakından ilgilenmekteydi. Onları çok sever, kendileri ile bir çocuk gibi oynardı. Atçılık oyununu çok seven kardeşler, Hz. Peygamberi yere çömeltir sırtına binerlerdi. Hatta bu oyunlarını mescitte dahi sürdürürlerdi. Namaz esnasında onun yanına gelirler, secdeye gitmesini adeta dört gözle beklerlerdi. Secdeye giden Hz. Peygamber’in kutlu omuzlarına çıkarlardı. Allah Rasûlü, çok sevdiği bu iki yavruya bir zarar gelmemesi için, onlar ininceye kadar secdede kalırdı. Peygamberimiz torunlarına olan sevgisini şöyle dile getirmektedir: "Allahım ben bunları seviyorum, sen de onları sev. Haşan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuş olur."
Yedi yaşında dedesini kaybeden Hz. Hüseyin, sekiz yaşında da annesini kaybetti. Küçüklüğünden itibaren özenle yetiştirilen Hz. Hüseyin, ilk eğitimini Allah’ın elçisinden aldı. Daha sonra babasının gözetiminde Ebu Abdurrahman es-Sülemî tarafından Medine Mescidi’nde diğer çocuklar ile birlikte kıraat okudu. Babasından da fıkıh dersleri aldı. Bu gayretlerin sonucunda bir fakih ve muhaddis olarak yetişti. Nitekim muhtelif kaynaklarda kendisine ait fetvaların yanı sıra dedesi, babası ve diğer bazı sahabiler- den rivayet ettiği hadisler de bulunmaktadır.
Hz. Hüseyin gerek ilim ile uğraştığı için, gerekse yaşı gereği ilk iki halife döneminde cereyan eden hâdiselerin hiçbirinde yer almadı. Fakat Hz. Osman döneminde Islâm sancağının daha da ileri bir noktada dalgalandırması amacıyla yapılan fetihlere, o da ağabeyi ile beraber bir nefer olarak katıldı ve Said b. el-As’ın komutasında gerçekleşmiş olan Horasan’ın fethinde kendisine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirdi. Daha sonra Medine’ye dönen Hz. Hüseyin, halife Hz. Osman’ın âsiler tarafından kuşatılması hadisesinde ağabeyi ile birlikte onun korumalığını üstlendi, âsilerin halifeye bir zarar vermemeleri için günlerce kapısında nöbet tuttu.
Babası Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde onunla beraber bütün siyasî hadiselerde yer alan Hz. Hüseyin, babasının vefatından sonra ağabeyi Hz. Hasan’a biat etti. Hz. Hasan’ın hilâfeti Muaviye’ye devretmesinden sonra Medine’ye yerleşti ve Muaviye’nin ölümüne (60/680) kadar hiçbir siyasî hâdisede yer almayıp, kendisini ibadet ve ilme verdi. Hz. Hasan’ın (49/669) vefatından sonra Kûfelilerin Muaviye’ye isyan etmesi için yaptıkları baskılara direndi, Muaviye’ye yaptığı biati bozmayı reddetti.
Muaviye’nin ölmeden önce oğlu Yezid’i veliaht ilân etmesi, Hz. Hüseyin’in hayatında bir dönüm noktasıdır. Hilâfetin saltanata dönüşeceğini gördüğü için, Muaviye’nin bu uygulamasını şiddetle eleştirdi ve tüm baskılara rağmen Yezid’e biat etmeyi reddetti. 60/679 yılının Recep ayında Muaviye’nin ölmesi bu baskıları dayanılamaz hâle getirince, Medine’yi terk ederek Mekke’ye sığındı.
Hz. Hüseyin, hilâfeti saltanata dönüştürdükleri için Emevîler’e karşı mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak bu mücadelede başarılı olabilmek için askerî güce ihtiyaç vardı. Mekke ise bu askeri güçten yoksundu. Hicaz’ın diğer iki önemli kenti Medine ve Taif ise Emevîler’in kontrolünde idiler.
Öte taraftan Hz. Hüseyin’in Vezid’e biat etmeyip Mekke’ye gittiği haberini alan ve aralarında Müsey- yeb b. Necebe, Rifaâ b. Şeddad, Habib b. Muzahhar ve Süleyman b. Surad el-Huzaî’nin de bulunduğu Kûfe’nin ileri gelenleri, sayısız mektup göndererek onu Irak’a davet ettiler. Küfe kenti, Hz. Hüseyin’in kafasındaki askerî desteği bulabileceği en önemli kentlerden biri idi.
Ancak Hz. Hüseyin, babası Hz. Ali ve ağabeyi Hz. Hasan’ı yalnız bırakan Kûfelilere çok fazla güvenmiyordu. Bunun için durumu yerinde incelemek üzere amcasının oğlu Müslim b. Akil’i bu şehre gönderdi. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî’nin evinde konaklayan Müslim, Hz. Hüseyin adına 18.000 kişinin biatini alınca kendisine haber gönderdi ve bir an önce Kufe’ye gelmesini istedi. Hz. Hüseyin, Müslim tarafından gönderilen bu haberlerden sonra Kûfe’ye gitmek üzere hazırlanmaya başladı ve hicri 61/680 yılı Zilhicce ayının üçüncü günü Kûfe’ye hareket etti.
Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gelmek üzere yola çıktığı, halkın önemli bir kısmının kendisine biat ettiği haberi Küfe valisi Nu’man b. Beşir’e ulaşınca, vali buna sevinmemekle beraber, ciddi bir önlem almak için de harekete geçmedi. Çünkü o, Hz. Peygamberin torunu Hüseyin’e karşı gelişecek bir hareketin içerisinde yer almak istemiyordu. Bunu fark eden Emevî taraftarları, durumu Emevî halifesi Yezid b. Muavi- ye’ye bildirdiler. Yezid, Nu’man b. Beşir’i valilikten aldı ve yerine Ubeydullah b. Ziyad’ı atadı.
Hiç zaman kaybetmeden Basra’dan Kûfe’ye hareket eden Ubeydullah, önce Kûfe’deki Hz. Hüseyin taraftarlarını sindirmek için harekete geçti ve Hz. Hüseyin adına Müslim b. Akil’e destek veren grubu dağıtmaya çalıştı. Ubeydullah b. Ziyad ve Kûfe’nin ileri gelenleri bu insanları, Suriye’den gelmekte olan askerler ve aldıkları yardımların kesilmesi ile tehdit ettiler. Müslim b. Akil ve Hz. Hüseyin’e verdikleri desteği çekmeleri durumunda, kendilerine yapılmakta olan ekonomik teşviklerin artırılacağı vaadinde bulununca halk dağıldı. Halkı dağıtmayı başaran Ubeydullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin adına biat toplamakta olan Müslim b. Akil ile onu koruyan Hani b. Urve’yi yakalatarak öldürdü.
Kûfe’ye gitmek için yola çıkmış olan Hz. Hüseyin, es-Sa’lebiye geldiğinde, Kûfelilerin ihanetine uğradığını ve Müslim b. Akil’in, Ubeydullah b. Ziyad tarafından şehit edildiğini öğrendi ve geri dönmek istedi. Ancak Müslim b. Akîl’in çocukları ileri atılarak, "Allah’a yemin ederiz ki ya intikamımızı alırız, ya da Müslim’in tattığını tadarız" diyerek, Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye gitme hususunda ikna etmeye çalıştılar. Bunlardan bazısı Hz. Hüseyin’e kendisinin Müslim b.
Akil gibi olmadığını, Kûfe’ye ulaşması durumunda halkın etrafında toplanacaklarını belirttiler. Bununla ikna olmuş gibi görünen Hz. Hüseyin, Kûfe’ye doğru yoluna devam etti. Zübale denilen yere geldiğinde, Müslim b. Akil’e elçi olarak gönderdiği, Abdullah b. Yaktur’un da öldürüldüğü haberini aldı.
Öte taraftan Müslim b. Akîl ve Hanî’yi öldüren Ubeydullah b. Ziyad, Kûfe’den Hz. Hüseyin’e destek amacıyla gidebilecek olanları engellemek ve Hz. Hüseyin tarafından Kûfe’ye gönderilebilecek olan elçilerin şehre girişine mani olmak için, Husayn b. Nu- meyr komutasında 4.000 kişilik kuvveti Kadisiye’ye gönderdi. Hac ve umre amacı dışında Mekke yönüne gidecek olan hiç kimsenin geçmesine müsaade etmemelerini emretti. Kûfe’yi abluka altına alıp, giriş çıkışları kontrol etmeyi başaran Ubeydullah, daha sonra Hurr b. Yezid et-Temimî’yi 1.000 kişilik bir kuvvetle Hz. Hüseyin’in gelişini durdurmak üzere gönderdi ve Hz. Hüseyin’in biatim almadan kendisini kesinlikle bırakmamasını emretti. Hurr, Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye girişine engel olmasına rağmen kendisine saygıda kusur etmedi, namaz vakitlerinde onun arkasında namaz kılıyor, sofrasında kendisine eşlik ediyor, sohbetine katılıyordu. Hurr’un, Hz. Hüseyin’i cezalandırmayacağını anlayan Ubeydullah b. Ziyad, bu amaçla Ömer b. Sa’d b. Ebi Vakkas’ı dört bin kişilik bir kuvvetin başında gönderdi. Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’e uygulanmakta olan ablukayı daha da daralttı. Direnişini kırmak için Fırat nehrinden içme suyu almalarına dahi müsaade etmedi. Hz. Hüseyin, Kûfe’ye giremeyeceğini anlayınca şu üç öneride bulundu:
1. Geldiği yere geri dönmesine müsaade edilmesi,
2. Şam’a halife Yezid’e giderek, onunla görüşmesine izin verilmesi,
3. Hindistan’a yapılması düşünülen fetihlere bir nefer olarak katılmasına müsaade edilmesi.
Hz. Hüseyin’in bu istekleri Ömer b. Sa’d tarafından Ubeydullah’a iletilince, bu şartlardan hiçbirini kabul etmedi ve Hz. Hüseyin’in hiçbir şart ileri sürmeden kendisine biat etmesini, aksi takdirde öldürülmesini emretti.
Netice itibarıyla Yezid b. Muaviye’ye biat etmeye zorlanan Hz. Hüseyin bunu kabul etmedi ve 61/680 yılında Ömer b. Sa’d komutasındaki ordu tarafından, Ubeydullah b. Ziyad’ın emriyle, beraberindeki yetmiş iki kişi ile birlikte Kerbelâ’da şehit edildi. Hz. Hüseyin’in şahadeti Emevîler’in durumlarını sağlamlaştırmadı, aksine daha da zorlaştırdı. Zira bundan sonra başta Küfe olmak üzere, İslâm âleminin birçok yerinde çıkan hadiselerin temelinde, Hz. Hüseyin’in şahadeti yatacaktır.