Makale

KIBRIS BARIŞ HAREKATINDA MAGOSA SAVUNMASI

KIBRIS BARIŞ HAREKATINDA
MAGOSA SAVUNMASI

Oğuz KALELİOGLU
Emekli Kur. Kd. Alb.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Magosa halkı; üstün düşman kuvvetlerine karşı tarihi Magosa kalesi içinde Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri yetişinceye kadar, 1 ay aç susuz ve cephanesiz şanlı bir direniş göstermiş ve Magosa şehrine gazilik ünvanı kazandırmıştır.
Magosa şehrini savunma görevini alan Mücahit Tabur Komutanı olarak 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında yaşadıklarımı, harekâtın 26’ncı yıldönümünde sizlere aktarmayı zevkli bir görev kabul ediyorum.
"Eylül 1973 tarihinde Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’de göreve başladım. O tarihte Magosa Limanı başta olmak üzere Kıbrıs’ın her yerinde Kıbrıs Cumhuriyetinin bayrakları yerine mavi beyaz Yunan bayrakları dalgalanıyordu.
Kantonal Türk bölgelerinde de Türk bayrakları vardı. Bu görüntü: O zamanki Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un; "Kıbrıs’ta Rumlar ve Türkler vardır. Kıbrıslı diye ayrı bir ırk yoktur." sözünü adeta doğruluyordu. Kıbrıs’ı Megali İdeasının içinde gören Yunanistan, 15 Temmuz 1974 tarihinde EOKA’cı Nikos SAMPHSON’a Kıbrıs’ta bir darbe yaptırdı.
Makarios’un yedek polis kuvvetlerini kısa sürede tasfiye eden RMMO ve adaya sokulmuş Yunan birlikleri bir oldu bitti ile Türkleri de saf dışı etmek üzere Kantonal Türk bölgelerine yığınak yapmaya başladılar.
Türkiye antlaşmalardan doğan hakkını kullanarak İngiltere’ye beraber müdahale etmeyi teklif etti. İngiltere Kıbrıs’a müdahale etmeyi kabul etmeyince, Türkiye tek taraflı olarak müdahale kararı aldı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’a çıktı.
20 Temmuz 1974 günü kuvvetlerin durumu.

Türk Kuvvetle i Çıkan ve inen 15.000
Mücahit Kuvvetleri 6.000
Kıbrıs Türk Kuvvetler Alayı 650
TOPLAM 21.650 KİŞİ
RMMO Kuvvetleri:
Yunan ve RMMO toplam 25.000
İhtiyatlar silah altına alındı 30.000
Kıbrıs Rum Kontenjan Alayı 1.200
Aslında 900 ancak, değiştirme birliği
TOPLAM 56.200 KİŞİ

Mücahit kuvvetleri toplamı: 6.000, Bütün adaya köy takımlar halinde dağılmış olarak bulunuyordu.
Magosa’dan gitti BAF’dan çıktı.
Taktik kural olarak savunanın 3 misli olmadıkça çıkarma olmaz. Ancak Türk Ordusu düşman kuvvetinin yarısından az olmasına rağmen çıkarmayı başarmıştı.
Adana’nın çıkarma plajlarında 1 nci öncelik Magosa kıyılarıdır. 20 km’lik kapak atmaya ve birliklerin kolayca çıkmasına müsait plajlar mevcuttur.
Düşman çıkarmayı Magosa’dan beklediğinden en güçlü savunmasını burada oluşturdu. Magosa kıyılarında adanın en güçlü kuvveti 1 ’nci Yüksek Askeri Taktik Komutanlığı kıyıda 8 taburla tertiplenmişti. 15’nci alay muharebe grubu Magosa-Serdarlı arasında, zırhlı alay, mekanize alay ihtiyatı Lefkoşe-Ser- darlı arasında kıyıdan geriye doğru tertiplenmişti.
Türk kuvvetleri Magosa kıyılarından çıkarsa kıyıda 17 km. menzilli toplar ile gemileri ateş altına alacak, yıllarca hazırladığı koruganlarla çıkarmayı önleyecek, eğer çıkarma muvaffak olursa ikinci mevkide durduracak ve zırhlı alay ihtiyatları ile karşı taarruzla denize dökecektir. Çıkarmanın 4’ncü derecede çıkmaya müsait Girne plajlarından yapılmasıyla düşmana baskın sağlandı.
YEEF (RMMO Başkomutanlığı) komutanlığı çıkarmanın Girne’den başladığını görünce, Baf, Limasol, Larnaka ve Magosa’daki kuvvetlerini Girne’ye kaydırmaya başladı. Larnaka, Limasol ve Baf bölgeleri harekâtın ilk saatlerinde düştükleri için bu bölgelerdeki RMMO kuvvetleri Girne bölgesine kaydırıldı ve çıkan kuvvetleriyle muharebelere girdiler.
Düşmanın Afrodit Genel Savunma Planının Leon Karşı Taarruz ekine göre: Adanın en güçlü tugayı olan 1 nci Askeri Taktik Komutanlığı 5 piyade taburla kıyıda tertiplenmişti. Onun arkasında 15’nci piyade alayı muharebe grubu 3 taburla, bunun gerisinde de ikinci kademede tertiplenmiş, zırhlı alay muharebe grubu, ihtiyatta tutulmuştu. Eğer bizim birlikler bu mevzileri aşarak gelirlerse bir karşı taarruzla denize dökeceklerdi.
Bizim Magosa Mücahit Taburunun görevi ise, mümkün olduğu kadar düşmanı üzerimize çekerek angaje etmek, çıkartma bölgesini serbest bırakmaktı. Biz bu görevi yapmağa çalıştık ve buradan kuvvetler çıkartma bölgesine gidemeden tamamen bize angaje oldu. Hepsi bize taarruz etti ve Magosa’da geçen çetin muharebeler, adanın bir başka yerinde bir başka mücahit kuvvetine yöneltilmeyen bir taarruz vardı ve en geç ulaşılan birlikler Magosa bölgesi oldu. Buradan çıkartma başladıktan sonra 29’ncu gün ancak bize kavuştular.
Harekâtın başladığı 20 Temmuz 1974 günü komutam altındaki Magosa Mücahit Taburunun mevcudu 252 kişi idi. Ben gerek birliğimi, gerekse bölge halkını süratle savaşa hazırladım. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı başlamadan önce, 1 tank taburu ve 1 top taburu ile takviyeli 8 piyade taburluk (8500 kişilik) kuvvete sahip Magosa’da bulunan Rum Millî Muhafız Ordusu 1 nci Yüksek Askeri Taktik Komutanı Tuğgeneral Konstantin Corcakis, barış gücü kanalı ile bize "Teslim olmamızı, aksi takdirde Magosa’daki bütün Türklerin katledileceğini" resmen bildirdi. Gerçekten Girne kıyılarına henüz çıkmaya başlayan Türk Barış Kuvvetlerinin ve Türk uçaklarının kısa sürede Magosa’ya gelmesi mümkün değildi. Nitekim adanın diğer şehirleri olan Baf, Limasol ve Larnaka ilk saatlerde teslim oldu.
Bölgedeki BM temsilcisi İsveçli Yarbay, düşmanın bizden en az 30 kat güçlü olduğunu ve ağır silahlarla donanmış bulunduğunu ve Magosa’yı savunmamızın mümkün olamayacağını ifade ederek "Silahlarınızı ve kaleyi teslim edin. Boşuna kan dökülmesin." dedi ve bekleyen helikopterini göstererek beni Türkiye’ye götürmeyi garanti ettiğini bildirdi.
Teslim olmam için ısrar eden ve aksi halde nasıl olsa Magosa’nın direnemeyeceğini anlatan BM Barış Gücü İrtibat Subayına; "Bizi buraya gönderen Türk Devleti düşmanı çok görünce, teslim ol demedi. Gerekirse çarpışarak ölmemizi emretti. Ben de asker olarak aldığım emri uygulayacağım." dedim ve teslim teklifini reddettim. Bunun üzerine Rum kuvvetleri, Magosa’ya yoğun bir topçu ve havan ateşi açarak taarruza başladılar. 8.500 kişilik Yunan subay ve erleriyle takviyeli RMMO kuvvetleri Magosa’daki Türk kuvvetlerini
3.000 kişilik 3 taburla etkisizleştirerek 5 taburluk (5.000 kişilik) kuvveti adaya çıkan Türk kuvvetlerini denize dökmek üzere karşı taarruza geçmek için çıkarma bölgesine sevk etmek istedi. İlk ateş komutunu bu konvoya 20 Temmuz 1974 günü saat: 08.00’de’ verdim. Komutam altındaki Magosa Mücahit Taburu,
Girne’ye intikal eden konvoya ellerindeki eski bir roketatar ve 250 adet 7.7 mm’lik piyade tüfekleri ile ateş açarak 5000 kişilik düşman konvoyunun en öndeki aracını tahrip ettiler ve araçlardan inen düşmana önemli zayiat verdirdiler.
Düşman Girne’yi takviye edemedi ancak bütün gücü ile Magosa’ya taarruz etti. Sur dışındaki Baykal, Sakarya ve Karakol mahallesinin 5500 kişilik halkı surların içine alınarak toplam 10.000 nüfusu sur içinde 1 ay aç; susuz ve mühimmatsız savunmaya devam etti. Düşmanın müteaddit taarruzları sur kapılarında göğüs göğüse muharebeler verilerek kırıldı. Gece baskını ile Adanın en büyük limanı olan Magosa Limanı ele geçirildi. Limandan elde edilen düşmana ait, erzak, silah ve mühimmat ile savunma sürdürüldü. Gönüllü seçtiğim 5 kişilik bir tim ile düşmanın içine sızarak limandaki Pilot Kulesine girdik.
20 Temmuz 1974 günü saat 11.00’de Ak- kule bölgesinde (Maraş kesimine bakan taraf) kapıda mücahitlerin geri çekildiği anda tahrip kalıplarını kucağıma alarak Yunan tanklarının Magosa’ya girişlerini bizzat önlemem, Mago- sa’nın elde kalmasını sağlamıştır. Bir ay süren direniş sonunda Türk tarafı 36 şehit 264 yaralı, düşman da 750 ölü ve 2000 yaralı vermiştir.
Düşmanın müteaddit taarruzlarına rağmen Magosa düşmemiş ve Türk Barış Kuvvetlerinin 16 Ağustos 1974 günü akşam geç saatlerde yetişmesiyle Magosa Türk kuvvetleri ile kavuşma sağlanmış, sur dışından ve içinden yapılan koordineli harekâtla bölgedeki düşman kuvvetleri tamamen imha edilmiştir.
Bölgemizdeki düşman kuvvetleri: 8 piyade taburu, bunlar Dimitriou (Gülseren) Eğitim Kampında konuşlanmışlardı. 1’nci YATK.lığının 201 nci Piyade Taburu tamamen Yunanlı personelden müteşekkildi.
Diğer taburların içerisinde de kilit personel teğmen-üsteğmen rütbesindeki personel dahi Yunanlıydı. 1 tank bölüğü (10 tank), 1 zırhlı keşif bölüğü (10 zırhlı araç), 1 tanksavar bölüğü (4 top 17 km. menzilli- 100 mm’lik tanksavar topları), 1 uçaksavar bölüğü (12 top, 12 taret), l topçu taburu Trikomo’dan (Yeni İskeleden) buraya kaydırıldı. 12 adet 8.76 lık toplar ve 96 adet 81 mm’lik ve 106 mm’lik havanlar.
Çok güçlü taarruzları başarıyla püskürttü.
Dışarıdan aldığımız 5000 kişi ile kale içinde 10.000’e yakın bir nüfus olmuştu ve bu nüfus açlık ve susuzlukla karşı karşıya idi. Askerler, Ağustos sıcağında, 45-50 derece sıcakta, yarım fincan su ile muharebe etmek mecburiyetinde idi. Bir kaç arkadaşla geceleyin limana sızdım. Mevzilerden çıkan düşman kuvvetlerini saf dışı ettik.
İki taraftan keserek limanı ele geçirdik. Limanı teslim almak için 12 zırhlı araçla (kariyerle) gelen İngiliz General Hang; "Liman ihtilaf konusudur. Ateşkes görüşmelerinde liman hangi tarafta kalırsa ona vereceğiz" dedi. Ancak karşımıza dikilen BM Barış Gücünün arkasından Rum Milli Muhafız Ordusu da adım adım limana ilerliyordu. Bir oldu bitti ile liman elimizden alınacaktı.
Ankara’dan gelen "BM kuvvetleriyle hiç bir ihtilafa ve çatışmaya girmeyin" talimatına rağmen çatışma pahasına limana BM askerlerini de sokmadık. Ancak silah da kullanmadık. Mücahitlerin üstlerini çıkarttım, bir güreşçi gibi kariyerlerin altına yatırdım ve kariyerlerin şoförleri ile adeta güreş ederek boğuşarak, onları oyalayarak zaman kazandım. Bu bir saat kadar sürdü. 0 sürede vinçler ve kaldırıcılar ile limandaki bütün büyük makine akşamını, motor ve traktör sandıklarını, demet şeklindeki boruları getirip burada bir set gibi yüksek bir duvar gibi yığdırdım. BM zırhlı araçları geldi. Sonra bir düdük çaldım, Mücahitler koştu önceden hazırlanan bu malzeme üzerinde mevzi aldı. Zırhlı araçları dağ gibi yığdığımız malzeme duvarlarını bütün zorlamalarına rağmen geçemediler. BM Barış Gücü Komutanı İngiliz Generali Hang "Limanı teslim edin. Yoksa, ateş açtıracağım." diye ihtar etti. Megafonla tehdidini tekrarladı. Ben de limanda birliğimin başında olarak-, "Ateş açarsanız, ateşle mukabele edeceğiz." diye karşılık verdim.
Çok kritik anlar yaşandı sonuçta liman elimizde kaldı. Burada gayet büyük miktarda erzak vardı, çıkardık halka dağıttık. Defalarca kapılardan zırhlı taarruzlar oldu, asfalt kazıp ve parçalayarak düşman zırhlı araçlarının girmelerini önledik ve burada savunmayı sonuna kadar sürdürdük. Çok enteresan bir kavuşma sahnesini de anlatmak istiyorum-,
15 Ağustos akşamı hava kararmak üzere iken, artık cephanemiz bitmiş, yiyeceklerimiz de limandan çıkardıklarımız bile tükenmiş perişan haldeyken, Rumlar, Türk birliklerinin Serdarlı’ya geldiğini öğrenince, Magosa kalesini düşürmek ve limanı tekrar ele geçirmek için taarruzlarını artırarak Magosa’ya yönelttiler. Sis ve yangın mermileri ile hem limanı hem de sur içini yakmaya başladılar. Alevler minare boyundaydı ve uzaktan Magosa kalesinin içi yanan bir ocak gibi idi. Limanda patlayan yağ bidonları yangının daha da yükselmesine neden oluyor ve biz içeride kapana kısılmış gibi çıkış yolu bulmak için, nereye koşacağımızı bilemiyorduk. İtfaiye araçları ve arazözler de isabet aldığından yangına müdahale edemiyoruz.
Kalenin içi havan ve topçu ateşi altında adeta kaynıyordu. 32 dakikada 100 m2’lik küçük bir yere 74 havan mermisinin düştüğünü gördüm. Bütün mevziler kazan gibi kaynıyordu. İnsanlar feryat ediyor, fakat hiçbir kurtuluş çaremiz yoktu. SOS çekiyoruz, yardıma gelin Magosa düşüyor diyoruz. Çünkü kullanacak hiçbir şeyimiz yok. Serdarlı ya gelen 28’nci Piyade Tümeni Komutanı Rahmetli Osman Fazıl POLAT paşa, keşif bölük komutanı Üsteğmen Erdoğan ACAR’I 9 tane kariyerle bize gönderiyor "Git Magosa’nın etrafındaki düşmanı keşfet ve gel diyor. Zırhlı Alay ve 230’ncu Piyade Alay iki taraflı kuşatacak ve Magosa’yı kurtaracaklar. Ancak hava karardığından bu birlikler yarın sabahleyin Magosa’ya gelecekler. Ancak, bizim sabaha çıkmamız mümkün değil. Gündüz saat
11.00 sıralarında bir mesaj aldık. Mesaj şöyle diyordu;
"Savunan, Türk bölgelerine Rum Milli Muhafız Ordusu ve Yunan askerleri zırhlı araçların ve tankların üzerine Türk Bayrağı çekerek ve Türkçe "Biz geldik, size hürriyet getirdik" diyerek, savunan bölgelerden içeri girip katliam yapmaktadırlar. Kesinlikle Magosa’nın kapılarını açmayınız. Gelen kuvvetler düşman kuvvetidir, ancak size yarın 16 Ağustos günü kavuşacaklar diyordu. Fakat bazı top seslerini duyunca tekrar sorduk, dedik ki çok kötü durumdayız ve bazı birlik hareketleri duyuyoruz, acaba bizim birliklerden gelen var mı? Saat 18’de yeni bir mesaj daha aldık. Mesajda-, "Kesinlikle bizim birliklerimiz yoktur, gelen düşman birliğidir, Magosa Kale kapıları açılmayacaktır. Aksi halde bir aydır devam eden başarılı savunmanızı kaybedersiniz, gelen düşmandır. Kıbrıs Türk kuvvetleri ancak yarın 16 Ağustos günü size ulaşacaklardır." deniliyordu.
Bu mesaja göre bütün mücahitlerime namlularınıza son mermilerinizi koyun süngülerinizi takın diye emirlerimi verdim. O sırada Yeni Kapıdaki Bölük Komutanım koşarak benim yanıma geldi ve "Komutanım bir zırhlı araç kolu geldi, tanklar geldi" dedi. Kıb- rıs’lı Mücahit komutan o zamanlar fazla taktik eğitimi olmadığından, tankla kariyeri ayırt edemiyor. Kariyerlerin üzerinde 12.7’lik uçaksavar makineli tüfeği var, onları tank kabul ediyor ve tanklar geldi diyor. Kariyer geldi dese-, kariyer olduğunu bilsem diyeceğim ki bizim kuvvetler olabilir, tank olduğuna göre düşman tankıdır diye molotof kokteyllerinizi hazırlayın, son atımlarımızı yapacağız diye emirler gönderdim ve ben de elimde bir Thomson makineli tabanca ile karargâhımdan çıktım. Koşarak kapıya geldim. Yenikapı- daki manzara şu idi;
Düşman tankları geçmesin diye derin bir hendek kazdırmıştık. Bu hendeğin üzerine buradaki demirci ustalarına su boruları ve demirlerden halatlarla bağlı ilkel bir Ortaçağ köprüsü yaptırmıştım. Köprüyü indiriyoruz, ateşkes zamanında bizden araçlar geçiyor. Barış Gücünün aracı geçiyor, çatışma başlayınca kaldırıyoruz ve bu hendek bizi bir tank engeli olarak koruyor. Bu hendeğin önünde bir mücahit kılavuz olarak gelmiş. "Yeni kapının" içinde sura girmiş. Burada kariyerler arka arkaya duruyorlar ama, hava artık kararıyor. Saat 18.30-19.00 ve sis içinde duman içerisinde araçlar tam seçilemiyor. Kılavuza soruyorum.
-Sen kimsin?
-"Ben Mücahit Ali’yim komutaanıım" diye. Kıbrıslı Türk şivesiyle cevap veriyor.
-Peki Parola nedir? diyorum.
-Bilmiyorum komutaanııım. Acele çıktık. Alamamışım" diyor.
-Kimliğin var mı? Sana nasıl inanayım" diyorum.
-Yokdur komutanınım" diye cevap veriyordu.
Tam bir şüpheli durum. Tam mesajda söylendiği gibi, düşman birliği olma ihtimalini artıran emareler. Mermiler ayağımın önüne düşüyor ve bütün arkadaşlarım da "komutanım vurulacaksınız" diye beni tutuyorlar.
Biraz ilerledim o gelen birliği gözümle görmek istedim. Tabii birliğin bütün plakaları çamurla kapalı, ay yıldızlar kapalı.
Hendeğin içine birisi düşmüş, kısa boylu birisi çıkmak istiyor, onu çıkarın dedim, çıkardılar. Ben de iki senedir, burada mücahit komutanıyım. Mehmetçiğe hasret kalmışım ve birden bire esmer karagözlü, terler içindeki kısa boylu Mehmetçiği gördüm. Kanım kaynadı-,
-"Nerelisin sen oğlum" dedim. O da benim Türk subayı olduğumu anladı, hemen esas duruşa geçti.
-"Tukatlıyım Komutanım" diye bana tekmil verdi.
İçimden dedim ki; "Düşman ne kadar hile yaparsa yapsın, bana Tokatlı Mehmetçiğin bu güzel şivesi ile böyle tekmil veremez. Kesin olarak anladım ki, bunlar bizim birliklerdir.
-"Kapıları açın. Türk ordusu geldi. Mehmetçikler geldi" diye bağırdım. Kariyerleri
içeri almağa çalıştık. Sığınaklardan yıllardır hatta yüzyıldır Mehmetçiği bekleyen insanlar fışkırdı. Havan mermileri düşmesine rağmen, kimseyi artık mevzilere sokamıyorum, Hele bir ak sakallı dede hiç unutmuyorum geldi, kolumdan tuttu ve bana "Komutanım ne oluyor sana, bırak öleceksek Mehmetçiğin yanında ölelim. Ben 86 senedir, bir gün Mehmetçik gelecek diye onun aşkı ile bekliyordum. Artık ölsem gam yemem." dedi.
Hiç birimiz göz yaşlarımızı tutamadık. Mehmetçik içeri girdi, fakat onu da tutmak mümkün değildi. Geri dönen 28’nci P. Tümeni Keşif Bölüğünün, kariyerinin üstündeki makineli tüfeği ateşleyen Kahraman Mehmetçik düşman içine kartal gibi daldı. Bir anda, 1 Tugay düşmanın çil yavrusu gibi kaçışını seyrettik. Başçavuş, Teğmen, Üsteğmen ve Yüzbaşılar Mehmetçikten daha önde dövüşüyorlardı. Harp Tarihleri; Türk ordusundan başka hiç bir ordunun askerinin bu kadar heyecan ve aşkla düşmana saldırdığını kaydetmemiştir. Kahraman ve fedakâr Magosa Mücahidi ve Kıbrıs’ın kahraman Türk halkı, Mehmetçik gelene kadar Allah’a teslim olmuş, ama hürriyetini ve Magosa’yı düşmana teslim etmemiştir.
Magosa gerçekten büyük bir İstiklâl savaşı vermiştir. Kadınlarımız yemek pişirmiş, sabahlara kadar mevzilerde, eşlerinin yanında onlara destek olmuşlardır. Genç çocuklar mevzilere su ve cephane taşımış, 80’lik dedeler mevzilerde nöbet beklemişlerdir.
Magosa’nın savunmasında görev almayan ve fedakârlık etmeyen yoktur. Magosa’daki tarihi Lala Mustafa Paşa Camii İmamı Mehmet Ali Bilgin de sarığı ve cüppesi ile ateş altında mevzileri gezmiş, mücahitlere ve halka dini telkinlerde bulunmuş, "Allah’ın zaferi bize nasip edeceğini" söylemiş, moral aşılamış ve şehitlere son görevlerini yapmıştır. Magosa Belediye Başkanlığını yapan Mimar Bora ATUN ve kardeşi eski Milletvekili Mimar Ata ATUN, Maraş Rum kesiminden temin ettikleri Magosa şehir planını bir ateş planı olarak hazırlamışlar ve muharebe durumunu işaretleyerek Magosa harekâtını yaptığımız yegane haritayı hazırlamışlardır. Ayrıca havan mevzilerinde ve Baykal’da en ileri hatlarda çarpışmışlardır.
Sur içindeki Akkulenin altındaki sığınakta açtığımız sahra hastahanesinde, Magosa’nın fedakâr doktorları Ertuğrul HASİBOGLU (KKTC Meclis Başkanı), Derviş EROGLU, (Başbakan) ve Ali ALTUN sabahlara kadar ameliyatlar yapmışlar, binbir mahrumiyetler içinde mucizeler yaratmışlardır. Zaman zamanda kritik durumlarda sur üzerine çıkarak, düşmanla ateş muharebeleri yapmışlardır.