Makale

İmam Ebû Hanîfe’nin Bir İçtihadının İnsan Hakları Açısından Kısa Analizi

İmam Ebû Hanîfe’nin Bir İçtihadının
İnsan Hakları Açısından Kısa Analizi

Dr. Ekrem KELEŞ
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Sahibinin, malı mülkü üzerindeki tasarruflarının bazı sebeplerle kısmen veya tamamen sınırlandırılması meselesinde tartışılan hukûkî konulardan biri de sefihliği yüzünden, kişinin tasarruflarının sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı hususudur. Bu husus yaklaşık on üç asır önce İslâm hukukçuları arasında da tartışılmıştır. Biz burada konunun hukûkî ayrıntılarına girecek değiliz. Yalnızca konuyla ilgili olarak İmam Ebu Hanife’nin içtihadını üzerine bina ettiği gerekçeyi insan hakları açısından kısaca değerlendirmeye çalışacağız.
Aklı başında ve temyiz gücü tam olmasına rağmen malı üzerinde aklın, mantığın ve ekonominin gereklerine göre tasarrufta bulunmayana sefih, böyle kişilerin bu durumuna da sefihlik denir.
İslâm hukukçularının çoğunluğu, aklı başında ve temyiz gücü yerinde olmasına rağmen malını ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde saçıp savuran kimsenin, mülkü üzerindeki tasarruflarının sınırlandırılması gerektiğini savunmaktadırlar. Çünkü sefih, malını aklın gerektirdiği şekilde harcamamakta, saçıp savurmaktadır. Bu yüzden onun kişisel ve malı menfaatlerini korumak ve kamu yararını gözetmek için böyle bir kimsenin, malı üzerindeki tasarrufları sınırlandırılabilir. Yani bu kimse hacr altına alınır. Hiç şüphesiz bu gerekçeler anlaşılabilir durumdadır ve makuldur. Günümüz Türk Medenî Kanunu da dahil bir çok hukuk sistemi de bu görüşü benimsemişlerdir. Ancak İmam Ebu Hanife bu görüşte değildir. Bizim burada değinmek istediğimiz husus da İmamı Azam’ın buna karşı çıkış gerekçesidir. Kanaatimizce onun buna karşı çıkış gerekçesi insan hakları açısından zirveye yerleştirilmesi gereken bir anlayışı temsil etmektedir.
İmam Ebû Hanife’ye göre akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış bir kimse, malını hiçbir ihtiyaç ve maslahat olmayan yerlere sarfedecek derecede savurgan olsa bile, o kimsenin, malı üzerindeki tasarrufları sınırlandırılamaz. Çünkü bu kimsenin tasarruf yetkisinin elinden alınması, insanlığının yok edilmesi ve kendisinin iradesiz bir varlık konumuna düşürülmesi demektir. Bu durum, onun malını saçıp savurmasından daha zararlıdır. Binaenaleyh daha az bir sakıncayı gidermek için ondan daha büyük bir sakınca yüklenilemez. (Ebu’l-Hasen Ali b. Ebi Bekr el-Merğinanî ö. 593 H., el-Hidaye Şerhu Bidayeti’l-Mübtedî, el-Mektebetü’l-İslâmiyye, 111/281).
İmam Ebu Hanife’ye göre "sefih"in, malında tasarruf yetkisinin sınırlandırılması belki malını kurtaracaktır ama insanlığını ve kişiliğini ayaklar altına alacaktır. Bu durum onu insan kategorisinden çıkarıp âdeta iradesiz bir varlık konumuna indirgeme anlamına gelmektedir. Binaenaleyh insanın kişiliğinin korunması, malının korunmasından daha önemlidir.
Kişinin insanlık değerinin hiçbir şeyle ölçülemeyeceğini ortaya koyan bu yüksek anlayış, kanaatimizce insan hakları açısından tablolaştırılabilecek bir zihniyeti temsil etmektedir. Onüç asır önce ortaya konan bu yüksek anlayışın, günümüz insan hakları savunucularına ışık tutacak nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Bugün insan hakları açısından önemli problemler yaşayan müslümanların, hiç şüphesiz mazilerinden öğrenecekleri çok şey var.