Makale

HZ. PEYGAMBER’İN KOMUTANLARI

Yazan: MAHMUT ŞİT HATTÂB
Çeviren: DOÇ. DR. AHMET NEDİM SERİNSU

HZ. PEYGAMBER’İN KOMUTANLARI

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), gazvelerde müslümanların komutanlığını yapardı. Toplamı yirmisekiz olan bu gazvelerden dokuzu şiddetli çarpışmalara sahne olmuş, ondokuzu da herhangi bir vuruşma olmaksızın sona ermiştir.
Hz. Peygamberin (a.s.) cihadı Hicretin ikinci yılından itibaren yedi yıl devam etti. İlk çıktığı ve komutanlığını yaptığı gazve, hicretin ikinci yılı Safer ayında yapılan Veddân Gazvesi, sonuncusu da hicretin 9. yılı Recep ayında cereyan eden Tebuk Gazve- si’dir.
Ancak Hz. Peygamberin (s.a.s.) cihadı, sadece gazvelere münhasır değildir; gazvelerle birlikte seriyyeleri de kapsar. Gazve ile seriyye arasındaki fark ise, ilkinin bizzat Hz. Peygamberin, diğerinin ise ashâbından birinin komutanlığında olmasıdır.
Resûl-i Ekrem’in seriyyelerinin sayısı kırktır. Daha fazla seriyyeler gönderdiğine dair bir rivayet varsa, sahih olan birincisidir.
Gönderilmesi dokuz yıl devam eden bu seriyyeler, hicretin birinci yılı Ramazan ayında Hz. Peygamberin el-İys’a gönderdiği Hamza b. Abdul- muttalib Seriyyesi ile başlamış-, hicretin 10. yılı Ramazan ayında Mez- hic’e gönderdiği Ali b. Ebî Tâlib Seriyyesi ile son bulmuştur.
Hz. Peygamberin (a.s.) gazveler ve seriyyeler şeklinde süren cihadı sonunda, ilk defa Arap Yarımadası’nda müslüman komutanları ve İslâm bayrağı altında bir birlik sağlanmış, bölge yabancı güçlerden temizlenmiş, İslâm öncesi taptıkları putları yerlebir edilen araplar, birlik ve tevhid dini olan İslâm sayesinde hiçbir şerîki olmayan tek bir tanrıya kulluk etmişlerdi.
Hz. Peygamberin seriyye komutanlarının sayısı otuzyedidir. Her ne kadar Hz. Peygamber’e komutanlık yapmamış olsa bile Uhud Savaşı’nın okçular komutanı Abdullah b. Cubeyr’i bu sayıya ilave edebiliriz. Zira komutanlık meziyetleri ve kahramanlığı ile her müslüman, komutan ve askere örnek olmakta ötekilerden geri kalacak değildir. O zaman bu rakam otuzsekiz olur.
Gazveler ve seriyyelerdeki cihadın sonuçları gerçekten çok parlaktır. Hz. Paygamber’in eşsiz komutanlığı, gazveleri bizzat yönetmesi; seriyyelerin başına ashâbının en ehillerini seçerek, seriyyelerin yönetimine dolaylı olarak yön vermesi, bu harplerin neticesinde kesin etkiye sahip olmuştur.
Hz. Peygamberin (a.s.) seriyye komutanlarını seçme metodu “yerine göre işinin ehli adam" bulmayı esas alıyordu. İslâm’a ve müslümanlara daha yararlı olacak, üstün komutanlık vasıflarını hâiz kimseleri tercih etmesi ve bunu bir mecburiyet olarak değerlendirmesi bu konudaki metodunun esasıydı. Günümüz müslümanları birbiri ardından hezimete ve mağlubiyetlere uğradıktan, zafer ve muvaffakiyete ulaşmak kendilerine uzak bir ihtimal olmaya başladıktan sonra, şayet bugün tekrar harplerde muzaffer, barışta kuvvetli olmak istiyorlarsa muhakkak ki idare edenler ve edilenler olarak burada almaları gereken bir ders vardır. Hz. Peygamberden bizim öğrenmemiz gereken en hayatî ders "komutan seçimi” konusudur. Şimdi, O’nun komutanlarından almamız gereken eskimemiş, tatbiki mümkün olan iki derse işaretle yetineceğiz.
Peygamberimizin komutanlarının üstün savaş kabiliyetlerine en büyük delil, sayıca ve silahça üstün İslâm düşmanlarına karşı -istisnasız- harpte elde ettikleri parlak ve emsalsiz zaferlerdir.
Üstün şecaat, nitelikli, ehliyetli komutanda bulunması gerekli meziyetlerden biridir, ve bu Resûlullah’ın bütün komutanlarının en belirgin özelliğidir.
Hz. Peygamber’in (a.s.) komutanlarından yirmiikisinin şehâdetle, on- beşinin yatağında ölmeleri, onların % 60’ının şehid olarak, % 40’ının da harplerin dışında vefât etmeleri demektir ki, bu onların eşsiz şecaatine en kesin delildir.
Eski ve çağımız harpleri tarihinde, komuta kademesindeki yüksek şe- hâdet nispetinin, Hz. Peygamberin komutanlarındaki şehâdet oranı kadar yüksek olduğunu hiç bilmiyorum. Harbi sevk ve idare edenler arasındaki kayıplar, savaşan er, astsubay ve subay kayıplarına kıyasla çok azdır. En yüksek ihtimalle veya tahminle belki yüzde bir bile değildir.
Peygamberimizin komutanları arasında, şehâdetteki bu yüksek oranın sebebi, onların eşsiz cesaretleridir denirse, bu söz doğru, mantıklı ve ye- rindedir, fakat gerçeğin tam ifadesi değildir. Asıl sebep, onlardaki bu eşsiz cesaretin derin imâna dayalı oluşudur. Bu fânî hayattan kurtularak, şehitlerin ebedi hayatında dirilmek arzusu ile harbde ön saflara koşana bu kuvvetli ve derin imândan daha teşvik edici bir şey gerçekten yoktur.
İslâm’ın getirdiği Ebedî diriliğin şe- hidlere tahsis edilmiş olması prensibi, cihadı emreden diğer semâvî dinlerde veya günümüzde hakim olan modern beşeri harp teorilerinde eşi, benzeri olmayan bir prensiptir.
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın-, hayır, diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar" Al-i İmran, 169.
Ne yeni, ne de geçmiş harp teorilerinde, İslam askerlik prensipleri hariç, böyle bir savaş prensibi, düstûru bulamazsınız: "şehide ebedî hayat prensibi"... Ne olur günümüz müslümanları bu hakikati hakkıyle değerlendirebilselerdi!

ÖN SAFTA KOMUTA

Hz. Peygamberin (s.a.s.) komutanları arasındaki yüksek şehâdet nispeti, onların, askerlerini “ön safta” yönettiklerine, “erlerim gelin, beni takip edin” diyerek askerlerine şecaatte, kahramanlıkta mükemmel örnek oluşlarına delâlet etmektedir. Gerçekten, erlerini öne sürmeden tehlikeli mevkileri kendilerine, emniyetli mevkileri de emirlerindekilere bırakıyorlardı. Böylece askerlerinin hak ettikleri güvenlerini kazanıyorlardı.
Bu yüksek şehâdet nispeti, onların, askerlerini "geri saftan” yönetmediklerine, “öne geçin, önden gidin” diyerek, arkalarda emniyetli bölgeye çekilerek şahsî menfaatlerini, milletinin ve askerlerinin yüksek menfaatlerine tercih etmediklerinin de delili olmaktadır. Çünkü onların cihad şiârı “zafer ve şehâdet" idi:
"De ki: Bize şu iki iyilikten (ya gazilik veya şehidlikten) başka birşey bekleyebilir misiniz?" Tevbe, 52.
Peygamberimizin komutanlarının sireti üzerine yapılacak teferruatlı bir incelemede alınacak ilk ders, işte budur.
Bu gerçeklerin ışığında artık, Hz. Peygamber (s.a.s.), bir avuç Ashâbı ile çok sayıdaki düşmanlarına nasıl galip geldiğini ve dokuz yıl gibi bir zaman zarfında, tarihte ilk defa olmak üzere Arap Yarımadasında Tevhid bayrağı altında nasıl bir birlik sağlayabildiğini sormaya gerek yoktur.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) komutanlarından öğreneceğimiz ikinci ders i ilkinden daha dikkat çekicidir. O’nun cesurluğuyla tanınmış komutanları harp meydanlarında şehid olurken ’ bunlardan daha da cesur olan bazı komutanları ise, yataklarında vefat etmişlerdir.
Hz. Peygamber ve Ashâbını zafere götüren, dokuz sene gibi kısa bir zamanda Arap Yarımadasını İslâm bayrağı altında toplayan işte bu prensiplerdi. ,
Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerindeki İslam ordularının kahraman komutanları, yirmi seneden az bir zamanda Suriye, Irak, İran, Horasan, Mısır ve Libya beldelerini bu prensiplerin ışığında fethettiler.
Ne zaman ki müslümanlar akidelerinden uzaklaşıp ecnebi fikirleri uy- , gular oldular, bu onların büyük hezimetlere ve Maddî-Mânevî kayıplara uğramalarına sebep oldu.
Bu günlerde, Ortadoğuda cereyan eden hadiseler, vâkî hezimetler, şuursuzca akıtılan kanlar, yukarıda izah ettiklerimizin en büyük göstergesidirler.
Bu aydınlık hakikatleri öğrendiğimiz ve Yüce Dinimize yeniden sarıldığımızda galibiyetin mutlaka bizim olacağından hiç şüphemiz olmamalıdır.

-el-Umma Dergisi (Katar), sayı.- 38 (Ekim-1983)