Makale

İSLAM’DA İMAN ESASLARI

İSLAM’DA İMAN ESASLARI

-III-

2) Alemin hudûsu (sonradan var olması) delîli ile Allah’ın varlığını isbat:

Dr. A. Arslan AYDIN

İslam mütefekkirlerinden olan ve mütekellimin diye anılan kelâmd­ılar, Allahu Teâlâ’nın varlığını isbat eden bu delili şöyle ifade ederler:

Görmekte olduğumuz şu âlem, daimî bir hareket ve değişildik için­dedir. Bu hal, âlemi teşkil eden cevherlerin ve o cevherlerle kaim olan arazların birçoğunda gözle görülmekte, görülmeyenlerin de, böyle bir «değişmeler» halinde olduğu akıl yoluyla bilinmektedir.[1] Daima, deği­şen herşey hadistir. Yani sonradan var olmuştur. O halde, daima değiş­me, bir şekilden diğer bir şekle girme halinde olduğu sabit olan bu âlem de hadistir. Yâni bu âlem bir zaman yokken, bizce bilinmeyen bir müd­det sonra maddesiyle sureti ve bütün cüzleriyle var olmuştur. Kâinatta bulunan her şey; yer, gök, dağ, taş, nebatlar, hayvanlar, insanlar, hülâsa her varlık, daima değişmektedir. Bunların hepsi de yokken, sonradan var olmuştur.

Sonradan var olan her şey, —illiyet kanunu mucibince— mutlaka bir yaratıcıya (mûcide) muhtaçtır. O halde bu âlem de, var oluşunda bir yaratıcıya, bir mûcide muhtaçtır. O yaratıcı ise; bu âlem cinsinden ol­mayan, varlığı zâtının icabı olan ve mutlak kemal sahibi bulunan Allah’dır.

Bu neticeye varmak zarurî ve kat’îdir. Çünkü sonradan yaratılan bu âlemin, Vâcibü’l-Vücut (varlığı zâtının icabı) olan Allah tarafından değil de, Allah’tan başka kudretli bir fail tarafından yaratıldığını farzetsek, sonunda, mutlak kemal ve kudret sahibi, vücudu zâtı ile kaim bir Allah’ın varlığına yine ulaşım. Zira deriz ki:

Bu âlemi yaratan varlık, Vacibü’l-Vücud değilse, mümkin’il-vücuttur. Yâni vücudu, sonradan var olmuştur. O halde o da, varlığında başka bir fâile, mucide muhtaçtır. Şayet o da, bu fail gibi, başka bir fâile muhtaç ise, faillerin böylece sonsuzluğa doğru teselsül edip gitmesi gerekir. Böyle bir teselsül ise, eski ve yeni mütefekkirler nazarında batıldır. O halde, bu failler silsilesinin bir noktada durması ve başkasına ’muhtaç, olmayan, her bakımdan ekmel, varlığı zatının icabı olan bir varlığa dayanması şarttır, İşte bu varlık, âlemin yaratıcısı olan Allahu Zü’l-Celâldir.

Eserden müessire intikal yolu ile Allah’ı isbat eden bu delile, büyük İslâm filozofu İbn-i Rüşd çok kıymet verir. Ancak, «ihtira» yâni «İcat etme, yaratma» delili adını verdiği bu delilin, Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok âyetlerde irşat olunan usule uygun olarak takrir edilmesini ister. Bu metodla Allah’ı isbat etmenin her çeşit halkı, münevver ve mütefekkiri tat­min eden en doğru yol olduğunu söyler.[2]

3) Maddede bulunan hareket vasıtasiyle Allah’ı isbat:

Bir de, yukarıda «hâdis» olduğunu söylediğimiz «Cevher»in, yâni «Maddenin» daima harekette oluşundan çıkarılan delille Allah’ı isbat eder­ler ki, bu delil kısaca şöyle ifade olunabilir:

Şu âlemde bulunan madde ve ondaki hareket bugün ilmen sabittir. Bu madde ve bu hareketin mucidi kimdir?

Maddiyyûn: «Madde de, ondaki hareket de ezelîdir» derler.

Bu fikir yanlıştır. Çünkü maddedeki bu hareket, bir evvelki hareketin, o da daha evvelkinin neticesidir. Bu hareketler silsilesi, sonsuzluğa doğru devam edip gidemez. Çünkü «teselsül» batıldır. O halde, bu hare­ket silsilesinin bir noktada durması ve ilk hareketin, vücudu vacip olan bir illete, bir muharrik’e dayanması zaruridir. O da Allah’dır.

Sonra, Fizik ilmi bize; maddenin genel özellikleri arasında bir de (Atalet) özelliği olduğunu, mihaniki fizik de; «harekette bulunan cisim­ler manzumesinin denkleşmeye çalıştığım, bu sebeple, hareket halinde bulunan her cismin az çok uzun bir zaman sonra sükûnete ermesinin za­rurî olduğunu bildirir.

Maddenin genel özelliklerinden olan «Atâlet» ve «Denkleşme» kanun­ları, bu âlem denen manzumeleri hareketin ezelî ve ebedî olamayacağını isbat etmekte ve Maddiyyûn’un «Madde de, ondaki hareket de ezelîdir» iddiasını çürütmektedir. Çünkü ilmen sabit olan «Denkleşme kanunu» gereğince, hu âlemin sükûn haline gelmeye çalışması zarurîdir. Âlem «Bahsettiğiniz denkleşmeye ve sükûnet haline gelmiş, sonra, sırf maddedeki hareket özelliğinin icabı olarak tekrar harekete başlamıştır» şek­lindeki itiraz ise; «Atalet» kanununa aykırı olduğundan varit değildir. O halde; madde ve ondaki hareket ezelî olmayıp, her ikisinin de bir başlan­gıcı vardır. Yâni sonradan vücuda gelmiştir. Öyle ise; bu varlığı vücuda getiren, maddeyi de, onu teşkil eden atomdaki enerji kaynağı olan ha­reketi de yaratan, varlığı zarurî ve ezelî bir Allah vardır.

Evet parçalanan atom içinde gizlenen müthiş enerji, Maddiyyûn’un, «kuvvetsiz madde, maddesiz kuvvet olamaz» teorisini desteklemiştir. An­cak bu teoriden, Allah’ı inkâr mânası çıkmaz. Çünkü, ister, evvelâ mad­de bulunsun ve bunun bir kısmı parçalanarak enerjiyi vücuda getirsin, veya bunun aksi olsun (yâni enerji evvelâ olup, bir kısmının tekasüf et­mesiyle vücut bulan maddeyi hareket ettirmiş olsun) yine de, ilk mevcut olan hangisi ise, onu bir yaratan olduğunu kabul etmemiz gerekir. İşte O yaratıcı, her şeyden evvel var olan, vücûdu vacip (zarurî) bulunan Allahu Teâlâ’dır.

Maddenin en küçük zerresi olan atomda, bu muazzam enerjinin bulunabilmesi de, Allah’ın varlığına ve kudretine ayrı ve açık bir delil teşkil eder. Çünkü küçük bir atomda gizlenen bu muazzam enerjiyi yalnız ve yalnız Allah toplayabilir. Bu müthiş enerji kudreti ancak İlâhî bir varlığa mııMaçdır ki, O da Allah’dır.

Meşhur Yunan filozofu Aristotalis de «İlk Muharrik» diye vasıflandırdığı Allah’ı, maddenin daima hareket etmekte olduğu esasına dayana­rak isbat etmiştir.



[1] Bu husus, biraz sonra izah edilecek olan, «madde, enerji ve hareket» prob­lemleriyle daha fazla açıklanmış olacaktır.

[2] «El-Keşf an menahıci el-edille» adlı eserinde zikrettiği bu âyetlerden birini burada misâl olarak vermeyi uygun buluyoruz:

«Sizi biz yarattık, niçin îman etmiyorsunuz, akıttığınız meninin ne olduğunu bir kerre düşünün. Ondan insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz? Toprağa ektikle­rinize ne dersiniz? Onu bitiren siz misiniz? Yoksa Biz miyiz? içtiğiniz suya ne der­siniz? Onu yağdıran siz misiniz? Yoksa Biz miyiz? Yaktığınız ateşe ne dersiniz? Onun ağacını yaratan siz misiniz? Yoksa Biz miyiz? Öyle ise Rabb’inin adını tenzih et, O’nun ne büyük bir yaratıcı olduğunu anla». (El-Vakıa: 57, 58, 59, 63, 64, 68, 71, 72, 74).