Makale

BİR MÎLLETE RUHUNU TEKRAR KAZANDIRAN ADAM

BİR MÎLLETE RUHUNU TEKRAR KAZANDIRAN ADAM

Çeviren : Şinasi SÎBER

Doğu Almanya’dan hürriyete doğru kitle halinde kaçanların en yük­sek dereceye vardığı geçen Temmuz ayında, bir pazar günü öğleden son­ra, Matı Berlin’in muazzam Olimpik Stadyumunu dolduran yüz bin kişi arasında ben de bulunuyordum. En yüksekteki anfiteatr sıraları üstünde bulunan orman gibi sık direklerde kilise bayrakları dalgalanıyordu. Vak­tiyle Nazi armalarının durduğu yerde bir Hıristiyan haçı göklere yükse­liyordu. Ve bütün Almanya’da kilise çanları ağır ağır çalarken stadyum­daki erkekler ve kadınlar, 3000 parçadan müteşekkil bir bando refaka­tinde, eski bir İlâhiyi var kuvvetleriyle terennüm ediyorlardı. Hitlerin Nazi lejiyonlarını teftiş ettiği yerde kurulmuş küçük bir plâtform üze­rinde 69 yaşında uzun boylu bir zat dimdik duruyordu. Ak saçları rüzgârın dağılmış, derin mavi gözleri heyecandan yaşarmıştı.

Bu zat, bütün Avrupa’da «Almanya’ya rûhunu tekrar kazandırmış olan adam» diye tanınan Reinold Von Thadden-Trieglaff idi. Stadyumda ki kalabalık kendisi tarafından tesis edilen «Kirciıentag = kilise günü» isimli dînî cereyanın 1981 toplantısını teşkil ediyordu. Bu Kirehentag pa­pazların idare ettiği bir kilise mitingi olmayıp, ruhanî sıfatı bulunmayan alelade hıristiyanlar için yapılmakta ve yine onlar tarafından idare edil­mektedir.

Kirchentag’ın teması : «Hıristiyanlar kendi âlemlerinde olan her şeyden mes’uldürler.» Gayesi: teşkilâtlanmış dîni, hareketsiz bir hâle getiren hep kendisiyle meşgul olmak fikrinden kurtarıp kiliseyi hayatın her safhasına —siyasî, İktisadî ve kültürel—ithal etmektir. Bütün: Avrupa’da sür’atle yayılan Kirehentag cereyanını kilise liderleri «ruhanî sıfat taşımayan alelâde hıristiyanlarm Rönesansı, Reform’dan beri görülmüş en manidar dînî cereyan» diye alkışlamaktadırlar.

Von Thadden hususi vasıfları sayesinde bu rönesansın liderliğini yapmağa tam lâyık bir adamdır. Eski Prusya asillerinin seçkin bir âilesine mensuptur; bir hıristiyan atmosferi içinde büyümüştür; sonraları ileri gelen ilâhiyatçıları ve piskoposları ailenin şatosunda misafir olarak ağırlamıştır.

Greifswald Üniversitesinde «talebe hıristiyan cereyanı» na iştirak eden Von Thadden 1928’de bu cereyanın bütün Almanya’ya şâmil başkanı seçilmiş ve Hitler’in nasyonal sosyalizmi ile bir seri çatışmalara başlamıştı. 1933’de, Alman talebe hıristiyan cereyanının yıllık konferasında, Hitler hakkında ne düşündüğü kendisine sorulduğu zaman «Tarihin en: büyük şarlatanı» diye haykırmıştı. Hitler bütün protestan kiliselerini bir Nazi Kilise İşleri Bakanının emri altında zorla tek bir hey’et haline getirdiği zaman, Von Thadden’in mukabelesi bir «İman İkrârı Kilisesi» nin teşkiline yardım etmek ve onun başına geçmek oldu. İman İkrârı Kilisesi Papas Niemöler ve piskopos Dibelius gibi adamlar tarafından başlatılmış bir yer altı mukavemet cereyanı idi.

İman İkrârı Kilisesi’nin azalan hususi evlerde hususi gruplar hâlinde gizli olarak toplanırlardı. Gestapo onları amansız şekilde takip etti. Von Thadden defalarca tevkif edilip ihanetle suçlandırıldı.

Ona isnad olunan suçları isbat edemeyen Naziler İkinci Dünya Harbi’nin başında kendisini askere aldılar ve Belçika’daki Louvain şehrini içine alan askerî bölgenin âmiri tâyin ettiler. Bu bölge Alman işgal ordularının en çok nefret edildiği yerlerden biri idi. Bununla beraber, Louvain’de geçirdiği üç sene zarfında Von Thadden’in çelik gibi dürüst­lüğü Belçikalı’ların o derece takdirini kazanmıştı ki harpten sonra kendisini Louvain’e davet ederek «Şehrin kurtarıcısı» diye ağırladılar.

Bir seri sabotaj hareketini müteakip Alman askerî polisi 30 rehine yakalayıp idamlarını talep ettiği zaman Von Thadden’in «Medeni’ bir millet başkalarının suçlarından ötürü masum insanları cezalandırması şeklindeki cevabı onun tipik hareket tarzını gösteren bir misaldir. 1944 Eylülünde Almalılar Louvain’den geri çekilmeğe başladıkları zaman, Von Thadden Alman gıda sitoklarının, tahliyeler esnasında yapılmasa mu’tad olduğu gibi, yakılmayıp şehir pazar yerine götürülmesini ve hal­ka dağıtılmasmı emretmişti.

Alman ric’ati esnasmda yaralanan ve haftalarca hastanede kalan Von Thadden, Pomerania’yı zapteden Ruslara esir düştü. Kendisine bar­barca kıyasıya dayak atıldı, ondan sonra kuzey kutbu civarındaki Archangel’e gönderildi. Orada, do kuz ay açlık ve hastalıktan sonra 45 kiloya düşerek iskelet haline geldi.

Bunlara rağmen, îmânı onu ve başkalarını ayakta tuttu. Kımıldan­mağa ancak takati olduğu halde, ibâdet ve münakaşa için küçük grup­ları bir araya topladı. Onlar için en mühim konu «Nazilik ve komünist­lik gibi şeyler hıristiyanlığm kalbgâhında nasıl oluyor da ortaya çıkabiliyor?» suali idi. Bunun cevabı sarihti: Çünkü Hıristiyanlar kâfi dere­cede hıristiyan değillerdi.

Von Thadden hastalara bakmak ve ölmek üzere olanları teselli et­mek üzere gruplar teşkil etti, hareket ve davranış yolları tesbit etti ve birkaç hafta içinde bütün esir kampının ruhunu o derece değiştirdi ki rus muhafızlar üzerinde bile bu iyi bir intiba bıraktı.

Von Thadden bana şöyle dedi : «İşte bu esir kampında uykusuz bir: gece esnasında idi ki ilk defa olarak Kirehentag’ın hâlini gördüm, içi­mizde profesyonel bir rahip bulunmadığı halde, orada Lutheran, Adventis ve Mennonite, Baptist ve Katolik mezheplerine mensup olan bizler bir arada çalışıyorduk. Bütün cihana şâmil kilise birliği orada minyatür hâ­linde mevcuttu.»

Harpten sonra Von Thadden Almanya’ya döndüğü vakit arazisinin müsadere edilmiş ve âilesinin dağılmış olduğunu gördü. Beş oğlundan üçü muharebelerde ölmüşlerdi. Hemşiresini Naziler idam etmişti. Berlin’e gitti ve orada karisiyle tekrar buluştu, daha sonra eski arkadaşı Pisko­pos Dibelius, onu ve karısını ev eşyası ’yüklü bir kamyon içinde mis böl­gesinden kaçırdı. Nihayet onlar Güney Almanya’ya vâsıl oldular.

Von Thadden, kendisi Rusya’da esir iken îman îkrârı Kilisesi’nin es­ki liderlerinin, devletçe yardım edilen bütün kiliselerden müteşekkil bir federasyona öncülük yaparak, şayân-ı hayret bir beyanname yayınladı­ğım bu sırada öğrendi. Bu kilise federasyonu «Müthiş ifadesini nasyonal sosyalist hükümet şeklinde bulan ruh »a kargı mücadelede kiliselerin muvaffak olmadığını itiraf etmişti. Kilise «Yeni bir teşebbüs» yapmayı, «İşkenceye mâruz kalmış insanlığın» derdine şifa verecek bir atmosfer yaratmayı teahhüd ediyordu.

Von Thadden mezkûr beyannameyi heyecanla okudu. Artık kilise belki de halka doğru gitmek istiyecekti.

1948 Kasımında Kirchentag hakkındaki fikrini Almanya’daki radi­kal olmayan Protestan Kilisesi liderlerine açtı. Tasavvurunu şöyle izah etti: Bir büyük miting ki orada bütün meslek ve san’atların mensupları, rahiplerin kontrolundan azade olarak, karşılaştıkları proplemleri müna­kaşa etsinler, Hıristiyan dini ile kabil-i telif hal suretleri araştırsınlar, kendi âlemlerine bir şekil verme mesuliyetini taşısınlar.

En sonunda kilise liderleri Von Thadden’in müeahedesini bir şartla tasvip ettiler: Kirchentag’dan bizzat Von Thadden mes’ul bulunacaktı.

İlk mitingin 1949 yılında hava bombardımanlarının izlerini taşıyan Hanover şehrinde yapılması kararlaştırıldı. Ancak birkaç yüz kişi bekleyen Von Thadden beş günlük toplantı için 7000 kişi çıkagelmesine şaş­tı. Onları mesleklerine göre gruplara ayırdı, her grupu karşılaştıkları müşterek proplemleri münakaşa etmeye teşvik etti, inandıkları Hıristi­yanlık akidelerini mühim günlük kararlarına tatbik için pratik yollar bulmakla vazifelendirdi.

1950 yılındaki Kirchentag için Von Thadden Batı Almanyanın en çetin bölgelerinden birisini seçti : Ruhr bölgesinin merkezindeki Essen sanayi şehri.

Sosyalist ve komünist hücumlariyle kilisenin şöhreti uzun zamandan beri zedelenmiş olan bu şehirde miting 200.000 kişi cezbetti. Patronlar ve sendika liderleri, bir arada oturarak tahmin ettiklerinden daha ziyade müşterek menfaatlere sahip olduklarını gördüler. Yakın grevler iptal edi­lerek hakem, komiteleri teşkil olundu. Büyük bir fabrikanın başkanı işçi münasebetlerine dair projesini baştan başa ta’dil ederek «Belki de bu da­ha az kâr demek olacaktır, fakat doğru olanı yapmaktaki hakiki kâr daha büyüktür.» diye beyanatta bulundu.

Daha sonraki Kirchentag’larda: Nüfusunun ekseriyeti Katolik olan Münih’teki toplantıya 350.000 kişi, komünist Doğu Almanya’nın Laypzig şehrindeki toplantıya da 600.000 kişi katıldı. Von Thadden, Kirchentag’m Katoliklere mahsus karşılığı olan Katholikentag liderleriyle daha ilk za­manlarda temasa geçmişti. Onun emriyle Protestanlar, Katholikentag’ın Berlin’deki 1958 mitingine katılan Katoliklere evlerinin kapılarını açtılar. Ertesi, sene, Kirchentag Münih’te miting yaptığı vakit, Bavaryalı Katolikler ayni şekilde mukabelede bulundular.

Mezhepler arasındaki bu dostluk tezahürü Doğu Almanya’nın ko­’ münistlerini fena halde sinirlendirdi. İki mezhep arasındaki düşmanlığı istismar etmeği ve ondan, sonra her birini ayrı ayrı ortadan kaldırmayı uman kızıl liderler bütün dinler üzerindeki baskılarını artırdılar. Kilise mektepleri tedricen kapatıldı. Devlet okullarında din eğitimi menedildi. Hiçbir kilisenin otoritesi altında bulunmayan Kirchentag farklı bir prob­lemdi Kızıllar ancak 1961 den sonra ona kargı topyekûn harp açtılar.

Von Thadden 1961 mitingi için Berlin’i seçmişti. Zira; Müttefiklerle Sovyetler arasındaki anlaşma gereğince, doğu ve batı bölgeleri arasında serbestçe gidip gelmeğe müsaade olunan yeğâne yer Berlin’di. Uzun ha­zırlık aylan esnasında kızıllar iki bölgeye mahsus plânları durdurmak için hiçbir harekete geçmediler. Lâkin, Kirchentag’ın başlamasından bir­kaç gün evvel, Doğu Almanya’lıların iştiraki «Barışın menfaati namına» birdenbire yasak edildi.

Doğu Berlin’de mitinge ait duvar ilânları yırtıldı. Papazlara cemaatlerini mitingden uzak tutmaları ihtar edildi. Doğu Almanya Komünist Partisi organı Neues Deutschland «Hıristiyanlar Alman barış devletinin kanunlarına saygı gösterecekler» şeklinde ümidli bir tahminde bulundu. Lâkin netice öyle çıkmadı. 19.000 kadar olduğu tahmin edilen Doğu Almanya’lı sıkı seyahat tahditlerini, hudut istasyonlarındaki araştırmaları, kontrol noktalarındaki yol mânialarını kurnazca bertaraf ederek Batı Berlin’deki mitinge iştirak ettiler.

Berlin Kirchentag mitinginde, Hıristiyanlığın «insan Allah’ın sûretinde dünyaya gelmiş ve kendi kaderini tâyin için hür yaratılmıştır» şeklindeki târifi «insan sadece devletin şanını yükseltmek için mevcud olan ruhsuz bir esirdir» şeklindeki kısıl telâkkisine karşı bariz bir tezâd teş­kil etmişti. Kirchentag için Batı Berlin’e gelen yüzlerce ‘Doğu Almanya’lı mülteci olarak kalmayı tercih ettiler.

Tıklım tıklım dolu olan Marienfelde mülteci merkezinde kendileriyle konuştuğum birçok Doğu Almanya’n «Bana bu karan verdiren Kirchentag’dır» demişti, içlerinden bir tanesi «Söz hürriyetinin ve hürriyet ha­vasızım nasıl olduğunu unutmuştum. Artık geri dönemem» dedi.

1961 Kirchentag mitinginin esası eskisi gibi münakaşa gruplarına dayanıyordu. Bu gruplar, dört gün müddetle, Hıristiyanlık vicdanının teşkil ve takviyesine ve keza Hıristiyanlığa yakışır hareket tarzı telkin edilmesine ihtiyaç duyulan sahalarda işe koyuldular. Bu cereyandan mülhem olan fertlerin, kendi Hıristiyanlık ideallerini müşahhas şekilde ifade etmek üzere, hayatlarını değiştiren teşebbüslere giriştiklerine dâir çok misaller vardır. İşte birkaç tanesi:

20.000 kişi istihdam eden bir Batı Almanya otomobil fabrikasına mensup bir işçi, fabrika işçilerinden etrafına topladığı 1.500 taraftarı ile, kızılların telvis ettiği işçi konseyini Hıristiyanların kontrolü altındaki bir hey’et hâline getirmiştir. Bir Kirohentag mitiginden evine dönen bir doktor bulunduğu şehirdeki bir kürtaj şebekesinin ilgasına karşı muvaffakıyetli bir hamlenin başına geçmiştir.

Bir mimar, meslekî bilgisini Habeşistan’ın imarına hasretmek üzere kârlı bir işi bırakıp, mezkûr memlekete gitmiştir. Birçok Alman papazı cemaatlerinin proplemlerini daha iyi anlamak maksadiyle, kiliselerinden izin alıp çalışmak için fabrikalara girmişlerdir.

Amelî neticelerin en dramatik misali, Nazi zulmünün yaralarını taşıyan milletlerle uzlaşmayı kolaylaştırmaya kendilerini vakfeden 200 Al­man gencinden müteşekkil bir «Kefaret Birliği» dir. Senede altı ay gö­nüllü olarak çalışmayı kabul eden azalar «bizden nefret etmeye yerden göğe kadar hakkı olanlar»a giderek, babalarının cinayetlerini telâfi et­mek ve affettirmek arzusunda olduklarını gösterirler.

Nazilerin arkada kalan her şeyi yakıp yerle bir etmek politikası yü­zünden, 1944’te Norveç’te hemen hemen bütün evlerin tahrip edildiği bir bölgede Kefâret Birliği’nin azaları son zamanlarda geri zekâlı çocuklar için bir yurt ve Hammerfest yakınlarında bir köy kilisesi inşa etmişlerdir. Yine onlar Hollanda’da bir gençlik merkezi bina ettiler, Fransa’da Teize’de yeni bir kilise yapıyorlar. Yunanistan’da Alman askerlerinin tamamiyle yaktıkları bir köyü restore etmeye yardım ediyorlar.

Batı Berlin’de büyük bir terbiyeci bana şöyle dedi: «Biz, Batı Al­manya’nın harabe küllerinden mucizevî yükselişini, Alman dehâsiyle Marşal plânının birleşmesinden doğmuş bir şey gibi tasavvur ediyoruz. Fakat hakikatte Alman mucizesi harbin çökerttiği bir milletin tekrar rûhuna sahip olmasından’ ibarettir.» Sonra, bu terbiyeci Reinold Von Thadden’i göstererek, ilâve etti: «Bu mucizenin yaratılmasında en büyük rol oynayan adam işte budur.»