Makale

Mücadele'nin Manevî Kumandanlarından MÜDERRİS AHMED VEHDİ EFENDİ

Mücadele’nin Manevî
Kumandanlarından
MÜDERRİS AHMED VEHDİ EFENDİ

Bilindiği gibi istiklâl Savaşı’nda Afyon ve çevresi, unutulmayacak bir önem taşıyordu. Büyük Taarruz, Afyon’da başlamıştı. Türk ordusu Afyonkarahisar bölgesinde iki orduya ayrılmıştı. Bunlardan 2’nci Kolordu Karabekir Kâzım Paşa kumandasında Bolvadin civarında, 4’üncü Kolordu ise Kemâleddin Sami Paşa kumandasında yine Bolvadin-Ağılönü cephesindeydi.
Kuvvetlerimiz taarruz emrini bekliyorlardı. Artık askerlerin ruhunda, "daima ileri gitmek" parolası doğmuştu. Subaylar, ateşli hitabeleriyle erlerini yarın ki savaşa hazırlıyorlardı.
Cephe gerisinde manevî kumandanlar vardı. Onlar da hazırlıyorlardı savaşa erlerimizi.... Ama rütbeleri, silâhları bambaşkaydı onların... İman, vatan, hürriyet kokuyordu hep konuşmaları. Çünkü güçlü bir imana sahiptiler onlar.
İşte bu manevi kumandanlardan birisi de, Bolvadin’li Müderris Yunuszade Ahmed Vehbi Efendi idi.
1871 de Afyon ilinin Bolvadin ilçesinde doğup, 1938 de yine Bolvadin’de vefat eden Müderris Ahmed Vehbi; dedesinin ismine izafeten halk arasında Yunuszade lakabıyla tanınmıştır. Babasının adı Abdülkadir olup aslen Buhara’dan geldiği bilinen bir aileye mensuptur. Hafız ve orta halli bir ailenin çocuğu olan Yunuszade; iyi bir aile terbiyesi görmüş ve önce mahalle mektebine sonra da, mekteb-i ibtidaî ve rüştiye ye devam ederek mezun olmuştur.
Daha küçük yaşta bile fıtrî bir olgunluğa sahip olan Yunuszade; içinde yaşadığı mahalli imkânlarla yetinmemiş ve yatağını, yorganını sırtına alarak, ilim için çevre il ve ilçelere gitmiştir. Önce Aziziye (Emirdağ), Uşak, Kırkağaç (Manisa) gibi ii ve ilçelere giden Yunuszade; sonra da İstanbul’a giderek Fatih dersiamlarından muhakkik ulema Hafız Şakir Efendiden ilmini tamamlamaya devam etmiş ve 28 Safer 1313 (Rumi)’de ondan icazet almıştır.
Daha sonra Bolvadin’e dönen Yunuszade; Tahtalı Camii Medresesi’nde ders okutmaya başlamıştır. 1322 ve 1329 tarihlerinde, kendilerine ayrı ayrı icazetler verdiği birçok talebeler yetiştirmiştir.
Zeki, hareketli fakat çok saf olan Yunuszade Ahmet Vehbi; orta boylu keskin bakışlı ve dolgun bir fizyonomiye sahiptir. Zeki ve çalışkanlığıyla her yerde çevresinin dikkatini üzerine çekmiş, takdir edilmiştir.
Aynı zamanda şair ruhlu olup, bir divan teşkil edecek kadar Türkçe şiirleri bulunan Yunuszade, Arapça şiirler de yazmıştır. Daha çok dinî konulara eğilmiş, divan edebiyatı vezin ve nazım şekillerine bağlı kalmıştır. Şiirlerini zoraki söylenmiş olmaktan çok; içten geldiği gibi söylenmiş, coşkun ve lirik bir hava hakimdir.
Hareketli bir mizaca sahip olduğundan, gerek gezmek, gerekse vaaz etmek için Hatay, Konya, İzmir, Bursa hâttâ Manastır’a kadar gitmiştir.
Balkan Savaşı yıllarında çıkmaya başlayan Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşat adlı mecmualara makaleler göndermiş ve neşrolunmuştur. Öte yandan makale gönderdiği mecmualarda açılan mübâhaselere katılmış, okuyucu ve ulemanın takdirine mazhar olmuştur.
Kendisiyle İstanbul’da tanıştığı Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendinin tavsiyesiyle müderrisliğe başlamış olan Yunuszade; Mehmet Rif’at Efendinin ve Ahmet Hamdi Akseki’nin Diyanet İşleri Başkanlığı sırasında da maaşlı olarak görevine devam etmiştir.
İstiklâl Savaşı başlarken Yunuszade’nin yaşı elliyi aşmıştı. Bolvadin o gün için tarihte önemli bir yer işgal ediyordu. 2 ve 4’üncü kolordular Bolvadin’de yerlerini almış Büyük Taarruz için emir bekliyorlardı.
Her zamanki gibi değildi bu günler. Sarıklı mücahitlerin karşısında şimdi; çocuk genç, ihtiyar ve erinden en yüksek rütbeli subayına kadar değişik bir topluluk vardı. Müderris Yunuszade de, bir başka olmak lâzımdı ve öyleydi de... Çünkü var olmak ya da yok olmak bahis konusuydu o gün bizim için.
Halkı coşturduğu kürsüden hep mânâ kokuyordu konuşmaları. Şair ruhluydu, şairdi aynı zamanda... Sı-rat-ı Müstakim ve Sebilürre-şat Mecmualarında her zaman olduğu gibi, o gün için de yazılar ve şiirler yazıyordu:
Parlat ey Hak, tâ ebed
Kur’an-ı’nın fanusunu
Pâ-yı a’dâ basmasın
TÜRKİYE’nin namusunu
Mushafı hıfz etsin a’dâdan
Hüdavend-i Mu’în
Kahr-u tenkil etsin Allah
düşmanı casusunu
Hakzafer-yâb etsin ehl-i
hakkı mübtil halkına
Gönderip kâfirler üzre leysini, câmûsunu
Ey Hudâ İslâm’a imdad et
bl-hakk-ı Mustafa!
Üstümüzden kaldır ey Hak,
ecnebi kâbusunu.
Evet, Yunuszade, Milli Mücadele günlerinde din, vatan ve millet için böyle yanıp tutuşuyor, hatta geceleri gözüne uyku girmiyordu. Kalbi hüzünlü, gözü yaşlı Dergâh-ı İlâhiye ye el açıp;
Kılıçlar süngüler, toplar tüfeklerse müheyyadır
Yetiştir fethini a’dayı makhur eyle ya Rabbi! diye yalvarıyordu.

Cemaatinin içindeer’inden en yüksek rütbeli subayına kadar hepsi var demiştik, işte 4 üncü kolordu kumandanı Kema-leddin Sami Paşa ve Mülâzım Halil Nuri Yurdakul Beyler de bunlardan birkaçıydı. Müderris Yunuszade’nin konuşmalarına doyama-mış, onunla özel sohbetlerde bulunmuş, duasını almış, hürmetlerini bildirmişlerdir.
Bolvadin’li Yunuszade Vehbi Hoca, ilmî cihetten; daima araştırma yapması ve keskin bir zekâya sahip olması; onu, her müşkil ve muğlak meselede kendisine danışılır hale getirmiştir. Nitekim bu konudaki hususiyeti ve titizliğini bilen Ahmed Hamdi Akseki, karşısına çıkan her müşkil mes’elede Yunuszade’ye danışmadan edememiştir. Hatta vefatından sonra ölüm haberini kendisine bildiren, büyük oğlu A. Kadir Lebib’e; cevabî telgrafında Ahmed Hamdi Akseki: "Oğlum! Yalnız sen değil, biz de yetim kaldık" demiştir.
Gerçekten "Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir" sözünce, ölümü kendisini tanıyan ilim çevresi ve bilhassa bütün Bolvadin halkını üzüntüye garketmiştir. Ama aradan kırk yıl geçmesine rağmen hâlâ, özellikle Bolvadin halkının kalbinde ve dilinde yaşamakta, ermiş insan gözüyle bakılmakta, her vesiyle ile vaazları ve hatıraları anılmaktadır.