Makale

BEREKET

BEREKET

Dr. Ekrem Keleş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Çağımızın en büyük hastalıklarından biri, israftır. İsrafın olduğu yerde bereket olmaz. Bu sebeple bereket anlayışı, çağımızın bu hastalığını ortadan kaldıracak bir anlayıştır. Bereket anlayışı ve felsefesi, İslâm medeniyetinin belirgin vasıflarından biridir. Bunun için İslâm medeniyeti, bir sevgi ve bereket medeniyetidir. Bereket medeniyeti, israfla bağdaşmaz.

’Bereket’ kelimesi, Müslümanlar arasında çok sevimli bir sözcük olarak algılanır. Güzelliği, iyiliği, genişliği, bolluğu ve hayrı anlatan bu güzel kelimeye halk irfanı, haklı olarak bir kutsallık yüklemiştir. Bereket kelimesi söylenirken, hiçbir zaman kendisine yüklenen bu kutsallıktan soyutlanmış olarak kullanılmaz.
Bereket, bir şeyde İlâhî hayır bulunması demektir. Kendisinde böyle hayır bulunana da mübarek denir. (Rağıb, el-Müfredât) Bereketli kılınmış, bereket yüklenmiş ve kendisinde İlâhî hayır bulunan demektir. Bunun için Kur’an-ı Kerim (En’am, 92), Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece (Dühan, 3) ve yağmur (Kaf, 9) mübarek olarak nitelenmiştir.
Dilimize köklü bir şekilde yerleşmiş bulunan ve yaygın olarak kullanılan ’mübarek’ kelimesi de bereket kelimesiyle aynı köktendir. Anlam itibariyle de bereketin taşıdığı manaları içeren bu kelimenin, kutsallık içeren bir muhteva kazanmış olması, bereketin de aynı mahiyetteki muhtevasını desteklemektedir.
’Bereket’ kavramına yüklenen bu kutsallığın temeli, Kur’an ve sünnete dayanmaktadır. Çünkü bizzat Kur’an-ı Kerim, bereketi Yüce Allah’a nispet etmektedir.
"Eğer o memleketlerin halkı, iman edip Alllaha karşı takva sahibi olsa idiler elbette üzerlerine yerden, gökten bereketler açardık.. "(A’raf, 96)
"Ey Nuh! Denildi: İn, bizden bir selâm ve birçok bereketlerle sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere..." (Hud, 48)
Pek çok hadiste de bereket Cenab-ı Hakk’a nispet edilmiştir. (Örnek: Ahmed b. Hanbel, VI, 2) Bereketteki bolluk, genişlik ve hayır, yalın bir maddi bolluk ve çokluk değildir. Bereketteki bolluk ve genişlik, daha ziyade manevi bir çoğalma ve artmadır. Bereketli, azı çok yerine geçecek şekilde hayrı görülendir.
Bereket yalnızca Allah’tandır. Onun için her işe Allah’ın adıyla başlamak gerekir. Çünkü Allah’ın adı anılmadan başlanan işler bereketsizdir, güdüktür
Berekette, süreklilik, genişlik ve bolluk vardır. Bereketin olduğu yerde sıkıntı yoktur. Onun olduğu yerde her şeyden önce gönül zenginliği vardır, kanaat vardır.
Müslüman toplumda bireyler arasında bir iyilik, güzellik, barış, sıhhat, selâmet ve afiyet dileği olan selâmın, ’Allah’ın rahmeti ve bereketleri’ sözleri de eklenerek verilmesi/alınması, bu vazifenin daha mükemmel ve kusursuz bir şekilde yerine getirilmesini sağlamaktadır. Böylece her selâmlaşmada Müslümanlar birbirlerine bereket dilemiş olacaklardır. Bir hadiste selâm vermenin berekete vesile olacağı ayrıca ifade edilmiştir. (Muvatta, Selâm, 2) Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’de evlere girildiğinde, Allah katından bereket, selâmet ve güzellik dileyerek selâm verilmesi öğütlenmektedir. (Nur, 6i)
Hz. Peygamber, dualarında sık sık bereket kavramına yer vermiştir. (Bakınız: Muhammed b. Abdurrahman el-Vassâbî (ö. 783), el-Bereke, Mısır 1354, Neşr. Hanci) En başta kendisine getirilen yeni doğmuş çocuklar için bereket dileyerek dualar etmiştir. İlim, cihad, evlilik ve çeşitli hayrî çalışmalar için de bereket dileyen dualar yapmıştır. Bereketi en çok dile getirdiği alanlardan biri ise, her insanın günlük hayatının ayrılmaz bir parçası olan yeme/içme, giyim/kuşam, ziraat, ticaret, sanaat ve alışveriş gibi daha çok ekonomik yönü bulunan hususlar olmuştur. Hz. Peygamber yemek yerken, su veya süt içerken, meyve devşirirken... hâsılı günlük hayatın muhtelif kesitlerinde bereket dileğiyle dua ederek, hem Müs- lümanlara bereket için dua etmeyi fiili olarak öğretmiş ve göstermiş ve hem de sözlü olarak konuyla ilgili emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Örnek vermek gerekirse; Hz. Peygamber Ticarette alıcı ve satıcı, dürüst davranarak birbirlerine yalan söylemezler ve birbirlerini aldatmaya çalışmazlarsa, bu alış verişin bereketli olacağını; bunun tersine, birbirlerine yalan söylerlerse, bu alışverişin de bereketinin gideceğini ifade etmişlerdir.(Buhari, Büyu’, 19)
"(Sırf malı satabilmek için) yemin etmek, malı tüketir, bereketi yok eder." Buyurmuşlardır. (Buhari, Büyu’ 26)
Yemekte artık bırakılmamasını ve yemek kabının iyice temizlenmesini, o günün şartları çerçevesindeki ifadelerle tembih ettikten sonra, "Çünkü siz, bereketin yemeğin neresinde olduğunu bilemezsiniz." buyurarak, yemeğin asla israf edilmemesini istemiştir. (Müslim, Eşribe, 133-135, hadis no: 2033) Aynı maksatla, "Bereket yemeğin sonundadır." buyurmuşlardır. (Ahmed b. Hanbel 1/293)
"Allah bir kimseye yemek nasip ettiği zaman, o kimse (başlamadan önce), ’Allah’ım! Bize bu yemeği bereketli kıl ve bize bundan daha hayırlı rızık ver.’ Diye dua etsin. Allah bir kimseye süt içmeyi nasip ettiği zaman da o kimse ’Allah’ım! Bize bu sütü bereketli kıl ve bize daha çok süt ver.’ diye dua etsin. Çünkü sütten başka bütün gıdaları içeren başka bir besin bilmiyorum." buyurmuştur. (Ibn Mace, Et’ıme, 35, hadis no: 3321)
Kendisine turfanda bir meyve getirildiği zaman: ’ Allah’ım! Bize, şehrimize, meyvelerimize, ölçeklerimize kat kat bereket ver.’ diye dua eder, sonra da meyveyi orada bulunan çocukların en küçüğüne verirdi. (Ibn Mace, ei- Et’ıme 39, Hadis No: 3329)
Yemekten önce ve sonra elleri yıkamanın, yemeğin bereketini artıracağını bildirmiştir. (Ebû Davud, Et’ıme, 12, hadis no: 3761)
"Sahur yemeği yiyiniz, çünkü sahurda bereket vardır." buyurmuştur. (Buhari, Savm, 20)
İslâm’ın insanlara ulaştırılması için yapılan harcamalarda kıyamete kadar bereket olacağını anlatmak üzere: ’Bereket, (cihad için hazırlanan) atın alnındaki perçemlerindedir.’ Veya (Cihada giden) atın alnına dökülen perçemlerinde, Kıyamet gününe kadar hayır düğümlüdür.’ buyurmuşlardır. (Buhari, Cihad, 43)
Bu konuda daha pek çok örnek vermek mümkündür.
İşte gerek günlük hayatta Müslümanların selâmlaşmalarında, gerek beş vakit namazda ve gerekse Hz. Peygamberin Sünnetinde ’bereket’ kavramına geniş bir şekilde yer verilmiş olması, ’bereket’ mefhumunun, İslâm kültüründe köklü bir şekilde yerleşmesini sağlamıştır. Bunun bir parçası olarak Müslüman Türklerin dini kültüründe ’bereket’in ayrı bir yeri vardır. Alışverişte satıcının, ’Allah bereket versin’ diye müşteriye dua etmesi, müşterinin de ’bereketini gör’ şeklinde bu duaya karşılık vermesi; yemek üzerine varan veya ürün devşirenlere uğrayanların ’bereketli olsun’ demeleri, sabah ilk parasını alan tüccarın veya esnafın müşteriye, ’siftah sizden, bereket Allah’tan’ demesi; darlık, kuraklık ve kıtlık zamanlarında ’bet bereket kesildi, bereket kalktı’ gibi ifadeler kullanılması (Cünay Tümer, Bereket Mad., DİA, V/488), ’bereket’ kavramının kültürümüzde nasıl kökleştiğini gösteren örneklerdendir.
Kültürümüzdeki bereket anlayışı büyük ölçüde Kur’an ve sünnete, Islâm büyüklerinin, Kur’an ve sünnetten çıkardıkları yaklaşımlara dayanmaktadır. Sözgelimi yeme içmeyle ilgili olarak; yemeği, toplu olarak yemenin ve ortasından değil kenarından yemenin (çünkü bereket, yemeğin ortasına iner), ona besmele ile başlamanın, yemekten önce ve sonra elini yıkamanın berekete vesile olacağı anlayışı bunun bir yansımasıdır.
Aynı şekilde içinde Kur’an okunan ve namaz kılınan evin bereketinin artacağına, Kur’an okunmayan evin bereketsiz olacağına, evde Mushaf bulundurmanın, iyilik etmenin, evde anne baba gibi büyüklerin bulunmasının, yetim ve bakıma muhtaç kişilere bakılmasının berekete vesile olacağına inanılması; yine seher vakti kalkmanın, evinden erken çıkmanın ve işine erken başlamanın bereket getireceğine yola çıkarken yakınları, eşi, dostu ve arkadaşları ile vedalaşan ve onların dualarını alanın berekete kavuşacağına; ana babasına hizmet edenin ömrünün bereketli, onlara karşı geleninkinin ise bereketsiz olacağına; rızkına razı olanın rızkının bereketinin artacağına, razı olmayanınkinin ise bereketsiz olacağına, tarlayı abdestli sürmenin, berekete vesile olacağına, ustasına saygılı davranmayanın kazancının bereketli olmayacağına, evde çöp bulunmasının bereketsizliğe neden olacağına inanılması ve benzeri yüzlerce örnek hep bu kaynaktan gelen yansımalardır.
Bereket, başkasını kendine tercih (îsar), ihsan, iyilik, fedâkârlık, cömertlik, kanaat, sadaka, zekat ve infakın hep yanındadır. Bunların olduğu yerden hiç ayrılmaz. Ama, israf, bencillik, cimrilik ve haram kavramlarıyla asla bir arada bulunmaz. Bunların olduğu yerden hemen uzaklaşır.
Haram malın hiç bereketi olmaz. Çok da olsa bereketsizdir. Kazanca haram karışınca, bu haram helâli de bulandırır ve onun da bereketini alır götürür. Halkımız arasında kullanılan, ’Haram, harama gider.’ Ve ’Haram, bereket tutmaz.’ sözleri, haramın bereketinin olmayacağını ve haram kazancın hayırsız işlere sarf edilerek elden çıkıp gideceğini ve kişiye huzur getirmeyeceğini anlatmaktadır. Helâl malda ise bereket vardır. Az bile olsa helâlin azı, çok yerine geçer. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
"(Ey Muhammedi) De ki: ’Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.’ Ey akıl sahipleri, Allah’a karşı takva sahibi olun." (Maide, 100)
Haram nesilde de bereket olmaz. Onun için nikâhta bereket vardır. Halkımız bunu ’Nikâhta keramet vardır.’ şeklinde ifade etmektedir. Bu yüzden zina yok edicidir ve helâk sebebi sayılmıştır.
Bereket, tembellikle ve ataletle de hiç bağdaşmaz. Yani tembellik ve ataletin olduğu yerde bereket olmaz. Ama emeğin, üretimin ve çalışmanın olduğu yerde bereket vardır. Çünkü ’nerde hareket, orda bereket’tir. Bu yüzden, hiçbir mazereti yokken çalışmayan ve çalışıp çabalayıp üzerine düşeni yapmayan kişinin bereketi elde etmesi mümkün olmaz. Çünkü, ’kuldan hareket, Mevlâ’dan bereket’tir.
Misafir bereket getirir. Çünkü o Tanrı misafiridir. iyi ve salih kişilerin berekete vesile olması da onların, Allah dostu olmalarındandır.
Bereket maddî şeylerde olduğu gibi, manevî şeylerde de olabilir, ilmin bereketi, insan ömrünün bereketi, neslin bereketi bunlardandır.
Bazı ömürler vardır ki, süre olarak çok kısa olmasına karşın bu kısacık ömre nice hayırlar sığdırılmıştır. Bu, bereketli bir ömürdür. Buna karşın bazı uzun ömürler, hiçbir hayır işlemeden bitip gitmiştir. Bu da bereketsiz bir ömürdür. Onun için dua ve sadakanın, ömrün bereketini artıracağı ifade edilmiştir.
Şükür, bereket getirir. Nankörlük ise bereketi yok eder. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrul- maktadır:
"Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." (İbrahim, 7)
ilmin şükrü, onu başkalarına öğretmededir. Bundan dolayı, ilim ve bilgi başkalarına öğretildikçe ve paylaşıldıkça artar, eksilmez ve bereketlenir.
Malın şükrü, infak etmededir. Bunun için Allah yolunda infak, malı azaltmaz, tam tersine çoğaltır. Onun için Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
"De ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Sebe, 39)
Zekâtı verilen malın bereketlenmesi, artması çok anlamlıdır.
"Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez." (Bakara, 276)
Burada "sadakalar"dan maksat hem farz olan zekât hem de nafile olarak Allah yolunda yapılan bağışlardır. Âyet-i kerime, hem sadakaların sevabının kat kat olacağını, hem de sadakası verilen malların bereketlendirilip artırılacağını ifade etmektedir.
Peygamber Efendimiz yemin ederek, hiçbir sadakanın malı eksiltmeyeceğini söylemişlerdir.
Paylaşmada bereket vardır. Çünkü ’Bağış, yağış gibidir.’ Bereket getirir. Ama bencil davranarak hiç paylaşmayıp hep kendine saklamada bereket yoktur. ’Bereket, cemaatle birliktedir.’ rivayeti bunu ifade etmektedir. (Ibn Mace, Et’ıme 17) ’Sayılı parada bereket yoktur’ denir. Yani parasını sayıp biriktirip duran, başkalarıyla paylaşmayan ve hiç hayır için harcayamayan ve başkalarına yardım edemeyen kişinin parasında bereket olmaz.
Bereketle israf, birbirine taban tabana zıttır. Bu sebeple berekete ulaşmak isteyen, israfı yok etmek zorundadır. Çünkü ikisinin bir arada bulunması imkânsızdır. Çağımızın en büyük hastalıklarından biri, israftır. İsrafın olduğu yerde bereket olmaz. Bu sebeple bereket anlayışı, çağımızın bu hastalığını ortadan kaldıracak bir anlayıştır. Bereket anlayışı ve felsefesi, İslâm medeniyetinin belirgin vasıflarından biridir. Bunun için İslâm medeniyeti, bir sevgi ve bereket medeniyetidir. Bereket medeniyeti, israfla bağdaşmaz.
’Halil İbrahim bereketi’ kavramının, kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Müslümanlar birbirlerine bereketle dua ederken, ’Allah Halil İbrahim bereketi versin.’ diye dua ederler. Çünkü dini kültürümüzde Ulu’l Azm peygamberlerden Hz. İbrahim’in misafirperverliği, başkalarına ihsan ve ikramı, bunun sonucu olarak kazancının ve bereket dileğiyle, dua ettiği kişilerin kazançlarının nasıl bereketlendiği meşhur olmuştur. O, Mekke-i Mükerreme için bir dua etmiş ve bereket dilemiş, onun bu duası bereketine (Buhari, Enbiya, 9) Mekke-i Mükerreme, binlerce yıldır bereket içinde olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
Bazı insanlar, evdeki ihtiyarlar, bakıma muhtaç engelli ve düşkün kişileri bir yük olarak algılayabilirler. Halbuki o kişiler eve bereket getirir. Çoğu zaman bu kişiler, hanenin bereket direği ve rahmet vesilesi olur ve musibetleri savan bir paratoner görevi yaparlar da bunun farkına varılmaz. Bu yüzden berekete vesile olan yetimler, dul kadınlar, ihtiyarlar, düşkün insanlar, bir toplumda ihmal edilir ve onlara birer yük gözüyle bakılmaya başlanırsa, o toplumdan bereket kalkar. Çünkü onların vesilesiyle gelen bereket olmasa, toplumun sıkıntıları daha da artabilir.
Bereketi veren Allah’tır. O, Rahman, Rahîm, Rezzâk, Lâtif, Kerîm ve Zülcelâl-i Vel’ik- râm’dır. Bir İslâm büyüğünün ifadelerinden ilham alarak ifade edersek; O, yavruları ve çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını son derece muntazam bir şekilde gönderip, memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi; o yavrular ve çocuklar hükmündeki düşkünlerin rızıklarını da, bereket şeklinde gönderir. Onların geçimlerini tamah- kâr ve cimri insanlara yük etmez.
"Şüphesiz, Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir." (Zâriyât, 58)
Müslümanın günahkârlığı ve Kur’an’dan yüz çevirmesi, bereketsizlik getirir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
"Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz." (Taha, 124)