Makale

Türkiye Açısından KIBRIS'IN ÖNEMİ

DR. H.FİKRET ALASYA
KKTC Cumhurbaşkanı Danışmanı

Türkiye Açısından
KIBRIS’IN ÖNEMİ

Tarihin hiçbir devrinde Yunan olmayan Kıbrıs’ı Megalildea programına almış bulunan Yunanistan, Kıbrıs’ı da Yunanistan’a İLHAK ederek, etrafı düşmanlarla çevrilmiş bulunan Türkiye’nin nefes borusunu kapamak ve eline fırsat geçince tarihten silmek istemektedir.
Nitekim Yunan Milletvekilleri: "Kıbrıs Yunanistan’a aittir" sloganını ortaya atarak, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için zemin hazırlamaya başladıklarını, Lefkoşa’da yayınlanmakta olan MAHİ gazetesi açıklamıştır. Yeni Demokrasi Partisi’nin milletvekillerinin dayandıkları gerekçe de "Kıbrıs’ın, Yunanistan’ın bir uzantısı" olduğudur. Bu görüş ne ilme, ne mantığa uyar, sadece Yunan fanatizmine yakışır. 1314 Nisan 1969 tarihinde Makarios’un Kıbrıs’ta tertiplediği "Birinci Kıbrıs Etütleri Kongresinde sözde Yunanlı ilim adamları, Kıbrıs’ın İtalya’nın uzantısı olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bu gayrı ciddi ifade karşısında, değerli hocam Prof. Cemal Alagöz söz almış ve: "Kulağınızı neden tersten gösteriyorsunuz? Kıbrıs Antitorosların devamıdır" demiştir. 1907 senesinde İngiliz Amirallik Müsteşarı Winston Churchill’e, Rum Başpiskoposu hitap ederek Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isteyince Churchill:
"Kıbrıs’ın ne coğrafya, ne tarih bakımından Yunanistan’la hiçbir ilgisi yoktur. Siz Rumlar da Yunanlı değil, Kıbrıs’a hakim olan Mısır, Bizans, Finike, Ceneviz, Venedik vb. milletlerin karışımından meydana gelmiş olan melez bir toplumsunuz. Hıristiyan dini sizi birleştirmiş ve Yunanistan’ın yolladığı propagandacılar da sizi Yunanlı olduğunuza inandırmıştır" cevabını vermiştir. Tarihî gerçekte budur.
Ancak Yunan - Rum ikilisi, Kıbrıs’ın bir Yunan adası olduğunda ısrar etmektedir. Kıbrıs’tı Rumlar: "Bütünü ile Helen olarak aldığımız Kıbrıs’ın, bir karış toprağını dışarda bırakan bir anlaşmaya imza atan vatan hainidir" sloganına sıkı sıkıya sarılmış olduğundan, 30 yıldan beri süregelmekte olan ikili görüşmelerden bir sonuç alınamamaktadır. Çünkü ikili görüşmelerde, Makarios’un müzakere taktiği uygulanmaktadır. Makarios şu taktiği ileri sürmüş ve tatbik etmiştir: "Müzakerelere hiçbir zaman istekli oturmayacaksınız. Baskı altında, kerhen oturacaksınız ve taviz isteyeceksiniz. Ancak bir anlaşmaya imza atmak zamanı gelince, bir bahane çıkarıp masadan kaçacaksınız. Tekrar baskılar gelecek, yine kerhen oturacaksınız ve yine taviz talep edeceksiniz. Bu taktiği, Türkiye’nin zayıf zamanını yakalayıp, Kıbrıs’ı İLHAK edinceye kadar uygulayacaksınız." Bu taktiği Spiros Kyprianou, Yorgo Vasiliu aynen uygulamışlardır. Perez de Cuellar’ın sunduğu "Taslak Anlaşma Metni" (1985) ve "Çerçeve Anlaşma Metni" (1986) sayın Denktaş tarafından kabul edimiş, fakat Kyprianou tarafından reddedilmiştir. Ama ne hazin bir tecellidir ki hep sayın Denktaş suçlanmış ve uzlaşmaz kişi olarak damgalanmıştır. Hatta ABD ve İngiltere sayın Denktaş’ın görevden alınmasını istemiş ve faaliyete bile geçmiştir. Sayın Denktaş, Kıbrıs Türk halkının anayasal hakkını bütün gücü ile savunmuş, Türk halkını, Batı Trakya’daki Türkler gibi basit bir azınlık haline getirecek bir anlaşmaya katiyen yanaşmamıştır. Kıbrıs Türk halkı: "Mehmetçikle, Mücahidin kanları ile sulanarak çizilmiş bulunan sınırlardan, büyük tavizler verilerek yapılan bir anlaşmaya imza atan vatan hainidir" sloganı ile, Rum-Yunan ikilisinin karşısına çıkmıştır. Hayatını Milli Kıbrısdavasına adamış bulunan zamanımızın en büyük devlet adamlarından biri olan sayın Denktaş’ın, Türk halkını Rum-Yunan’a köle edecek bir anlaşmaya imza atmasını hiç kimse beklemesin. Çünkü TMT andına sadık, son nefere, son kurşuna kadar savaşacak ve Türkiye’nin ileri karakolunu düşmana teslim etmeyecek, şehitlerin mezarlarını Rum-Yunan çizmesine çiğnetmeyecek olan kahraman MÜCAHİTLER vardır.
Yunanistan’da Yunan Genelkurmayının mali desteği ile yayınlanan ve askerî birliklere de dağıtılan STOHOS gazetesinin 1992 yılı Ağustos ayı sonunda yayınlanan 3 nüshasından birincisinde, Sultanahmet Camii’nin ana kubbesindeki hilal, fotomontaj ile çıkarılmış ve yerine haç konmuş; iki minaresine de Yunan bayrakları çekilmiştir. Diğer sayısında da 1981 yılında yayınlanmış bulunan 1821-1981 başlıklı takvimin üst köşesinde, "Kaybolan vatanlara dönüş" ibaresi yazılmış ve arka tarafına basılmış bulunan haritada, kaybolan vatan toprakları olarak Batı Anadolu, İzmit, İstanbul, Trakya gösterilmiştir. Son iki nüshada aynı Me-gali-İdea haritası, bütün Türkiye’yi kaplayacak şekilde basılmış ve "Milli uyanış hayal değildir" ibaresi yazılmıştır. Bunlar da gösteriyor ki, "Kıbrıs’ı ver kurtul" formülü tamamen geçersizdir.
21. Yüzyıl Türk asrı olacağına ve Azerbaycan ile Türk dünyası petrolleri, Akdeniz’de Yumurtalık limanından dünyaya dağıtılacağına göre, Kıbrıs’ın hem Türkiye’nin varlığı hem de petrolün dünyaya güven içinde dağıtıla-bilmesi için, çok büyük önemi vardır. Yeni gelişmekte olan jeopolotik ve jeostratejik durum karşısında, dünyada federasyonların dağıldığı bir devirde, KKTC’nin desteklenmesi ve bağımsız bir devlet olarak, uluslararası kuruluşlarda yerini alması, artık kaçınılmaz bir mahiyet almıştır. İşte bu tarihi gerçekler karşısında, BM Güvenlik Konseyi’nin, Yunan ve Rum Ulusal Konseyi’nin 1989 yılında aldığı karara uygun olarak Butros Gali tarafından hazırlanmış bulunan rapora ve harita olmayan haritaya dayanarak almış olduğu 789 sayılı kararın kabul edilmesine imkan yoktur. Esasen Glafkos Klerides de kabul etmemiştir. Türkleri imha planı olan AKRİTAS’ı hazırlayan kurmaylardan ve tatbikatçılarından olan, iktidara gelince de ilk iş olarak 62 EOKA’cının itibarını iade eden Klerides cenapları, bir taraftan Rum Milli Muhafız Ordusu’nu en modern silahlarla donatırken, öte taraftan Kıbrıs’ta bir tek Türk askerinin kalmamasını istiyor. Acaba Türk askeri niçin Kıbrıs’tadır? Bunu bilmezlikten gelen Klerides’e hatırlatalım. 15 Temmuz 1974 darbesinden kurtulmuş bulunan Makarios, İngilizlere sığınmış ve adadan çıkarılmıştır. ABD’ye uçan Makarios 19 Temmuz 1974 günü BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada: "Yunanistan Kıbrıs’ı işgal etmiştir... Türkler de tehlikededir..." demiştir. Bu durum karşısında Kıbrıs Türk halkı Türkiye’ye müracaat ederek, Garanti Andlaşmasının 4. maddesine göre müdahale hakkını kullanmasını, kendilerini katliamdan kurtarmasını talep etmiştir. Türkiye taahhüdüne bağlı kalarak Kıbrıs Türk Barış Harekâtını gerçekleştirmiş, Türkleri imha edilmekten kurtarmış ve adaya barışı ve huzuru getirmiştir. Nikos Sampson / Paris’te yaptığı bir açıklamada: "Sadece Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmekle kalmayacaktım, aynı zamanda Türkleri de İMHA edecektim" demiştir. Türkiye’nin bu müdahalesinin yasal olduğunu, Atina Yüksek Mahkemesi 21 Mart 1979 senesi aldığı 2658/79 sayılı kararı ile, tarihe tescil etmiştir. Adada barış temin etmiş bulunan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetinden bir tek askerin kalmamasını, Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını, tarım iş gücü olarak adaya gelmiş ve yerleşmiş bulunan Türklerin geri yollanmasını, bütün Rum göçmenlerin eski evlerine dönmelerini ve bütün mallarına, mülklerine sahip olmalarını, yani Kıbrıs’ın bir Bosna-Hersek olmasını talep ediyor. Sayın Denktaş’ın, Türkiye’nin yardım ve desteği ile, bu zor işin altından kalkacağına hiç şüphe yoktur. Büyük Türkiye var oldukça KKTC ve Türk bayrakları, bağımsız KKTC semalarında, ebediyyen şanla, şerefle dalgalanacaktır.