Makale

İslam Ülkeleri Nasıl Bölündü?

ÖNCE, BİR VE BÜTÜNDÜK.. ONUN İÇİN BÜYÜKTÜK..
ŞİMDİ DAĞILDIK VE KÜÇÜLDÜK..
ŞEREFİMİZ BÜYÜKLÜĞÜMÜZ-
DEDİR...

Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ
İslâm ülkeleri nasıl bölündü? İSLÂM NASIL SAĞLANIR?

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş,
Beynel-lslâm kuruluşların değişmez üyesi..
Bir islâm Ülkeleri uzmanı..
Bu birikimi ile
İslâm Dayanışmasını değerlendiriyor.

İSLÂM Devleti ilk defa Medine’de teessüs etti. Kısa zamanda insanlığın bugün bile hayranlık duyduğu bir medeniyet ve kültür seviyesine ulaştı. Bu medeniyet ve kültür seviyesi, o günkü İslâm dünyasının büyük merkezlerinde ilim müesseseleri, sanat kuruluşları ve yüksek refah seviyesi olarak tezahür etti. İspanya’da-, Kuzey Afrika’nın önemli merkezlerinde; Tunus, Kahire, Şam ve Bağdat’ta; daha sonraki dönemlerde İstanbul, Konya, Malatya, Buhara gibi merkezlerde zirveye ulaştı.
Bu yükseliş, 17. yüzyıla kadar devam etti. Batılılar kendi Rönesanslarının Endülüs, Sicilya ve Bal-kanlardan, yani İslâm merkezlerinden gelen tesirlerle ortaya çıktığını söylerler.
İslâm Medeniyeti, çağının yegâne, tek medeniyeti haline geldikten sonra, her uygarlıkta olduğu gibi giderek durakladı ve çöküşe yöneldi. Bunun sebepleri şüphesiz değişik...
Kısırlaşma ilk defa ilimde görüldü... Arapçada meşhur bir söz var: Yeniden bir şey üretme kabiliyeti.. Önce o azaldı, o ortadan kalktı.
İlimde gerilemeyi iktisadî gerileme izledi. Daha önce büyük ticaret yollan İslâm bölgelerinden ge-çerken, bu yollar değişti. Denizyolu olarak Akdeniz, karayolu olarak İpek Yolu ve Baharat Yolu, Ümit Burnu ve yeni kıtaların keşfi ile önemlerini yitirdiler. Amerika ve Avustralya’nın keşfi ile, bu kıta’ların servetleri Avrupa’ya taşındı. Yarışta Avrupa öne geçti.
Üçüncü sebep Sanayi İnkılâbı.. Batılı ülkeler sanayi inkılâbını yaparak, teknolojide büyük bir atılım gerçekleştirdiler. Sonunda denge aleyhimize bozuldu. Son olarak da askerî faktör..
Batının ekonomik ve teknolojik üstünlüğü halen devam ediyor.
Dikkat edilirse, yükselme de, gerileme ve çöküş de beraber olmuştur. İslâm ülkeleri olarak..
Avrupa niçin bizim üzerimize geliyor? Bugün petrol unsuru var. Ama yüzyıllarca devam den Haçlı Seferleri zamanında petrol unsuru yoktu. Tek sebep din faktörü idi. Türkleri Avrupa’dan kovmak, Osmanlı memâlikine el koymak, İstanbul’u almak, bizi Ortaasyaya sürmek...
Ancak İslâm ülkeleri olarak kaderimiz bir. Yükseliş müşterek, duraklama ve çöküş müşterek.. Karşı çıkıyor ve üstümüze geliyorlarsa topluca üzerimize geliyorlar.
Osmanlılar çöktüğünde, Türkiye, Pakistan, Yemen ve kısmen Iran hariç, bugün sayıları 45’e ulaşan İslâm ülkeleri, müstemleke haline geldiler. Giderek bu müstemlekeler görünüşte istiklâllerini kazandılar. Fakat dışa bağımlılık devam etti. Bütünleşme, dayanışma da o sebeple mümkün olmadı. Dış tesirlerle..
Bu süreç uzunca sürdü. Afrika’nın şu veya bu köşesinde kalmış, ilk beyaz adamlar olarak Hristiyan misyonerlerini görmüş ibtidaî, silik ülkeler başlarını dik tutarken, İslâm ülkeleri dışa bağımlılığı sürdürdüler. Bunun bir sebebi de, aydın kompleksi.. İslâm ülkeleri aydınları, belli sebeplerle, kendilerini, ülkelerini, değerlerini küçük görme kompleksine kapıldılar.
Şimdi son zamanlarda bu kompleksten kurtulmaya başladılar. Buna bağlı olarak da, kimlik arayışı başladı.
Bu arayış ilk defa, 1969 yılında Mescid-i Aksa’nın yakılması hadi-, sesi ile başladı. Bu acı, çirkin hadi-se üzerine İslâm Konferansı derhal ve ilk defa toplandı. O yıldan bu yana resmî yakınlaşma, dayanışma da devam edip geldi. Hani "Bir musibet, bin nasihattan evlâdır" denir. O hesap.. Çok güzel gelişmeler oldu. Kültürel alanda, iktisadî konularda.. Hatta diplomatik sahada..
Son Körfez Krizi bir şanssız gelişmedir. İslâm Konferansı Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği 2 Ağustosta Kahire’de toplantı halinde idi. Konferansın nihaî bildirisinin kabul edileceği son günü, yani 2 Ağustos sabahında konferans salonuna gelen delegeler, bu acı haberle karşılaştılar. İslâm dayanışmasını kurmak için çalışmalar yapan Dışişleri Bakanları, bir İslâm ülkesinin, başka bir müslüman ülkeyi işgal ettiğini öğrendiler. Salona sanki bir bomba düştü ve konferans dağıldı. Sonuç almadan.. Körfez olayının ilk darbesi, ilk şoku işte bul.
Şimdi Türkiye’ye büyük bir vecibe düşüyor. Milletimiz bin yıldan fazla İslâm birliğini temsil etti. Bu birliğe, bu uygarlığa hizmet etti. Bu temsil Selçuklularla başladı. Haçlı Orduları karşısında yüzyıllarca kale gibi direndi ve "Allah’ın Kılıcı", "islâmın Kılıcı" lâkabını aldı.
Osmanlı Devleti en büyük İslâm devleti olarak, islâm âleminin muhafazası için kol-kanat gerdi. Arap Milletine, Ortadoğu ülkelerine, Kuzey Afrika müslümanlanna uzun bir sulh ve huzur dönemi yaşattı. Batılılar bu döneme Osmanlı Sulh dönemi derler.
İslâm ülkeleri Körfez krizi ile kritik bir döneme girdiler. Kriz nasıl biter bilinmez. Fakat korkulur ki, İslâm ülkeleri, nihayet kendine dönüş, kendini arama dönemine girdikten sonra, yeniden kardeş kavgalarına girerler..
İşte asıl vazifemiz şimdi başlıyor. İlim, kültür, sanat, araştırma, ekonomi alanlarında, en önemlisi de kriz kırgınlıklarını gidermek üzere kardeş ülkelerin arasını bulmak.. Onları masaya, görüşmeye oturtmak, Türkiye’ye, bize düşüyor.
Şunun için: 400 yıl bu topraklarda birliği temsil ettik. 45 İslâm ülkesi içerisinde iktisadî bakımdan en çok gelişmiş, en fazla sanayileşmiş, gayrisafî millî hâsılası en yüksek, eğitim alanında önemli adımlar atmış, hatta din eğitimi alanında en teşkilâtlı ülke Türkiye...
Dahası, Türkiye hiç bir zaman müstemleke olmamıştır. Bu memlekette bayrağımız hiçbir zaman yere düşmemiştir. Dışarıdan idare edilmemiştir. Onun için İslâm ülkelerini birbirine yaklaştırmak, önce bize düşüyor.
Geçmişteki yaralan kaşımaya gerek yok. Geçmişte birkaç kabilenin, bir-iki hainin yapmış olduğu hatalara saplanıp, kin ve adavet duygusuna kapılmamalıyız. Hepimiz ehl-i kıbleyiz. Komşuyuz, kardeşiz.. Bir büyük ağabey gibi, kardeşlerimizin elinden tutmalıyız.
Batıda ve dünyada dine dönüş başlamıştır. Hak din İslâmiyet’i bu arayışlara biz sunacağız. İslâm ül-keleri olarak..
Kendi aramızda bir ve bütün olmazsak, bu mesajı nasıl yüklenecek, nasıl temsil edecek, nasıl tebliğ edeceğiz...
Tefrikanın vebali büyüktür, vahdetin ise şeref ve ecri...


“Avrupa niçin üzerimize geliyor? Tek sebep, müslüman oluşumuz. O halde biz de birlik olalım!. Tefrikanın vebali büyüktür. Vahdetin ise şerefi...”