Makale

İYİ BİR MÜSLÜMAN İYİ BİR MÜCADELECİDİR

İYİ BİR MÜSLÜMAN İYİ BİR MÜCADELECİDİR

Tahsin ÜNAL

(Tarih öğretmeni)

Bir fikir manzumesinin komünist olup olmadığını izah eden ve her biri kuyumcu mehengi duru­munda olan 15-20 fikir manzumesi varsa bunlardan biri ve başta gele­ni, din’dir. Bir fikir manzumesinde, bir kitap veya makalede, din kötü­leniyorsa, dînin lüzumsuzluğundan bahsediliyorsa o fikir manzûmesî komünist fikir manzumesidir. Zîrâ komünistler, "Allah yoktur, insan­lar Allah’larını kendileri yaparlar, kendileri taparlar. Din insanların ve toplumların afyonudur." derler. Bu slogan üzerinde uzun uzun şerh ve izahlara girişirler.

Asırlar boyunca dinsiz insan olmuştur, fakat dinsiz millet olma­mıştır. İnsanlık ve milletler, ister politeist dinler devrinde olsun, ister monoteist dinler devrinde olsun, mutlaka bir Allah’a, bir dîne inan­mışlardır. Bir Allâh’a, bir dîne inan­mak insanların yaradılışında ve ru­hunda vardır. İnsan Allâh’a inanıp, O’ndan korktuğu, O’nu sevdiği, O’na yaklaştığı nisbette insan olmuş, O’ndan korkmadığı, O’ndan uzak­laştığı, O’nu inkâr ettiği nisbette hayvanlaşmış ve barbarlaşmıştır. Al­lah’ı tanımakda kalbî bir huzur, in­sanî bir saadet vardır.

İzahı zor bir düşünüş tarzıdır: Acaba insan veya cemiyet, Allâh’ı tanımayıp inkâr edince, daha mı dinamik, daha mı uyanık, daha mı bilgili ve kültürlü oluyor?.. Daha iyi bir mühendis, daha iyi bir dok­tor, daha iyi kumandan, öğretmen ve daha İyi bir devlet adamı mı o­luyor?.. Bunun iyi ve faydalı olan tarafı neresidir? Din neden cemiye­tin afyonu olup onu uyutsun? Bö/­le düşünmek 7000 senelik târihî inkâr etmek, hiç değilse bilmemek­tir. Dîne inanmak, iyi bir doktor, avukat, kumandan, öğretmen, iyi bir devlet adamı olmaya mâni de­ğildir. Hattâ o îman ile daha iyi olur, insan hem iyi bir müslüman, hem iyi bir mücadeleci, hem iyi bir diplomat olabilir. Tarih bunun mi­salleri ile doludur. Yıldırım, Fâtih, Yavuz Selim, iyi bir müslüman, iyi bir mücâdeleci, iyi bir devlet adamı değiller miydi? İbn-i Sînâ, İbn-i Rüşt, İbn-i Haldûn iyi bir müslü­man, iyi bir bilgin değiller miydi?..

Diğer dinleri bir tarafa bıraka­lım. Bu tarz düşünce, İslam Dîni için kat’îyyen söylenemez. “Savaşınız. Size savaş farz kılındı. Zîrâ savaş­ta hayat vardır. Vasıta ve silâh ha­zırlayıp, savaşa hazır olunuz. İslam­ları savaşa teşvîk ediniz. Dünyâyı tercih ediyorsanız savaşımız, Savaş sizden kaldırılmaz.” (Bakara S. A. 216, 344, 346; Al-i İmrân S. A. 146, 148, 152, 156, 158, 194, 200; Nisâ S. A. 69, 71, 72, 74, 75; Enfâl S. A. 61, 65, 66, 67; Tevbe S. Â. 13, 17, 18, 23 ve diğerleri). “İlmî Çin’de dahi olsa arayınız”, “Beşikten me­zara kadar ilim öğreniniz”, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyanız için çalı­şınız”... diyen ve bizi savaşa, hayat mücâdelesi için çalışmaya; ilim öğ­renmeye teşvik eden, bize pasif olmayı değil, dinamik olmayı öğütle­yen İslam Dînî, nasıl olur da "Ce­miyetin uyuşturucu afyonu" olur? XVIII. Asırdan sonra Osmanlı Türk cemiyetine ve İslam âlemine bir uyuşukluk, tembellik ârız olmuş, gerilemişse; bu, İslam Dîni’nden de­ğil, içeride, çalışmayı, mücâdeleyi, ilmi terketmiş olan cemiyetten, dı­şarıda bizi sömürmek İsteyen düş­man devletlerin telkinlerinden gel­miştir.

Allâh’a ye dîne bağlılık çökmeseydi, ekonomik ve sosyal çö­küntü olmayacaktı. Dînî çöküntü, ekonomik ve sosyal çöküntüye yol açmıştır. Dînî ve ilâhî fikirler o dî­ne inanan cemiyetle, beraber, tekâmül ederler. İslam Dînî, bâzı istis­naları ile berâber, 630’dan 1600 târihine kadar, biri sene önce Emevîler ve Abbâsîler devrinde, sonra Selçuklular ve Osmanlılar zamanın­da bir fetih ve dinamizm doktrini olduğu gibi İslam ve Türk medeniyetlerinin yaratılmasında da bir ilerici, ruh ve düşünce düzeni ol­muştur. Asırlarcâ bir dinamizm doktrini ve daima ileri atılan gerçek, bir devrimci fikir manzumesi olan İslam Dîni nasıl olur da bugün top­lumun tekâmülüne köstek olur?..

Dîni, cemiyetin uyuşturucu af­yonu yapanlar önce sömürgeci kapitalist emperyalistler olmuştur. Bunlar müstemlekelerini ellerinde tutmak, menfaatlerini devam ettir­mek için misyonerlerini, kolej adın­daki okullarını, entellijan servisleri­ni müstemleke memlekette kendi­lerine yaklaşan grupları, sinsice ha­rekete geçirmişler ve hele İslam âleminde, dîni, "Tevekkül; kader, bir lokma ve bir hırka, şu ölümlü dünya, bey de ölecek paşa da, fa­kir de ölecek zengin de, vs. gibi" tutmuşlar ve muvaffak da olmuş­lardır.

Bugün de aynı oyunu, .daha kötü bir şekilde komünistler oynamak istiyorlar. Allâh’ı ve dîni in­kâr ederek inançlarda, dolayısiyle ekonomik ve sosyal münasebetler­de bir çöküntü meydana getirerek, komünizme zemin hazırlamaya ça­lışıyorlar. Zîrâ dinsiz ve fakir çev­reler, komünizmin kolayca yayılacağı en uygun çevrelerdir.

Bütün bunlardan şöyle bir ne­ticeye varmak mümkündür: Din, müsbet düşünen ve müsbet eğitim yapan bilginler, doğruyu görebilen önderler önünde, bir afyon değil itici ve ilerici bir güç kaynağı, re­formist bir ideal, esaretten kurtu­luşlarda bir sava; rûhudur. Milli Mücâdelenin binlerce şehîdi, vatanı, emperyalist kapitalistlerden kurtar­mak için savaşırken, ölümü gönül ve dillerindeki tekbir ile karşılamış­lardır. Millî Mücâdele yatan adına yapılmadan önce, din adına yapıl­mıştır.

(İslam Medeniyeti, 1969i sayı, 16)