Makale

ERTUĞRUL GAZİ, SOYU VE SÖĞÜT FESTİVALİ

Abdullah ŞAHİN/Musahhih

ERTUĞRUL GAZİ, SOYU VE SÖĞÜT FESTİVALİ

Ertuğrul Gazi (Ö. 680 /1 281) P Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey (1 2581326) in babasıdır. Ertuğrul Gazi’nin soyu, kuruluştan 100-150 sene sonra yazılan bir kısım kaynaklardaki bilgilere göre, Oğuz Han’a, ondan da Nuh (a.s.)’a kadar ulaştırıldığı görülmektedir.
Ertuğrul Gazi’nin babası hakkında iki ayrı isim nakledilmektedir. İlk Osmanlı tarihçilerinden Ahmedî, Enverî ve Karama- nî Mehmet Pasa, Ertuğrul Gazi’nin babasını Gündüz Alp olarak kaydetmişlerdir. Oruç bin Abdil, Asık Paşazade ve Nesrî gibi tarihçiler ise, Süleyman Sah olarak bildirmişlerdir. Ancak bu ikinci kaynak grubunda verilen bilgilerin doğru olmadığı, bugün kesinleşmiş gibidir. Nitekim Dsman Bey’e ait bir sikke [para] ve “Osman bin Ertuğrul bin Gündüz Alp” ibaresinin bulunması, birinci kaynak grubunu güçlendirmektedir. (1)
Bu konuda Ord. Prof. M. Fuad Köprülü’nün, önemli bazı tarihi kaynaklar göstererek aktardığı bilgileri de, önemine binaen özetlemek yararlı olacaktır.

Söyle ki:

F. Köprülü, Osmanlı soyunun belirlenmesi için, yukarda zikri geçen iki gruba ait kaynak bilgilerini yeterli görmemektedir. Adı geçen yazar, bu iki grup kaynaklarda Osmanlıların, sadece Oğuz Türklerine mensup oldukları görülür, Kayı boyundan bahsedilmez demektir. Konuya açıklık getirmek için de, şu bilgileri vermektedir: “Halbuki, II. Murat devrinde yazılan Yazıcıoğlu Ali’nin Selçukna- me’sinde, Edirneli Ruhî Tarihi’nde, Lutfi Paşa tarihi ve idris Bitlisi’nin Heşt-Behisi’nde Osmanlı hanedanının Kayı’lardan olduğu tasrih olunur. Yine Dede Korkut Kitabı’nın Osmanlı döneminde tesbit edilen nüshasında, Osmanlılar’ın Kayı’lardan olduğu ileri sürülür... İdris’in eserinden sonra Osmanlı kronikçileri (tarihçiler) arasında bu kayı an’anesi, adeta res" mi bir mahiyet almış, sonraki doğu ve batı tarihçileri tarafından da 1 umûmiyetle kabul görmüstür.”
Bu meşhur rivayetler dışında, OsmanlIların alelade bir gemici’nin, şöhretli bir korsan’ın cuk (çığ) adlı zengin ve kahraman bir çobanın, Davud adlı zengin bir kabile reisi’nin v.s. gibi ünlü kişilerin neslinden olduğu tarzında bazı rivayetlere de , XVI. y.y.’la ait bir kısım kaynaklarda rastlanmaktadır. Ancak bunlar maksatlı ve uydurma rivayetlerdir. Nitekim Timur, Yıldırım’a yazdığı tehdid ve hakaret dolu mektubunda, “gemici bir Türkmen neslinden geldiğin, bence malumdur” gibi sırf hakaret maksatlı bir ifade kullanmıştır. Ayrıca Osmanlılar’ın mühtedi (sonradan İslam’ı kabul eden) bir prensin çocukları olduğu tarzındaki bazı Hristiyan kaynaklı rivayetlere de rastlanmaktadır. F. Köprülü bu tür rivayetlerin tamamının maksatlı ve uydurma olduklarını tesbit ederek, herbirini ayrı ayrı ele alıp, kaynakları ile birlikte ortaya çıkarmış ve çürütmüştür.
Yine bu rivayetler yanında, İranlı yazar Estarabadi, himayesine sığındığı Kadı Burhaneddin’e yaranmak için, Anadolu beyleri aleyhine ağır bir lisan kullanmış, özellikle de Osmanlıları, basit ve cahil birer Moğol beyleri olarak göstermek istemiştir. Her ne kadar Osmanlılar’ın aslen Moğol oldukları gibi bir görüş beyan etmemiş olsa bile. Yine de olaya tarafsız bir gözle bakacak olursak, o dönemlerde Anadolu’da bir takım Türkmen ve Moğol aşiretlerinin yasadığı, bunların baslarında da, umumiyetle basit ve cahil kabile reislerinin bulunduğu, bu mühim eserden anlaşılmaktadır.
İste bütün bu rivayetler ışığında meseleye bakınca, Osmanlı kronikçileri tarafından ileri sürülen, Osmanlılar’ın Oğuz’lardan olduğu rivayetini, tarihi hadiselere en uygun nakil olarak görüyoruz. Binaenaleyh muhtelif Oğuz kabileleri arasında Kayı Boyu’nu, “Osmanlılar’ın Ceddi (aslı)” olarak gösteren grubun rivayetini, kesin olarak çürütüp atabilecek bir delile sahip değiliz. Ayrıca Oğuzların sağ kol kabilelerinin basında daima Kayı’ların yeraldığı görülmektedir. Her ne kadar Kasgarlı Mahmud’un listesinde Kayı’ların, Kınık (Selçuklu hanedanının soyutlardan sonra zikredildikle- ri görülmekte ise de, öyle anlaşılıyor ki, bu durum Mahmud’un Selçuklu hanedanına karsı gösterdiği zaruri bir saygının neticesidir. (3)
Osmanlılar’ın soyu hususunda önemli bir araştırmacı olan Uzunçarşılı da su açıklamayı getirmektedir:
“Oğuz Han’ın Günhan gibi isimlerinin sonu "han”la biten altı oğlu vardı. Bunlardan üçü yani Gün, Ay ve Yıldız hanlar sağ kolu, diğer üç han da sol kolu teşkil ediyorlardı. Sağ koldan gelenlere Bozoklu, sol koldan (Gök, Dağ, Deniz Hanlar) gelenlere de Üçoklu deniyordu. Şölen denilen ziyafetle de Sağ Kol’a mensup Günhan en basta yer alırdı.”
İste Osmanlı Devletini kurmuş olan ailenin; tarihi kayıtlara, etnik incelemelere ve mevcut damgalara göre Oğuzların sağ kolu olan Günhan Kolu’nun Kayı Boyu’ndan olduğu anlaşılmaktadır. Kayı’nın manası ise, kuvvet ve kudret sahibi demektir.
Büyük Selçuklular 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi- ’ni müteakip Anadolu’ya yayılmaya başladıkları yıllarda, Kayı Boyu da bu sırada veya daha sonra Celaleddin Harzemsah’ın vefatının peşinden Anadolu’nun bazı bölgelerine yerleşmişlerdir. Kayı’ların S. miladi asırdan itibaren Selçûkîlerle beraber Ceyhun nehrini geçerek İran’a geldikleri hususunda tarihçiler ittifak içindedirler. Ancak Anadolu’ya geldikten sonra, ne şekilde dağıldıkları hususunda değişik rivayetler vardır. Meşhur olanı, Ahlat’a yerleşen Kayı’lar, oradan Erzurum ve Erzincan’a, daha sonra Amasya’ya gelerek oradan da Halep tarafına göç etmişlerdir. Caber Kalesi civarında reisleri Süleyman Sah’ın, Fıratı geçerken boğulması üzerine ikiye ayrılmışlar, bir kısmı orada kalmış bir kısmı da Çukurova’ya gelmişlerdir. Çukurova’ya gelenler de ikiye bölünerek, bir kısmı Erzurum civarındaki Pasin Ovası Sürmeliçukur’a yerleşmişlerdir.
Uzunçarşılı burada su hususa dikkat çekmektedir: “Pek çok tarihi kaynaklarda Osmanlı’nın soyu, yukarıda zikri geçen Süleyman Sah’a bağlanmışsa da, adı geçenin Fırat Nehri’ni geçerken boğulduğu, orada defnedildiği ve buraya Türk mezarı adı verildiğine dair hadisenin, tarihi hakikatlere uygun olmadığı, bu mezarın Anadolu Selçukîlerinin ceddi, Süleyman bin Kutalmış’ın mezarına benzediği görülüyor. Süleyman Sah, OsmanlI’nın ceddi olmadığına göre, tarihi tetkiklerden çıkan ihtimallerin bizce en uygun olanı, Ertuğrul Bey’in babasının Gündüz Alp olduğu, “şimdilik” kaydıyla kabul edilmesi en doğru olan nakildir."(4)
Bu özet bilgilerden sonra, Ertuğrul Gazi’nin hayatı ve Söğüt festivali konusuna girebiliriz.

ERTUĞRUL GAZİ ve SÖĞÜT ŞÖLENLERİ
XIII. yüzyılda Moğallar’ın ardı arkası kesilmeyen saldırıları nedeniyle Oğuzların Kayı Boyu da, bir takım göç olaylarına maruz kalmıştır. Uzunçarşılı, Köprülü v.b. gibi meşhur araştırmacılar, T.D. Vakfı Ansiklopedisi ve Osmanlı Ansiklopedisi gibi ciddi ve önemli kaynaklara inebilen eserler XIII. asrın sonlarına ras- layan kuruluş yıllarını, pek karışık bir dönem olarak göstermişlerdir. Binaenaleyh Osmanlı- lar’ın ilk aşiret devirlerini, hatta beylik kurdukları zamanlardaki tarihi bilgilerin tamamına yakınını daha sonra yazılmış tarihi kaynaklara dayandırmaktadırlar. Bu itibarla o yıllar hakkında- ki bilgilerde pek çok meçhul noktalar söz konusu olmaktadır.
İste bu meçhul noktalardan birini de, Ertuğrul Bey’in babası ve nesebi meselesi teşkil etmektedir. Yukarda açıklandığı üzere, şimdilik kaydıyla Ertuğrul Bey’in babasının, Gündüzalp olduğu tesbit edilmiştir. Kabri Ankara civarında K. Sarayözü Kırka Köyü’nde olduğu muhtemel görülmektedir. Validesi ise Hayme Ana’dır. Hayme Ana Domaniç’in Çarşamba Kö- yün’de medfun olup, II. Abdulhamid tarafından 1309/1892 M. de kabri üzerine türbe yaptırılmıştır. (5)
Ertuğrul Bey’in, Söğüt ve Domaniç’i mesken edinmesi hususunda da konuyla ciddi bir şekilde ilgilenen bir çok araştırmalar mevcuttur. Bu araştırmalar arasında yer alan ve olayları en derli toplu bir şekilde takdim eden çalışmalardan birisi de, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopesi’dir. Bu kısa yazımızdan son olarak sunacağımız adı geçen ansiklopedideki bilgileri de şöyle özetleyebiliriz:
Meşhur geleneğe göre, pek çok hükümdar çıkaran Oğuzların Kayı boyuna mensup Ertuğrul Gazi’nin ataları, Anadolu’nun ilk fethi yıllarında Sultan Tuğrul Bey ve Alparslan’ın maiyetinde, önce Ahlat bölgesine yerleşmişlerdir. XIII. yüzyılın baslarında ise önce Eyyûbîler, sonra da Moğollar’ın istilaları üzerine, Mardin’e gelerek, kendileri gibi Kayı boyuna mensup Artukoğul- larına bağlanmışlardır. Moğolların Mardin ve çevresini yağmalaması üzerine de, Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’na (Sürmeliçukur) yerleşmişler, Gündüz Alp’in burada hastalanarak vefat etmesi üzerine de, aşiretin basına Ertuğrul Gazi’nin geçtiği anlaşılmaktadır
Yine tarihi an’aneye göre, Moğol saldırılarının bu bölgelerde de hissedilmesi üzerine, ağabeyleri Tekin ve Gündoğdu Ahlat’a geri dönmüşler, Ertuğrul Gazi ve kardeşi Dündar Bey de, Sivas yakınlarına gelip konaklamışlardır. Bu günlerde o bölgede Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin savaştığı ve Moğolların Selçuklu ordusunu yenmek üzere olduğu görülünce, bazı ileri gelenlerin tereddütlerine rağmen, Ertuğrul Gazi Selçuklu ordusuna yardıma koşmuştur. Bu hiç beklemedikleri ani müdahele karşısında Moğollar paniğe kapılmışlar ve savaşın seyri de değişerek, Moğollar bozguna uğramış, Selçuklular ise mağlup olmaktayken, galibiyete ulaşmışlardır. Bunun üzerine Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat, Ertuğrul Gazi’ye hil’at giydirmiş, Selçuklu ülkesinde yerleşmek arzusuyla göç ettiklerini öğrenince de, Ankara yakınlarındaki Karacadağ ve çevresine yerleşmelerine müsade etmiştir (1230 m.)
Bu tarihten bir sene sonra da Selçuklu Sultanı batı sınırlarını itaat altına almak amacıyla bir sefer düzenlemiştir. Ordusu Sultanhöyüğü’ne (Eskişehir) geldiğinde, Ertuğrul Gazi de kendi birliğiyle buraya gelerek Sultan’ın ordusuna katılmıştır. Bugünkü Pazaryeri ile Bozüyük arasındaki “Ermenibendi” denilen yerde, Nikala (İznik) Rum imparatorluğu Teodoros Laska- ris’e bağlı birliklerle çok şiddetli bir savaş yapılmıştır. Ertuğrul Gazi’ye bağlı akıncı süvarilerinin çok başarılı mücadele ve maharetleri sonucunda, bu önemli savası Selçuklular kazanmıştır. Bu galibiyete çok sevinen 1. Alaeddin, Eskişehir ve çevresini Ertuğrul Gazi’ye vererek onu taltif etmiştir. Ertuğrul Gazi büyük bir azimle Karacahisar Ka- lesi’ni de ele geçirip, Söğüt üzerine yürümüştür. Uzun mücadeleler neticesinde ele geçen bu yerlerden Söğüt, bilahare Osmanlı Beyliğinin ilk başşehri olacaktır.
Ertuğrul Gazi Söğüt’e yerleşerek, kışları Söğüt’te, yazları da Domaniç yaylalarında geçirerek, zaman zaman Bizans sınır bölgelerine akınlar düzenlemiştir. Bu akınlar sırasında, çevrede bulunan Akçakoca, Samsa Çavuş, Kara Oğlan, Kara Tekin, Turgut Alp, Aykut Alp, Konur Alp, Abdurrahman Gazi ve Karamürsel gibi tecrübeli uç beyleri de Ertuğrul Bey’in etrafına toplanmışlardır. Böylece Sö- ğüt’e yerleşen Kayı aşireti, her geçen gün biraz daha büyüyerek güçlenmiştir. Ancak epeyce yaslanan Ertuğrul Gazi, muhtemelen 1281-89 yılları arası, Kayı aşiretinin idaresini oğlu Osman Bey’e bırakarak 90 yasını asmış olduğu halde vefat etmiştir. Türbesi, Bilecik ili Söğüt ilçesinin 1 km. doğusunda Söğüt-Bilecik Yolu üzerinde bulunmaktadır. Kayı aşiretine mensup olanlar ve özellikle Karakeçili aşireti, Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra onun türbesini manevi ziyaret yeri haline getirmişlerdir. Yıllar boyu da burayı ziyaret ederek şölenler tertiplemişler; cirit, güreş gibi milli oyunlarla da atalarını ya- detmişlerdir. (6)
Ertuğrul Gazi’nin türbesi, günümüzde de ziyaret edilmektedir. Özellikle her sene Eylül ayında büyük şölenler düzenlenmektedir. Söyle ki:
Her yıl Eylül ayının ilk cuma günü, Merkez Çelebi Mehmet Camii’nde okunan mevlid-i şerif ve indirilen hatm-i şeriflerin duasıyla başlayan “Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt İhtifalleri" şöleni, aynı haftanın pazar ^ünü, büyük bir davetli katılımıyla Ertuğrul Gazi’nin türbesi ve silah arkadaşlarının kabirleri ziyaret edilmektedir. Bu ziyaretlerin peşinden yapılan tören ve ikram edilen şifalı pilav geleneğiyle de, ihtifal noktalanmaktadır.
Sonuç olarak IX. yüzyılın başlarında ferdi olarak müslüman olmaya başlayan, X. yüzyılın ortalarına doğru da, kitleler halinde müslüman olan Türkler, gerek ilk vatanları olan Orta Asya’da, gerekse göç edip yerleştikleri yerlerde büyük devletler kurmuşlardır. Bu devletlerden biri ve en önemlisi de, XIV. yüzyılın baslarında alt yapısının oluşumu, Oğuzların Kayı boyuna mensup, Ertuğrul Gazi tarafından Söğüt’te başlatılan, bilahare de üç kıtaya hükmeder bir güce ulasan Osmanlı İmparatorluğu’dur. İste bu nedenle her sene Söğüt’te şölenler tertip edilerek o sanlı ecdadın hatıraları canlandırılıp yadedilmektedir.

1. Hoca Sadettin Efendi, Tacu’t-Teva- rih 1/26 vd. Kültür Bak. Yay. 301. Ahmet Cevdet Pasa, Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa 1/487 vd. Bedir Yay. 1st. 1977.
2. T.D. V.İslam Ansikl. 11/314.OsmanlI Ansikl. 1/68 Ağaç yay. Lmt. sirk. ts.
3. Ord. Prof. M. Fuad KÜPRÜLÜ, Os
manlI Impar. Kurulusu, sy. 28390 Otüken yay. 1st. 1981
4. Ord. Prof. I. Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi 1/93-101 T.T.K Baskı. ANK. 1988.
5. UZUNÇARŞILI, a.g.e. 1/100-101
6. T.D.V. İslam Ansiklop., 11/315.