Makale

Tehdit Kuşağı ve Türkiye

Hamdi MERT

TEHDİT KUŞAĞI" VE TÜRKİYE

ÜLKEMİZ, dünya güç dengelerinin odak noktasında bulunuyor. Avrupa-Asya-Afrika Kıtalarının düğüm noktasını teşkil eden bu stratejik konum, ülkemizi tıpkı bir deprem kuşağı gibi, bir tehdit kuşağı üzerinde tutmaktadır.
Akdenizin ve dolayısıyla Atlantiğin kapısı durumunda bulunan Boğazlar ve Marmara değil sadece, Ortadoğu, Basra Körfezi ve Doğu Akdeniz’i kontrol altında tutan konumu da, Türkiye’yi bölgede ve dünyada önemü kılıyor.
Sadece coğrafî ve stratejik bakımdan değil, sosyo-ekonomik potansiyel olarak da ülkemiz, güç dengesini kendi bulunduğu tarafa çekecek bir "Bölge Devleti"dir. Gelişen ekonomik ve teknolojik gücü, 60 milyonluk nüfusu, gıda bakımından ihtiyaç fazlası bulunan nadir ülkelerden oluşu, bize bu özelliği kazandırıyor.
Bütün bunlar, neden güçlü bir Türkiye istenmediğinin gerçek sebepleridir. Zira sıcak denizlere inme ve Ortadoğu’nun zengin petrol kaynaklarını ele geçirme arzusundaki Sovyetler önünde ciddî bir engel; Batı-Hıristiyan kültürü ile Doğu İslâm kültürü arasında bir köprü; Haçlı-Avrupa silâhlı güçlerinin Ortadoğu yolu üzerinde bir kale; Karadeniz ülkelerinin büyük denizlere açılmalarına karşı bir kapıdır. Avrupa’dan Ortadoğu’ya yönelik silâh kaçakçılığı; Ortadoğu ve Uzakdoğu’dan Avrupa’ya yönelik uyuşturucu trafiği de Anadolu köprüsü ile -ister istemez-irtibatlıdır.
İşte deprem kuşağını andıran terör tehdit kuşağı böyle oluşuyor.

TERÖR DURUR MU?
Dünyada ayrı devletler, ayrı menfaat çatışmaları olduğu müddetçe karşılıklı kavga durmaz. Bu yargı terör için de doğrudur.
Dünyada dengeleri ellerinde tutmak isteyen güçler, hassas konumdaki Türkiye’nin belini doğrultmaması için fesat plânlarını yürütmeye devam edeceklerdir.
Dışarıdan kumandalı bu fesat hareketlerin kaynağı kurtulamayacağına göre, yapılacak iş, millî bünyenin sağlam-güçlü tutulmasıdır. Hastalık, zayıf bünyede yerleşir. Onun içindir ki, sadece silâhlı terör değil, millî bünyemizi zayıf düşürecek her türlü kültürel taktikler, fesat neşriyat, soğuk harp stratejileri, silâhlı teröre yardımcı taarruzlardır.
Unutulmaması gerekir ki, sıcak savaşların yerini soğuk harp taktikleri almıştır. Ve soğuk harp, sıcak savaştan daha çok tahripkâr olabilir. Zira ateşli silâhın tahribatı telâfi edilip yerine konulabilir ama, millî bünye bir defa tahribolmuşsa, onun tamiri bazan imkânsız olabilir.

MİLLİ YAPIYI TAHKİM ETMEK
Terör, içtimaî-millî bünyeyi hedef almıştır. Maksatları, birbirine düşürülmüş-, hayata küstürülmüş, istikbalden ü-mitsiz, bıkkın ve yılgın bir içtimaî-millî yapı imal etmektir. Pasif, itaatkâr bir sosyal yapı...
O halde teröre karşı alınacak tedbirleri araştırırken, işe sosyal bünyeyi sağlamlaştırarak başlamalıdır. Onlar "pasif-itaatkâr" bir toplum yapısı istiyorlarsa, muhkem, diri, şuurlu bir içtimaî bünye kurmak.. Alınacak en müessir, en makûl, en kalıcı, sonuç aha tedbir bu olacaktır.
Cephe savaşlarının yerini bugün kültür savaşları almıştır. Bir ülke üzerinde siyasî e-melleri olan devletler, o milletin millî kültürünü tahribetmekle işe başlıyorlar.
Şimdi -12 Eylül öncesinin getirdiği şok sebebiyle- toparlanmaya çalışıyoruz. Ama toparlanma hızımız yavaş.
Geçmişteki tahribatı telâfi etmek için toplu, üzerinde fikir birliği edilmiş bir "Hizmet Stratejimiz" henüz yok. "Millî Kültür"denilen şey nedir, "Millî müşterek"ler nelerdir? Henüz kanaat birliği, yorum birliği mevcut değil.
Okullara mecburî din dersleri koyduk, fevkalâde isabetli oldu. Ancak, din bilgisi ve sevgisinin diğer derslerden, kültür vasıtalarından ayrı bir disiplin halinde verilmesi kâfi ve doğru değildir. Millî kültür terbiyesi, Millî kültürün bütün unsurlarını içine alacak şekilde, Millî bir strateji ile verilebilir. "Aile", "Okul", "Sosyal çevre" aynı üslûbu kullanır, aynı tavrı takınır, aynı telkini yaparsa, bundan tadı aynı. rengi müşterek meyve alabilirsiniz. Din bilgisi dersinde verdiğinizi biyoloji dersinde, tarih dersinde verdiğinizi sosyoloji ve felsefe dersinde geri alırsa-nız, bundan ancak, çift şahsiyetli, daha doğrusu şahsiyetsiz nesiller çıkar.
12 Eylül ile başlıyan toparlanma döneminin çabalarını boşa çıkaran bir vakıa da "Müstehcen Neşriyat" konusudur. Sinema, video, günlük gazete ve diğer basın organlarında zaman zaman yaygınlaşan ideolojik telkinler, yerini "Müstehcen Neşri-yat"a bırakmış görünüyor. Bu, hem daha kolay, hem daha yaygın, müessir ve kestirmeden sonuç alıcı. En-teresandır, müstehcen ve ayıp yayın yapan bazı gazete ve dergiler, 15-25 yaşlarındaki çocukların ellerinden düşmüyor. Biri bu ayıp yayını eline geçirmişse, üçü-beşi onun etrafını almış, kuytu sokak köşelerinde, ayıp bakışlar, ayıp hareketler yapıyorlar. Nikâhsız insanların yasak yatak odası hayatları, yerli filmciliğimize hakim olmuş görünüyor. Bu filmlerin mü-davimleri de, yetişme çağında bulunan erkek çocuklar... Sinema salonundaki hem ruh, hem zihin, hem beden sağlığına ters, ayıp manzaraları seyre tahammül etmeniz mümkün değildir.
Bu bir kültür erozyonudur. Sağlam "Aile" yapımız hızla tahrip olmaktadır. Millî Ahlâk ve seciyemizden habersiz nesiller yetişmektedir. Her biri bir yana, bir yöne bakan bu nesille siz, millî kalkınma heyecanınızı, millî kalkınma hamlenizi başlatamazsınız. Allah korkusu, âhiret mesuliyeti, sırat ve mizanı öğretmediğiniz cemiyette, ne. anarşi ve terörü; ne teröre kalkan yapılan rüşvet ve kaçakçılığı, haksız kazanç ve fi-at tırmanışını önleyebilirsiniz. Millî tahribat bu hızla devam ederse, yarın bu insanları ikna edip cepheye de süremezsiniz.
"Terör Kuşağı" vakıası da bu demektir, dışarıdan kumandalı terörün içerideki uygulanışı da..
"Çaresi" mi, o da bu kültür erozyonunu vakit geçirmeden önlemektir.


"ANARŞİMİ "TERÖR"MÜ?

Anarşi, "ferdî hürriyetleri aşın derecede kısan devlet otoritesine karşı toplu başkaldırma" manasında klâsik bir mefhumdur.
Bu romantik anarşi yaklaşımı gerilerde kalmıştır.
"Anarşi" bugün devletleri yıkmak, zayıflatmak için terörizme takviye bir unsur, bir soğuk harp vasıtası olarak anlaşılıyor.
Din, devlet, mezhep, bölge, etnik köken mefhumları üzerinde meydana getirilen kavram kargaşası da, teröre takviye anarşi cümlesinden, soğuk harp taktikleridir.