Makale

KOCA SİNAN ve SÜLEYMANİYE CAMİİ

MUSTAFA BEKTAŞOĞLU

KOCA SİNAN ve SÜLEYMANİYE CAMİİ

Konumuzu teşkil eden Süleymaniye Camii ve mimarı Koca Sinan’dan bahsetmeden önce; Sinan’ın yaşadığı çağı değerlendirmenin, ilim ve sanat erbabına değer verip, başarılı sonuçlar alınmasına vesile olan, sınırsız imkânları kendisine sağlayan Kanunî Sultan Süleyman’dan bahsetmenin, doğru bir hareket ve kadirşinaslık olacağı kanaatindeyim.
XVI. yy. ortaları Türk sanatının müsbet manada büyük değişikliklere sahne olduğu bir dönemdir. Güçlü ve uygar milletlerin tarihi incelenecek olursa; ilim, sanat, kültür, edebiyat dallarında zirveye ulaşmış dâhilerin, sanatkârların, mimarların, şairlerin, ediplerin, bulunduğu devletin maddî ve manevî yönden güçlü olduğu dönemlerde yetiştiğini görürüz.
Kanunî dönemi büyük isimlerin ortaya çıktığı bir devirdir. Bu güçlü kişilerin arasında, başta Kanunî Sultan Süleyman ve başmimarı eşsiz bir sanat dehâsı Sinan olmak üzere İbn-i Kemal, Ebu’s-Suûd, Kınalızâde gibi âlimler; Zatî, Hayâli, Rûhî, Taşlıcalı Yahya Bey ve Bâkî gibi şairler; Hoca Sâdettin Efendi, Gelibolulu Âli, Celâlzâde Mustafa gibi tarihçiler yetişmiştir.
Bu asırda Osmanlı ülkesi bütün Türk ve İslâm dünyasının sevgisini ve hayranlığını kazanmış, dünya ölçüsünde bir huzur ve emniyet diyarı bilinmiştir. Müderrislere, âlimlere, dânişmend (bilgili)lere gösterilen saygı ve itibar o derece yüksektir ki, bu devirlerin gençleri ilim adamı olmaya, medreseye ve hocalığa karşı her meslekten üstün bir heves ve alâka duyuyorlardı.
Avrupalılar tarafından “muhteşem", fakat Osmanlı kaynaklarında “Kanunî” sıfatıyla anılan Sultan Süleyman hükümdarlığı boyunca devletin sınırları çok genişlemiş, batıya ve doğuya yapılan seferlerin on üçünü bizzat kumanda etmiştir. Askeri dehâsı, kanun yapıcılığı kadar, teşkilatçılığı, sanatçılığı ve sanatseverliği ile de tanınır. Mimarî sahada sadece Osmanlı devletinin değil, dünya mimarlık tarihinin önde gelen isimlerinden olan Sinan’ı hassa başmimarlığına getirerek, çok sayıda cami, medrese, han, hamam, kervansaray, köprü vs. gibi sosyal tesisler yaptırtmış olması bunun açık delilidir.121
Dünya hükümdarlarına ihsan edici bir mevkide olan Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı ihtişam ve azametinin en yüksek mümessilidir. Muazzam orduların seferleri ve muhteşem inşaatı büyük hazineler ile mümkün idi. Devlete büyük bir meblağ teklif eden Şarlken’in elçisine İbrahim Paşa Yedikule’yi göstererek: “Buraları altun ile lebâleb (ağzına kadar) doludur. Bazen koyacak yerimiz yoktu" diyordu. “Devrinin ekonomik olarak güçlü olduğu bu dönemde Türk azameti, ifadesini büyük mimarî abidesinde bulmuş ve Süleyman’la birlikte Süleymaniye de bu azametin tacını teşkil etmiştir. Gerçekten bu camiler maddî-manevî kudretin, millî-islamî mefkûrenin taş sanatı halinde en güzel ve muhteşem ifadeleridir. Koca Mimar Sinan büyük hakana: “Padişahım! Sana öyle bir cami inşa ettim ki, kıyamete değin ayakta duracak bir metanete sahiptir"der. 4
Dünya sanat tarihine yüzlerce şaheseriyle ölümsüzlük imzasını atan Mimar Sinan, yaptığı eserleriyle Türk mimar ve mühendislerinin önderi, herkesin övünerek söz ettiği ünlü ve dâhi bir insandır.
Kayseri’nin Gesi nahiyesine bağlı Ağırnas Köyü’nde 1490 da doğan Sinan, daha çocukken köyünün bağlarında, bahçelerinde su yolları açmak ve küçük yapılar yapmakla meşgul olmuştur. Çocukluğundan itibaren mimarlık mesleğine ilgi duymuştur. Çalışkanlığı, yeteneği, sürekli araştırma ve incelemeleri sayesinde mesleğinde ilerlemiştir. Buna karşılık devlet ve toplum kendisine her türlü imkânı sağlamıştır. O da kendisine gösterilen ilgi ve ihtimama layık olduğunu, meydana getirdiği şaheser yapıları ile ispat etmiştir.
Mimar Sinan’ı yetiştiren devir imparatorluğunun en azametli devridir. Kendisini vezirlerden Lütfi Paşa himaye ile meydana çıkarmış, Sultan Süleyman da takdir ederek yetişmesine himmet etmiştir.
Yavuz Sultan Selim zamanında Kayseri köylerinden, devşirme olarak Acemi Ocağına alınmış olan Sinan, sonra Yeniçeri Ocağına girmiş, Atlı Sekban bölüklerinden yetişmiş, Mo- haç seferine gitmiş, Alman ve Irak seferlerinde bulunmuştur.
Irak seferinde Lütfi Paşa’nın delaletiyle Van Gölü’nde yapılacak gemilerin inşası buna havale olunarak üç kadırga yapmış ve seferden döndüğünde terfi ederek Haseki olmuştur. Kanunfnin Karaboğdan seferinde Pirut nehri üzerine yapılan köprüler, oraların bataklık olmasına mebni tutmadığından Lütfi Paşa’nın tavsiyesiyle köprü yapması buna havale olunarak on üç günde metin bir köprü kurmuştur. Bu seferden sonra Lütfi Pa- şa’nın tavsiyesiyle Haseki Sinan Ağa mimarbaşı tayin edilmiş ve bundan sonra başta Şehzade, Süleymaniye, Selimiye camileri gibi pek çok cami vücuda getirmiştir. Bu eserlerin en güzeli Süleymaniye Camii ile Edirne’deki Selimiye Camiidir.151
Mimar Sinan, Kanuninin sekizinci seferi Karaboğdan seferi dönüşünde, 1539 yılında mimarbaşı olmuştur. 1535 yılı dolayları Mimar Sinan’ın mimar ve mühendis olarak yapılar inşa etmeye, eser vermeye başladığı yıllardır. Sinan, orduda subay olarak görev yaptığı bu yıllarda ilk eserlerini de inşa etmiştir. 1539 yılında mimarbaşı- lığa getirilmesi, bu ilk çalışmalarının varlığını açıklayan bir gelişmedir.161
Kanunî Sultan Süleyman ve Mimar Sinan hakkında kısaca bilgi verdikten sonra; konumuzu teşkil eden Süleymaniye Camii hakkında tafsilatlı, ibretli ve insanlığı hayrete düşürecek açıklamalara geçebiliriz.
Süleymaniye Camii, Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından 1550-1557 yılları arasında inşa edilen muhteşem bir eserdir. İstanbul’a hakim bir noktada bulunan bu şaheser Türk ve dünya mimarlık abidelerinin en muhteşemi ve Türk- Osmanlı mimarisinin yükseliş döneminin en mehabetli yapısıdır. Caminin dört minaresinden ikisi ikişer, diğer ikisi de üçer şerefelidir. On şerefe ile böylece Kanunî Sultan Süleyman’ın onuncu Osmanlı hakanı, dört minare ile de İstanbul’un fethinden sonra dördüncü sultan olduğu sembolize edilmiştir. Takriben 60 dönüm bir alan üzerine kurulan külliye içinde, camiden başka; Kanunî ve eşi Hürrem Sultan’a ait türbe, 4 ayrı derecede medrese (evvel, sânî, sâlis ve râbi medreseleri), tıp medresesi, dârü’l-kurra (Kur’an eğitimi yapan okul), dârü’l hadis (hadis okulu), sıbyan mektebi (ilkokul), dârü’z-ziyafe (imaret), tabhâne (misafirhane), bimarhane (hastahane), han, hamam, kütüphane ve pek çok dükkanın yer aldığı fevkalâde büyük bir yapılar topluluğu mevcuttur. Bu azametteki büyük abidevî yapının Türk-İslâm ve Hristiyan mimari tarihinde 7 yıl gibi kısa bir zaman zarfında bitirildiği görülmemiştir. Süleymaniye Külliyesi, devrinin politik ve kültürel azametini sembolize etmesi ve Türklerin mimarlık sahasında ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından Türk-Osmanlı medeniyetinin maddi plânda yaşayan en büyük belgesi sayılır. Bu itibarladır ki Sinan, cihan tarihinin en büyük mimarlarından biri, belki birincisi olduğunda ittifak vardır.

İnşaatın Başlama Tarihi

Kanunî 5 ay 23 gün önce, II. seferinden (2. İran Sefer-i hümâyûnu) İstanbul’a dönmüş bulunuyordu. Padişah, vezirler ve bütün ileri gelenler, törende bulundular. Temele ilk taşı Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi koydu. İnşaatın başlangıcında (13 Haziran 1550) Mimar Sinan 60, bitiminde (15 Ekim 1557) 67 yaşında idi.7
Süleymaniye Camii ile imarete dahil muhtelif binaların inşa tarih ve müddetleri kesin bir şekilde belli değildir, ihtilaflıdır.
Bu ihtilaflar, kısmen inşaata başlayış ve bitirme tabirlerini anlama tarzından çıkmaktadır. Meselâ, caminin inşa edileceği sahanın kazılmaya başlanması veya temellerin hazırlanmış bulunmasıyla inşaatın daha ilerlemiş bir safhasında mihrabın temelinin atılması... gibi birbirinden farklı merhalelerin, inşaatın başlanmış olması için kâfi bir alâmet farz ve kabul edildiğine göre, işe başlama tarihi müellife göre değişmektedir.
Aynı şekilde, cami inşaatında pek mühim bir merhale olan kubbenin kapanması tarihini inşaatın bitme tarihi olarak kayıt ve kabul etmek mümkün olduğu gibi, cami içinde padişah ve maiyyetinin de hazır bulunacağı bir Cuma namazının kılınması merasimini inşaatın tamamlanması tarihi olarak kabul etmek de caizdir.8
Celâlzâde Mustafa gibi muasır ve bu hususta vukufundan şüphe caiz olmayan bir tarihçi, Tabakatü’l-Me- mâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik isimli eserinde, cami kapısındaki kitabe kaydına uygun olarak 13 Haziran 1550 perşembe gününü temel atma merasiminin yapıldığı tarih olarak kaydetmektedir.
Diğer taraftan 13 Haziran 1550 günü yapılmış olan bu açılış merasiminden çok zaman evvel inşaat sahasının hazırlanması işi başlamış ve hatta binanın temelleri muayyen bir seviyeye ulaşmış bulunuyordu.9
Nitekim Evliya Çelebi de zeminin kazılması ve temellerin hazırlanması işinin muhtelif safhalarını çok daha uzun sürmüş olan çalışmalara ihtiyaç gösterdiğini nakletmiştir.
Ona göre, toprağın açılması ve taşların parçalanması için üç sene çalışılmış ve pek sağlam bir şekilde inşa edilmesine itina edilmiş olan temellerin toprak yüzüne çıkması da ayrıca üç senelik uzun bir çalışmayı icabettirmiştir.10
Ömer BARKAN’a göre-, Celâlza- de’nin kaydetmiş olduğu tarihi cami inşaatına hakiki bir başlangıç tarihi olarak kabul ettiğimiz takdirde dahi, bu inşaatın başlamasından en aşağı 3 sene 6 aylık bir kısmını ihtiva eden zamanlara ait Muhasebe Defterleri elde mevcut olmadığından, cami inşaatının başlama tarihini vuzûhla meydana koyacak malumât, maalesef mevcut değildir açıklamasını getirmektedir.’"11
Süleymaniye Camii ve imareti gibi bir seri abidevî tesisleri ihtiva eden bir "külliye,,nin meydana getirilebilmesi için kalabalık bir işçi ordusunu 8-10 sene müddetle daima el altında bulundurmak ve her çeşit malzemeyi zamanında temin etmek, memleketin İktisadî ve sınaî gücü ile alâkalı muazzam bir teşkilat ve idare meselesi idi.
Edirne kadısına hitaben yazılmış olan ve aynı şekilde Bursa, Amasya, Kastamonu ve Lârende kadılarına gönderilmiş bulunan tamimde inşaat için lüzumlu görülen taşçı ve kurşuncu ustalarının İstanbul’da hazır bulunmaları emredilmektedir. Bu amaçla-, Üsküp’den 24, Niğbolu’dan 26, Amasya’dan 40, Merzifon’dan 10, Kastamonu’dan 21, Belviran’dan 5 ve Lârende’den 14 duvarcı ustası temin edilmiştir.
Ayrıca taş ve ağaç taşımak üzere Mısır’dan 150 hammal ile Lârende, Konya, Kayseri, İskilip, Merzifon, Kastamonu, Taşköprü, Gelibolu, Midilli, Üsküp, Selânik, Siroz ve Amasya kadılarına gönderilen tamimde, geniş bir sahadan işçi celbine teşebbüs edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.12
Sultan Süleyman gibi azametli bir hükümdar tarafından sonsuz malî kaynaklara, Mimar Sinan’ın sanat dehasına ve nihayet yapı ustası, taşçı, nakkaş... ilah, kalabalık bir sanatkâr ordusunun zengin tecrübesine dayanılarak inşa ettirilmiş olan Süleymaniye camii ve imaretinin Osmanlı devri Türk mimarisinin şaheserlerinden biri olduğu muhakkaktır. Her bakımdan bir kemal ve büyüklük çağı olmuş bulunan Sultan “Haşmetli Süleyman” devrinin kudret ve azameti ile kendi tecrübesinin zenginliğini meczeden Koca Mimar Sinan’ın eserini, bu nevi abidelerin en asil ve zengin bir ziyneti olan, kıymetli taşlar ve emsalsiz sütunlarla süslemek isteyeceği tabiidir.
53 metre yükseklikte olan kubbe, dört kalın kemer üzerine oturmaktadır. Sütunlardan biri Kıztaşı’dan, biri İskenderiye’den, biri Baalbek’ten getirilmiştir. Dördüncü sütunun nereden getirildiği hakkında bilgi mevcut değildir.
Yerlerine konurken bir miktar kesilmiş olmalarına rağmen, bugün cami kubbesinin dayandırılmış olduğu dört büyük granit sütundan her biri 9.02 metre yüksekliğindedir ve alt ve üst kalınlıklarının ortalama daire çapı 1.14 metre kadardır.Bu haliyle onlardan her birini 9.38 m3 hacminde ve 28 ton ağırlığında farz ve kabul edebiliriz. Bu ağırlıkta bir sütunun kırılıp zedelenmeden 1170 metre yükseklikte bulunan Baalbek’te bulunduğu yerden kaldırılıp en yakın bir liman olan Beyrut iskelesine kadar 80 kilometrelik arızalı bir yol boyunca kızaklar üzerinde sürüklenmesi ve bu arada Lübnan dağlarının geçitlerinden de aşırılabilmesi her halde çok güç olmuştur.
İstanbul Kıztaşı mahallesindeki dikilitaşın yerinden kopup bütün ezici sıkleti ile gemici makaralarına yüklenmesi anında makaralardan yıldırımlar gibi ateşler saçılmasını, büyük halatların top gibi çatlayıp bir kaç katlarının hallaç yayından pamuk atılır gibi fırlamaları yapılan işin azameti ve tehlikelerini göstermektedir.
Nitekim bu muazzam dikilitaşın indirilmesi işinin muvaffakiyetle neticelenmesini müteakip kurbanlar kesilip fakirlere yardımlar dağıtılarak sevinç tezahürleri gösterilmiştir. Benzeri merasimin yapılmasına lüzum görülmüş olması da bu işleri idare eden mimarların hakikaten müşkil ve tehlikelerle dolu bir problemi halletmiş oldukları hususunda umumi kanatin bir ifadesidir. Bu sahada çok zengin tecrübelere sahip bulunduğu muhakkak olan Koca Sinan’ın bu sütunun indirilmesi işini bütün tafsilatıyla anlatmak lüzumunu hissetmiş olması, elde edilen muvaffakiyetin büyük değerini ispat etmektedir.13

Cami inşaatın Bitme Tarihi

Cami inşaatının bitme tarihine gelince; cami kapısı yanındaki kitabede 1557 Ekim ortaları olarak işlenmiş bulunmaktadır. Diğer kaynaklar, sene, l ay ve günü birbirini tutmayan türlü tarihleri cami inşaatının bitişi olarak kayd ve kabul etmiş bulunmaktadırlar. Gerçekten bu hususta inanılır bir kaynak olan Celâlzâde Mustafa, Tabakatü’l-Memalik’de yalnız kubbenin kapanış tarihi olan 16 Ağustos 1556 gününü kaydetmektedir.
25-29 Eylül 1557 günlerini ihtiva eden Muhasebe Defteri tetkik edildiği zaman inşaatın bu tarihlere doğru ulaştığı merhale ve gelişmeler hakkında şu bilgiler elde edilmektedir:
Bu haftanın sonunda o zamana kadar çalışmış olan 63 usta, 25 çıraktan müteşekkil bulunan nakkaşlar gurubunun çalışmaları sona ermiştir. Bu keyfiyet cami inşaatının ikmal edilmek üzere bulunduğuna işarettir.
İnşaatın devamı müddetince gece mesaisi yapıldığına dair hiçbir kayıt bulunmadığı halde, istisnaî olarak bu hafta içinde muhtelif işçi guruplarından mahdut bazı ustaların geceleri de çalıştıkları ve bu yüzden ilave bir yevmiye aldıkları tesbit edilmiştir.
Bu suretle ustaları geceleri de çalıştırmaya mecbur eden bir sıkışık durum, cami inşaatının ikmal edilmek üzere bulunduğunun ve yakında yapılacak bir açılış merasimine hazır bulundurmak için bütün noksanların tamamlanmak üzere hazır olduğunun bir delili sayılabilir.
İnşaata ait Muhasebe Defterinde tesadüf edilen bilgilerden bir kısmının Tezkiretü’l-Bünyan’da Mimar Sinan ağzından nakledilmiş olan hâdiselere uyması bakımından da kıymeti vardır. Gerçekten, Mimar Sinan’ın anlattığına göre, cami inşaatının ikmali münasebetiyle yapılacak açılış merasimine rastlayan son iki ay, kendisi için yoğun çalışma ile dolu heyecanlı günlerle geçmiştir.
Gerçekten, cami inşaatının uzayıp gitmesinden sıkılan ve ayrıca türlü telkin ve dedikoduların tesiriyle hiddetlenen padişah, günün birinde inşaatı görmeye gelmişti. Bu ziyareti esnasında Mimar Sinan’ı mühim olmayan diğer işlerle vakit kaybederek camiin inşaatını ihmal etmekle itham ve tekdir etmiş ve kendisinden bu inşaatın ne zaman biteceği hakkında kat i bir söz vermesini istemiştir.
Bu sert ihtar üzerine, Mimar Sinan işi iki ay içinde bitirmeyi va’d etmiş ve kendi ifadesine göre, bu sözünü yerine getirebilmek için, işçileri gece ve gündüz çalıştırmak mecburiyetinde kaldığı gibi, bir çok işleri de götürü bir ücretle yapacak ustalara tevzi etmiş ve çalışanlar üzerine nezaretçiler tayin ve gayretsiz işçileri te’dip etmiştir.
Elinde demirli bir asa, bir an ve bir saat durmadan her tarafta dolaştığı ve kubbenin etrafında, pergelin ayağı gibi durmadan döndüğü bu heyecanlı günlerden sonra Koca Mimar, cami inşaatını vadettiği günde ikmal ederek, kapının altın kaplanmış anahtarını açılış merasiminin icra edildiği gün padişahın eline verebilmişti. Padişah da yüksek bir kadirbilirlik göstererek bu büyük eserin kapısını bizzat mimarın açmasını münasip bularak elindeki anahtarı kendisine iade etmiştir."’" Caminin büyük kapısını bizzat Mimar Sinan açtı ve aynı gün padişah, vezirler ve halk, ilk namazı kıldılar. 15
Külliyenin sol tarafında köşede ufak bir sebil ve mütevazi bir türbe vardır. Bu türbede ünlü şaheserin, büyük sanatkârı, Mimar Sinan yatmaktadır.
Allah fikri engin Koca Sinan, üç padişaha başmimarlık yaptıktan ve yüzlerce eser verdikten sonra 1588’de ebedî âleme göç ederek, bütün mimarların gönlüne taht kurmuştur. Bugün Sinan’ın mühendislik hesapları bilgisayar çağında olmamıza rağmen, henüz tam olarak çözülmüş değildir.
Yüce milletimize sayısız eserler kazandıran merhum Mimar Sinan’ı rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şad olsun.

(1)BANARU, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, 1/558, M.E. Bas. İstanbul-1971
(2)ÖZCAN, Doç. Dr. Abdülkadir, Mimar Sinan’a Siparişte Bulunanlar, Mimarbaşı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri, 1/132, İstanbul-1988
(3)TURAN, Prof. Dr. Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi, 2/101, Istanbul- 1993
(4)a.g.e., 2/103
(5)UZUNÇARŞIU, Prof. Dr. i. Hakkı, Osmanlı Tarihi, 2/646, T.T.K. yay., Ankara-1988
(6)ÇANTAY, Doç. Dr. Tanju, Fetihten Sonra Mimar Sinan’a Kadar Osmanlı Sanatı, Mimarbaşı..., 1/70
(7)ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, 4/182, ötüken yay.
(8)BARKAN, Prof. Ömer, a.g.e., 1/47
(9)BARKAN, a.g.e., 1/48
(10)Seyahatnâme, 1/149-157
(11 (BARKAN, a.g.e., 1/49
(12)BARKAN, a.g.e., 1/94-97
(13)BARKAN, a.g.e., 1/331-346
(14)BARKAN, a.g.e., 1/54-60
(15)ÖZTUNA, Yılmaz, a.g.e„ 4/182