Makale

TENGRİCİLİK

DR. YAŞAR KALAFAT

TENGRİCİLİK

Tengricilik, merkezi Kırgızistan ve çevresi olan bir inanç sistemidir. Farklı coğrafyalarda değişik algılanmış ve tezahür şekilleri de muhtelif olmuştur. Bir kısım düşünürler onu, felsefi bir arayışın yeni ürünü olarak görmek istemişlerdir. Halen Bişkek’de üzerinde ciddi çalışmalar yapılan bir akımdır. Bazılarına göre Tengricilik, Gök Tanrı inanç sisteminden ayrıcalıklar da göstermektedir. Bazı araştırmacılar, Tengricilik ile Ak Din’in aynılığı veya ayrılığı üzerinde de durmuşlardır.
Biz bu kısa yazımızda, anılan çevrelerin görüşlerini karşılaştırmayı düşünmüyoruz. Kırgızistan’da tanıştığım bu çevreden insanlardan yaptığım tanım muhtevalı tesbitleri muhtelif vesilelerle yayımladık. Biz daha ziyade yaptığımız alan çalışması karakterli tesbitleri, Anadolu halk inançları çalışmalarında yararlı olabilir itibariyle bu yazımızda aktarmak istedik.
Kırgızistan’da 1994-1995 yılları itibariyle Gök Tanrı inancının uzantıları çok farlı bir görünüm almıştır. Bu inanç, başkent devlet hastanelerinde resmen Gök Tanrı /Tengiricilik adına vizite ile hasta tedavi etmektedir. Tedavi yapan şahıs bu gücü kendisine ailesinin annesi (dayıları) cihetinden geçtiğini, eğitimle edinilemeyeceğini, Allah vergisi olduğunu anlatmaktadır. Bu çevre, Tengricilik’te din adamının özel ismi olmadığını, Şaman ile Baksi’nin eş anlamda olduğunu belirtmektedir. Tedavi ettikleri kimselerin arasında İslâm, Hristiyan gibi her dinden ve Alman, Rus, Türk gibi her milletten hasta vardır.
Bu inancın mensubu olanlar ibadetin temelinde Allah’a Kırgızca yalvarmayı bulmaktadır. Ağır hastaların tedavisinde, Kelam-ı Kadim okunması cihetine gidilmektedir. Müslümanlıkla Tengriciliğin farkı anlatılırken "Müslümanlıkta kutsal taşlara bir itibar yoktur. Müslüman, İslâm’ın ve imanın şartlarına inanır. İslâm’da Şaman ayinleri ve cinlerle ilişki kurmak yoktur." demektedirler. Tengricilik inançlılarda, "Lailahe İllallah Mu-hemmeden Resulüllah" inancı taşımakta, namaz kılmamakta, oruç tutanları çıkabilmektedir. Kırgızistan’da 18. yy’a kadar din olarak Tengricilik vardır. 18.yy’da bölgeye İslâmiyet girmiştir. Bu gün iki inanç beraber yaşamaktadır. Ölüler için kümbet yapmak, ölü aşı dökerken at kesmek Tengricilik inancından kalmadır. Tenghcilik’te ölen insanın her şeyi dağıtılırken, İslâmf uygulamada ölünün sadece giyim kuşamı fakir fukaraya dağıtılmaktadır. Tengricilikte; kutsal sular, kutsal taşlar, kutsal ağaçlar etrafında ibadet yapılır. Mescit yoktur. Tengricilik’deki kutsal taşlardan birisi Taşkent’e 100 km. mesafedeki Susak (Susalı) Taşıdır. Bu taşın kutsallığı Şamanizm döneminden gelmektedir. Şimdi bu tür yerlerin ziyaretine ruhsat yoktur. Eskiden bu mevkiide kurban kesilirdi. Koçkar Ata diye bilinen bir tepemiz vardır. Burada kurban kesilir, çocuk istenilir. Dua burada yapılır ama Allah’a yalvarılır. Devlet orada bir bina yapmıştır. Koçkar Ata’nın piri vardır. Hastaların tedavisi, genç kızların kısmetlerinin açılması, yaşamayan çocukların yaşayabilmeleri için ve diğer taleplerin karşılanabilmesi için, Koçkar Tepesi’ne gidilir. (Koçkar Dağı, Koçkar Tepesi ve Koçkar Baba ziyareti Varto yöresinde de vardır.) Kırgız Türkleri Koçkar Ata’ya yılın her mevsiminde giderlerken çoğunlukla haftanın perşembe ve cuma günü giderler. Ziyaretler daha ziyade yeni ay çıkınca yapılır. Tengricilikte ay da kutsaldır. Yeni ayı gören Kırgız Türkü veya Tengricilik inançlı insan, "Huda, Tengri, Allah bu ay ne güzel çıkmış. Bize kısmet bağışla, bize sağlık bağışla..." diye dua eder. Bu dönemde çocuk dileği ile de dua edilir. Allah’a yalvarma döneminde kurban kesilir, alkollü içki içilmez.
Tengricilik inançlı Türkler çocuk talebi ile Oş vilayeti, Leylek ilçesindeki Saymalu Taş’a giderler. Taşta resimler vardır. Bu yüksek tepeye dua için yaya olarak, yürünülerek çıkılır. Müslümanlıktan sonra bu tepenin önemi azalmıştır. (Sarıkamış’taki Ag-baba Tepesi’ni dilek niyeti ile ziyaret edenler de buraya yaya olarak çıkmak zorundadırlar.) Burada ve bir çok halde kesilen kurban eti el ile yenilir.
Yaşamayan erkek çocuğun yaşaması için Tengricilik inancında bazı dinî uygulamalar yapılır. Erkek çocuk birisine verilir ve o şahıstan satın alınır. Yaşamayan erkek çocuklar yatırlara satılırlar. Bu tür çocuklara bazen ziyaret ismi verilir, bazen de satı, satılmış isimleri çocuğa verilir. Böylece cinlerin o çocuğu almalarının önlenil-diğine inanılır. (Yaşamayan çocukların yaşayabilmeleri için yatırlara ve şahıslara satılmaları suretiyle yaşamalarının sağlanacağı inancı Anadolu’da da vardır.)
Tengricilik uygulamasında "Haydar" tatbikatı vardır. Yaşamayan erkek çocuğun yedi yıl tepe kısmındaki saçı traş edilmez. Çocuk yedi yaşına gelince, yaşaması için dua edilen ulu kişinin türbesine gidilir. Orada kurban kesilir. Kesilen saç (Haydar) burada bırakılır. "Ben çocuğu aldım, sen de saçı al" denir. Mezardaki ulu kişinin çocuğu sakınacağına inanılır. Şimdi bu uygulamada saç, yerini beze bırakmıştır.
Tengricilik inancında yaşamayan erkek çocuğa, yaşayacağı inancı ile kötü çirkin isimler konur. Bu isimleri öldürücü gücün beğenmeyeceği için çocuğun ölmeyeceğine inanılır. (Koy-cubay) yoksul çocuk, İtbalası, Bokta-doğan, Bokcubay gibi isimler konur. Yaşamayan erkek çocuğun kulağına küpe deliği açılır. Küpe takıldığı da olur. Böyle hallerde sadece sağ kulağa küpe takılır. Erkek çocuğa kız elbisesi giydirilir. Böylece erkek çocuğu almaya, öldürmeye talep olan güçlerin aldatılmış olacağına, çocuğun böylece korunacağına inanılır. (Bu uygulamaları da Anadolu’daki benzerlerinden tanıyoruz.)
Tengricilik inancında gelinin elinin bereketli olması için, gelin evin eşiğinden girmeden onun eli şeker şerbetine batırılır.
Tengricilik inancında çocuğa ismi konulurken, ezan okunarak üç defa ismi söylenir. Tengricilikte 3-5-7 kutsal sayılırlar. Çocuğa ismi, 3. gün çıkarken tan vaktinde kıbleye dönülerek konulur. Çok rastlanılan insan isimleri Semetey, Asel (Bal), Elnura (Halk nuru), Bakıt (Mutluluk), Tölö-gen’dir. Ölen birisinin ismi yeni doğan bir çocuğa verilecek ise, ölenin kırkı çıkmadan ismi verilmez. Yeni doğan çocuğa ölenin tam ismi, tamamen aynı ismin verilmesinden kaçınılır. Kırgızların diğer itibar edilen isimleri, Safura, Ömürgazi, Mayraş, May-ram=Bayram (Bayramda doğmuş), Sultangazi, Elmira, Gülmira, Gülsara, Balat (Pulat), Gülnur, Nurgazi, Nargire (Nergize), Mirlan’dır.
Tengricilik inançlı Kırgız’larda tedavi yapacak Baksi, ilkin nabzına bakar sonra hastanın ağrıyan yerini hasta değil halk hekimi-Baksi söyler. Hastanın geçmişteki başından geçmiş hastalıkla ilgili olayları anlatır. Hastanın kendisine inanmasını sağlar. Ağır hastaları doktora gönderir. Kendisi sadece psikolojik rahatsızlığı olan hastalara bakar. Halk hekimi-Baksi tedavi esnasında trans halindedir. Ancak kendisini kaybetmez. Hastasına konsantre olur. Hekim-Baksi hastasının ilkin kafasındakileri boşaltır. Ona rahatsızlığı ile ilgili olarak son durumunu anlatır. İsterse geleceğe dair bilgi verebilir. Tedavide hasta ağır ise, saralı veya çıldırmış ise, Baksi, tedavisinde dans etme, bağırma, tam trans olma yollarını da seçebilir. Bu tür tedavi zor olanıdır.
(Bişkek’te psikolojik rahatsızlıkları tedavi eden halkın "Emci Ene" diye tanıdığı Maria Koycumamova ve Gül-bara Cumazarova isimli iki kadın Baksi ile tanıştık. Bunlar polisten saklanan ve tahsilleri olmayan kimselerdi. Birlikte çalışan bu iki Emci Ene’den genç olan G. Cumanazarova gücünü anlatırken; çocukken kendisinde kötü enerjinin oluştuğunu, 6 yaşından itibaren ruhi rahatsızlık yaşadığını, Baksi/Şamanlık gücünün bu dönemde kendisine geçtiğini 1993-1994 yılından itibaren Manas Ata’nın hayalinin kendisine gözükmesinden sonra, Manas Ata’dan "her işi gücü bırak halkın tedavisine yardımcı ol" talimatını aldığını, hastalıklara insandaki kötü ruhun yol açtığını, insanın yapısında iyi ve kötü ruhların bulunduğunu, masaj yaparak kötü ruhlarla mücadele edip insanları tedavi edebildiğini, Kozmoz’dan yardım aldığını, burada bazı güçlerin kendisine bilmediği bazı duaları öğrettiğini, bu dualar ve Kozmoz’dan kendisine verilen bazı görevlilerden yararlanarak kötü ruhları tedavi yaptığını söylemekteydi. İfadesine göre tedavi esnasında ezberinden Kelam-ı Kadim okumaktadır. Açıklamalarına göre kötü ruhlar Karadırlar. Bunlara "Çor" denilir. Çor; Şeytan, Cin, dert karşılığıdır. Gelecekten haber verme gücü var iken ataları bu gücü kullanmasını uygun görmemiştir. Anadolu’da çor, hastalık, musibet, çarpılma anlamında kullanılır. "Çor çıksın başına, çor vura o surata" gibi ifadeler bedduadırlar.
Maria Koycumamova, 50 yaşlarında çocuk hastalıklarının bilhassa korku sonucu hastalanan çocukların tedavisinde uzman. Bu sahada 15-18 yıldan beri çalışıyor. "Bu gücümü Ata Baba’dan aldım. Kaynatam Şaman’dı. Gençken bir ata gördüm, bana "Ben Baylık Baba/Ata’yım, aba örtün", dedi. Bana yol gösterdi. Biz gücümüzü Kozmoz’dan gelen mesajdan alırız. Günde 25 hastamız olur." şeklinde anlatmaktaydı.
Kanatbek Asubekoğlu 50-55 yaşlarında bir Baksi. İfadesine göre, bütün hastalıklara bakabilmektedir. Psikolojik rahatsızlıkları olanlara kamçı ile vurur gibi yapıp "tu-tu-tu" türünden hareketler yapıp özel bir şey mırıldanmaktadır. Namaz kıldığını, Kelam-ı Kadim okuduğunu, gücünü Allah’tan aldığını söylemektedir. Psikolojik hastalıkları tedavi ederken beyaz ipliğe sürekli düğüm atmaktadır. Tedavi başlamadan evvel Allah’dan yardım istiyor, tevbe ediyor, Kelime-i Şehadet getiriyor. Gücünün ocaklı olan babasından geçtiğini, cinlerinin olmadığını, günde 100-150 hastaya bakabildiğini, iç hastalıkların tedavisinde otlardan yararlanılarak yaptığı suyu da öneriyor. Gelecekten haber veremediğini, Allah’ın iradesinin dışında bir gücünün olmadığını söylüyor. Hastalarında inançlı olmayı da şart olarak arıyor. İhtilaf çıkarmak için değil dostluk tesisi için yardımcı oluyor. Aile saadetine bakıyor. Kayıp eşyanın bulunmasına yardımcı oluyor. Tedavi ederken hastalığa yol açan cinleri bulup kovalıyabilmekte-dir. Cin görünce tekbir getirmektedir. Muhtelif özel dualar bilmektedir. Yıl-dızname’ye bakmamakta, Allah’tan güç istemektedir. 12 yaşa kadar hastalara tumar/nuska yazabilmekte, daha yukarı yaşlılara yazamamakta-dır.)
Tengricilik inancında hasta tedavisinde od/ateşten istifade edilir. Bu maksatla arca ağacı yakılır. "Alas-alas-alas" denilerek ateşten yardım alınır, onun üzerinden atlanılır, ateşin temizleyici olduğuna, kötü ruhlardan arındırdığına inanılır. Od/ateş insanları her beladan halas kılar, insanın içinde kötülük yoktur. Kötülüğü yaptıran kişinin ruhu değildir. Kötülük yaptıran bir güç ona musallat olmuştur.
Tengricilik’te suya dua okunur. Bu su ilaç gibi kullanılır. Hastaların tedavisinde istifade edilir. Suya okunmaya başlanırken Eûzu Besmele çekilir. Sonra fatiha okunur, daha sonra da Kırgız Türkçesi ile de dua edilerek suya üflenir. (Anadolu’da bilhassa psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde, cin çarpmasında, vb. gibi rahatsızlıklarda okunmuş su içilir, onunla banyo yaptırılır ve bu tür suların belirli yerlere serpilmeleri sağlanır.)
Tengri inancında su ve od ile yapılan sağaltmalarda ve iyileştirmelerde hastanın tedavi yöntemine inanması gerekmektedir. Aksi halde tel davinin imansız insanlara faydasının olmayacağına inanılır. Tedavi yapacak Baksi-Halk hekimi, hastasına adını, babasının adını sorar, okurken bunları ve hastalığın ismini zikreder. Hazırlanan okunmuş suya çeşitli otlar da katılır. Bu su ile gerektiğinde hasta banyo da yaptırılır.
Baksi, nazara uğramış hastayı da tedavi eder. Bu maksatla ilkin hastanın vücudunu temizlemesi gerekir. Ayrıca hasta 7 gün et yememiş, içki içmemiş ve her sabah sadaka vermiş olması gerekir. Ayrıca hasta, fikri temizlik sürecine girmiş olması gerekir. Bu münasebetle başkaları hakkında kötü düşünmemeli, kötü insanlardan uzak olunmalı, kötü iş yapmamalıdır. Bu safhalardan sonra Baksi, hastaya nazar boncuğu verir. (Şahit olduğumuz Çuvaş-Tengricilik dini merasiminde dua safhasında, kin ve nefretten arınılması gerekir.)
Tengricilik’te korkan insanın tedavisinde kurşun ve parafin dökülür. Hastanın başının üzerine tabak içerisinde su konulur. Suyun üzerine erimiş kurşun veya paratin dökülür. Soğuma sonucu tabakta meydana gelmiş şekil neye benziyor ise, hastanın ondan korktuğu yorumlanır.
Nazar boncuğu ile tedavi, "Yaman göz", "Kötü nazar"ın bu boncuğa çarpıp geri dönmesi şeklinde yapılır. Boncuğun geri döndürdüğü, geri yansıtıcısına inanılır. Çok çeşitli nazar boncukları vardır. Boncuklar 3,7,9 adet olarak kullanılır. (Anadolu’da 7 boncuk veya yedi delikli mavi boncuk nazarlık olarak çok yaygındır.) Kırgız Tengriciliğinde geçmişte "Göz boncuğu" ve "yürek boncuğu" çok iken şimdi seyrekleşmişlerdir. Boncuğun kalp şeklinde olmasının sebebi, hasta tedavi edilirken, hastalığa yol açan hayvanı gördüğü için, kalp şeklindeki bu taş hastayı yüreklendirmek ve onun ismini söylemesini kolaylaştırmak içindir.)
Tenghcilik inancına göre yeryüzü dümdüzdü ve o bir boğanın boynuzları üzerinde idi. Gök yüzünde ismi "Gök" olan bir kuş vardı. Bu kuşun bir kanadı mavi, diğer kanadı kara idi. Gök isimli bu kuş kara kanadını oynatınca gece olur mavi kanadını oynatınca gündüz olurdu. O kuş yorulduğu zaman kafasını saklar, o zaman da deprem olurdu. (Ak ve kara veya mavi ve kara Türk mitolojisinde^ aydınlık ve karanlık, gündüz ve gece iyi ve kötü olarak anlatılmaktadır.)
Kırgız Tengricilik inancında "Kök/Gök Kuş" a yemek ikram edilir. Bu özel ikram "asık kemiği" yakılarak yapılır. Bu kemik sadece büyük baş hayvanın kemiği olmalıdır. Asık kemiğini, her mal sayan (hayvan kesen)
Kırgız yakarken Gökten bolluk sağlık gibi dileklerde bulunulur.
Kesilen atın da kemikleri yakılır. Yakılma işi ölünün 37. gününe taka-bül eder. Yanan kemiklerden çıkan dumanın Tengri’ye ve Gök-Kuş’a gittiğine inanılır. Kırgız inancının en önemli inceliği ruhlara yemek sunul-masıdır. Ateşin ismi "açık ağız"dır. Yapılan her yemekten ateşe atılır.
Suyun, odun, koyunun, atın yiğitlerinin canlı cansız olarak bilinen her şeyin bir sahibi, bir iyesi vardır. "Su iyesi", "Ott iyesi", "At iyesi", "Köpek iyesi" veya "sahip’i gibi suların iyesi, Süleyman’ın mezarının yanındaki sudur.
Kırgızlar arasında yaşayan nazar, albastı, cenaze adetleri Tengrici-lik’ten kaldı. Halen ölen bir kimse halıya sarılmakta ve yanına yemek konulmaktadır.
Tengricilik inancına göre insan ölünce "yukarı köy"e gider. Giden cismi değil canı (ruhu)dur. Yeryüzünde insanların çeşitli vesilelerle yaptıkları tütsülerde bu ruhlara giderler. Ölünce iyi ruhlar yukarıdaki köye, kötü ruhlar da yerin altındaki köye giderler. Bu inanç İslâmlıktan sonra yerini "cennet" ve "cehen-nem"e bırakmıştır.
Bu gün belirli zamanlarda kokusu çıkarılmak üzere hazırlanan bazı yemeklerin sadece "koku"su kalmıştır. Bunlar anlamları düşünülmeden yapılmaktadırlar. (Anadolu’da cuma akşamları ölünün 3.7.9.40. günlerinde sene-i devriyelerinde helva kavrulur. Yedi komşuya veya kokuyu alan herkese dağıtılır. Bu kokunun ölülerin ruhlarına gideceğine inanılır. Helvayı kavuran ve tadanlar geçmişlerin ruhuna fatiha okurlar.)
Tengricilik/Tanrıcılık inancına Kırgızistan’da tamamen inanan kimse kalmamış gibidir. Tengrici-lik’e tamamen inanan, onu gerçek anlamda yaşatan ve onu aslına uygun olarak yapabilen yok gibidir. Ancak izleri, farklı kesimlerde ve farklı boyutlarda yaşamaktadır.)*)
İnançları yargılamak kimsenin hakkı değildir. Bizim de böyle bir iddiamız olamaz. İnanç konulu çalışmaların rotasını tayin veya onları eleştiri masasına oturtmak da bizi aşar. Ancak, Türkiye’de Müslümanlığın hurafe ve bid’adtan kurtulamadığı sürekli açıklanırken Türkistan öncelikli Türk dünyasının her kesiminde misyoner faaliyetlerinden yakınılmaktadır. Tengricilik/Gök Tanrı inancı, sadece Türk inanç aleminde bizzatihi varlığı ile önemli yer tutmakla kalmayıp, Türklerin mensup oldukları dinlerde de, onların inanç kimliklerine renk katmışlardır. Onun bu önemli özelliklerine rağmen o, ciddi bir araştırma ile yeterince ele alınamamıştır.
Biz, yaptığımız çalışmalarda, Tengricilik veya Gök Tanrı inancına gönderme yapardık. Bu defa, yazının merkezine bu inanç sistemini alıp Anadolu halk inançlarındaki benzerlerine gönderme yapma yolunu seçtik.
(*) Bu bilgiler 1995 tarihinde inceleme yapma imkanı bulduğumuz Biş-kek’te Garip Aliyev Beşiroğlu isimli Baksi/Halk Hekiminden derlenilmiştir. Kaynak 1951 doğumlu olup Bişkek Üniversitesi Fizik Fakültesi 1973 mezunudur. Kendisi ile ilkin saat 10.00-13.00 arasında hasta kabul ettiği Halk Tıp Merkezi Psikoterapi servisinde görüşülmüş, daha sonra evinde görüşmeye devam edilmiştir. Tedavisi 7-8 gün sürmekte ve 3 dolar karşılığında yapılmaktadır. Ortalama günde 10 hastaya bakabilmektedir.