Makale

İBN HALDUN VE EĞİTİM

Doç. Dr. Fahri KAYADİBİ / Kocaeli Müftüsü

İBN HALDUN VE EĞİTİM

İbn Haldun Miladi 1332’de Tunus’ta doğmuş ve 1406’da Kahire’de ölmüş, büyük bir düşünürdür. Fikirleri ile İslam âleminde olduğu kadar dünya düşünce tarihinde de önemli yeri vardır. Düşünceleri tamamen kendisine aittir. Kendinden önceki bilginlerden faydalanmıştır, fakat onların devamı değildir. Yeni ve özgün fikirler üretmiştir. Bu sebeple 14. asırda yaşamış olmasına rağmen düşünceleri günümüz olaylarına ışık tutmaktadır. Gün geçtikçe de fikirleri güncelliğini kaybetmemektedir. ibn Haldun’a sosyoloji ilminin kurucusu olarak bakmakla birlikte onu tarihçiler, hukukçular, ilâhiyatçılar, siyasetçiler, iktisatçılar, eğitimciler, çevreciler kendilerinden kabul etmişler ve farklı biçimlerde yorumlamışlardır, ibn Haldun’un Mukaddime adındaki büyük eseri dünyanın belli başlı dillerine tercüme edilmiştir.
Biz burada bu ünlü bilginin halen güncelliğini koruyan ve bugünkü eğitim sistemlerine ışık tutan eğitim- öğretim hakkındaki görüşlerini anlaşılması ve istifade edilmesi için aktarmaya ve izaha çalışacağız.

BİLGİLER ÖĞRENCİLERİN ANLIYACAGI SEVİYEDE VERİLMELİDİR

Bilgiler öğrencilerin akıllarının alabileceği seviyede derece derece verilmelidir. Az az öğretmek usulü takibedildiği takdirde o öğretim öğrenciler için faydalı olur. Önce öğretilecek olan bilgi ve fennin her bölümünün esasını teşkil eden meseleler öğretilmeli, öğrencinin aklının öğretilecek meseleleri kavrayabilme kabiliyeti, derecesi göz önünde tutularak bu meseleler kısa bir şekilde açıklanmalıdır. Öğretilmekte olan bilginin sonuna kadar bu metot takibedilmelidir. Bu sistemi takibetmenin bir sonucu olarak öğrenci, bu konuda bilgi ve meleke kazanır. Fakat onun bu bilgi ve melekesi az ve zayıftır. O bu devrede ancak bu bilgiyi anlamaya ve meselelerini kavramaya alışmış olur. Bundan sonra öğretmen bilgiyi yeni baştan öğretmeye başlar ve bu defa ötekisine nispetle daha geniş bir surette bilgiler verir, konuları daha etraflı anlatır, sonuna kadar bu şekilde hareket eder. Bu defa da öğrencinin bilgisi ve alışkanlık derecesi artmış olur. Öğretmen bundan sonra üçüncü defa olmak üzere o bilgiyi yeni baştan öğretmeye başlar. Bunda çözümü güç ve derin olan bütün meseleleri anlatır. Bunun bir sonucu olarak öğrenci o bilgide meleke elde etmiş olur. Böyle- ce bilgi üç defa öğretilmiş ve bunun bir sonucu olarak öğrenci o bilgide alşıkanlık elde etmiştir. İbn Haldun’a göre faydalı olan öğretim yolu bu- dur.1

ÖĞRENCİ EZBERCİLİĞE ZORLANMAMALIDIR

Öğretmenler, bir bilgiyi daha yeni öğrenmeye başlamış olan öğrenciye, o bilginin anlaşılması güç olan meselelerini anlatmaya çalışıyorlar.
Onu bu meseleleri anlamaya ve ezberlemeye zorluyorlar. Bunlar bunu doğru bir öğretim yolu sanmaktalar. Halbuki öğrencinin düşüncesi ve zihni bunları anlayacak derecede değildir. Zaten o bilgiyi öğrenmek aslında güçtür. Bunun bir sonucu olarak öğrenci tembelleşir, zihni bilgiyi kabul etmez, onun bu bilgiyi öğreneme- mesi sürüp gider. Bu ise, öğretim metodunun bozukluğunun bir sonucudur. Öğretmen, öğrenci gerek öğrenmeye yeni başlamış, gerekse ilerlemiş olsun, dayanıklık ve yetkisi dışında ona ders yüklememeli, okutmakta olduğu kitabın dışına çıkmamalı, bir kitap bitmeden diğer kitaba geçmemelidir. Aksi takdirde meseleler ve konular birbirine karışır.
Öğretirken düşündürmeye, muhakemeye öğrenci sevkedilmelidir. Ezbercilikten kaçınılmalıdır.
ÖĞRETİM METODU KARIŞIK OLMAMALIDIR

Öğretim metodu karışık olursa öğrenci o bilgiyi kavramaktan âciz kalır. Onda usanç meydana gelir. Düşüncesi körleşir. Bilgi öğrenmekten ümidini keser. Sonunda bilgi öğrenmeyi bırakır.

DERSLERE ARA VEREREK ÖĞRENME ZAMANI UZATILMAMALIDIR (ÖĞRENİME ARA VERİLMEMELİDİR)

Derslerin arkasını bırakmak bir bilgi veya fenni öğrenmek zamanını uzatır, çünkü derslerin arkasını kesmek veya ara vermek öğrenilenlerin unutulmasına sebep olur. Meselelerin birbirine bağlanışları çözülür. Mesele ve konuların dağınıklığı öğrencilerde meleke elde etmeyi güçleştirir. Bir bilginin meseleleri düzenli bir surette başından sonuna kadar kavranmış, hazmedilmiş bir halde bulursa, bu bilgiler unutulmaz ve öğrencide meleke edinmek kolaylaşır. Bilgiler birbirine sağlam bir surette bağlanır, akıl ve zihinde yerleşir. Çünkü meleke dediğimiz alışkanlık ancak işlerin arkası kesilmeden tekrarlan- masıyle husûle gelir. İşler unutulursa, o işlerden doğan meleke de unutulur.

İKİ BİLGİ AYNI ANDA ÖĞRETİL MEMELİDİR

İki bilgi birden öğretilmemeli ve birbiriyle karıştırılmamalıdır. Bir bilgi öğrenilmeden İkinciye geçilmemelidir. Çünkü bu takdirde kalb ve düşünce bölünmüş, her ikisini anlamak üzere, birinden öbürüne yönelmiş olduğundan ikisini birden kavramak güçleşir, öğrenci hiçbirini kavrayamaz. Boşu boşuna yorulur ve hepsinden yoksun kalır. Dersler sıcağı sıcağına birbirini izlemelidir. Akıl ve düşünce ancak öğrenmek istediği bir bilgiye meşgul olursa, çoğunlukla, insan o bilgiyi öğrenir.

ÖĞRETİLEN ŞEYLER GEREĞİNDEN FAZLA ÖZET VEYA UZUN OLMAMALIDIR

İbn Haldun’a göre bir bilime dair yazılan eserlerin çok kısa ve çok özet olması o bilginin öğrenilmesini zorlaştırdığı gibi haddinden fazla uzun olması da aynı sonucu verir. Ayrıca o, ilimleri araç ilimler ve amaç ilimler diye ikiye ayırır. Araç ilimler üzerinde fazla durmanın sakıncalarını anlatır. Bu bakımdan son dönem âlimlerinin dille ilgili araç bilgiler üzerinde fazla durmaları eğitim açısından kötü neticeler vermiştir, diye inanır.

ÖĞRENCİLERE SERT DAVRANMAK ZARARLIDIR

Eğitim ve öğretim işlerinde öğrencilere, bilhassa küçük yaştaki çocuklara sert davranmak zararlıdır. Çünkü bu sert davranmalar çocuklarda kötü bir alışkanlık meydana getirir. Bu türlü terbiye öğrencinin ruh ve yaradılışına baskı yapıp onların neşesini, iş ve çalışma sevgisini yok eder. Onları tembelliğe ve kızgın ellerin kendilerine uzanmasından korkarak, yalana ve kötülüğe sevkeder. Kalplerinde sakladıklarının ve düşündüklerinin tersini söylemeye alıştırır. Bu eğitim onları her zaman düzen ve hile yolunu seçmeye götürür. Git gide bu haller onlar için âdet ve karakter haline gelir.
Sosyal hayatla ve medenileşmekle elde edilecek üstünlükleri, şahsını, ailesini ve cemiyetini korumaya alışmaktan ibaret olan insanlığın manasını bozar. Bu gibi hususlarda başkalarının çoluk çocuğu derecesine inerek kendini ve ailesini korumak hususunda başkalarına muhtaç olur. Bunun bir sonucu olarak ruhları faziletler ve güzel hareketler kazanmaktan çekinir, tembelleşirler. Nefisleri bu gibi fazilet ve insanlık . için gereken meziyetler kazanmaya yanaşmazlar. İnsanlığın en aşağı derecesine inerler, düşkünleşirler. Başkalarının kötülüğü ve boyunduruğu altına giren milletlerin hali de böyledir. Emir ve işi kendi elinde olmayıp da başkalarının elinde bulunan, idare ve egemenliklerini kaybeden her- - kesin ve her milletin hali de böyledir. Bu denenmiş ve bilinen bir şeydir.’2
Bundan dolayı öğretmen, baba ve anneler edep ve terbiye vereceğiz diye çocuklara karşı sert davranmamalıdırlar.’3

BİLGİ ÖĞRENMEK İÇİN GEZİ YAPMAK VE ÇEŞİTLİ BİLGİNLERLE GÖRÜŞME, ÖĞRENİM İÇİN FAYDALIDIR

Kişiler bilgi, ahlâk, meslek, görüş ve faziletleri bazan öğretmenlerden ve bazan da o işte ehil olanların işlediklerini bizzat görmek ve o kimseleri kendilerine örnek etmek suretiyle öğrenirler. Bizzat o işi işlemek ve ehlinin o işi işlediğini görmek, onun fikirde yerleşmesi bakımından daha kuvvetli olur, daha derin izler bırakır. Öğrendiği üstad ve öğretmenlerinin çokluğu nispetinde bir alışkanlık ve meleke husûle gelir ve sağlamlaşır. Bilgiler öğrenirken terimlerin çokluğu öğrencinin düşüncelerini karıştırır. Bundan ötürü bir çoğu bu terimleri, bilgilerin bir parçası sanar. Bu yanlış düşünce ancak çeşitli yollar ve senetler ile ayrı ayrı öğretmenlerden bizzat öğrenmek suretiyle doğrulanabilir. Öğrencinin bilgi mensuplarıyla görüşerek türlü üstatlardan öğrenmesi ve bunların terim ve öğretim sistemlerinin çeşitli olduğunu görmesi, onun terimleri ayırt edebilmesi için faydalıdır. O, bu sayede terimlerin ancak bir ifade ve ulaştırma vasıtası olduğunu bilir. Alışkanlık istidadı kuvvetlenir. Melekeleri sağlamlaşır ve bu suretle bilgilerini düzeltir. Bizzat üstatlardan öğrenmesi ve onlardan defalarca işitmesi bu bilgileri birbirinden ayırt edebilmesine yarar.4

EĞİTİMİN UYGULAMALI OLMASINI TAVSİYE EDER

Ibn Haldun san’at ve zenaatların nasıl öğretilmesi lazım geldiği üzerinde de durur. Bu konuda gözle görme, elle deneme, bol bol tekrarlama ve uygulamaya büyük önem verir.
Bu şeylerin tariflerle ve teorik bilgilerle öğrenilmeyeceğini ısrarla belirtir.5’ Öğrenimde teorikle birlikte pratik uygulamanın yapılmasını ister.

İLİM ÖĞRENİMİNİN BİR SANAT OLDUĞUNU SÖYLER

İbn Haldun ilim öğreniminin bir san’at (teknik bir husus) olduğu inancındadır. İlmi öğrenmek, onu bir meleke haline getirmektir. Eğitimde gelenek son derece önemlidir. İlmin gelişmesi için geleneğinin kesintisiz sürüp gitmesi lâzımdır. Bu gelenek kesintiye uğrarsa ilim ve öğretim geriler. İlim ve öğrenim geleneği de ancak ümranca gelişmiş yerlerde kuru- lur.6
SONUÇ

İbn Haldun bilim ve öğrenime, eğitime çok önem vermiştir. Bilim ve öğrenimi ümranın tabiî bir olayı olarak görür. Ona göre insanı öbür canlılardan ayıran fikirdir. Yaptığı her şeyi düşünüp taşınarak yaptığından ve her hususun aslını-esasını öğrendiğinden ilimler ve san’atlar doğar. Fikir, bilmediğini elde etmeye hevesli olduğundan bunları bilenden beller. Bu durumda da öğrenme ve öğretme olayı meydana gelir.’7
İbn Haldun, öğretmenlerin derslerini öğrencilerin anlayacağı seviyede anlatmalarını ve kolaydan zora doğru tedricî olarak öğretmenlerini ister. Öğrenimde kalıpçılıktan ve ezbercilikten kaçınmayı ister. Öğretim metodlarının karışık olmamasını, kolay ve sade olmasını vurgular. Öğrenime ara verilmeden eğitimin kesintisiz verilmesini, aksi takdirde bir önceki öğretilenlerin unutulacağını belirtir. Öğrencilere sert davranılmama- sı gerektiğini, sertliğin genci öğrenimden soğutacağını ve tembelleştireceğini, kabiliyetleri körelteceğini ifade eder. Eğitimin pratik yanında teorik olarak uygulamalı yapılmasının gerekliliği üzerinde durur. Öğrenimin meleke kazanıncaya kadar tekrarlanarak yapılmasını ister. Bilim öğrenmenin ve öğretmenin bir san’at olduğunu, bu san’atın öğretmenlerce iyi bilinmesinin gerekliliğini beyan eder. Anlattığı bu hususlarla da günümüz dünyasında eğitim sistemlerine ışık tutar.


1. İbn Haldun, Mukaddime C.III, S. 145, Tercüme: Zahir Kadirî UGAN, İst. 1988
2. İbn Haldun, a.g.e. S. 161.
3. İbn Haldun, a.g.e. S. 161.
4. İbn Haldun, a.g.e. S. 163.
5. Süleyman ULUDAĞ, İbn Haldun (Hayatı-Eserleri-Fikirleri), S. 142
6. İbn Haldun, 1019-25
7. İbn Haldun, 1018

BİBLİYOĞRAFYA
EMAN, Muhammed Abdullah, ibn Haldun, Haya- 1fehu ve Turasahu’l-Fikrî, Kahire, 1933 FALAY, Nihad, İbn Haldun’un İktisâdi Görüşleri, İst. 1978
FINDIKOĞLU, Z.F. Türkiye’de İbn Haldunizm, Fuad KÖPRÜLÜ Armağanı İst 1953 HASSAN, Ümit, İbn Haldun’un Metodu ve Siyaset Teorisi, Ank., 1977 HUSRİ, Sati, Dırâsât an Mukaddimeti İbn Haldun, Kahire 1961
İBN HALDUN, Tasavvufun Mahiyeti (Şifau’s-sail, Trc. S. ULUDAĞ, İst. 1972, 1984 İBN HALDUN, et-Tarif bi-İbn Haldun, Kahire 1951, Muhammed et-Tancı neşri İBN HALDUN, Mukaddime, Tercüme: Zakir Kadirî UGAN, Ank. 1988 İZMİRLİ, İsmail Hakkı, ibn Haldun, Darülfünun ilahiyat Fakültesi Mecmuası, Sayı 12, Yıl 1932
KOZAK, İbrahim Erol, İbn Haldun’a Göre İnsan- Toplum-İktisat, İst 1984 ULUDAĞ, Süleyman, Mukaddime’ye Giriş, 1st.
1982, 1,1-195 ULUDAĞ, Süleyman, İbn Haldun (Hayatı-Eserleri- Fikirleri), Ank. 1993 ÜLKEN, H.Z. ve FINDIKOĞLU, Z.F. İbn Haldun, Türk İslâm Filozofları, İst 1940