Makale

BAŞYAZ -I Birlik ve Dirlik Ayı RAMAZAN

BAŞYAZI
Birlik ve Dirlik Ayı
RAMAZAN

MEHMET NURİ YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Recep Ayı ile başlayıp Şaban Ayı ve kandillerle devam eden manevi bir atmosferden geçerek üç ayların sonuncusu, ama en feyizlisi ve en bereketlisi olan Ramazan Ayı’na Cenabı Hakk’ın liitfu ile bir kere daha ulaşmış bulunuyoruz.
Ramazan Ayı’nın dinî ve kültürel bayatımızda, diğer ay ve zamanlara göre ayrı bir yeri ve önemi vardır. Çünkü; cehalet, dalâlet ve zulmet bulutlarının kararttığı dünya semasını, yepyeni bir hayat anlayışıyla, ilim, ahlâk ve fazilet nârlarıyla aydınlatan Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerim; Milâdî 610 yılına tekabül eden böyle bir Ramazan Ayı’nda Peygamberimiz (S.A.SJ’in şahsında beşeriyete gönderilmeye başlanmıştır. Yüce Allah, Ramazan’a ulviyyet kazandıran bu olayı bize şöyle bildirmektedir:
"Ramazan Ayı, insanlara yol gösteric’ı, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır..." (Bakara: 185)
Kur’an’ın nüzuluyla şereflendiği için Mukaddes Kitabımız’da "Bin aydan daha hayırlı olduğu" bildirilen Kadir Gecesi de bu ayda bulunmaktadır.
Ramazan Ayı, hac ibâdeti hariç İslâm’ın beş şartından dördünü edâ ettiğimiz ve ibâdetlerle süslediğimiz müstesna bir zaman dilimidir. Dinimizin temel şartlarından olan namaz, oruç ve zekât gibi ibâdetler; bizleri tezkiye eder, günahlardan arınmamızı sağlar. Zaten ibâdetlerin farz kılınmasının temel amacı da budur. Nitekim Cenâb-ı Hakk; orucun farziyyetini bildiren ayet-i kerime ’de buyuruyor ki;
"Ey imân edenler, oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." (Bakara:183)
Demek ki Ramazan orucunun farz kılınmasının sebebi; müminlerin kötülüklerden arınması, güzel meziyetler ve faziletlerle donanmasıdır. Öyleyse oruçlarımızı, farz kılınma maksadına uygun şekilde tutmalı, ona zarar verecek, sevabını azaltacak tavır ve davranışlardan uzak durmalıyız. Peygamberimiz (S.A.S.) bu konuda bizi ikaz ederek buyuruyorlar ki:
"Sizden biriniz oruçlu olduğunda çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şayet biri, kendisine söver veya çatarsa ’Ben oruçluyum’ desin."
"Kim ki yalanı ve yalanla amel etmeyi terketmezse, onun yemesini ve içmesini terketmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur."
Bu âyet ve hadislerden anlıyoruz ki; Dinimizde inanç, ibâdet ve ahlâk orasında son derece yakın ilişkiler vardır. Gerçek manada kulluk görevlerini yerine getiren insanlar, ahlaken de mükemmele ulaşır.
Ramazan Ayı’nın ve bu ay içinde edâ edeceğimiz oruç ibâdetinin fert ve toplum üzerindeki olumlu tesirleri ve faydaları; bu kısa makaleye sığdırılamayacak ölçüde büyüktür. Biz sadece meselenin bir yönünü ele alacağız.
Oruç sayesinde mü’min, belli bir süre aç ve susuz kalınca açların halinden anlamaya başlar ve dünyanın muhtelif bölgelerinde sefâlet ve yoksulluk içinde kıvranan, bir dilim kuru ekmeğe ve bir sıcak çorbaya muhtaç olan insanları düşünür. Böylece; hem Yüce Allah’ın kendisine bahşettiği nimetler karşısında şükranla mükellef olduğunu idrâk eder, hem de maddî sıkıntılar içinde perişan bir hayat süren dindaşlarına yardım etmesinin İnsanî bir görev olduğunu anlar.
Bu anlayışa kavuşan zengin müslümanlar; bu ayda verecekleri zekât, fitre ve diğer sadakalarla, yapacakları hayır ve iyiliklerle, düzenleyecekleri iftar ve sahur ziyafetleriyle, yetim, öksüz, fakir, düşkün ve muhtaçları sevindirir, onların gönüllerini kazanır, hayır dualarını alırlar. Bu da; elbette toplum fertlerinin kaynaşmasına, kin, haset ve husumet duygularının sökülüp atılmasına, zenginle fakirin kucaklaşmasına ve sosyal dayanışmanın güçlenmesine vesile olur.
Ramazan; her yönüyle birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının nazariyeden fiiliyata döküldüğü ve daha da güçlenerek pekiştiği bir aydır. Bu ayda beş vakit farz namaza ilaveten kılınan teravih namazlarında, dünyevî makam, mevki ve maddî farklılıklar cami dışında bırakılarak zengin-fakir, âmir-memur, işçi-işveren, hoca-talebe/ ihtiyar-genç... bütün insanlar aynı safta omuz omuza durmaktadırlar. İşte bu yakınlık, farklı toplum katmanlarını birbirine yaklaştırır. Onlar arasında bulunan kin, haset, husumet ve dargınlıkları izâle eder. Aralarında sevgi ve saygı bağlarını güçlendirir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (S.A.S.j’in şu veciz beyanı; bu mübarek Ay’ın ulviyyetini ve kudsiyyetini en güzel bir şekilde ifade etmektedir. Buyuruyorlar ki;
"Ümmetim Ramazan’ın faziletini tam olarak bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi."
Öyleyse bu kadar feyizli ve bereketli bir oydan yeterince istifâde edebilmemiz için, önceden mübtelâ olduğumuz kötü alışkanlıklarımızı, hala, kusur ve günahlarımızı terketmeli, sadece aç ve susuz kalmakla yetinmemeli, bütün varlığımızla Allah’a yönelmeli, bu ayı ibâdet, dua, iyilik ve güzelliklerle ihyâ etmeliyiz.
İşte bu şekilde tutulan orucun avf ve mağfiretimize vesile olacağını bize müjdeleyen Yüce Peygamberimiz buyuruyorlar ki:
"Kim ki inanarak, ecir ve sevabını Allah’tan umarak orucunu tutarsa O’nun geçmiş günahları mağfiret olunur."
Bu mübarek Ayın; günahlarımızın affına, İslâm Alemi’nin birlik ve dirliğine, insanlığın hidâyet ve barışına vesile olmasını; tutacağımız oruçlarımızı, kılacağımız namazlarımızı, vereceğimiz zekât, fitre ve sadakalarımızı, yapacağımız bayırlarımızı kabul buyurmasını Cenâb-ı Hakk’tan niyâz ederim.