Makale

ŞEYDA DİVANI

FUZULİ DİVANINA BİR NAZİRE

ŞEYDA DİVANI

Prof. Dr. ŞAHİN ÜÇAR

Bismillahirrahmanirrahim. El-hamdülillahi Rabbi’l-alemin. Ve’ş-şükrü li-vahib’il-mekarim.
Bir hadis-i şerifte, "beyanın sihirli kudretine ve şiirin hikmetine işaret eden Muhammed’e salat ü selam olsun. Buyurmuştur ki: "Allahın Arş’ı altında öyle hâzineleri var ki o hâzinelerin anahtarları şairlerin dilleridir." Ve Kur’an-ı Kerim’de Hak Teala buyurmuş ki: "Güzel kelime, güzel bir ağaca benzer; şöyle ki, (zaman geçtikçe) kökleri yer yüzünde, kolları gökyüzünde dal-budak salar." Ve dahi bir ayet de şöyle gelmiş ki; "Selamün kavlen min rabbi rahim": Selam (öyle’) bir sözdür ki Rahim olan Rabbimizdendir. Şu halde, evvela şeş cihete ve bütün mevcudata, saniyen Fuzuli üstadımızın ruh-i mübecceline ve sonra ona yad etmek için burada bulunan fuzulişinas misafirlere ve cümle ehl-i irfana selam olsun.
Dostlar teveccüh göstermişler; bizim Dîvançe-i Kemîne’miz Şeyda Divanı için Fuzuli divanına nazire demişler. Min gayri haddin, eğerki Fuzuli’yi üstad bilirim, lâkin küçücük divançemi üstadın divanına nazire saymak bence caiz değildir. Şu kadar var ki, üstadın ruh-i asaletmeabından müstefit olduk, kalbimizde mu- habbet-i Fuzuli hasıl oldu, şiir vadisinde Fuzuli’yi taklid ettik. Mevlana’nın buyurduğu gibi, "Ruhühü ruhi, aynühü ayni"; Onun ruhu benim ruhum, gözü benim gözümdür. Hulasa, sırruhu sırrü’l-fuadi, onun sırrı benim sırr-ı fuadım (kalbimin sırrı) oldu ki bu sırrımın sırrıdır. Derler ki, "kalb kalbe karşıdır" ve dahi kalb kalbin aynasıdır: "Halk içre bir ayine var; herkes bakar kendin görür!" İşraki usûlünde, Eflatun tarzı talimde, "Üstad ve çırağı arasındaki eser-i muhabbet sayesinde, ola ki, kalbden kalbe ilham sirayet eder; böylece şakird üstadına benzer" derler, işraki talimin (illumination) ilham ile aydınlanmanın esası budur. Biz dahi, sair şuarayı divanı ihmal edip üstadın divanını talim ile, az biraz kelam-ı kibarını meşk ederek onun asil ruhu ile ülfet etdik. Halimizi haline, kalimizi kaline benzetmeye çalıştık. Tefekkür tarzımız tefekkür tarzına, sözümüz sözüne benzer ki bu eser-i muhabbet ve taklid sebebiyle hasıl olmuştur. Birkaç mukayese ile bu tesirlerden bilebildiğimiz kadarını göstermeye çalışırız; ve lâkin üstadın divanına nazire yazmış olmak iddiamız elbette yoktur: Çünkü ol hazrete nazir olamaz. Şeyda divanında Fu- zul’inin yalnızca bir gazeline nazire yazılmış, bir gazeli de taştir edilmiştir. Velhasıl, yârânın dahi bununla kastettiği Fuzuli vadisinde bir divan yazmış olmaklığımızdır. Bu vesile ile, "yaşayan bir divan şairi" diye, teveccüh gösterip, ehl-i irfanın huzurunda söz söylemekliğimizi arzu etmişler. Pes imdi, mesele, Şeyh Sa’di üstadımızın buyurduğu gibidir:
egerçi piş-i hıredmend hamuşi edebest
be-vakt-i maslahat an bih ki sühan guşi
dii çiz tire-i aklest: dem füru besten
be-vakt-i güften, ve güften be-vakt-i hamuşi
Eğer ki ariflerin huzurunda susup konuşmamak edebtir, amma maslahat vaktinde, sözü işitip anlayarak, mükaleme etmek daha iyidir. İki şey akla ziyandır, aklın gazabına sebep olur: Biri sükut etmektir, konuşmak gerekirken ve bir de konuşmak, susmak gereken zamanda...
Dinleyen söyleyenden arif gerek demişler; belki kast ettiğim rna’nayı beni dinleyecek olan erbab-ı irfan benden daha iyi anlar. Ben teeddüb eder, susmayı tercih ederdim; amma konuşmam emr olunduğu için söylemem gerekir. Meseja, Şeyda Divanı’ndaki Tevhid kasidesinde, ("Mana ve Mazmun" isimli makalede ma’nası şerh edilmiş) kelama dair bir beyit var ki şöyledir:
"ma‘ni-i sühan şahid-i mazmun-i hudadır
gönlüm sadetinden olur azra gibi peyda"
Bu, sözün hulasasıdır ve kelime-i tevhide atfen, "Allah bes, baki heves" demektir. Eğer ki manzumdur ve şairin şuuruna şiir halinde gelmiştir. Şu halde, kelamın zemini ve zamanı mütenasib olunca, müsecca nesre veya şiire münkalib olması, cuş ü huruşa geldikte terennüm etmesi ve dahi raks etmesi arifler nezdinde caizdir. Mevlana Celaleddin buyurmuş: "Cümle-i mestan huş raksan şüdend": bütün sarhoşlar ayılıp, zevk u şevk i!e raks eder oldular. Bunda bir mahzur yoktur: Belki bu vadide, sadelik ve haşmet ayni basit ahenk içinde buluşur: tevazu ve gurur, ihtişam ve sefalet, geda ve sultan, hayret ve heybet, kahır ve izzet dahi bir olur! "Fa- kir-i padişeh-asa geda-yi muhteşem" olur; aşk içre devlet bulur... Şöyle ki, Fuzuli’nih buyurduğu gibi: "Vadi-i vahdet hakikatde makam-ı aşkdır/ Kim müşahhas olmaz ol vadide«suitandan geda."
Yunus Emre üstadımız dahi "Aşk gelicek cümle eksikler biter" demiş. Fakir-i pür taksir, talebelik yıllarında Şeyda Divam’nı yazdığım zaman henüz delikanlı itlim. Kitab-ı aşkdan meal-i hüsn-i yar bahsin okurdum. "Dost bi-perva, felek bi-rahm devran bi-sükun" idi. "Gahi mecnun gahi ben devr ile nevbet beklediğimiz" bir zamanda, rah-i mecazdan geçerek taleb-i hakikat eyledik. Yani ki Efla- tun’un dediği gibi, "Mecazi aşk bir köprüdür ki ondan geçenler ola ki hakiki aşka vasıl olalar*’ Beşir Ayvazoğlu dostumuzun Şeyda Divam’ndan iktibas ettiği bir gazelde denildiği gibi ki:
"dil sadef ü canan ona şehvar olur ancak
dil aşk ile bir vakıf-ı esrar olur ancak"
Gönül bir sedef, sevgili onun dürr-i şehvarı gönlün içindeki o şahane inci gibi olabilir ancak. Gönül ile sevgilinin münasebeti ancak böyle bir inci-sedef münasebetidir. Hulasa, sevgili başka yerde değil ancak kalbimizde olabilir. Yunus Emre varlığını hissettiğimiz bu "İçimizdeki sonsuz benlik" hakkında "Bir ben vardır bende benden içeru" buyurmuştu. Ve gönül ancak aşk ile böylesi sırlara vakıf olabilir. Fuzuli’nin tabiri ile, "Nihan olan her şeyi a’yan eyleyen, a’yan olanları da pinhan eyleyen" Allah... esrarını makam-ı aşkda, vadi-i vahdet’de, aşıkların bir tel gibi gerildikçe tannaniyeti ve hassasiyeti artan gönüllerine ilham eder ve -mes ü bihuş olan aşıkların diliyle terennüm edildikte- beyan eyler; cümle esrar sünuhat ve füyuzat-ı ilahi ile zahir olur. Eğerki her şeyi demek olmaz. Bazı söz var ki mizana gelmez; bazı söz var ki idrak edilmez, ilham ve ihsas edilse bile ifşa ve imlaya gelmez. Nihayet, bu mefhum-u muhalifi ifade için, şöyle deriz, vesselam...
"nihan etdim kelamım gerçi ma’na aşikar oldu
söz oldu perde-i hüsnün: o perde vasf-i yar oldu"