Makale

İslam'da Harcama Felsefesi

İslam’da Harcama Felsefesi

Prof. Dr. Hüsnü Ezber Bodur
Atatürk Üniv. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

İslâmiyet, servetin mutedil ölçüler içinde, cömertlik, hoşgörü, güzel muamele, iyiliklerde yarış, iyi niyet prensipleri doğrultusunda harcanmasından yanadır. Bu yüzden de İslam, dünya haz ve nimetlerine karşı daima hoşgörülü olmuş, insanlığın temel ihtiyaçlarını ve tabii arzularını karşılamak için mal ve hizmet tüketimini makul ölçüler içinde teşvik etmiştir. Ancak bu harcama genişliğine bir sınır ve ölçü koyarak aşırı tüketime karşı da bazı önlemler almıştır.
Faydasız ve hayırsız harcamanın önüne geçen ve israfa varan tüketime karşı çıkan İslam Dini’nin bu konudaki tutumu, bazı ayet-i kerimelerle şöyle dile getirilmektedir: Her biri meyve verdiği zaman meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü 0, israf edenleri sevmez" (En am: 141). "Seninle akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver, malını gereksiz yere saçıp savurma. Çünkü gereksiz yere mallarını saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür" (Bakara: 261). Böylece müsrif insanlar şeytanın kardeşine benzetilerek bu konudaki ilahi hüküm, gözler önüne serilmiş olmaktadır. Yani servet, Allah’ın bir ihsanı ve çalışmanın mükafatı olarak, insanın ihtiyaçlarının tatmininde kullanılmalı, hakkını verip hayra sarfedilerek, umumi menfaatlerin hizmetine koşulmalıdır.
Ölçüsüzlük ve aşırılığa karşı çıkan İslâmiyet, iyilik ve ihsanı bir kenara itip harcamamaya ve cimriliğe de aynı ölçüde karşı çıkmaktadır. Çünkü el-lsrâ sûresinin yirmi dokuzuncu ayetinde: "Ellerini boynuna bağlayıp cimrilik yapma; büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman bir halde oturup kalırsın" buyurulmak- tadır. İsraf ve cimrilik arasında dengeli davranışı emreden Kur’an’ın bu konudaki tavrı şöyledir: "Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf ne de sıkılık yapmazlar, (harcamaları) ikisi arasında ortalama olur" (eş-Şuara: 67). Zaten denge ve orta yol prensibi, İslam’ın hayatın her alanına uyguladığı bir değer olmakta ve Kur’an-ı Kerim de Müslümanları orta yolda olanlar olarak vasıflandırmaktadır.
O halde İslâmî anlayışta harcama ve tüketim, iktisadi faaliyetin nihai gayesi olmaktan çok, iktisadi dengesizliklerin ortadan kaldırılmasında bir vasıta olarak görülmektedir. Kur’an’da bu husus, şöyle dile getirilmektedir: "Ey Ademoğulları, her mescide gidişinizde süslü güzel elbiselerinizi (üzerinize) alın, yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez" (A’raf: 31). Şüphesiz burada, giyinmenin de mutedil ölçüler içinde olması gerektiğine dair bir sınırlama söz konusudur. Nitekim Peygamberimiz, herkesin parmakla göstereceği şekilde güzel elbise giyinme ile yine herkesin dikkatini çekecek şekilde pejmürde elbiseler giyinmeye karşı çıkmıştır(1). Peygamberimizin bu davranışı birincisinin israf, İkincisinin de cimrilik olmasıyla dengeli bir toplum oluşturmaya yöneliktir. Elbette en güzel biçimde harcamakla emrolunan insanın, güzel giyinmesinin de, dengeli beslenmenin de hep mutedil ölçülerde olması beklenir. Bir ayette: "Ey inananlar, size verdiğimiz rızıkların iyilerinden yiyin" (Bakara: 172) buyurularak, insanlığın kıymetini bilmeyip kötü ve haram yollardan yiyenlerin aslında Allah’ın nimetlerine nankörlük edip karşı gelenler olduğu vurgulanmakta(2), bunların maddi ve manevi pislikten asla kurtulamayacaklarına dikkat çekilmektedir.
Görüldüğü gibi, dünyevi hayattan zevk almama, içine kapanma
İslam’a yabancıdır. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Gerçekten Allah, nimetini kulunun üstünde görmek ister"(3).
Böylece maddi ilerleme ve mükemmelliğin kendisi de İslamiyet’te ahlâkî değerler arasındadır. Elbette bu durumu, zenginin kendi pozisyonuna uygun yaşaması ve bunun izlerini gözler önüne sermesi anlamında görmemek gerekir. Zaten böyle bir düşünce hemen karşısında "Yiyin, için, gururlanmaksam giyinin"(4) ihtarını bulur. Yani başkalarında haset duygularını doğuracak ve mali gücünü zorlayacak şekilde taklitçiliğe yol açan imrendirmelerden uzak durmak esastır. Ancak buradaki temel anlayış, diğer müminlerin davranışlarını etkileyerek onlarda çalışıp kazanma ruhunu teşvik etmektir. O halde İslam’ın akılcı bir harcama anlayışı ile hem bu dünyayı hem de öbür alemi zenginleştirmeyi amaçladığını söyleyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor: "Allah’ın dostu olup, inanan ve korunan kimselere korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Böyle kimselere dünya hayatında da ahiret hayatında da müjdeler verilir" (Yunus: 6264).
İslam Dini, kişinin gelirini, tüketim ve tasarruftan ayrı olarak Allah yolunda harcaması gerektiğine de işaret etmektedir. Allah yolunda yapılan harcamaların belki ilk bakışta servet üzerinde eksilmelere yol açabileceği söylenebilir. Ancak bu durumu görünürde bir yanılgı olarak düşünebiliriz. Nitekim bir ayette bu tür harcamaların büyük mükafatlarla karşılık göreceği müjdelenmekte- dir: "Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği) nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar" (En’am: 160). Bir başka ayette, Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumuna" (Bakara: 26) benzetilir. Yine Bakara suresinin 265-268. ayetlerinde, Allah yolunda harcama ile imanın kökleşmesi arasında sıkı bir münasebet kurularak, mallarını harcayanların servetlerinin artacağı veciz benzetmelerle gözler önüne serilmektedir. Diğer bir ayette de, iyi bir iş yapan erkek ve kadın müslümana dünyada hoş bir hayat yaşatılacağı, ahirette ise ücretlerinin yaptıklarının en güzeliyle verileceği vaadedilmektedir. (en-Nahl: 197). Ayetlerden anlaşıldığına göre, İslâmiyet hem bu dünyayı hem de öbür alemi kapsayan zaman ve mekan genişliğine sahiptir. Yine İslam Dini, kâr- zarar hesabına ahiret hayatını da ekleyerek hayatın her alanında maddi ve manevi unsurları dengelemektedir.
Kur’an-ı Kerim, iyilik için harcamada cömertlikten yana olmuştur. Bu temel düşünce çerçevesinde insan, kendisine bahşedilen maldan Allah yolunda harcayıp, ahiret yurdunu gözetecek ve Allah’a itaat için harcamada bulunacaktır. Bir âyette: "Allah’ın sana verdiği (bu servet)le ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk (etmeyi) isteme, çünkü Allah, bozguncuları sevmez" (el-Kasas: 77) buyurulmaktadır. Burada önemli bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. İslam, harcama ile ilgili olarak geniş anlama gelen "ihsana çok büyük bir değer vermiştir. Kur’an’da ihsanın şumulüne giren infak, sadaka, zekat gibi gönüllü harcamada bulunmakla ilgili fiilleri niteleyen kelimelerin çokluğu, kısaca "sadaka"nın genişliğinin bir göstergesi olmaktadır.
Nitekim İslamiyet’te, insanlar arasında adaleti tesis etmeden tutun da bir kimsenin, bir müslümanın eşya yüklemesine yardım etmesi, güzel söz söylemesi, din kardeşinin yüzüne gülümsemesi, kötülükler üzerine iyilikle yürümesi, yapıcı olması, ölçülü davranması, yol göstermesine kadar her olumlu davranış sadaka kapsamına dahil edilmiştir. Aynı şekilde kötü bir şeyi yapmak veya söylemekten kendini alıkoymak hayrı veya marufu emretmek, kendisi ve ailesinin geçimini temin etmek ve aç karnı doyurmak da ihsanın sınırları çerçevesindedir^). Böylece Allah rızası için harcama fiili çok geniş alana yayılmış durumdadır. Bu bakımdan serveti tasarruf, tüketim, vergi şeklinde kullanırken hep Allah’ın rızası ön planda tutulmalıdır. Açıkça görüldüğü üzere, İslam Dini, harcama ile ilgili fiilleri çeşitli seçenekler arasında yayarak bir esneklik kazandırmıştır.
Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimelerden İslam’ın, her türlü kazanma ve zenginlik yolunu ekonomik ve verimli faaliyetlere açtığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan da kısır ve verimsiz alanlara yönelerek, emeksiz ve zahmetsiz kazanca karşı çıkan İslâmiyet, üretken insanların sırtından geçinmeye yönelik olumsuz faaliyetlere hiç de iyi bir gözle bakmamaktadır.


(1) Aclûnî, İsmail ibn Muhammed, Keşfu’l-Hafâ, c.ll, s. 107.
(2) Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c.ll, s. 588-89.
(3) Ahmed bin Hanbet, Müsned, c.ll, s. 182.
(4) İmam Muhammed eş-Şeybani, Islâm İktisadında Helal Kazanç, çev: M. Baktır, Erzurum, 1987, s. 75.
(5) el-Haşimi, Ahmed, Muhtasaru 1-ehadisi ’n-Nevebiyye, çev: A. Aydın, F. Yavuz, İstanbul 1972, s.59, 100, 128; Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, çev: K. Miras, Ankara, 1973, c. V, s.356-59.