Makale

İSLAMIN ÖZÜRYLÜLERE BAKIŞI

İSLAMIN ÖZÜRYLÜLERE BAKIŞI

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

İslam insana gerçekçi bir gözle bakmış, onu bir canlı ,olarak görmekle beraber, taşıdığı diğer meziyetler sebebiyle ona apayrı bir yer ve değer vermiştir. Onun şerefli ve üstün yetenekleri yanında zaaflarını ve eksikliklerini de dile getirmiş, bütün bunları insan olmanın tabiî bir sonucu saymıştır.
İnsan şerefli ve kıymetli bir varlıktır. Bu sebeple evrendeki her şey onun emrine sunulmuş, aklını ve gücünü kullanarak onlardan yararlanması emredilmiştir. (1)
İnsanlarda büyüklük ve üstünlük, Allah’ın hoşuna gidecek şekilde davranmak ve insanlar için yararlı iş yapmakla mümkündür. Irk, soy, renk, zenginlik veya fakirlik, sakat olmak veya sağlam olmak, insanların imtiyaz sahibi olmaları veya hakir görülmeleri için bir sebep teşkil etmez. (2) İslâm, toplumda ırk, sınıf ve zümre esasına dayanan görüşlere iltifât etmemiş, hiçbir zümreye imtiyaz tanımamıştır.
İslâm, insan için, insanın mutluluğu için gönderilmiş bir dindir. Asıl amaç, insanın haysiyet ve şerefinin korunması, kurtarılması, ona lâyık olduğu değerin verilmesidir.
İşte bunun için, doğuştan veya sonradan sakat olan insanı da dikkatten uzak tutmamış ona gereken değeri vermiştir. Kur’an-ı Kerim, körlük ve topallık gibi bedenî ânzası olanlar için zorluk olmadığu, onların bazı mükellefiyetlerden muâf olduklarını beyan etmiştir. Nûr Sûresi 61. Âyette şöyle buyrulur: "A’maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olamazlar)..." Fetih Süresinin 17. Ayetinde aynı konu tekrar edilerek, böyle kimselerin savaşa katılmak zorunda olmadıklan, hatırlatılır ve şöyle buyrulur: " Köre vebal yoktur. Topala da vebal yoktur. (Bunlar Savaşa katılmak zorunda değiller.)"
İnsanın en tabîî hakkı olan hayat hakkını, hukukun teminâtı altına almış, kişinin-ne olursa olsun-yaşama hakkına tam bir saygı gösterilmesini sağlamak için bir takım maddî ve manevî müeyyideler koymuştur. Ayrıca, sıhhat ve canı muhafaza hususu dikkate alınarak, hasta ve özürlüler için zaman zaman bazı farzların terkine, te’hirine veya bedene zarar vermeyecek biçimde ifâsına izin vermiştir. Meselâ:
a) Yukarıda Fetih Sûresi, 17. Âyetinde zikredildiği gibi, sakat ve özürlü olanların savaşa katılma mecbûriyetleri yoktur.
b) Sağlığı yerinde olmayan veya körlük, topallık gibi bedenî arızası olanlara Cuma Namazı farz değildir. Merhum Ömer Nasûhî BİLMEN, bu konuda şöyle der: "Hasta olup, Cuma Namazına çıktığı takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimseye Cuma Namazı farz değildir. Yürümekten âciz olan çok yaşlı kimseler de bu hükümdedirler. Hastabakıcılığı da bu cümledendir. Cuma Namazı, â’ma olanlara da farz değildir, velev ki, kaideleri, yani ellerinden tutup götürecek kimseleri bulunsun. Ayrıca kötürüm veya ayaklan kesilmiş olan kimselere Cuma Namazı farz değildir, velev ki, kendilerini yüklenecek kimseleri bulunsun.(3)
c) Oruç ibâdetinin ifâsında da hasta, yaşlı ve özürlü olanlar için özel hükümler vardır.(4)
d)Fıkıh Kitaplannda, hasta ve özürlü kimselerin, abdest, gusül ve namaz gibi mükellefiyetleri, zorlanmadan nasıl yerine getirebileceklerine dâir hükümler vardır. (5)
Bedenî .herhangi bir özrü olan kimselerin toplumdan dışlanması dinimizce yasaklanmış; sevinç ve kederlerin paylaşılmasında, iş hayatında onların da ortak edilmesi emredilmiştir. Büyük müfessir merhum Elmalılı Hamdi YAZ1R, yukarıda meâlini verdiğimiz Nûr Sûresi, 61. Âyeti’nin tefsirinde; bu Âyetin nüzûl sebebi ile ilgili olarak şunu nakleder: ..." Kör, topal, hasta özürlü ve fakir müslümanlar, sağlam kimseler tiksinirler ve rızaları olmaz diye beraber yemek yemekten sakınır veya bir kimse bunları kendi evinden başka akraba ve ehibbasının birinin evine yemeğe götürecek olsa, belki hoşlanmazlar diye çekinir olmuşlardı...İşte bu âyet, bu sebeple nâzil oldu." (6)
Görüldüğü gibi âyet, sakat ve özürlü olanlarla aynı sofraya oturulmasını, onlara yardım edilmesini, toplum hayatının her safhasında onlarla berâber olunmasını, bu konuda onlara güçlük çıkarılmamasını tavsiye etmektedir. Çünkü insana hizmet, dinimizin emridir. İnsanlığa hizmet de Allah’a hizmet olarak telakki edilir. Zîra insan, Allah’ın en büyük eseri ve yeryüzünde O’nun halîfesidir. "İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır (7) hadisi de bunu ifade etmektedir. Yine dinimize göre, insana yardımcı olanın Allah yardımcısıdır. Bu konuda sevgili peygamberimiz (S.A.S) şöyle buyururlar:
"... Bir kimse kardeşinin yardımında bulundukça, Allah da ona yardımda bulunur; Kim, güçlük içindeki bir kimsenin sıkıntısını giderirse, Allah ona dünyada ve ahirette kolaylıklar yaratır..." (8)
Bedenî özürlü olanlara yardım etmenin sevabının daha da büyük olduğunu, Peygamberimiz (s.a.s..) şöyle ifâde buyurmaktadırlar: "Bir kimse â’ma bir kişiyi elinden tutar kırk adım götürürse, onun geçmiş günâhları bağışlanır." (9) Hadîsin bir başka rivâyetinde ise: "...O kimseye cennet vacip olur." (10) ifâdesi mevcuttur.
İslâm’a göre, hayatın zarurî ihtiyaçlarını temîn cümlesinden olarak, çalışma gücü olanlara iş bulmak, âciz, kimsesiz ve hastalara sığınak ve barınak bulmak devletin vazifeleri arasındadır. Abdülmelik b. Mervan (646-705), kötürüm insanların hizmetine bakanlarla, gözü görmeyenler için kılavuzluk yapanlara maaş bağlamıştır. (11)
insan, ne kadar zayıf, ne kadar kusurlu olursa olsun insanlıktan çıkmaz; ne kadar güçlü, ne kadar meziyetli olursa olsun, insanın üstünde bir şey olmaz. Kısacası eksiğiyle, üstünlüğüyle, faziletiyle, kusuruyle insan insandır. İnsanlar arasında eşitlik prensibini bozacak her şey İslâm’a aykındır.
Toplumumuzdaki bedenî özürlü insanlara sağlık, sabır ve mutluluklar dilerim.

1 - İsrâ Sûresi; Âyet_ 170.
2 - Hucurât Sûresi; Âyet: 13.
3 - Ö.Naşûhî BİLMEN; Büyük İslâm İlmihali, İst. 1986, Ş: 146.
4 - Bakara Sûresi; Âyet: 184, Fıkıh kitaplarının "Oruç" bölümleri
5 - Meselâ bkz. Mecma’ül-Enhur R Şerh-i Mülteka’l-Ebhur; C, 1; S: 51, 56, 153; İbn-i Âbidîn; C, 1; S: 305, 306.
6 - Elmalılı Hamdi YAZIR; Hak- Dini Kur’an Dili, İst. 1970, C, 5; S: 3540, 3541
7 - Mişkât-ül-Mesâbîh; Hadis No: 4993
8 - Buhârî; Mezâlim ve’l-Ğasb; 3; Tecrîd-i Sarih Tercemesi; C, 7; S: 360-361; Hadis No: 1087.
9 - Suyûtî; el-Feth’ul-Kebîr; Beyrut, trhsiz; c, 3; S: 216
10 - Aynı Kaynak, aynı yer.
11 - Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN; İslâm’ın Işığında Günün Meseleleri, İst. 1988; c,l; S: 430.