Makale

TEVEKKÜL, KADER ve TRAFİK KAZALARI

Doç. Dr. Fikret KARAMAN
Elazığ Müftüsü


TEVEKKÜL, KADER ve TRAFİK KAZALARI

Çağımızda fert ve toplum hayatını tehdit ( eden tehlikelerden biri de trafik kazalarıdır. Zira gün geçmez ki, televizyon ekranlarında ve gazete sahifelerinde yüreğimizi ağzımıza getiren ve gözlerimizi yaşa boğan bir ya da birkaç olayla karşılaşmış olmayalım. Evinden işine ya da yola çıkan bir yakınımızın dışarıda geçirdiği süre veya biraz gecikmesi bile bizim için bir korku ve ızdırap nedeni olmaya başladı. Bu takvim yılı başında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde trafik mevzuatı hakkındaki çalışmalar ve araştırmalar esnasında yapılan açıklamalardan da anlaşıldığına göre ülkemizde son otuz yılda yüz yirmi bin kişi trafik kazalarında hayatını kaybetmiştir. Bu rakam ülkemizde orta ölçekli bir veya iki ilimizin nüfusu demektir. Kaldı ki bu sadece kaza mahallinde ölenlerin sayısıdır. Aynı kazalardan sakat kalan, iş gücünü kaybeden, adeta ömür boyunca ölüm yatağına esir bırakılan insanlar ile yok olan diğer maddî ve ekonomik değerler de dikkate alındığında olayın ciddiyeti daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Ne var ki trafik kazalarının merkezinde de yine insan unsuru bulunmaktadır. Bu nedenle olaya katkıda bulunmak ümidiyle "tevekkül, kader ve trafik kazaları" üzerine bir değerlendirmede bulunmayı uygun gördük.
Günlük hayatımızı kuşatan ve teknoloji ürünü olan vasıtalar kara, deniz hatta havada yoğun bir trafik oluşturmaktadır. Bu tabii hareketliliğin sonucu olarak karşılıklı hak, hukuk, sorumluluk ve önemli görev anlayışları karşımıza çıkmaktadır. İnsanın insana ve topluma hizmet amacıyla ortaya koyduğu bu yeniliklere karşı duyarsız ve tedbirsiz kalması düşünülemez. Ayrıca günlük hayatımız ve tabii ihtiyaçlarımızla içiçe olan bu yenilikleri yüce dinimizin, diğer bir ifade ile “Sünne- tullah ’ın dışında tutmak da mümkün değildir. Çünkü bu kainat Yüce Allah tarafından belirli bir düzen içinde yaratılmıştır. Nitekim şu ayet-i kerime de bu hususu te’yid etmektedir. "Her şeyi belli bir ölçü ve düzen içinde yarattık" (Kamer, 49). Her şey belli bir ölçü ve düzen içinde yaratıldığına göre trafik kaidelerinin de bu İlâhî düzen içinde insanlara zarar vermeyecek şekilde bir işleyişi olmalıdır. İşte o zaman makine ve ona dayalı olan bütün nakil vasıtaları insanlar için gerçek bir nimet ve lütuf olur. O halde çağımızın vazgeçilmez bu nimet ve lütfü tesadüfe ve sorumsuzluğa bırakılmamalıdır. Yüce Allah’ın bu olayları kapsayan tevekkül, kader, kaza, tedbir, sorumluluk ve sabır gibi evrensel hükümleri ihmal etmemek gerekir. Bu tedbirlere ek olarak beşer planında da kanun, tüzük, yönetmelik ve genelge gibi açıklayıcı, yol gösterici metinler, caydırıcı önlemler ve müeyyideler hazırlanmalıdır. Aksi halde trafik kazalarının yer yer bulaşıcı hastalık, deprem, terör ve savaş gibi insan hayatını her an tehdit eden olayları unutturacak kadar yaygın hale gelmeleri mümkündür. Bu yüzden insanın kusur ve ihmallerinden kaynaklanan bu tür kazaları, kader inanana sığınarak geçiştirmesi doğru değildir. Bu gerçek tevekkül anlayışına da uygun düşmemektedir. Bu nedenle tevekkül ve kader kavramlarını birkaç cümle ile açıklamakta ve trafik kazalarıyle olan ilişkileri üzerinde durmakta yarar vardır.
Tevekkül sözlükte; bir işin tamamını başkasına ısmarlamak, birini vekil kılmak, bir işte aciz olduğunu gösterip onu yapmayı başkasına verip beklemek, Allah’ın kuvvet ve kudretinde olana mutlak surette güvenmek ve ümid bağlamaktır. Istılahta ise-, Yüce Allah’ın her şeyden münezzeh, kuvvet ve kudret sahibi olduğuna inanarak, yapacağı iş ile ilgili olan adetten bütün maddî ve manevî çalışma, tedbir ve sebepleri yerine getirdikten sonra istenen sonucun elde edilmesi için
Allah’a güvenilmesidir. Buna göre-, sıcaktan ve soğuktan korunmak isteyenin giyinmesi, açlık ve susuzluğunu gidermek isteyenin yemesi ve içmesi, çocuk edinmek isteyenin evlenmesi, ürün almak isteyenin tohum atıp tarlayı sürmesi, ağaç ve meyve isteyenin fidan dikmesi ve kazanç sağlamak isteyenin sanat ve ticareti tercih etmesi lazımdır. Aynı tevekkül anlayışıyla trafik kurallarını değerlendirmek gerekirse; sorumluluk payımıza düşen çok önemli işler vardır. Buna göre sürücülerin trafik kaideleri hakkında, teorik ve pratik yönden tam bir bilgi, kültür ve uygulama melekesine kavuşmaları, sahip oldukları vasıtanın fenni ve teknik olarak emniyetini temin etmeleri, yol boylarındaki trafik işaretlerine uymaları, yaya ve sürücülerin haklarına riayet etmeleri, yol, kavşak, viraj, ışık gibi hususları dikkate almaları-, sabır, inanç, azim ve aklî muhakeme gibi iradeyi denetleyen hususlara da riayet etmeleri gerekmektedir.
Son devrin İslâm bilginlerinden merhum Ahmet Hamdi Akseki’nin şu tevekkül tarifini de günümüzdeki trafik kültürü açısından yararlı olur ümidiyle buraya yorumsuz olarak almakta yarar görüyorum: ’"Maksada erişmek için lazım gelen maddî ve manevî sebeplerin hepsine yapıştıktan ve başka hiçbir şey kalmadıktan sonra Allah’a itimat etmek ve ondan ötesini Allah’a bırakmak” demektir.
İhmal ve tedbirsizlikten kaynaklanan her trafik kazasını kader anlayışıyla yorumlamak ve onunla teselli bulmak da doğru ve gerçek çözüm değildir. Nitekim kader sözlükle; “ölçme, tahmin, ölçerek ve takdir ederek tayin etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Dini literatürde ise kader; “Allah’ın ezelden ebede kadar olacak şeyleri zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, nasıl ve ne zamanda olacaklarsa onların tamamını ezelde bilip, o şekilde sınırlaması ve takdir etmesine denir. Bu durumda kader bizi her hangi bir eylemi işlemeye zorlamadığı gibi olaylar karşısındaki sorumluluğumuzu da yok etmemektedir. O halde kader, Allah’ın ilim sıfatını ilgilendirinektedir. O’nun ilmi doğrultusunda kainatı ve ondaki her çeşit yaratığı belli bir düzen ve ölçüye göre idare eden İlâhî bir kanundur. “Olacağa çare yoktur" düşüncesinden hareketle kader değişmez tarzındaki teslimiyetçi yaklaşım İslam’a aykırıdır. Bu yanlış anlayış sorumluluktan ve yapılan hataların acı neticeleri ile yüzleşmekten kaçmaktır.
Artık günümüzde önemli bir problem haline gelen trafik kazalarına karşı mevcut bütün değerlerimizle çözüm aramak zorundayız. Bir hadiste genel olarak gelip geçenler zarar görmesin diye yol üzerindeki bir engelin kaldırılmasının sadaka olarak kabul edildiği hatırlatılmaktadır. Buradan hareketle trafik seyri için son derece önemli olan alt yapı çalışmalarının yapılması, yolların onarılmış olarak trafiğe açık tutulması, işaretlerin tam ve yerine konulmuş olması dinimiz açısından hayırla müjdelenen bir davranış olarak belir- lenmişt. Diğer yandan Kur’an’da: "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (Bakara,195) buyrulmuştur. Görülüyor ki trafik konuları başta olmak üzere, sosyal hayatımızı ve mutluluğumuzu ilgilendiren bütün alanlarda dikkat, tedbir, çalışma, gayret, yardımlaşma ve sorumluluk öngörülmektedir. Sağlıklı, istikrarlı, bilim, hukuk ve adalet anlayışına dayalı bir ortamın sağlanması için fert ve toplum hayatını etkileyen, her türlü sarhoş edici içki ve uyuşturucu maddelerden de uzak durulması önerilmektedir. Çünkü bu tehlikeli maddelerin zararları sadece toplumun içine düşmanlık ve kin sokmakla sınırlı değildir.
Bazen de insanda akıl ve irade fonksiyonunu zayıflatarak nice kaza, bela, musibet ve tehlikeli kazalara sürüklemektedir.
Üzülerek belirtelim ki, içki ve uyuşturucuların trafik kazalarındaki payı da % 60 civarındadır. Doğrusu bu rakamın telaffuzu ve yazılması bile bütün sorumluları düşündürmelidir. Çünkü açılan yaralar, kaybolan canlar, sönen ocaklar, yanıp buharlaşan ekonomi bir daha geri dönmüyor. Artık pişmanlıklar, son üzüntüler ve kan akan göz yaşlan da yeterli olmamaktadır. Bu nedenle trafik kazaları; kendimizden uzak bireysel ve sübjektif bir anlayışla değerlendirilmemelidir. Zira toplum olarak bu felaketi önleyecek ya da asgari düzeye çekecek maddî ve manevî alanda zenginliklerimiz vardır.
Buna göre-, tevekkül ve kader anlayışı, karşılaşılan problemlere çözüm getirecek şekilde doğru yorumlanmalıdır. Karşılıklı hak ve hukuk prensibine saygı gösterilerek akl-ı selim çizgisinden çıkılmamalıdır. Yorgun, kızgın, acemi ve içkili olarak vasıta kullanılmamalıdır. Dikkat, tedbir, sabır ve sorumluluk gibi ilkeler en tabii davranışlarımızın başında yer almalı hatta yaygınlaştırılmalıdır. Böyle- ce toplumda "trafik, bilgi ve kültürü"nün yerleşmesi için herkes ailede, işyerinde, okulda, camide, medyada ve çevresinde üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. İnsan hayatının söndürülmesi veya kazandırılmasıyla çok yakından ilgili olduğu bilinen trafik kazalarında daha dikkatli olunması ümidiyle; okuyucularımızın dikkatini şu ayet mealine çekerek konuyu tamamlamak istiyorum.
“...Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur” (Maide, 32).