BESMELE
Abdullah AYDEMİR
( … )
Bu yazımızda bütün Müslümanlarca bilinen ve hertürlü işin anahtarı kabul edilen “Besmele”yi çeşitli yönlerden ele alıp inceleyeceğiz. Bu konuyu birkaç başlık altında toplamak daha faydalı olacaktır.
I. Besmelenin âyet olup olmaması:
Kur’ân-ı Kerîm’in ilk sûresi olan el-Fâtiha (I) ittifakla yedi âyettir.1 Bu konuya dâir İslâm bilginleri arasında tam bir görüş birliği vardır. Acaba, yedi âyetten ibâret olduğu kabûl edilen el-Fâtiha Sûresi’nin âyetleri arasına besmele dâhil midir, değil midir? Mezhep sahibi imam ve müctehidlerin ve diğer İslâm bilginlerinin bu soruya verdikleri cevaplar şöyledir:
Hanefîler ve Mâlikîler, besmele’nin Fâtiha’dan bir âyet olduğunu kabûl etmişler fakat ( … ) ’i bir âyet saymışlardır.2
Şafiî’ler besmele’yi Fâtiha’dan bir ayet saymışlar fakat ( … )’i müstakil bir âyet olarak kabûl etmemişlerdir.3
Kur’ân’da iki türlü besmele vardır:
a. En-Neml (XXVII) Sûresi’ndeki besmele;
b. Sûre başlarında yazılan besmele.
a. En-Neml (XXVII) Sûresi’ndeki besmele, içinde bulunduğu âyetin bir parçasıdır. Bu bakımdan besmele’nin Kur’ân’dan olduğunda şüphe yoktur. Kur’âniyyeti tevatürle sabittir4. Besmele Kur’ân’dan değildir veya âyet değildir diyen kâfir olur5.
b. Sûre başlarında yazılan ve sûreleri yekdiğerinden ayıran besmele’ye gelince:
Sa’îd b. Cübeyr, Zührî, Abdullah b. el-Mübârek ve diğer bâzı ulemâ; besmele’nin, başında bulunduğu her sûreden birer âyet olduğuna kail olmuşlardır.6 Böylece, Kur’ân’da 113 âyet eder. İmam Şafiî ve ashabının kanâati da budur7. Bu görüşe göre, el-Fâtiha Sûresi’nin yedi âyetinden biri besmeledir8. ( … ) müsakil bir âyet değildir. Bundan dolayı Şâfiî’ler namazda besmele’yi cehren (âşikâre) okurlar9. Bunların ileri sürdüğü görüşün mesnedi şudur: Kur’ân’ın Kur’ân olmayan şeylerden tecridini tavsiye eden selef, besmele’yi Mushaflarda tesbit etmişler ve yazmışlardır. Kur’ân’ın vahiy olmayan şeylerden arınması yolundaki titizlikten ötürü de, el-Fâtiha Sûresi’nin sonuna (Âmîn) yazmamışlardır. Eğer bu besmeleler Kur’ân’dan olmasaydı, onları da yazmazlardı. Mushaf’ın iki kapağı arasında, Kur’ân’dan başka bir şey bulunmadığı hakkında icma’ vardır. Bunu te’yid eden başka haber ve rivâyetler de mevcuttur.
İbn-ü Abbas (R.A.): “Besmele’yi terkeden Kur’ân’dan 114 âyet terk etmiş olur” demiştir. Ebû Hüreyre (R.A.): “Peygamber Efendimiz (S.A.S.); Fâtihatü’l-Kitap yedi âyettir. Birincisi de besmele’dir, buyurdu” demiştir10. Ümmü Seleme (R.A.)’nin anlattığına göre, Peygamberimiz (S.A.S.) Fâtiha’yı okumuş ve ( … )’i bir ayet saymıştır.11 ( … ) Ed-Dârakutnî’nin sahîh bir senetle tahrîcine göre Hazret-i Ali (K.V.)’ye “es-Seb’ü’l-Mesânî”nin ne olduğu sorulmuş, o bunun Fâtiha Sûresi olduğunu söylemiştir. Suâl sâhibi Fâtiha’nın altı âyetten ibâret olduğunu, hâlbuki burada bir yedi rakamından bahsolunduğunu beyan ederek sorusunu tazeleyince Hazret-i Ali (R.A.), “Evet, söylediğin gibi Fâtiha altı âyettir. Fakat besmele de Fâtiha’dan bir âyet sayılır” şeklinde cevap vermiştir12.
Bu görüşlere göre besmele, Fâtiha’dan müstakil bir âyet değilse de, âyetten bir parçadır. Bu sebepten dolayı da namazda okunması farzdır.
İmam Mâlik’e göre; sûre başlarındaki besmeleler, Fâtiha’dan ve diğer sûrelerden bir âyet değildir13. Yalnız en-Neml Sûresi (XXVII)’ndeki besmele Kur’ân’dandır ve âit olduğu âyetin bir parçasıdır. Besmelelerin sûre başlarına yazılması, sûreleri biribirinden ayırmak ve teberrüken okunmak içindir. Bu sebepten dolayı da İmam Mâlik, ister cehren olsun isterse sırren olsun besmele’nin namazda okunmasını câiz görmemiştir. Büyük müctehidin bu kanaatından ötürü Mâlikîler, besmele’yi namazda okumazlar14.
İmam Mâlik, herhangi bir şeyin Kur’ân’dan olduğunu ilân ve isbat için tevatürü şart koşmuştur. Ona göre; tevatürle sâbit olmayan bir şeyin Kur’ân’dan olduğu öne sürülemez. İhtilâflı delillerle bir şeyin Kur’ân’dan olduğu isbat edilemez15.
Hanefîlere gelince; sûre başlarında bulunan besmele, Kur’ân’dandır ve münferid bir âyettir. Fakat başında bulunduğu sûreden bir âyet değildir. Sûreleri yekdiğerinden ayırmak ve teberrüken okunmak için nazil olmuştur16. Hanefîlerce, besmele’nin müstakil bir âyet olarak kabûl edilmesi; Mushaf’ın deffeteyni beyninde Kur’ân’dan gayri bir şeyin mevcut olmadığı görüşüne dayanır.
Hanefîlere göre besmele’nin Fâtiha gibi her namazda okunması vâcip değildir. Lâkin gerek namazda ve gerek namaz hâricinde Kur’ân okumaya veya mühim bir işe başlarken söylenmesi sünnettir17. Bunun için Hanefîler namazın her rek’atinde, kıraatin evvelinde okurlar. Kur’ân’dan bir cüz olduğu anlaşılmasın diye de, cehrî namazlarda da gizlice okurlar18.
II. Berâe Sûresinin evveline niçin Besmele yazılmamıştır?
Kur’ân-ı Kerîm’in yalnız bir sûresinin evvelinde besmele yoktur. Bu sûre de, daha ziyade et-Tevbe adıyla bilinen Berâe (IX) Sûresidir. Acaba bu sûrenin evvelinde niçin besmele yoktur? sorusuna iki sebep ileri sürülerek cevap verilmiştir:
a. Aradaki uzun nüzûl fasılasına rağmen bu sûre, mânâ yönünden kuvvetli bir tarzda el-Enfâl (VIII) Sûresi’ne bağlıdır.19
b. Berâe Sûresi, harb mesaili ile ilgilidir. Bu yönü ile de; aradaki münâsebet ve müşâbehetten ötürü onun devâmı gibi addedilmiştir. Rivayete göre, ashabdan bazıları bile onun ikisini bir sûre zannetmişlerdir. Fakat:
a. Âyetlerinin çokluğu,
b. Birçok isimlerle meşhur olması (Meselâ: et-Tevbe, Berâe... 12 tane).
c. Peygamber Efendimiz (S.A.S.)’in, bu sûrenin başka bir sûreden olduğunu tasrih etmemiş olması; onun el-Enfâl’in (VIII) devamı olduğu yolundaki görüşlere hak verdiremez. Rasûlullah (S.A.S.)’ın, bu sûrenin başka bir sûreden olduğunu söylememesi onun müstakil bir sûre olduğunu isbata kâfidir.
Sonra şunu da hatırlamak gerekir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in bütün sûreleri arasında âhenk, tenâsüp ve temas edilen vak’alar yönünden çok kuvvetli irtibatlar vardır. Bir kısım sûrelerde, bunu daha bâriz olarak görmek mümkündür. Bu sebeplere bağlı olarak, bu sûre evvelinde besmele’nin yazılmamış olduğunu ileri sürmek esaslı bir delil değildir.
Bir sûre evvelinde besmele nâzil olmamıştır. Bu kat’îdir20. Hz. Ali (R.A.)’ye bu sûre evvelinde niçin besmele yazılmadığı sorulduğunda: ( … ) bir emandır. Bu sûre ise, kılıç ve nebz-i ’uhud ile nâzil oldu, cevâbını vermiştir21.
İyi düşünülürse; aklen ve naklen bu sûrenin evvelinde besmele’nin nüzulüne, yazılmasına ve okunmasına cevaz tasavvur edilemez. Hattâ bu sûrenin evvelinde sâdece ( … ) demekte bile büyük mahzur vardır. Çünkü bu bir tenakuz olur. Zîrâ besmele, Allah (C.C.)’ın ismine açıkça sığınma ve vuslat demektir, ( … ) ise “Allah’tan alâkayı kesmek” demektir. Bu ikisi ise biribirine zıt şeylerdir.
Netîce olarak söylemek gerekirse; bu sûre evvelinde besmele nâzil olmamıştır ve yazılmamıştır. Bu sûre evvelinde besmele çekmek câiz değildir. Bu görüşe göre, namazda böyle bir yanlışlık yapılsa, namazın fâsid olması gerekir. Bu mahzur sâdece sûrenin evvelindedir. Sûrenin geri kalan kısımlarının ahkâmı, diğer sûrelerden farklı değildir. Teâmül de bu yoldadır22.
Câhiliyye devrinde Arap kabileleri, aralarında mevcut olan ahdi ve anlaşmayı bozmak istedikleri zaman, şâyet bu hâli karşı tarafa bildirmek üzere yazılı bir şey gönderirlerse, onun başına besmele yazmazlardı. Kâfirlere karşı mevcut ahdin bozulmasını emreden Berâe Sûresi (IX) nâzil olunca, Hz. Ali (R.A.) bu sûreyi halka duyurmak ve tebliğ etmek üzere hac mevsiminde bizzat Hz. Peygamber (S.A.S.) Efendimiz tarafından vazifelendirildi ve bu sûreyi okuyacağı zaman onların âdeti veçhile besmele çekmedi23.
Hz. Osman (R.A.); “Peygamber Efendimiz bu dünyâdan göçtü gitti de bize, Berâe Sûresi (IX)’nin el-Enfâl (Vlll)’den olup olmadığını açıklamadı. Biz bidâyette onu, el-Enfâl’den zannederdik. Sonra ben onların arasını ayırdım (yâni Berâe’yi müstakil bir sûre olarak ele aldım. Ve Peygamberimiz’den herhangi bir beyan olmadığı için, Berâe’nin başına besmele yazmadım” demiştir24.
Berâe Sûresinin baş tarafından bâzı âyetlerin mensuh olması dolayısıyla, besmele’nin de onlarla birlikte neshedilip düşürüldüğü yolunda da bir söylenti vardır.25 Fakat buna itibar etmeye imkân yoktur. Hattâ Berâe Sûresi’nin, uzunluk ve âyet çokluğu yönünden el-Bakara (II) Sûresi’ne denk olduğu da söylenmiştir.26
III. Kırâat ilmi yönünden Besmele:
Namaz hâricinde Kur’ân okurken (eğer sûre başından başlanıyorsa) ( … ) ( … ) demek sünnettir. ’Ata gibi bâzı imamlara göre de vâcibdir. Yalnız, Berâe Sûresi okunurken besmele çekilmez27. İki sûre arasında durum şöyledir: İbn-ü Kesîr, Âsım, Kalun, Ebû Ca’fer ve el-Kisâî’ye göre iki sûre arasında yâni, bir sûreyi bitirip ötekine geçerken besmele çekmek mebdubtur28. Bir sûre’nin başından değil de, ortasından veya herhangi bir yerinden (meselâ sonuna yakın bir yerden) okunacaksa “eûzü besmele” yine mendubtur. Yukarıda da geçtiği gibi, Hanefîlere göre namazda Fâtiha’dan evvel gizlice besmele çekmek sünnet; Şâfiî’lere göre, sırren veya cehren besmele farzdır. Mâlikîlere göre okunmaması mendubtur.
İki sûre arasında besmele’nin okunması Hanefîlere göre de mendubtur.
Bir sûreyi okuyup bitirdikten sonra diğerine geçerken, iki sûre arası besmele ile fasledilebilir. Veya vasledilir veya sekte yapılabilir. Bu üç türlü okuyuş tarzından hangisini benimsemiş olursa olsun, bütün kurra’ herhangi bir sûreyi okumaya başlarken mutlaka besmele çekmişlerdir29.
Yine bütün kurra’ el-Fâtiha Sûresi’nin evvelinde besmele’yi okumuşlardır. Kur’ân-ı Kerîm’in son sûresi olan en-Nâs Sûresi bitirilip de hemen akabinde Fâtiha okunacağı zaman da durum aynıdır30.
El-Enfâl ile Berâe Sûresi arasında besmele çekilmez. Okuyuşa Berâe’den başlanacağı zaman da netîce aynıdır, yine besmele çekilmez31.
IV. Besmelenin ahkâmı:
Mühim ve meşru’ olan bir işe başlarken besmele çekmek yâni (Bismillâh) veya (Bismillâhir-Rahmâni’r-Rahîm) demek, derecesine göre; mendub veya sünnet veya vâcibdir.
Mushaf yazarken, Berâe’den başka her sûrenin evveline ( … ) yazmak farzdır32.
İlmî kitap ve risalelerin evveline besmele yazmak câizdir. Eğer baş tarafına besmele yazılması arzu edilen kitap, bir şiir dîvânı veya antoloji olursa, buna besmele yazılmaz. İslâm büyüklerinden yalnız Saîyd b. Cübeyr —şiirlerin baş tarafına değil de— dîvanların baş kısmına besmele yazılmasını tecvîz etmiştir. Müteahhirînden olan İslâm bilginleri bu görüşü benimsemişlerdir33.
El-En’âm Sûresi (Vl)’nin 121. âyetinde Cenâb-ı Hak; “Üzerinize Allah’ın ismi zikredilmedik şeyden yemeyin” buyurur. Bu âyetin şümûlü içine yenmesi ve içilmesi melhuz olan her şeyin girmesi muhtemeldir. Âyetteki bu umûma bakarak ’Atâ: “İster yenen, isterse içilen cinsten olsun, bir şeyin üzerine Allâh’ın ismi zikredilmemişse o şey haramdır” demiştir. Fakat bu âyetten maksadın “zebh” olduğu müttefekun-aleyhtir.
Ava çekilen besmele ile ilgili olarak şu ihtilâflar vardır. İbn-ü Şîrîn, Nâfi’ ve Şâbi’; “Ava, avcıl kelp veya kuş salınırken besmele çekmek farzdır. Bilerek veya unutarak besmele çekilmezse, muallem dahî olsa av hayvanının tuttuğu yenmez” demişlerdir. Bu ictihad Ebû Sevr ve Zahirî ulemâsının mezhebidir.
İmam Mâlik, Süfyan es-Sevrî, Ebû Hanîfe ve ashâbı ise; “Avcı, köpeğini veya kuşunu salarken besmeleyi bile bile terkederse o avın eti yenmez, haramdır. Eğer unutmuşsa yenir” demişlerdir.34 İbn-ü Münzir’in beyânına göre bu ictihad, İbn-ü Abbas (R.A.), Ebû Hüreyre (R.A.), Saîyd b. el-Müseyyeb (R.A.), Hasen b. Sâlih (R.A.), Ahmed b. Hanbel, Zührî, Katade gibi sahâbî ve tabiîn âlimlerinden naklolunmuştur. İbn-ü ’Atıyye, bu kanaatin cumhur kavli olduğunu söylemiştir. Hz. Ali (R.A.), Mücâhid (R.A.), ’Ata’ b. Ebî Rebah (R.A.), İbn-ü Şihâb da aynı görüşe iştirâk ederler.
İmam Şafiî’nin ictihâdı ise müsbettir. Şafiî’ye göre besmele ister bilerek, isterse sehven terkedilsin avın da, kesilen hayvanın da eti yenir. Şafiî’nin bu ictihâdı; Ebû Hüreyre (R.A.), İbn-ü Abbas (R.A.) ve ’Ata’ (R.A.) dan rivayet edilmiştir35.
Ava silâh atarken veya hayvan keserken ( … ) demek farzdır. Besmele’nin bir parçası olan ( … ) kelimelerini, ava silah atarken veya hayvan keserken söylemek sünnettir. Kesme esnasında sünnet olan tesmiye sadece ( … )’dir. Yemek yerken veya su içerken tesmiyenin sünneti ise, ( … ) demektir. Yemek yerken veya su içerken tesmiyenin sünneti ise, ( … ) demektir. Müslümanlar; müşrik, putperest, âteşperest, zındık ve dinsiz kimselerin kesmiş olduğu hayvanların etini yiyemezler. Bu gibi kimselerin bizzat silâh atarak vurmuş oldukları kuş ve hayvan etleriyle, muallem olsun olmasın avcıl köpeklerinin ve kuşlarının yakalamış oldukları şeyler de aynı hükümdedir. Mü’minlere, yalnız ehl-i Kitap olanların kestiklerini yemek helaldir.36
V. Besmelenin fazileti:
İslâm ulemâsından bâzıları, ( … ) Cenâb-ı Hakk’ın her sûrenin evvelinde inzal etmiş olduğu bir yemindir, demişlerdir. Allah (C.C.); "Bu sûrede size inzal etmiş olduğum şeyler hak ve gerçektir. Emrime uyup gereğini yapanlara ben de va’d ve lûtfumu gerçekleştireceğim." demek istemiştir. Besmele, Süleyman (A.S.) dan sonra Allah (C.C.) ın bu’ümmete has kıldığı bir lûtufdur37. Bir kısım âlimlere göre besmele, bütün İlâhî kanun ve şeriatların özünü içine almaktadır.
El-E’meş ve eş-Şâ’bî’nin rivâyetine gore Peygamber Efendimiz (S.A.S.), ( … ) yazmakla emrolununcaya kadar ( … ) yazardı. ( … ) ayeti (el-İsrâ, XVII/110) nâzil olunca ( … ) yazdı. ( … ) âyeti (en-Neml, XXVII/30) nâzil olduktan sonra ( … ) yazmaya başladı38.
İbn-ü Kesîr’in tefsirinde (c. I, s. 32) bulunan bir hadîse göre Peygamber Efendimiz (S.A.S.), besmele’nin Allah (C.C.)’ın isimlerinden biri olduğunu ifâde buyurmuştur.39
Rivâyete göre Câfer es-Sâdık: “Besmele sûrelerin tâcıdır” demiştir40. Meşru’ ve müstahsen olan bir işe başlarken besmele çekilir (yeme, içme, zebih, temizlik, binme, inme vs. gibi).
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir gün muhâtabına: “Kapını besmele ile kapat; kandilini (elektriğini) besmele ile söndür; kapların ağzını besmele ile ört; su tulumunun ağzını bağlarken de besmeleyi oku” buyurdu41.
Yine bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.S.):
“Biriniz ehline yaklaşmak istediği zaman şu duâyı okusun: ( … ) Bismillah, yâ Rabbî, bizi şeytandan ve şeytanı da bize bahşedeceğin yavrudan uzaklaştır.
Eğer, onlara bu yakınlıktan dolayı bir çocuk mukadderse şeytan ona ebediyyen zarar veremez” buyurdu42.
Bir gün sofrada kaşığını sağa-sola daldıran Ebû Seleme (R.A.)’yi Peygamberimiz (S.A.S.): “Ey çocuk; yemeğe başlarken besmele çek, sağ elinle ve kendi önünden ye” diyerek ihtar etti43.
Yine bir gün. Peygamber (S.A.S.) sofrasına atılırcasına gelip elini uzatan birinin bileğini Efendimiz tuttu ve: “Başlarken Allâh’ın ismi zikredilmeyen (besmele çekilmeyen) yemeği şeytan benimser” buyurdu44.
Müslüman olduğu günden itibâren vücûdundan ağrı eksik olmayan Osman b. Ebi’l-Âs (R.A.) Rasûlullah (S.A.S.)’a geldi ve durumu arz etti. Peygamberimiz (S.A.S.) ona: “Elini ağrıyan yerin üzerine koy ve üç ( … ) ; yedi kerre de ( … ) duasını oku” dedi45.
Et-Tirmizî ve İbn-ü Mâce’nin tahrîc ettikleri bir hadîse göre Peygamberimiz (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
“Helaya girmek isteyen Müslüman (Bismillah) derse, bu söz onunla cinler arasında perde olur. O kişi bu perde sayesinde avret yerlerim cinlerden gizlemiş olur”.46
______________________________________________