Makale

AVRASYA İSLÂM ŞÛRALARI VE ÖNCEKİ İLİŞKİLER

Dr. Lütfi DOĞAN / Diyanet İşleri Eski Başkanı • Devlet Eski Bakanı

AVRASYA İSLÂM ŞÛRALARI VE ÖNCEKİ İLİŞKİLER

Allah’a şükürler olsun, uluslararası soğuk savaştan sonra buzlar erimiş, doğu- batı gerilimi sona ermiş, inanç ve din özgürlüklerini ve insan haklarını hiçe sayan, din kurumlarını, mabedleri yıkan, yakan, baskıcı, zâlim, vahşi Sovyet rejimi Komünizm son bulmuştur. Bütün bu bölgelerde yaşayan uluslar, dinler, insanlar, düşünce ve gönüllerinde bağımsızlığın ve özgürlüğün mutluluğuna kavuşmuşlardır.
Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Tataristan, Başkurdistan, Kırım, Balkan-Kafkas ülkeleri özgür bağımsız devletlerini kurmuşlar, kendilerine özbenliklerine dil, kültür, İslâm dini değerlerine sahip olma çabalarına katılmışlardır.
Yurtlarından göçe zorlanan, camileri-mescitleri, İslâmî eğitim yerleri yıkılan, ulusal ve dini değerleri unutturulmaya çalışan bu yerdeki müslümanların, can kardeşlerimizin, 70 yıldır kaybettiklerini, eksiklerini giderme, bizim için insanı olduğu kadar İslâmî, aynı zamanda millî ve tarihî ihmal edilemez, geciktirilemez bir görev ve sorumluluk olmuştur.
Bu sorumluluk, biz Türkiye Türklerini Devlet olarak bir yönden siyasal, ticari, ekonomik, kültürel alanlarda sıkı ilişkilere, anlaşmalara götürürken Diyanet İşleri Başkanlığı, T. Diyanet Vakfı olanaklarını da katarak somut İslâmî çabalara katmıştır. Bu dini hizmetleri ciddi bir biçimde programlayıp projelendirmek ve ilişkiyi, yardımlaşmayı gerçekleştirmek için AVRASYA İslâm Şûraları toplanmıştır.
Son olarak da Diyanet İşleri Başkanlığı 25-29 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da 3. Şûrayı, bu büyük organizasyonu yapmak onuruna ermiştir.
Geçen tarihin olgu ve deneyimleri geleceği aydınlatır, birtakım ibretler, düşünceler öğretir.
Katıldığım ve toplantılarını izlemekte kıvanç duyduğum bu şûranın öncesinde, Diyanet işleri Başkanlığı olarak sevgili okuyucularımı, öncesi yıllarına götürmek istiyorum. O günlerin sıkıntılarını, korkularını hatırlarsak, bugün fırsatları daha iyi değerlendirir, yapacaklarımızda daha dikkatli, gerçekçi ve sonuç alıcı oluruz, . diyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 1 imanda, dinde, dilde, soyda, kültürde ve tarihteki can kardeşlerimizle ilişki, ’ bağımsızlık ve özgürlük aydınlığı olmadan önce başlamıştır. O günlerin ; çok dar, sınırlı koşulları, kuşkulu ba- ’ kışları, izinli, gündemli, kontrollü, sansürlü de olsa, Sovyet hapishanesinde ’ olan kardeşlerimize, fırsatlar kollayarak, yakınlığımızı belirten ilişkiler sağladık. Bunlara örnek olarak Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, yayınları, Kur’an-ı Kerim ve mealleri, resmi izinli ziyaretleri söyleyebiliriz.
Diyanet İşleri Başkanı olarak 1975 yılında Libya’da toplanan İslâm Hıristiyan Diyaloğu toplantısında, daha , sonra Mekke’deki konuşmalarda temaslarımız oldu. İslâm konferanslarında ve uluslar arası kongrelerde karşılaştığımız çok az sayılı ve sınırlı Özbek, Tatar, Azeri Müftüleri, din bilginleriyle dilden, gönülden yakınlıklarımızı unutamam. Sıkıntıları, acıları ifade etmeseler de yüzlerinden belliydi. Anlatamasalar da yüzlerine yansıyan gönüllerini okuyordum. Dilleri yasaklı, gönülleri örtülü, çevreleri korkulu da olsa, o buluşmalarda nice tatlı ve acı anıları unutmak mümkün mü?
Diyanet İşleri Başkanı olarak 1975’de Batı Trakya ve Romanya Müftülerini Ankara’ya davetle ilişkilerimizi daha ciddi bir safhaya getirdik. Bu, onların Türkiye’deki gayret-i di- niyye ile kıvanç duymalarını ve manevi bağlarını güçlendirdi. Oralara Ramazanlarda olsun din görevlisi gönderme olanağı sağlandı. Başkanlığımdan sonra Başkan Sayın Prof. Dr. Süleyman ATEŞ zamanında bu ilişkiler daha ciddi safhaya girdi. Diyanet İşleri Başkanı Gümülcine’yi ziyaret etti.
’ 1978 yılına doğru uluslararası ilişkilerdeki gelişmeler ve insan hakları t üzerindeki ilişkiler, bu yörelerdeki can kardeşlerimizle ilişkilerimize de hız kazandırdı. 1980’den sonra Diyanet İşleri Başkanı olan Sayın Dr. Tayyar Altıkulaç zamanında Başkanlıkça ziyaretler, dini yayınlar gönderilmesi ‘ gibi bazı manevi destekler sürdü. Da, ha çok elçilikler yoluyla Kur’an-ı Kerim meali gönderir olduk.
1978 yılında Din İşleri ile görevli Devlet Bakanı olduğumda Sovyetlere, Azerbaycan’a, Özbekistan’a yaptığım resmi ziyaretlerle ilişkimizi ciddi bir boyuta taşıdık. Hatırlıyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan, halen Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Sayın Şentürk ve diğer görevliler de vardı.
Moskova’da Tatar Müslüman kardeşlerimizle kıldığımız Cuma namazı ve halkın coşkusu çok şey anlatıyordu. Çevremizde kuşkulu ve korkulu mihmandarlarımız, protokol görevlileriyle Taşkent, Buhara ve Semerkant ziyaretlerimiz oldu. Doğu Müslümanları Din İdaresi Başkanı Şeyhülislâm İslam, Taşkent’te dini hizmetlerimizi anlatırken açıklamalarında söyleyemediklerini okuyorduk. Birlikte kıldığımız namazlarda gözyaşları ile yakınlıkları çok şeyi anlatıyordu. Yolda karşılaştığımız halka en büyük armağan “dua” etmektir. Rahmet diye teşekkür ediyorlar, dua istiyorlardı.
Dilleri, gönülleri bağlı, mescidleri, camileri örtülü, yıkık-, Dini öğrenmeleri yalnız evlere, ellere bırakılmış, bu hapishanede çok izlenimler edindik. Buhara’da bir medreseleri vardı. Burada din bilginleri yetiştirecekler; bu göstermelik okulda Rusça, Arapça okunuyor-, ancak Özbek dili yoktu.
Sonra Azerbaycan’a geçtim. Bakü’de- ki camide cumayı birlikte kıldık ve birlikte kardeşlerimizle bayram yaşadık. Dini idarenin ve halkın isteklerini, özlemlerini dinledik.
Müteakip yıllarda sınırlı resmi gidiş gelişler sıklaştı. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç, Din Kurulu Üyeleri, İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerimizin ziyaretleri devam etti. Sovyetler, kendilerinin insan hakları inanç ve ibadet özgürlüklerine saygılı olduklarını göstermek için bu ilişkileri istiyorlardı. Biz de can kadeşlerimize yakın olmak, onların ihtiyaçlarını öğrenmek için gidiyorduk. Bizimle seviniyorlar, gurur duyuyorlar, rahat bir nefes alıyorlardı.
İmanda, dilde, soyda ve tarihte can kardeşlerimizi nasıl yalnız bırakırdık? Bu dönemde her imkanı değerlendirmeye çalıştık.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyetin insan haklarını temel alan demokrat, bağımsız, özgür devletinin koruduğu günde-, o geniş coğrafyada yer alan, 70 yıllık zulme karşı imanını, özgür karakterini yitirmemiş can kardeşlerin, tüm maddi ve manevi kaynaklarını seferber etmiştir. Yıkılmış minareleri, kubbeleri onarıyor, camiler yapıyor, okullar, üniversiteler kuruyor. Başkanlığın Avrasya Şuralarıyla yaptığı İslâmî bir çalışma olduğu kadar, uluslararası işbirliğine, yardımlaşmaya ve dünya barışına büyük bir hizmettir. Muhakkak bu şûra, kurumsallaştırılmalı ve İslâm konferansında temsil edilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’mızı ve Diyanet Vakfı’nı, Avrasya İslâm Şûrasını, bu büyük organizasyonunu başarı ile gerçekleştirdiği için candan kutluyor; yüce Allah’tan başarılarının devamına diliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.