Veli ERTAN
Molla Şemseydin Fenâri, Yıldırım Bayezid Han (1389-1402), Çelebi Sultan Mehmed (1413-1420), İkinci Murad (1420-1451) devirlerinde yaşamış ilmî otoritesiyle şöhret bulmuş, İkinci Murad zamanında devletin “ilk resmi Şeyhülislamı” olmuştur. Eserleriyle, İslâm dünyasının tanınmış âlimlerindendir. İlm-u irfanıyla olgun bir şahsiyettir. Dinî ilimle teçhiz ilmi din ile tezyin eden, manevi otoritesi ile adalet sağlayan bu zattır.
Hayatı hakkında, ancak ölümünden bir asır sonra yazılabilmiştir. Muhtelif tarihlerde, elde mevcut kaynaklara göre hal tercümesini yazanlar olmuştur.
Molla Şemseddin 1350 m. (751 h.) yılı Safer aynının 15. günü, Mâveraünnehr’de, Fener köyünde doğmuştur. Babası, Sadreddin-i Konevi’nin halifelerinden Haraza oğlu Muhammed’dir.
’‘FENARÎ", Molla Şemseddin’in lâkabıdır. Bu lakap ona, doğduğu köye nispetle verilmiştir. Başka bir görüşe göre de o, babasının fenercilikle meşguliyetinden dolayı bu lakapla anılmıştır.
Bu konudaki diğer bir nakle göre ise, Molla Şemseddin, Emir Sultan’a musanna bir Fener takdim ettiği için kendisine bu lakap verildiği de ileri sürülmektedir.
Şeyhülislamlığı sırasında vermiş olduğu fetvalarına, “El-fakir Muhammed ül-Fenâri” şeklinde imza koymuştur. (1)
Molla Fenârî, ilk tahsilini babasından görmüş ve tasavvuf zevkini ondan almıştır. Sonra Bursa Müderrislerinden Kemâleddin Mehmed Bin Mehmed Mearrî’den ders okumuştur. Gençliğini tamamıyla okumaya hasretmiş ve İznik’te Orhaniye Müderrisi Alaeddin-i Esved (2)’in derslerine devam etmiştir.
Daha sonra Amasya’da Cemâleddin-i Aksarayî’nin rahle-î irfanına dâhil olmuş 1367 m. (778 h.) yılında üstadından icazet almıştır.
Mısır ulemasından da feyz almayı düşünen Molla Fenarî, Mısır’a giderek orada Şeyh Ekmelüddin Hazretlerinin hizmetlerine mülâzemetle, rahle-i tedrisine girmiş ve kısa bir zaman içinde hocasının teveccühünü kazanmıştır.
Anadolu’ya döndükten sonra, Veziriazam Çandarlı Hayreddin Halil Paşa’nın iltifatına mazhar olmuş, Bursa kadılığına ve aynı zamanda Manastır Medresesi müderrisliğine tayin edilmiştir.
Henüz müftü olmadan 822 tarihinde hac farizasını ifa etmek üzere Mekke-i Mükerreme’ye gitmiş ve hacdan sonra Kahire’ye uğramıştır. Orada bir müddet ders okutmuş, böylece Mısır Sultanı Müeyyid’in iltifatına mazhar olmuş ve Mısır ulemasının müspet görüşlerinden faydalanmıştır. (3)
Buradan Kudüs’e geçerek Mescid-i Aksa’yı, Enbiya-i Zişan ve Evliya-i Kiramın Merkat’i şeriflerini de ziyaret ettikten sonra memleketine dönmüştür. (4)
Fenârî, Kahire’de bulunduğu sırada şer‘î ilimlerden başka Hey’et ve Riyaziye gibi müspet ilimlerle de rneşgul olmuştur.
Molla Fenarî Mısır’dan dönerken, Konya ve Karaman’a da uğramış, Aksaray’a gelerek orada üstadı Cemâleddin Muhammed Aksarayî’yi ziyaret etmiştir. Bu münasebetle Konya’da Karamanoğlu Alâüddin Ali Bey ve oğlu Muhammed Beyle temas etmiş ve onların muhabbetini kazanmıştır.
Muhammed Şemseddin Fenarî tab’an tasavvufa meraklı idi. Bundan dolayı Sadreddin-i Konevi’nin eserlerinden ‘’Miftah’ül-gayb” ı bagasından okumuştu.
Bursa’ya gelmiş olan Molla Fenarî, bir taraftan çalışmak suretiyle hayatını kazanıyor, diğer taraftan da ders okutuyordu.
Molla Fenarî; tasavvufa karşı olan derin alâkası sebebiyle, Ebu İshak Kâzuri’nin sohbetlerinden feyz atmıştır.
Veziriazam Çandarlızade Ali Paşanın da, Kâzuri’nin has müritlerinden olduğuna dair vakfiyesinde kayıt vardır.
Ali Paşa, vezirliği zamanında Kazasker Cemâleddin’i, Alâaddin-i Esved’i ve Bursa kadısı Alaaddin-i Aksarayi’yi, birer vesileyle azlettirmiş ve yerlerine Kâzuri’nin halifelerinden Şeyh Ramazan ile Cemâleddin Efendiler, Kazasker ve Mehmed Şemseddin Fenarî’yi de Bursa kadısı yapmıştır.
Ali Paşa’nın, Molla Fenari’ye karşı büyük bir muhabbeti ve itimadı vardı. Nitekim M. Şemseddin Fenarî tam on yıl Bursa kadılığında kalmıştır. Fakat Molla Fenârî, Yıldırım Bayezid’in hal-u harekâtını beğenmediğinden Bursa’dan Karaman’a gitmiştir. Bu hususta Taşköprülüzade şöyle bir rivayet nakleder:
“Yıldırım Bayezid bir gün bir husus için, Molla Fenarî’nin huzurunda şahitlik yapmak istemişti. Fakat Fenarî; “sen, cemaati terk eden bir adamsın, terk-i cemaat edenin şahadeti makbul değildir" diyerek, Sultan’ın şahitliğini kabul etmemiştir.
Yıldırım Bayezid bundan müteessir olmuş ve sarayının önünde bir cami yaptırıp camide kendisine muayyen bir yer tayinle bir daha cemaati terk etmemiştir." (5)
Fenarî, Bursa’da Yıldırım Bayezid ile bir ihtilâftan dolayı Karaman iline gelmişti. Karamanoğlu Mehmed Bey kendisine iltifatta bulunmuş, onun için bir medrese ve ayrıca Konya’da da bir ev yaptırmıştır. (6)
Fenarî burada neşr-i ulûm ile meşgul olmuş, meşhur Fatiha tefsirini burada
Yazmıştır. Sonra Yıldırım Bayezid, Alâaddin Beyden kendisini istemiş, o da
Konya’dan Bursa’ya gitmiş ve yerine Hacı Paşayı bırakmıştı. (7)
O O O
Sene: 1402 (804 H.) Meşhur Ankara Savaşı vuku bulmuştu. Timur maiyetindeki dört oğlu, beş torunu ile Osmanlı Devletinin topraklarına girmişti. Yıldırım Bayezid de yolunu kesmek maksadıyla Tokat yolunu tutmuştu. Yapılan savaş neticesinde Aksak Timur, Yıldırım Bayezid’e galip gelmiş, Bursa’da hapsedilen Karamanoğlu Mehmed Beyi serbest bırakmış ve onu tekrar Karaman’a Bey yapmıştı. İşte bu mağlubiyet karşısında Molla Feneri elem ve keder içinde Bursa’da kalamamış, Karamanoğlu ile birlikte Konya’ya gelmişti. Karamanoğlu, Molla Fenarî’ye fazlasıyla iltifatta ve ikramda bulunmuştur. (8)
Mehmed Bey, Molla Fenarî’ye çok hürmette bulunmuştur. Feneri bu günlerde ‘‘Ayn’ül-A’yan” adlı eseri telif etmişti. 12 yıl kadar Karaman ilinde kalmış olan Molla Fenarî pek çok talebe yetiştirmiştir.
Karamanoğlu Mehmed Bey mütecaviz bir adamdı. Kâh Mısır ülkesine, kâh Osmanlılara veya Dulkadir illerine tecavüz etmekten zevk alan bir insandı. Bu tutumu karşısında Çelebi Sultan Mehmed, Konya’yı muhasara ederek, Mehmed Beyi itaate mecbur etmiş ve Fenarî’yi de beraberinde Bursa’ya getirmişti.
Bu sırada vezaret makamında, büyük ulemadan Osmancıklı İmamzâde Halil Paşa bulunuyordu. Çandarlızâde Tâceddin İbrahim Çelebi de kazaskerdi.
Başta Çelebi Sultan Mehmed olduğu halde gerek vezir ve gerekse kazasker, Molla Fenarî’ye hürmette bulunmuşlar ve ona müderrisliğini iade etmişlerdi
O O O
Sene: 1415 (818 H.) Bu tarihte Bursa Kadılığından çekilen Molla Yegân Mehmed Çelebi Efendinin yerine ikinci defa olarak Bursa Kadısı olmuştu. Bu sırada yaşı 67’ yi de bulmuştu.
Bu makamda pek çok ikram gören Molla Fenari, artık memleket işlerine dair reylerini açıkça söylemekten çekinmediğinden dolayı “Sultanü’l -Ulemâ, Şeyhu’I İslâm” unvanlarını almıştır.
O O O
Sene: 1416 (819’H.) Molla Fenari’nin Bursa Kadılığı sırasında olan Düzmece Mustafa Rumeli’de; Yörüklüce Mustafa da Aydın tarafında ayaklanmışlardı. Bunların Şeyhi olan Molla Bedreddin Mahmud da İznik kalesinden firar ederek ortalığa bir korku salmıştı. İşte bu sırada Karamanzâde Mehmed Bey de Osmanlı Devletinin hududuna tecavüz ederek Bursa önlerine kadar gelmiştir.
Veziriazam Halil Paşa, Düzmece Mustafa vakasında şehit olmuş, yerine ikinci vezir Bayezid Paşa gelmiştir. Kazasker Çandarlı Zâde de ikinci vezir bunun yerine de Şeyh Ramazanoğlu kazasker olmuştur. Böylece Molla Fenarî’nin mevkii sağlamlaşmıştı.
Bayezid Paşa, Yörüklüce Mustafa’nın cemiyetini dağıttıktan sonra Karamanoğlu’nu da tedip etmiş, kendisi ve oğlu esir edilerek Bursa’ya getirilmişti. (9) Bu sırada hasta bulunan Çelebi Mehmed bu galibiyet üzerine memnuniyetinden dolayı iyileşmişti.
Molla Fenarî’nin tavassutu ile Karamanoğlu Mehmed Bey ve oğlu Mustafa Bey affedilerek tekrar Karaman’a dönmüşlerdi. Fakat bu sırada Rumeli’ de bulunan Molla Bedreddin, Düzmece Mustafa ile birlikte Edirne üzerine yürüyerek Edirne ve civarını istilâ etmişlerdir. (10)
Artık bu durum karşısında işin vahamet kesbettiğini anlayan Molla Fenari, aradan bir müddet geçtikten sonra Hicaz’a gitmek üzere Padişahtan izin istemiştir.
OOO
Sene: 1418 (821 H.) Molla Fenari küçük oğlu Sinanüddin Yusuf Çelebi’yi Bursa kazası niyabetine tayin etmiş ve kendisi de büyük oğlu Muhyiddin Mehmed Şah Çelebi’yi yanına alarak doğruca Mısır’a giderek, Ramazanı orada geçirmiştir.
OOO
Sene: 1419 (822 H.) Molla Fenari, Şeyh Zeynüddin ile birlikte Mısır’dan Hicaz’a gitmiş. Hac farizasını eda ettikten sonra gene Şeyh ile birlikte Kudüs’e dönmüştü. Bunu haber alan Mısır Sultanı Müeyyid, onu Mısır’a davet etmişti.
O O O
Sene: 3420 (823 H.) Molla Fenari, Safer ayının dördüncü günü Mısır’a gelmiş ve Sultan ona izzet ve ikramda bulunmuştu.
Sultan, Fenarî’yi birkaç defa huzuruna davet etmişse de Sultanla ancak bir mevlid gecesinde görüşebilmişti.
Molla Fenarî prensip olarak ilmî mübahase ve müzakereyi sevdiği halde, münazarayı kabul etmemiştir. Mısır’da bulunduğu sırada ulema ile yapmış olduğu münakaşalarda ilmi üstünlüğünü göstermişti. Zira Fenarî, aklî ve naklî ilimlerde yekta âdeta bir otorite idi.
Molla Fenarî, iki yıl kadar Arap memleketlerinde kaldıktan sonra damadı Cezairizâde Şahabü’d-din Ahmed ile birlikte Mısır’dan büyük bir merasimle ayrılarak Anadolu’ya gelmişti. Artık kendisiyle uğraşan Molla Bedreddin meselesi ortadan kalkmış, Düzmece Mustafa kaçmış, Edirne istirdat edilmiş ve memleket sükûnete kavuşmuştu.
Molla Fenarî, oğlu Mehmed Şah ile birlikte Bursa’ya gelerek, eski vazifesine başlamış ve çok sevdiği tilmizlerine kavuşmuştu.
O O O
Sene: 1421 (824 H.) Çelebi Sultan Mehmed vefat etmiş, yerine oğlu Şehzade Murad “İkinci Murad” namı ile tahta çıkmıştı. Molla Fenarî vazifesinde ibka edilmiş yaşı da 73 yılı bulmuştu.
Gene bu sırada Düzmece Mustafa hâdisesi zuhur etmiş ve Fenarî’nin huzurunu kaçırmıştı. Çandarlızâde İbrahim Paşa, Padişah’ı ikna ederek, Düzmece Mustafa üzerine ordu göndermeye muvaffak olmuştu. Fakat bu mücadele esnasında Veziriazam Bayezid Paşa şehit düşmüş ve yerine İbrahim Paşa Veziriazam olmuştu. Artık Molla Fenarî’nin mevkii bir kat daha sağlamlaşmıştı.
O O O
Sene: 1425 (828 H.) Molla Fenarî İkinci Murad (1420-1451) zamanında ifta makamını ihraz ve bu suretle "Şeyhu’l- İslâm” ve "Müft’ül-enam” unvanını almıştır. Böylece Osmanlı Devletinde, resmi ilk “Şeyhu’l İslâm" olmuştur.
Hatta bu hususta Ahmed Cevdet Paşa Kısas-i Enbiya ve Tevarih-i Hulâfa adlı eserinin 12. cüz’ünde şöyle der:
“Memalik-i Osmaniyenin tevessül ve her nevi mesalihin tekessürü hasebiyle cümle ulemaya müreccah olmak üzere bir “Şeyhu’l İslâm ve müfti’l enam” nasbına lüzum görünmekle o asrın a’lem-u ulâması olan (Şemseddin Fenâri) bu sene Şeyhu’l İslâm nasbolundu. Böylece Devlet-i Osmaniye’de Birinci Şeyhu’l İslâm odur.”
O O O
Sene; 1426 (829 H.) “Rumeli vakası" adı verilen olayın müsebbibi Düzmece Mustafa, bu tarihlerde tekrar kıyam etmiş ve İkinci Sultan Murad’ı epeyce düşündürmüştü. Çandarlı İbrahim Paşa’dan alınan mühr-i hümayun, Hacı İvaz Paşa’ya verilmişti.
İvaz Paşa, Molla Fenâri’yi sevmezdi. Bunu bilen Fenâri, on yıl fetva işlerini gördükten sonra inzivaya çekilmek mecburiyetinde kalmıştı.
“Rumeli vakası", bütün devlet ricalini alâkadar etmişti. Yapılan tahkikatta bu hâdiseye Molla Fenari’nin büyük oğlu Muhyiddin Mehmed Şah’ın da ismi karışmıştı. Neticenin ne olacağını gören büyük âlim, için için yanmaya başlamış ve bu üzüntüsünden dolayı gözlerine perde inmişti.
Daha sonra kullandığı birtakım ilaçlarla gözleri açılmış, artık Allah Teâlâ’ya şükran borçlarını eda etmek üzere 833 H. senesinde ikinci defa Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret etmiştir. 834 H. tarihinde de bir müddet Kudüs’te ikamet ettikten sonra, memleketine dönmüştür. (11)
Molla Fenâri 1430 (834 H.) tarihinde Bursa’da vefat etmiştir. Cenazesi kendi adını taşıyan caminin haziresine defnolunmuştur. Ebced hesabıyla “Cennet-ül Firdevs” (834) vefat tarihidir. (12) ’
Bir görüşe göre de, Molla Fenari, 838 senesi Rebiu’l Ahirin sonuna kadar yaşamıştır, Bu tarihten sonra herhalde bu senenin nihayetine doğru, yani 838 H. senesi içinde seksen yedi yaşında iken Bursa’da vefat etmiştir. Kabir taşında ise yaşı 82’dir.
Molla Feari’nin mezar taşında şu cümleler yazılıdır:
الباقى هو الله
شمس العلماءقتب الاولياء شيخ الاسلام مولانا محمد شمس الدين بن حمزة الفناري قدس الله سره
"El-Bâki huvallah
Şems’ ül-ulema, Kutb’ül-evliya, Şeyhu’l İslâm
Mevlâna Muhammed Şemseddin bin Hamza el-Fenarî kaddesallahu sırrahu
Çün seferba Cennetü’l firdevs-i şud
Cennetü’I firdevs-i tarih-i üftâd. 833”
Tarih vilâdeti müddet Müddet ömür Tarih vefatı
751 Saferü’I-hayır 82 833
Bursa’da kendi adım taşıdığı Caminin haziresindedir.
MOLLA FENARİ’ NİN ŞAHSİYETİ, ESERLERİ VE TESİRLERİ:
Molla Fenari, Osmanlı Devletinin "Resmi ilk Şeyhülislâmıdır”, Kaza ve ifta işlerini şahsında cem eden bir âlimdir. Sultanu’l-ulemadır, 21 yıl Bursa kadılığında bulunmuş 50 yıl kadar talim ve tedrisle meşgul olmuş, hüsn-i ahlâkıyla muttasıf, ilmiyle âmil, fazliyle kâmil bir zattır.
Adaletin yüceliği yönünden ibret alınacak örnekler vermiştir. Osmanlı Adliyesini ıslah etmiştir.
Halk arasında itibarı yüksekti. Halk, her gün kendisini görmekle şeref duyardı.
Hukuka karşı saygılı idi. Şer’i hükümleri tatbik etmekten çekinmezdi.
Molla Fenari zengindi, ihtişamı severdi. Hatta onun bu hali Mısır tarihçilerinin bile gözünden kaçmamıştır. Birçok yerlerde kendisine akar sağlanmıştır.
Molla Fenarî’nin; Mehmed Şah, Yusuf Balığ, Hasan Paşa, Ahi Yusuf, Halil Paşa, Ümmü Gülsüm adlarında altı çocuğu vardı.
Yüzden fazla eseri arasında bazıları şunlardır:
1 — Ayn’ul-Ayan
2 — Fusûl Bedayı fî usul eş.şerayi
3 — Şerh-i âla Miftah’il-gayb
4 — Tefsir-i Fatiha (Bu eserin İstanbul’da Murad Molla Kütüphanesinde bulunduğu Konya tarihinde yazılıdır.)
5 — Esas-üt-tasrif
6 — Uveysat’ül-efkâr fi ihtiyarî ulul-ebsâr
7 — Risale-i usul-i-din fi esrar-ı vusûl ve’l-yakîn
S — Risale-i fi beyan-i vahdet-il vücûd
9 — Şerh-i isagoji
10 — Hâşiye-i dibace-i usul-i vezüdi
11 — Ummuzec’ül-ulûm
12— Haşiye-i ceberi
13 — Mühimmat-i Fenari
14 — Ferâiz-i Siraciye şerhi
15 — Şerh-i mevakib üzerine ta’likat
DİPNOTLAR
(1) İlmiye Salnamesi. 1334 dar’ül-Hilâfet’ül aliyye sayfa 323.
(2) Şekaık-ünnumaniyye’de "Alâeddin Esved” adiyle zikredildiği gibi "Kara Hoca" namıyla de meşhurdur. Mezar taşında: "Alâûddin Ali b. Ömer” diye yazılıdır.
(3) İlmiye Sâlnâmesi Sayfa 322, 323
(4) Terceme-i Şekaik, Edirneli Mecit Efendi.
(5) Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, No: 17 (94) 1 Eylül 1926.
(6) Konya Tarihi, İbrahim Hakkı Konyalı, s. 349.
(7) Konya Tarihi, İbrahim Hakkı Konyalı, s. 349.
(8) Şekaik-i Numaniye.
(9) Türk Tarihi Encümeni Mecmuası (17) 94.
(10) Türk Tarihi Encümeni Mecmuası (17) 94.
(11) Tercüme- Şakaik, Edirneli Mecdi Efendi.
(12) Devhatü’I Meşayih Maa Zeyli, Müstakim Zâde Süleyman Efendi.