Makale

EMİNE EROĞLU ile Söyleşi

EMİNE EROĞLU:

“Peygamber Efendimiz hem Kur’an’ın hem de
kainat kitabının mütercimi ve muallimidir”

Söyleşi: İbrahim ARPACI

Okumak tek başına bir şey ifade etmez. Hatta yanlış yerde kullanılan bilgi insanın cahilliğini de arttırabilir. Hitlerin ordusu çok iyi eğitim görmüş subaylarla doluydu. Ona destek veren Nobel ödüllü yazarlar bile var. Bilgi, insanı malumatfuruş da yapabilir, ukala da, zalim de…


Uzun zamandır önemli bir yayınevinin yayın yönetmenliğini yürütüyorsunuz. Bir kitabın yayınevinizden çıkma ihtimali oluştuğunda nasıl bir sorumluluk duygusuyla karar veriyorsunuz. Kişisel bir kritiğiniz var mıdır?
Bir kitabın yayınına karar verme süreci çok bileşenlidir. Fakat asla şahsi ya da keyfi değildir. Hata payını azaltmak için; 1. Çok iyi pazar araştırmaları yapmanız, okurun talep ve temayüllerini iyi okumanız, 2. Tek başınıza değil, işinin ehli bir ekiple istişare ederek karar vermeniz, 3. Yayınevinin misyon ve hedeflerini gözetmeniz gerekiyor. Yani bir kitabın yayımlanması için “iyi” olması yetmiyor. O yüzden zikrettiğiniz gibi karar verme süreci ağır bir sorumluluk.
Yayıncılığı sizin için özel kılan nedir?
Yayıncılığı alabildiğine “soyut” bir iş olduğu için seviyorum. Hayatımın en büyük lezzeti soyut düşüncenin evreninde dolaşmak. Okumayı iş edinmek fıtratıma çok uygun. Bu yüzden entelektüel sermaye yönetimi bana cazip geliyor.
Anadolu’da yayın yönetmeni olduğumu söylediğimde ne iş yaptığımı anlamak için soruyorlar: “Kitap mı yazıyorsun?” “Hayır, diyorum. Onu yazar yapıyor.” “Kitap mı basıyorsun?” “Hayır, onu matbaa yapıyor” “Kitap mı satıyorsun?” “Yine hayır, onu kitapçı yapıyor.” Sorular ve cevaplar çoğaltılabilir. Kitap dağıtmıyorum, tanıtmıyorum… Peki, ne yapıyorum? Bir metni (bazen sadece bir hayali, fikri) kitap hâline getirip okurla buluşturma işini organize ediyorum.
Ecdadımız mimariden sanata, bilimden sosyolojiye her alanda önemli eserler ortaya koymuş. Sizce günümüzde çıkan kitaplar bu medeniyet birikimimize ayna tutuyor mu; yoksa farklı bir noktada mıyız?
Henüz yeterli değil elbette. Fakat çok iyi metinlerin yayımlandığını söyleyebilirim her alanda. Geleneğin Sadettin Ökten, Turgut Cansever, Safiyyüddin Erhan gibi güçlü taşıyıcıları ve bize kadar ulaştırdığı çok iyi mahsuller var. Kemal Karpat, Halil İnalcık, Fuat Sezgin, Gülru Necipoğlu, Cemal Kafadar gibi güçlü tarihçi ve araştırmacılar da… Bunun yanında Nazan Bekiroğlu, Şule Gürbüz, Ahmet Büke, Hilmi Yavuz gibi geleneği modern edebiyata taşıma ustalığı gösteren kalemleri de göz ardı etmemek gerekiyor.
Elbette, harf inkılabından kaynaklanan birikmiş zorluklar, güçlü perdelenmeler, unutmaklar, unutturmaklar, tahribatlar var. Bunların üstesinden gelmek için ince ince çalışmak gerekiyor. Mesela genel bir kanıdır, “Türkler hatırat yazmaz” denilir. Oysa 5-6 yıldır hatırat yayıncılığı yapıyoruz ve ilk defa gün yüzüne çıkartıp yayımladığımız onlarca hatırat kitabı var. Bir cariyenin hatıratından tutun da neferin hatıratına kadar… Üstü örtülmüş, zamanını bekleyen şeyler bunlar. Yapılan yayınlar daha çok ezberi bozacak.
Bir söyleşinizde şu ifadeyi kullanıyorsunuz: “Kitaplar, Kur’an’ın manasını ‘okuyan’ metinlerdir…” Hayatın içerisindeki iyilikler ve güzellikler, zorluklar ve kolaylıklar, tüm bunlar ile Kur’an nasıl bir tamlama içerisindedir?
Kur’an Hay esmasının cilve-i azamıdır. Kur’an kelimeleri çekirdekler gibi zaman, mekân ve insan düzleminde sümbüllenmeye devam ederler. Yani asıl hayatın zorlukları, sınavları, sınamalarıdır Kur’an ayetlerini şerh edip bize ve asrımıza ne söylediğini tezahür ettiren. Kaybedilmemesi gereken orjin Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in hem Kur’an hem de kâinat kitabının mütercimi ve muallimi olduğudur. Yoksa bütün ömrümüz, okumak, hatırlamak, fark etmek, anlamak, uyanmak fiilleri üzerine kuruludur.
Yaptığımız her eylemden hesaba çekileceğimiz bir ahiret hayatına inanıyor ve buna iman ediyoruz. Tam bu noktada şöyle bir soru sorsam: Yazan yazdıklarından, okuyan öğrendiklerinden sorumlu tutulacakken, genel itibari ile yayıncılar, çıkan kitaplara baktığımızda bu hassasiyeti sizce ne kadar gösteriyorlar?
Okumak tek başına bir şey ifade etmez. Hatta yanlış yerde kullanılan bilgi insanın cahilliğini de arttırabilir. Hitlerin ordusu çok iyi eğitim görmüş subaylarla doluydu. Ona destek veren Nobel ödüllü yazarlar bile var. Bilgi, insanı malumatfuruş da yapabilir, ukala da, zalim de… O yüzden bilmeye değil olmaya talip olmak, okuyacaksak da bunun için okumak gerekiyor. Çıkan kitapların kesretine ve niteliğine bakarsak yanılırız. Çok yanlış, değersiz, lüzumsuz, zararlı vs. binlerce kitap olabilir. Bununla savaşamayız. Biz bakışımızı bulandırmadan sahih olana talip olmak, seçerek okumak zorundayız. Çocukları ve gençleri bu konuda iyi yönlendirmek ve rehberlik yapmak gibi ciddi sorumluluklarımız var.
Yazım türünün her alanında kitaplar yayınlıyorsunuz. Bunları kadın ve erkeklerin okudukları şeklinde kategorize ettiğimizde nasıl bir portre ortaya çıkıyor. Kimler en çok ne tür eserler okuyor. Bu konuda bir gözleminiz oldu mu?
Siyaset ve tarih kitaplarını daha çok erkekler okuyor. Kadınlar roman, deneme ve aile kitapları okuyorlar. Kitabın türü, konusu bir yana yazarın üslup ve duruşu bile okurunun kadın ya da erkek olmasını belirleyebiliyor. İskender Pala, Elif Şafak ve Ayşe Kulin gibi yazarları kahir ekseriyetle kadınlar okuyor mesela…
Topluma faydası dokunacak bir eser var fakat halkın kitaba rağbeti olmayacağı kanaatine vardığınızda, kurumsal olarak nasıl bir yol izliyorsunuz?
“Müşterisiz meta zayidir” kaziyesini unutmamak gerekiyor. Okunmayan bir kitap hükümsüzdür. Öngördüğünüz toplumsal faydayı sağlayabilmesi için kitabın önce okunması gerekir. Öyleyse yayıncılık bir kitabı neşretmek kadar o kitaba talep oluşturma işidir de… Eğer talebi oluşturamıyorsanız neşretmez, zamanını bekler ya da başka kurum ve kuruluşlara havale edersiniz.
Malumunuz her mümin kalbinde bir ayet bir hadis veya birkaç kelam-ı kibar vardır. Emine Eroğlu’nun her okuduğunda ve duyduğunda kendisine dinginlik veren bir söz, bir cümle, bir ayet var mıdır?
Çok fazla var. Dönem dönem, gün gün, saat saat o ayet, hadis ve irfani cümlelerle hemhâlim. Bu ara en çok Bediüzzaman Hazretlerinin ihlas düsturları arasında saydığı ve ameldeki rıza-yı ilahînin ölçüsü olarak kabul ettiği “Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.” cümlesi yankılanıp duruyor zihnimde.
Birçok insanın aklından zaman zaman kitap çıkarmak düşüncesi geçer. Öncelikli olarak kişi, kitap çıkaracak bir olgunluğa gelip gelmediği konusunda kendisini ne şekilde krite etmelidir; bu konuda ne söylemek istersiniz?
Az yazmak için çok okumanın lüzumuna inananlardanım. Amatör kalemler daha küçük metinlerle (öykü, makale, deneme) kalemlerini sınamalılar, yazdıklarını ustaların yazdıkları ile karşılaştırmalı, mümkünse de o ustaların iklimlerine olabildiğince girip çıkmalılar. Yazma serüveni emekli ve uzun soluklu. Bıkmadan, usanmadan sebatla çalışanlar kalemlerini elbette geliştirebilirir, ustalaşırlar.

Emine Eroğlu

12 çocuklu bir ailenin 12. çocuğu olarak Trabzon’un Akçaabat ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini bu ilçede tamamladı. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. 3 yıl Rusya Federasyonuna bağlı Dağıstan özerk bölgesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ardından Türkiye’ye geldi. Fatih Üniversitesi’nde yeni Türk edebiyatı alanında yüksek lisans çalışmaları yaparken çeşitli yayınevleriyle bağlantılı olarak redaktörlük, metin edisyonu, bilimsel kitaplara indeks hazırlama gibi yayıncılık faaliyetlerinde bulundu. Ardından “editör” sıfatıyla yayıncılığa başladı. 2002 yılında bir yayınevine geçti. Önce başeditör, ardından da yayın yönetmeni oldu. Hâlen aynı göreve devam etmektedir.