Makale

Allah İçin Sevmek

Allah için sevmek

MUSTAFA TÜRKGÜLÜ
Fırat Üniv. Veteriner Fakültesi
Sekreteri / ELAZIĞ

Dinimiz, dostluğa karşılıklı saygı ve sevgiye büyük yer vermiş, toplumun temelini oluşturan bu duygunun kökleşmesini sağlamak için de inanan herkesi kardeş saymıştır.
Bilindiği gibi, yaradılışının gereği olarak insanlar arasında daima sosyal bir bağ vardır. İnsanlar birbirlerine yakın oldukları ölçüde bu bağ güç kazanır. Bu yakınlıklar çeşitlidir. Bazı yakınlıklar vardır ki bunlar, maddi bir zorunluluğun eseridirler. Bir iş arkadaşlığından doğan yakınlık gibi. Ama bu, çok kere İslâm’ın ve insanlığın arzuladığı anlamda bir dostluğun doğmasına, karşılıklı saygı ve sevginin meydana gelmesine yetmez. Çünkü bu tür yakınlıklar, çıkar duygusu ile sınırlandırılmışlardır. Oysa fert ve topluma mutluluk kazandıracak dostluk için gerekli olan yakınlıkta, çıkar hesaplarının olmaması, fertlerin birbirlerini Allah için sevmesi gerekir.
Bir kimseyi Allah için sevmek ve onunla dostluk kurarak kardeşçe anlaşmak, dinimizde üstün meziyetler arasında yer alır. Bu meziyete sahip olanların ise Allah katında yüksek derecelerinin varlığından söz edilir.
Tirmizi’ nin Muaz b. Cebel’den naklettiği bir kutsi hadise göre Allah Teala: "Benim rızam uğrunda sevişenler için nebiler ve şehitlerin bile imrenecekleri derecede nurdan minberler (makamlar) vardır" buyur-muştur(1).
Dostluk için şart olan Allah rızasına bağlı sevgiye dair Peygamberimiz (S.A.S.)’in birçok hadisleri bulunmaktadır. Allah’ın sevgili Resulü buyurmaktadır ki:
1- "Bir kimsede üç meziyet tam olarak bulunursa imanının tadını duyar. Bu meziyetler:
- Allah ve Resulünün sevgisinin üstünde bir sevgi ile bir başkasını sevmemek,
- Sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmek,
- Allah onu küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar çirkin ve korkunç bulmaktır."(2)
2- "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah Teala onları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arşının gölgesinde gölgelendirir:
- Adaletli devlet başkanı,
- Kalbi mescitlere bağlı kimse,
- Allah için sevişen ve bu maksatla birleşip aynı sevgi ile ayrılan iki kişi,
- Zengin ve güzel bir kadın kendisini çağırdığı zaman "ben Allah’dan korkarım, gelemem" diyen kimse,
- Tenha yerde Allah’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse."(3)
3- Allah Teala Kıyamet Günü’nde:
"-Benim için sevişenler nerededir? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde (arşımın gölgesinde) gölgelendireceğim buyurur."54)
4- "Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki siz inanmadıkça Cennet’e giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de olgun mü’min olamazsınız."(5).
İnsanların birbirini sevmesi aslında tabii bir ihtiyaçtır. Bunun için diyebiliriz ki dostluğun doğuşunda, çıkar hesaplarından çok, ruhların sevgi ile birbirine bağlanmasının tesiri vardır. Bütün ruhçu düşünce sistemlerinin, dinlerin, özellikle İslâm Dini’nin öğretmek istediği dostluğun temelinde bu ideal vardır.
İslâm’a göre dünya, Allah’a giden yolda bir duraktır. Bu durukta bulunanların hepsi yolcudur. Varmak istedikleri nokta aynı olduğu için bütün yolcular bir sayılırlar. O halde yolcular arasında sevgi saygı olmalı, münasebetlerini dostça sürdürmelidirler. Bu anlayış içinde hareket eden kişi, başka hiçbir şeyi için değil, sadece içinde doğan sevgiyi dostlukta yaşayabilmek için dostluğu arzular. İster ki bir başkası ile sevgide eş olsun ve aralarındaki şerefli yarışma bundan ibaret kalsın.
Yarışı bu ideal uğrunda sürdürmek isteyenler için, Yüce Mevlamızın sayısız ihsanlarının olduğunu, sevgili Peygamberimiz (S.A.S.)’in mübarek lisanından nakletmiş bulunmaktayız. Bunlardan ayrı olarak Müslim’in Sahihinde, Ebu Hureyre’den naklen şu hadisin de yer aldığını görmekteyiz:
"Adamın biri, başka bir köyde bulunan bir din kardeşini ziyaret etmek için giderken Allah Teala bu adamın yolunu gözetlemek için bir meleği görevlendirir. O zat meleğin yanına gelince melek ona, nereye gittiğini sorar:
- Şu köyde bir din kardeşim, arkadaşım var, ona gidiyorum, cevabını alır.
- O adamın sana geçmiş bir iyiliği var da onu devam ettirmek için mi gidiyorsun? der. Adam da:
- Hayır ben o zatı sırf Allah için sever (ve ziyaret eder)im der. Bunun üzerine melek:
- Ben Allah’ın sana gönderdiği elçisiyim. (Haber vereyim ki) sen o adamı nasıl seviyorsan, Allah da seni öylece sevmektedir, der."56)
Görülüyor ki, dostluk insanlara, insanlarla olduğu kadar, yaratanı ile de yakınlık sağlayan önemli bir müessesedir. Onun içindir ki Allah’ın insanlara verdiği duyguların en önemlilerinden birinin de dostluk duygusu olduğu söylenebilir.
Dostluğun karşılıklı yakınlığında kendini dinlendirmenin insan hayatındaki önemini anlatmaya lüzum yoktur. İnsanın karşısında kendisiyle konuşacağı ve her şeyini söylemeye cesaret edebileceği birini bulmasından daha tatlı ne olabilir? İnsanların hayatında, iyi günlerinde kendisi kadar sevinecek biri olmasaydı, mutluluktan ne zevk alınırdı? Kara günlerimizde bizim kadar üzülecek bir dostun olmadığını düşününüz, o zamanda böyle günlere katlanmak çok güç olurdu kuşkusuz.
Dünyada peşinde koşulan herşey, genellikle tek işe yarar. Mesela:
- Servet, sarfetmeye yarar.
- Nüfuz itibara; mevki övülmeye; zevkler, neş’e ve sevince vesiledir.
- Sıhhat, bedeni acıdan, ıstıraptan kurtarır, enerjisini ve kabiliyetlerini istenilen istikamette kullanmaya yardım eder.
- Dostluğa gelince o, birçok iyiliği bir arada bulundurur. Dostluk hiçbir şekilde yabancı, hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı olmamıştır. Bunun içindir ki hava ve su kadar dosta muhtacız denilmiştir. Zira dostluk, mutlu günleri daha da tatlandırır, acıları paylaşıp dağıtarak hafifletir.
Ayrıca dostluk, gelecek parlak bir ümit ışığıdır; ruhu güçsüzlüğe düşmekten ve kendini kapıp koyuvermekten alıkor. Çünkü gerçek dosta bakan insan, adeta onda kendi örneğini bulur. Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.): "Mü’min, mü’minin aynasıdır." derken bunu kastetmiş olsa gerektir. Bu yüzden uzaktaki dostlarımız yakınımızdadır. Dostluk sayesinde yoksullar zengin, güçsüzler ise güçlü olurlar.
Tabiattan sevgi ve yakınlık kaldırılacak olsa, hiçbir şey ayakta duramaz. Hangi sağlam aile, hangi güçlü devlet vardır ki kuşku ve samimiyetsizliklerle temelinden sarsılmamış olsun? Tarihe gözümüzü çevirdiğimizde yakın çevremizde de görmek mümkündür. Dostluğun zevkine erememiş insanların geleceği de aynen bunun gibidir.
Dostluğun varlığı pratikte bazı şeylerin ortaya konulması ile anlaşılır. Bu cümleden olarak dostların karşılıklı yardımlaşmaları önemli bir konudur. Dostun dosttan birşey istemesini beklemeye hacet yoktur. Yardım arzusu dostlarda hep hazır olmalıdır. Dostundosta en şerefli yardımı, şüphesiz iyiyi, doğruyu, güzeli tavsiye etmek, islâmî ölçüler içinde gerekli öğüdü vermektir. Gerçek dostun, hakikatleri olduğu gibi söylemesini bilen, her du-f\ rumda ciddi ve kararlı davranış gösteren kimsenin olduğu unutulmamalıdır.
Dostlukta aradığımız bu ciddiyet ve kararlılığın temelini ise sadakat oluşturur. Sadakat olmadan hiçbir şey devamlı olamaz. Sadakat, tam bir anlaşma ve karşılıklı güven duygusu için de şarttır.
Ayrıca dostlar, birbirlerine karşı her türlü yapmacık ve yalancı gösterişten uzak bulunmalıdırlar. Bu, aslında tüm insanların gözden uzak tutmamaları gereken bir husustur. Çünkü bir noktada, açıkça nefret etmek, gerçek düşüncenin gizlenmesinden daha şerefli bir harekettir.
Dostun dosta karşı, şüpheci olmaması, başkalarının söylemesi ile onu mahkum etmeye kalkışmaması da yerinde olur.
Buna sempatik olmayı da eklemeliyiz. Gerçi asık bir çehre, bazı durumlarda ciddiyet ifade eder, insana belki vakar verir; ama dostluk daha yumuşak, daha samimi ve daha sevimli olmayı gerektirir.
Fakat bunlara rağmen, düşmanlıkta olduğu gibi, dostlukta da işi ifrata vardırmamak ve arada bir mesafe bulundurmak İslami anlayışa daha yakın olsa gerektir. Zira, Resûlallah’ın işaret buyurduğu gibi, herşeyin ihtimal dahilinde bulunduğu bu dünyada gün gelir, bakarsınız dostluklar düşmanlığa, düşmanlıklar da dostluğu dönüşebilir. 0 halde dostları ne gereğinden çok sevmeli ne de layık olmayanları dost edinmeli...
-----------------------
(1) Riyazü’s-Salihin, 1, 441/382
(2) a.g.e. 1, 408/376
(3) a.g.e. 1, 408/377
(4) a.g.e. 1,409/378
(5) a.g.e. 1,410/379
(6) a.g.e. 1, 349/360