Makale

HUDUDULLAH

Helal Dairede Kalmak

HUDUDULLAH

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ
DİB Rehberlik ve Teftiş Başkanı

Allah’ın sınırlarını korumak farz, her biri hududullah olan Kur’an hükümlerini kabul etmemek, beğenmemek ve küçümsemek inkâr, uygulamamak ve sınırlarını çiğnemek ise isyan, itaatsizlik, zulüm ve büyük günahtır.

Fert ve toplumların dünya ve ahiret saadetlerini elde edebilmeleri, Allah’ın bu sınırlarını korumalarına bağlıdır. Allah’ın sınırlarını koruyanlar; Allah ve peygamberine itaat etmiş, neticede Allah rızasını, cennet ve nimetlerini kazanmış olurlar.

“Had” kelimesinin çoğulu olan “hudud” kelimesinin kökü sözlükte; sınır koymak, menetmek, vazgeçirmek, iki şeyin birbirine karışmaması için aralarına konan engel ve sınır anlamlarına gelir. Bir Kur’an kavramı olarak “hududullah”; Allah’ın insanlar için koyduğu yasalar, hüküm ve tavsiye-ler, emir ve yasaklar, farzlar, helal ve haramlar, kısaca dinî kurallardır. Dinî hükümler, insanların inanç, söz, eylem ve davranışlarını sınırladığı için “hudud” olarak isimlendirilmiştir. Bir fıkıh terimi olarak “hudud” kelimesi; hırsızlık eden, yol kesen, zina eden ve içki içen kimselere uygula-nan ceza anlamındaki “had” kelimesinin çoğuludur.
Kur’an’da oruç, evlenme, boşanma, boşanan kadınların iddet beklemesi, kefaret ve miras ile ilgili hükümler “hududullah” olarak ifade edilmiştir.
1. Bakara suresinin 187’inci ayetinde; ramazan ayının gecelerinde kişinin eşiyle beraber olabileceği, ancak mescitlerde itikâfta iken eşlere yaklaşmanın helal olmadığı, tan yeri ağarıncaya kadar yiyip içilebileceği, tan yerinin ağarmasından güneş batıncaya kadar yeme, içme ve cinsel arzulardan uzak durması gerektiği bildirildikten sonra “Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır, bu sınırlara yaklaşmayın, Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böylece açıklar.” buyrularak oruçla ilgili hükümlerin “Allah’ın sınırları” olduğu bildirilmiştir. Dolayısıyla namaz, hac, zekât ve infak gibi diğer ibadetlerle ilgili hükümler de Allah’ın sınırlarıdır.
2. Bakara suresinin 229’uncu ayetinde dönüş yapılabilecek boşamanın iki defa olduğu, sonrasında ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle boşanmak gerektiği, Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişesi dışında kadınlara verilenlerin geri alınmasının helal olmadığı, Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetemeyeceğinden endişe ederse kadının boşanmak için erkeğe bedel vermesinde günah bulunmadığı bildirildikten sonra “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır.” buyrulmuştur.
3. Aynı surenin 230’uncu ayetinde erkeğin eşini üçüncü defa boşadığı zaman, boşanan kadının başka bir erkekle evlenmedikçe boşandığı eşi ile bir daha evlenmesinin helal olmadığı, ancak bu evliliği de sona erdiği takdirde ilk eşi ile evlenebileceği bildirildikten sonra “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır.” buyrulmuştur.
4. Talak suresinin birinci ayetinde Müslümanların eşlerini boşamak istedikleri zaman onları, iddetlerini dikkate alarak temizlik halinde boşamaları ve iddetlerini saymaları, apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları bekleme süresince evlerinden çıkarmamaları, kadınların da çıkmamaları gerektiği bildirildikten sonra, “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır.” buyrulmuştur.
5. Nisa suresinin 11 ve 12’inci ayetlerinde, ölen bir Müslüman’ın geriye bıraktığı mirasından yakınlarından hangilerinin ne miktarda pay alacağını açık-seçik bildirmiştir. 11 ve 12’inci ayetlere göre bir Müslüman öldüğü zaman önce ölenin borçları ödenir, sonra varsa vasiyeti yerine getirilir, sonra kalan mirası yakınları arasında ayetlerde belirlenen ölçülere göre pay edilir. Ölenin vasiyeti, mirasın üçte biri ile sınırlıdır, ayrıca vârislere vasiyet yoluyla mal bırakılmaz. Ölenin geriye bıraktığı malın, paranın, servetin üçte ikisi vârislerin hissesidir. Müslüman, malının üçte birinden fazlasını mirasçı olmayanlara veya bir hayır kurumuna vasiyet edemez, etse bile vasiyeti, malının sadece üçte biri için geçerli olur, üçte birini aşan miktarı, -vârisleri razı olmadıkça- geçerli olmaz. İslam’ın mirasla ilgili hükümlerinin ayet ve hadislerle belirlendiğini ve bu hükümlerin adalet ve hakkaniyete uygun olduğunu, aynen uygulanması gerektiğini kabul etmek, Kur’an’a imanın gereğidir. 11’inci ayetin sonunda miras ile ilgili hükümler Allah’ın sınırları olarak ifade edilmiştir.
6. Mücadele suresinin 2, 3 ve 4’üncü ayetlerinde bir kimsenin eşine “Sen bana anamın sırtı gibisin.” diyerek onu kendisine haram kılmasının (zıhar) dine ve gerçeğe aykırı, çirkin ve yalan bir söz olduğu, zıhar yapanların, eşleri ile beraber olabilmeleri için bir köle azat etmeleri, buna gücü yetmeyenlerin peş peşe iki ay oruç tutmaları, buna da gücü yetmeyenlerin altmış fakiri doyurmaları gerektiği bildirildikten sonra, “Bunlar Allah’a ve Rasulüne hakkıyla iman etmeniz içindir. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır.” buyrularak zıhar’dan kurtulma ile ilgili hükümlerin Allah’ın sınırları olduğu bildirilmiştir.
“Hudud” kelimelerinin geçtiği ayetlerden Kur’an’ın iman, ibadet, ahlak, helal, haram, öğüt, tavsiye, sosyal ilişkiler, evlenme, boşanma; kişinin Allah’a, kendisine, aile fertlerine, insanlara, diğer canlılara ve çevreye karşı görevleriyle ilgili emir ve yasaklarının, ilke ve hükümlerinin “Allah’ın sınırları” olduğunu anlıyoruz.
Kur’an hükümlerini kabul ettiği hâlde bu hükümleri uygulamayan Müslümanlar; Allah ve peygamberine isyan etmiş, ilahî sınırları çiğnemiş, hak sahiplerine zulmetmiş ve büyük günah işlemiş olurlar. Eğer bir kimse Kur’an’ın hükümlerini kabul etmezse iman etmemiş olur. Bu sebeple olmalıdır ki Nisa suresinin 13’üncü ayetinde miras ile ilgili hükümlerin Allah’ın sınırları olduğunu bildirilmesinde sonra Allah ve peygamberine itaat edenlerin cennete gireceklerinin beyan edilmesine karşılık 14’üncü ayetinde Allah’a ve peygamberine isyan eden ve onun koyduğu sınırları çiğneyen kimsenin, içersinde ebedi olarak kalmak üzere cehenneme atılacağı bildirilmiştir.
Yüce Allah, Kur’an’da sınırlarını koruyanları övmekte ve müjdelenmesini istemektedir: “(Kurtuluşa erenler, günahlarına) tövbe edenler, ibadet edenler, Allah’a hamd edenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip, kötülükten men edenler ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Müminleri müjdele.” (Tevbe, 9/112.) Bu ayette dikkatimizi çeken husus, Allah’ın sınırlarının korunması; tövbe, ibadet, Allah’a hamd, oruç, namaz, maruf’u emir ve münkeri men ile birlikte zikredilmesidir. Allah’ın sınırlarının korunması ile maksat, Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmaktır.
Allah’ın sınırlarını korumak farz, her biri hududullah olan Kur’an hükümlerini kabul etmemek, beğenmemek ve küçümsemek inkâr, uygulamamak ve sınırlarını çiğnemek ise isyan, itaatsizlik, zulüm ve büyük günahtır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırları çiğnemeyin. Allah’ın koyduğu sınırları kim çiğnerse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara, 2/229.) “Kim Allah’ın sınırlarını çiğnerse nefsine zulmetmiş olur.” (Talak, 65/1.) “Zulüm” ilahî iradeye başkaldırmak, Allah ve peygambere isyan etmektir. Kur’an-ı Kerime göre kâfir, münafık ve müşrikler zalim (Bakara, 2/254; Lokman, 31/13; Nur, 24/57.) olduğu gibi Allah’ın emir ve yasaklarına, ilahî sınırlara uymayanlar da zalimdir. Hucurat suresinin 11’inci ayetinde “Kim (günahına) tövbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat, 49/11.) buyrularak günah işleyenlerin zalim olduğu bildirilmiştir. Dolayısıyla Allah’ın sınırlarını korumayanlar zalim olmuşlardır.
“Hudud” kelimesinin geçtiği ayetleri (Bakara, 2/187, 229, 230; Nisa, 4/13-14; Tevbe, 9/97, 112; Mücadele, 58/4; Talak, 65/1.) incelediğimiz zaman; dinî hükümlerin; iman, ibadet, ahlak, muamelat (sosyal ilişkiler), cezalar ve kefaret diye bir ayırım yapılmadan hepsinin Allah’ın hükümleri olduğunu, bunlara iman edilmesi ve gereğinin yerine getirilmesi gerektiğini, Allah’ın hükümlerinin birbirinden ayrılamayacağını öğreniyoruz. Müslüman, Allah ve peygamberin koyduğu hükümlere (Tevbe, 9/97.) bir bütün olarak iman eder, gücü ve imkânı nispetinde bu hükümleri uygulamaya ve insanlara anlatmaya (tebliğe) çalışır.
Sonuç olarak; insanlara rehber olması için gönderilen Kur’an-ı Kerim, hayatın her alanı ile ilgili hükümler içermektedir. Kur’an’ın bu hükümleri, “hududullah” (Allah’ın sınırları) olarak ifade edilmiştir. Fert ve toplumların dünya ve ahiret saadetlerini elde edebilmeleri, Allah’ın bu sınırlarını korumalarına bağlıdır. Allah’ın sınırlarını koruyanlar; Allah ve peygamberine itaat etmiş, neticede Allah rızasını, cennet ve nimetlerini kazanmış olurlar. Allah’ın sınırlarını çiğneyenler, Allah ve peygamberine isyan etmiş, zalim olmuş, büyük günah işlemiş ve ilahî cezayı hak etmiş olurlar.