Makale

Güncel Dini konular

Kitap Tanıtımı

Güncel Dini konular

Yaşar ÇOLAK
Başkanlık Müfettişi

Diyanet İşleri başkanlığı Yayınları. Ankara, 1998. 224 Sahife.

Son zamanlarda toplumumuzun gündeminin önemli bir kısmım dini içerikli konular teşkil etmektedir. Toplumun muhtelif kesimlerinden insanlar farklı seviyelerde de olsa bu tartışmaların içinde yer almaktadır. Yapılan tartışmaların bir açıdan halkımızın İslami kültürünün artmasına vesile olduğu açıktır. Ancak akademik platformda yeterince müzakeresi yapılıp açıklığa kavuşturulmamış konuların toplum önünde biraz da medyatik bir üslup içinde tartışılmasının, din konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmayan halkımızın zihnini karıştırdığı da kuvvetle muhtemeldir. Vatandaşlarımızın gerek Diyanet İşleri Başkanlığına ve gerekse il ve ilçe Müftülüklerine yönelttikleri güncel konularla ilgili sorular, bu gerçeği ortaya koymaktadır. Bilindiği üzere Başkanlığın, vatandaşlarımızın bu tarz taleplerini karşılamaya yönelik yaptığı faaliyetlerden birisi de kitap neşriyatıdır. Bunun en güzel örneği, 1998 yılının son dönemlerinde Başkanlık yayınları arasından çıkan Güncel Dini Konular adlı derleme bir kitaptır. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun üyeleri tarafından kaleme alınan bu kitapta bir kısmı daha önce Diyanet İlmi Dergi’de yayınlanan 13 makale bir araya getirilmiştir. Biz bu yazımızda söz konusu eserin muhtevası hakkında okuyucularımıza malumat vermeye çalışacağız.
Kitabın ilk makalesi “Sünnet ve teşrideki yeri” başlığını taşımaktadır. Lütfı Şentürk tarafından kaleme alman bu makalede, “Sünnete gerek yoktur. Kur’an-ı Kerim ye- terlidir” görüşünün isabetsizliği ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Yazar sünnetin iki önemli işlevinin altını çizmektedir. Bunlardan birincisi Kur’an’a açıklık getirmek, diğeri de Kur’an’da bulunmayan herhangi bir hükmü teşri etmektir. Bunun yanısıra yazar. Hz. Peygamberin sünnetini farklı bir sistematik içinde değerlendirmektedir. İlk olarak Hz. Peygamberin peygamber olarak vahiy, ilham ve içtihada dayanan din ile ilgili söz ve davranışları değerlendirildikten sonra, bu tür sünnetin mutlaka uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır. İkinci olarak Hz. Peygamberin vahye dayanmayan dünya işleri ile ilgili söz ve davranışlarından örnekler verilmekte ve bu türden sünnetin peygamberlik sıfatıyla söylediği ve yaptığı işler gibi bağlayıcı olarak telakki edilemeyeceği belirtilmektedir. Üçüncü olarak da yeme-içme, yatıp kalkma gibi Hz. Peygamberin tabii ve beşeri davranışlarının literatürde “zeva- id sünnet” olarak adlandırıldığı ve bunları terketmenin kınamayı gerektiren bir davranış olmadığı; Hz. Peygamberin hakim sıfatıyla verdiği hükümlerin şahide, belgeye ve tarafların yapmış olduğu savunmaya göre şekillendiği, dolayısıyla benzer davalarda hakimlere örneklik teşkil edebileceği, ancak başka şahısların davalarına delil olamayacağı; Hz. Peygam-J berin devlet başkanı sıfatıyla verdiği hükümlerde ise kamu yararınınl ön planda tutulduğu vef bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği hususlarına dikkatlerimizi çekilmektedir. Hz„
Peygamberin sünnetini nazarı dikkate almadan İslam’ı sahih olarak anlamanın imkansızlığını bir kez daha vurgulaması açısından, bu makale önemli bir katkıyı gerçekleştirmiştir. İkinci makale. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun bir diğer üyesi İrfan Yücel tarafından kaleme alınmıştır. Bu makalede meşru bir mazerete mebni olsun veya olmasın vaktinde kılınamamış namazların kazasının kılınıp kılınamayacağı konusu, bütün mezheplerin görüşleri ve dayandıkları deliller dikkate alınarak işlenmektedir. Ayrıca farz borcu olanların, bunları kaza etmeden namazların sünnetlerini kılıp kılamaya- cakları hususu da açıklığa kavuşturulmaktadır. Bu çalışmanın da titizlikle yürütülmüş ilmi bir mesainin neticesinde husule geldiği açıktır.
Üçüncü makale, yine İrfan Yücel tarafından kaleme alınmıştır. Hac Kurbanı konusunu ele almaktadır. Bu makalede hac menasiki ile ilgili kesilen kurbanların dini hükümlere göre ne zaman ve hangi sıraya göre kesilmesi gerektiği, ihramdan çıkmak için hangi menasikin tamamlanması gerektiği ve bunlarla kurban arasındaki ilişkinin ne olduğu hususları irdelenmektedir. Makalede bütün mezheplerin görüşleri ve dayandıkları deliller belirtilmektedir.
Dördüncü makale, yakın geçmişte toplumun gündemini çok yoğun bir şekilde işgal etmiş olan nikah konusunu İslam dini açısından işlemektedir. Yaşar İşcan’m kaleme aldığı makalede nikahın fanteziden ibaret olmayıp ciddi bir iş olduğu, nikahta aleniyet ve devamlılığın esas olduğu, evlilik hayatının huzuru ve selameti için nikahlanacak gençler arasında denklik şartının aranması gerektiği gibi hususların altı çizilmekte ve mut’a ve geçici nikahın mahiyeti ve sonuçları değerlendirilmektedir. Ayrıca resmi nikah ile dini nikah kavramlarına da açıklık getirilmektedir.
İrfan Yücel tarafından kaleme alınan beşinci makale ise, günümüzde Müslümanların ticari hayatta her gün karşılaştıkları temel sorunları konu edinmektedir. Makalede vadeli ve taksitli alış verişler ile, vaktinde ödenmemiş alacakların tahsili konusunda İslam fıkıh alimlerinin görüşleri İncelenmektedir. Yazının en can alıcı noktası, borcun zamanında ödenememesi halinde değer kaybının borçlu tarafından mutlaka ödenmesi gerektiği ve değer kaybının belirlenmesinde altın, gümüş, değeri çok az değişen yabancı paralar olabileceği gibi adaleti sağlamaya yönelik en yakın ölçünün enflasyon oram olduğu hususunun vur- gulanmasıdır. Bu makalesinde de yazar, fıkıh kültürüne olan derin vukufıyetini ortaya koymuştur.
Kitabın en önemli bölümlerinden birisi tıp, teoloji ve hukukun ortak konusunu teşkil eden “ötenazi” konusunu ele alan makaledir. İrfan Yücel’in kaleme aldığı makale, “Tedavisinin imkansızlığı sebebiyle öldürülmesini isteyen hasta, doktor tarafından öldürülemez” başlığını taşımaktadır. Batı üniversiteleri ile ve yazılı ve görsel medyasında oldukça yoğun olarak tartışıldığına şahit olduğumuz bu konu, ülkemizde henüz yeterli ölçüde tartışıldığını söylememiz mümkün değildir. Yazar, İslam hukukunun yaşama hakkı ve bu hakka yönelik işlenen cürümler konusundaki genel prensiplerinden hareketle konuya yaklaşmakta ve İslam’ın -savaş hali, nefis müdafaası ve hukukun öngördüğü ölüm cezalar; dışında- bir kimsenin hangi nedenle olursa olsun hayatına son verilmesinin caiz olmadığı, bütün mezheplerin ve müctehitlerin böyle bir fiilin suç olduğu hususunda müttefik olduklarını belirtmektedir. Bu görüşü Hz. Peygamberden nakledilen ve sahih hadis kitaplarında yer alan hadislerle de desteklemektedir. İslam’a göre can, insanda Allah’ın bir emaneti olup onu geri alma hakkı sadece onun elindedir. Yazar bu konuya insan hayatına karşı işlenecek bir suç perspektifinden yaklaşmaktadır.
Kitabın yedinci makalesi ise, her dönemde önemini muhafaza eden hürriyetler konusunu işlemektedir. Seyfettin Yazıcı tarafından yazılan makalede, hürriyetlerin insanın tabii haklarından biri olduğu vurgulanmakta ve “insanın dilediği gibi düşünmesi, düşündüğünü serbestçe söylemesi ve dilediği gibi hareket etmesi olarak” tarif edilmektedir. Bu genel çerçeve içinde insanın tabii hakkı olan hürriyetleri sınırsız olarak kullanma hakkına sahip olup olmadığı, hürriyetlerin bir sınırı var ise bunları sınırlayan sebeplerin neler olduğu geniş bir şekilde anlatılmakta ve netice itibarıyla hürriyetlerin makul ölçüler içinde kullanılmasının hem fert hem de toplum için yararlı olacağı vurgulanmaktadır. Makalede İslam’ın inanç konusunda dahi kişileri zorlamayı, bu doğrultuda vicdanlara baskı yapmayı kabul etmediği, Hz. Peygamberin misyonunun özünü tebliğ etmek ve öğüt vermek olduğu Kur’an-ı Ke- rim’deki referansları ile birlikte ortaya konulmaktadır.
Müteakip makale Cuma namazını konu edinmektedir. Lütfi Şentürk’e ait bu makalenin temel hedefi. Cuma namazının devlet başkanı tarafından kıldırılmadığı, Türkiye’nin daru’l-harb olduğu şeklinde gerekçeler ileri sürerek Cuma namazının sahih olmayacağını iddia edenlerin düştükleri hatayı ortaya koymaktır. Makalede ülkemizin bazı bölgelerinde Cuma namazının son sünnetinden sonra kılınan zuhr-i ahir namazı hakkında da doyurucu izahatlar yapılmaktadır.
Kitabın belki de en dikkati çeken yazısı Prof. Dr. Şe- rafettin Gölcük tarafından kaleme alman ve Kur’ani perspektiften reenkamasyon konusunu ele alan makaledir. Türkçemizde tenasüh veya ruh göçü olarak tercüme edilen reenkamasyon, ölümden sonra ruhun yeniden tekrar bedenlenmesi inancı ve nazariyesidir. Reenkamasyonun arka planında, dünyada adalet ve eşitliğin olmadığı, adalet ve eşitliğin sağlanması için tekrar bedenlenmeye ihtiyaç duyulduğu şeklinde bir düşünce yatmakta olduğunu belirten yazar, Islami açıdan reenkamasyon kuramının doğruluğunu savunan kişilerce delil olarak gösterilen Kur’an’ın Bakara suresinin 28 ile Mü’min suresinin 11. ayetlerini incelemekte ve bu iki ayette reenkamasyonun açıkça reddedildiğini öne sürmektedir. Yazara göre her iki ayette de “iki ölüm ve iki dirilmeden” söz edilmektedir. İki ölümden birincisi; kişinin ana rahmi kanalıyla dünyaya gelmeden önceki durumudur. Bu sperm hali veya ilk misaktan sonraki süredeki insanın yokluk halidir. Doğumla birinci hayat başlar, dünyaya geldikten sonra ölmek ise ikinci ölümdür. Ahiret hayatı da ikinci hayattır. Ahiret hayatı ikinci dirilmeyle başlayıp ölümsüz olarak ebediyyen devam edip gidecektir. Kur’an’ın bütünlüğü içinde mesele ele alındığında; dünya hayatına tekrar dönüşün olmayacağı, hiç şüpheye mahal olmayacak derecede ortaya çıkmaktadır. “Ahiret inancına halel getirmemek kaydıyla Kur’an’da reenkamasyon vardır” gibi iddialarda bulunmanın ahiret inancını dolaylı olarak reddetmek anlamını taşıyacağını belirten yazar, makalesini şu cümle ile bitirmektedir. “Kur’an’da reenkamasyon saçmalığına yer yoktur”.
Mustafa Ateş’in kaleme aldığı “Dinde zorlama yoktur” başlıklı makalede ise; cebir ve zorlamanın dinde meşru görülmediği, içtenlikle ve samimiyetle yapılmayan ibadetlerin Allah’a ulaşmayacağı vurgulanmaktadır.
Kitabın müteakip iki makalesi Lütfi Şentürk tarafından kaleme alınmıştır. Birincisi Kur’an-ı Kerim’in abdestsiz tutulup tutulamayacağı, diğeri de; kadınların özel hallerinde hangi ibadetleri yapamayacakları konusunu ele almıştır. Birinci makalede zahiriler hariç dört mezhep imamlarının Kur’an-ı Kerim’i abdestsiz tutmanın caiz olmadığı görüşünü benimsedikleri ve ashaptan itibaren de Müslümanlar tarafından bu hükmün böylece uygulana- geldiği vurgulanmıştır. İkinci makalede ise; kadınların özel hallerinde namaz, oruç vb. ibadetleri yapamayacakları belirtilmektedir. Son zamanların moda yaklaşımıyla ve kadın erkek eşitliğini savunma adına, Kur’an-ı Kerim’de bu konuda bir yasak olmadığından hareketle, hadis-i şeriflere ve peygamberimizden günümüze kadar icma haline gelmiş uygulamalara aykırı görüş beyan etmenin bir değer taşımayacağına da işaret edilmektedir.
Kitabın son makalesi; yine çağdaş Müslümanların temel bir meselesini aydınlığa kavuşturmaktadır. Yaşar İş- can bu makalesinde sigorta meselesini İslam fıkhı nokta- ı nazarından değerlendirmektedir. Yazar sigortanın değişik tatbikatına temas ettikten sonra “sigorta caizdir” diyenlerle “caiz değildir” diyenlerin dayandıkları görüşleri gözler önüne sermektedir. Yazarın bu konudaki tercihi ise bize bıraktığı gözükmektedir.
Batı yayıncılık dünyasında birçok yazarın yazılarından müteşekkil derleme eserlerin oldukça yaygın olduğunu biliyoruz. Başkanlığımız yayıncılığında da bu tür eserlere yönelinmiş olunmasını da kayda değer bir gelişme olarak telakki ediyor ve bu tür eserlerin devamını diliyoruz.