Makale

İslam'da Kurban ve Dini Hükmü

İslam’da Kurban ve
Dini Hükmü

Fahri ÇINAR
Din Görevlisi

Kurban: Aslı Arapça olan bu kelime yakınlaşmak. Allah’a yakınlık sağlamayı vesile olan şey anlamındadır. Dinî bir terim olarak, ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartlan taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan demektir. Arapça’da buna udhiyye denir.
Kur’an’da Cenab-ı Hak: Hz. İbrahim’den naklen şunları izah buyurur: "... Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver" diye yalvardı. Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk kendisinin yanısıra yürümeye başlayınca: "Ey oğulcuğum! Doğrusu ben. uykudayken seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün ne dersin? dedi. “Ey babacığım! ne ile emrolundunsa yap. Allah dilerse sabredenlerden olduğumu göreceksin" dedi.
Böylece ikisi de Allah’a teslimiyet gösterip, babası oğlunu aim üzerine yere yatırınca Biz: "Ey İbrahim! Rüyanı gerçek yaptın. İşte Biz iyi davrananları böylece mükafatlandırırız.” diye seslendik. Doğrusu bu. apaçık bir deneme, imtihan idi. Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler için "İbrahim’e selam olsun’ diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte iyileri böylece mükafatlandırırız. Doğrusu o. inanmış kul- 1 armuzdandır.
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere kurban ibadeti Hz. İbrahim (a.s.)’dan itibaren İlahî dinlerde yer alan bir vecibedir. Rüyasını doğrulamak Allah tarafından kendisine hatırlatılır. O. bu konuda hafif bir gerileme bile göstermeden, biricik oğlu İsmail’i kurban etmeye hazırlamak ister, fakat İsmail’in haberi pek yoktur. Sonunda babası durumu ona anlatınca, İsmail de böyle bir kudsî emre bağlılık ve yerine getirmekle samimiyet derecelerini sonuna kadar gösterirler. Allah (c.c.)’de, İsmail’e bedel bir koç gönderir ve İbrahim (a.s.) onu kurban eder. Hz. İbrahim’in yolundan yürüyen bütün Hanif dinlerinde bu husus devam etmiştir.
Şu anda İslâm’da kurban ibadeti varlığını korumakta, hali-vak- ti yerinde olan müslümanlar her yıl bunu yerine getirmek için sorumlu tutulmaktadır.
İslâm’da kurbanın dinî hükmüyle ilgili Kur’an’da Hz. Peygamber’in sünnetinde önemli açıklamalar yer almış, bu çerçevede oluşan fıkıh kültüründe de konu hakkında ayrıntılı bilgi ve hükümler derlenmiştir.
İlmihal dilinde kurban ve kurban kesiminin dinî hükmü denilince, aksine bir kayıt bulunmadığı sürece, kurban bayramında (Zilhicce ayının 10.11.12. günleri) kesilen kurban ve bunun hükmü anlaşılır.
Kurban kesmenin fıkhî açıdan değerlendirilmesi hususunda fakihler arasında görüş farklılıkları vardır. Dinen aranan şartları taşıyan (müslüman olmak, akıllı olmak ve büluğa ermiş olmak, yolcu olmamak, belirli bir malî güce sahip olmak) kimselerin kurban kesmeleri Hanefî mezhebinde ağırlıklı görüşe ve bazı müçtehit imamlara göre vacip, fakihlerin çoğunluğuna göre müekked sünnettir. Hanefîler Kur’an’da Hz. Peygambere hitaben: “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyurulmasının ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir. Ayrıca Hz. Peygamberin bir çok hadisinde hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiş, hatta "Kim imkanı olduğu halele kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın’1 “Ey insanlar, her sene, ev halkına kurban kesmek vaciptir’” gibi ifadelerle bu gereklilik önemle vurgulanmıştır. Öte yandan Hz. Peygamber kurban kesmeyi hiç terketmemiştir. Bu ve benzeri delillerden hareket eden fakihler, gerekli şartları taşıyanların kurban bayramında kurban kesmesini vacip görürler. Sünnet olduğunu ileri sürenler ise, Kur’an’da bu konuda açık bir emrin bulunmayışından, Hz. Peygamber’in devamlı yapmış olmasının kurbanın sünnet olmasıyla açıklanabileceği noktasından hareket ederler.
Kurban, gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Mü’minler her kurban kesiminde Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Cenâb-ı Hakk’ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduğunu simgesel davranışla göstermiş olmaktadır.
Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkanı hiç bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda onun bu rolünü daha belirgin bir biçimde görmek mümkündür. Zengine malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığım verir onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kullar aracılığıyle Allah’a şükretmesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendini kurtarmasına ve kendini toplumun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur.’

1- Saffât. 100-111.
2- Kevser, 2.
3- İbn Mâce, Edûlıî, 2.
4- İhıı Mâce, Edâhi. 2. Tinnîzî. Edâhî, IX.
5- İlmihal. T.D.Y. Yay.