Makale

ORUCUN MAHİYETİ VE ÖNEMİ

ORUCUN MAHİYETİ VE ÖNEMİ

Fahri ÇINAR
İmam-Hatip - MAMAK

Oruç Farsça’daki rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası savm ve sıyâm: Bir şeyden uzak durmak, birşeye karşı kendini tutmak, engellemek anlamındadır.
Fıkıh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar Allah’a yakın olmak niyetiyle bir amaç uğruna ve bilinçli olarak yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.
İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmanın bir amacı olmalı ve bu iş bilinçli olarak yapılmalıdır. Bu amaç ve bilinç, orucun Allah rızası için tutuluyor olmasıdır ki kısaca niyet tabiri ile anlatılır. Bu amaç ve bilinç olmadığı zaman mesela imkan bulamadığı için veya perhiz, rejim, zindelik gibi başka amaçlar için bu üç şeyden uzak durmak oruç olarak değer kazanmaz.
Oruç Peygamberimizin hicretinin ikinci yılında Şaban ayının onuncu günü farz kılınmış olup, İslâm’ın beş temel esasından biridir.
İslâm’ın ilk yıllarında her ay üç gün oruç tutulurdu. Bizden önceki ümmetlerin de aynı sayıda oruç tuttuğu söylenir. Muaz bin Cebel, İbn , Mes’ud ve İbn Abbas (r.a.) gibi ashabın ileri gelenlerinden yapılan rivayete göre, Nuh Peygamber (a.s.)’den Rasulüllah (s.a.s.) efendimize kadar gelip geçen bütün peygamberler ve ümmetleri her ay üç gün oruç tutmuşlardır. Daha sonra Cenab-ı Hak bunu şu ayetle hükümsüz bırakarak sadece Ramazan ayının tamamında oruç tutmayı farz kılmıştır."1 “Ey iman edenler; Oruç sizden öncekilere farz klındığı gibi size de sayılı günlerde farz kılındı. Ola ki korunup sakınasınız..."2
Peygamberimiz (s.a.s.) de, orucun farziyetini şu mübarek sözleriyle dile getirmiştir: "İslâm beş şey üzerine kurulmuştur-, Allah’tan başka ilah olmadığına ve kendisinin onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytul- lah’ı ziyaret (hac) etmektir.”3
Orucun meşru kılınmasındaki hikmet, pek aşikârdır. Hiç şüphesiz Allah’ın kullarına emrettiği ve caiz gördüğü şeylerde kulları için mutlaka bir yarar vardır. Yasakladığı işlerde ise mutlaka insanların zararına bir şey vardır. Biz bunları bilmesek de muhakkak hikmetleri vardır.
Yüce dinimiz İslâm insanların yararına olan hiçbir şeyi yasaklamamış, zararlı olan hiçbir şeyi de emretmemiştir. Oruç tutmanın insanların üzerindeki maddî ve manevî bir çok yararları olmasından dolayı bütün İlâhî dinlerde emredilmiştir.
Her şeyden önce oruç Allah’ın rızasını kazanmaya vesiledir. Çünkü bütün ibadetlerden asıl maksat O’nun rızasını kazanmaktır. O’nun rızası her şeyin üzerindedir.
Oruç nefsi terbiye eder, çünkü nefis yaratılışı icabı her türlü kötülüğe elverişlidir. Daima kötülüğü ister, insanı şerre koşturur. Bundan dolayı oruç insanın bu nefsani arzu ve istekleri yapmamasını, yaptığı takdirde bunlardan mesul olacağını ve Allah’ın azabına sebep olacağını öğretir. Bundan dolayı o kişide bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanması yönüyle de sabrı ve tahammülü öğretir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz: “Oruç sabrın yarısıdır’’4 buyurmuştur.
Oruç, riyanın az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerdendir. Peygamberimizden nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, “Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim" buyurmuştur. Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin Reyyan kapısı özellikle oruç tutanların girmesi için ayrılmıştır. (Buhârî, Savm, 4)
Oruç yoksulların durumunu dahi iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. Tok olan bir insan aç olan bir insanın halinden anlamaz. Açın halinden ancak aç olan anlar. Oruç sayesinde insanın merhamet duyguları kabarır. Yoksul ve fakirlere acır, merhamet gösterir ve yardım eder. Hadis-i şerifte, “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez’"5’ buyurulmuştur.
İnsanlar Allah’ın kendilerine vermiş olduğu sayısız nimetlerden ve güzelliklerden faydalanırlar, yerler, içerler. Fakat bu nimetlerin yokluğunu bilmedikleri ve sıkıntılarını çekmedikleri için bu nimetlerin kadrini hakkıyle bilemezler, anlayamazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız sayamazsınız. Şüphesiz ki insan, çok zalim ve çok nankördür"6 buyurulur. İşte bundan dolayıdır ki, Ramazan ayı boyunca aç, susuz kalan insan bu nimetlerin kadrini daha iyi bilir ve ona göre daha çok şükreder.
Oruç insanın tefekkür duygusunu da geliştirir, zekasını artırır, basiretini açar.
Lokman (a.s.) oğluna şöyle nasihat eder: “Evladım! Mide doyunca düşünce ölür, hikmet dilsiz kalır, uzuvlar ibadeti terkeder. Münacatın lezzeti ve zikrin tesiri kendileriyle olan kalp safiyeti ve gönül inceliği yok olur.”’7’
Bütün bunlara ilaveten orucun sağlık açısından pek çok yararları bulunduğu da uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bakıldığında, bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınması gibidir. Özellikle de mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için iyi bir moladır.
Sonuç olarak;
Oruç, sevabı büyük olan bir ibadettir. Oruç, insanı cennete götürür.
Oruçlunun duası kabul olur.
Oruç, insana şefaat eder.
Oruç, insanı her türlü kötülüklerden korur. Fena işleri terk ettirir.
Oruç, insana sıhhat kazandırır.
Ve oruç, insanı Rabbinin rızasına götürür.

1- Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, Oruç bölümü.
2- Bakara, 183.
3- Buharı, İman, 34-40, İlim, 25.
4- Tirmizî, Da’avöt, 86.
5- Tirmizi, Birr, 16.
6- İbrahim, 34.
7- et-Terğib, II, 108.